Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 7 OCAK 1990
Ernıeni Sorunu-I
ABD ve Ermeniler
HIFZIVELDET VELİDEDEOĞLU
Şu Amerikalı Senatör Dole anlaşılan inatçı bir
kişi. Tiirk kamuoyunun tepkisıni hiçe sayıyor. "Er-
meni Karar Tasarısı" adıyla anılan bir tasarı ha-
zırlanuş, Senato Komisyonu'ndan geçirmiş, genel
kurula götürmek üzere iken, Tiirk hükümetimn
sertçe tepkisi üzerine Amerikan yönetiminin, yani
Başkan Bush üe damşmanlarının işe karışması ıle
tasarının daha üımlı bir dille kaleme alınması ko-
nusunda anlaşmaya varılmış. O sırada Senato da
tatile girmis olduğundan tasarıyı Senato Genel Ku-
rulu'na götürme işi 1989 yılından 1990'ın başına
aktanlmış. Aslında bu tasarı ABD'de yaşayan Er-
meni lobisinin yıllardan beri sürdürduğu geniş bo-
yutlu propaganda sonucunda yavaş yavaş oluşan,
en sonunda Senatör Dole tarafından benimsenip
ABD Senato Komisyonu'na getirilen bir tasarıdır.
Amaç ne?
Tasarının arnacı, Birinci Dünya Savaşı'nda Os-
manlı hükümetince 1915'te yaptınlan sözde Ermeni
soykınmının her yıl nisan ayımn belirli bir günun-
de ABD'nin her yanında resrnen amlmasını sağla-
maktır.
Peki, böyle bir soykınnun Osmanlı hukumetin-
ce yaptırıldığı hangi belgelerle saptanmış? Gazete-
lerimizin birçok kez yazdığı gibi, acaba Osmanlı
arşivleri incelenmiş mi? tleri sürulen olay bir soy-
kırım mı, yoksa "tehcir" yani uzaklaştırma, ya da
sürgun mu? Şimdilik bu işte elebaşı durumunda
olan Senatör Dole bu noktayı incelemıs mi? Önu-
müzdeki pazar yazısında bu olayın bir
"uzaklaştırma" eylemi olduğu ve bunun nedeni
açıklanacak. Şimdiden kjsaca ışaret edeyim ki, bu
eylem bir meşru savunma eylemiydi. O tarihte Çar-
lık Rusyası'nın orduları Anadolu'nun ortalarına
doğru ilerliyordu. Osmanlı hükumeti savunma hat-
tının gerisini güvence altına almak zorundaydı.
Anadolu'daki Ermenilerin toplu olarak o tarihte
Osmanlı tmparatorluğu'nun bir ili olan Suriye'ye
gönderilmeleri bu zorunluktan doğmuştu. Biz kalk-
sak Sayın Dole'e sorsak, Amerikan hükumeti ni-
çin Japonya'ya iki atom bombası atarak yuz bin-
lerce insanı öldürdu ve milyonlarcasıru da kuşak-
lar boyunca süren bir sakatlığa surukledi?
Dole'in vereceği yanıt herhalde şöyle olacaktır:
"Eğer bu bombalar kullanılmamış olsaydı Jkinci
Dünya Savaşı Doğu'da daha uzun zaman surecek
ve bu yuzden onbinlerce Amerikalı asker daha ole-
cekti. Savaşın uzamasının doğuracağı ekonomik yı-
kım da ayrı bir sorundu, bu nedenle o bombaları
patlatmak zorundaydık. Bu, bir tür 'meşru
savunma' eylemiydi."
Yuzbinlerce Japonu ölduriıp milyonlarcasını sa-
kat bırakmak, sürmekte olan bir savaşta ABD için
meşru savunma sayılır da, yine sürmekte olan bir
savaşta Osmanlı hükumetinin Anadolu'daki Erme-
nıleri toplu halde guney illerinden bırine sürgun et-
mesi meşru savunma sayılmaz mı? Bu sürgun sı-
rasında haydutların, asker kaçaklarımn, sorumsuz
kişilerin saldırısı yüzunden yağma ve olumler ol-
muş olabilir. Böyle saldırılardan doğrudan doğru-
ya Türkler de çok zarar gördü o savaş günlerinde.
Şunu da eklemek gerekir: Ermeni terör örgütle-
rinin ajanları bu savaş sırasında Osmanlı Devleti'n-
de iktidarda bulunan tttihat ve Terakki Partisı'-
nin başında bulunanlardan Talat Paşa, Ceraal Pa-
şa, Bahattin Şakir Bey gibi kişileri öldürerek inti-
kam duygulanm açığa vurdular. Bununla da ye-
tinmediler, son on yıldan beri ABD'de ve Avrupa'-
run turlü ulkelerinde masum diplomatlanmızı acı-
masızca oldürduler.
Senatör Dole bütün bunları duymadı mj?
Bir nokta daha: Varsayalım ki Türk parlamen-
tosunun bir üyesi Japonya'daki atom bombası kat-
lıamının, ya da ABD topraklannda yuzyıllardan be-
ri surmuş olan Kızılderili soykınmının belirli bir
gunde Turkiye'nin her yamnda anılması için bir ka-
rar tasarısı hazırlayıp ilgili komisyondan geçirmiş
olsa, Senatör Dole buna ne der? Gerçi Hiroşima'-
yı ve Nagazakı'yı yok eden bombaların patladığı
gunler Japonya'da ve bir çok ülkede anılıyor, ama
Türk hükümetimn, ya da parlamentosunun resmi
bir kararıyla değil. Kızılderili soykırımının ise hiç
anıldığı yok.
Sayın Dole'e bir şey daha sormak isterim: Aca-
ba Osmanlı Devleti'nin daha önceki dönemlerin-
de, yani Birinci Dünya Savaşı'ndan çok daha on-
celeri Ermeni Taşnak ve Hınçak komitelerinin Do-
ğu Anadolu'da ginştikleri katliamlar ve ayaklan-
ma kışkırtmalan sonucunda doğan kanşıklıklardan
haberı var mı? Bu komiteler birer terör örgütü gi-
bi davranmışlardır.
Butun bunlar incelenmeden şimdi bir Ermeni
soykırımı anma gunü diye belirli bir günün resmi-
leştirilerek Türklerin aşağılanmasına çalışılması
hangı mantıkla açıklanabilir?
Birinci Dunya Savaşı'nda Anadolu'da ilerleyen
Rus ordulannın başında Ermeni subay ve erleri de
kışkırtıcı rol oynamışlar ve toplu öldürmeler ger-
çekleştirmişlerdi. Erzurum'da ve öteki kimi yerlerde
bulunan toplu mezarlar bu korkunç eylemlerın ka-
nıtıdır. Çarlık ordulan bu eylemlerde bulunuyor-
lardı, onlarla savaş durumundaydık. Rusya o za-
man düşmanımızdı; Turk ve Muslüman halka böyle
eylemlerde bulunmayı doğal gorüyordu. Emperya-
list Çarlığın suregelen politikası Türk düşmanlığıy-
dı.
Şimdi süper emperyalist ABD'de gorülen bu düş-
manlığın açıklaması nedir? ABD, İkinci Dunya Sa-
vaşı biteli beri, özellikle Kore Savaşı'ndan sonra
Turkiye'nin dostu, daha sonra Atlantik Paktı içinde
buyük muttefıkidir (!). Ancak Amerika'nın bu
dostluğu komunist Rusya karşısında Turkiye'yi bir
asker deposu olarak görmesindendir. Türk halkı
Amerikan yonetirruni i>i tarumıyor. Ülkemizin tam»
bağımsızlığını guvence altına alan Lozan Banş Ant-
laşması'nı butun devletlerin yetkili organları vak-
tinde resmen onayladıkları halde ABD Kongresi bu
antlaşmayı on yıla yakın bir sure onaylamamıştı.
Türk halkı ve Türk aydınlarından bir bölümü
ABD'yi Atlantik ötesi, zararsız barışçı bir ülke sa-
nıyordu. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Türk
Ulusal Kurtuluş Savaşı başlayınca, Sıvas Kongre-
si'nde Amenka'run konımacılığı altına girmeyi öne-
ren aydınlar bile çıkrruş, Mustafa Kemal'in çelik
iradesi, "ya istiklal ya ölum" sloganıyla karşı ko-
yarak savaş sürdurulmüş, Ingilizlerın desteklediği
Yunanlılar yurdumuzdan atılmış; Osmanlı yöne-
timinin teslimiyeti ile kabul edilen tutsaklık niteli-
ğindeki Sevr Antlaşması da yırtılıp, onun yerine
tam bağımsızlığımızı simgeleyen Lozan Barışı im-
zalanmıştı. tşte ABD yönetiminin onaylamayı uzun
sure reddettiği antlaşma budur.
Bugun Türk halkının acaba kaçta kaçı bu duru-
mu biiıyor.
tkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye'de
Amerikalılara karşı sempati arttı. Onlann ülkemize
yollamış oldukları "Banş Gönullulen" hemen bu-
tun yurda bir su şebekesi gibi yayıldı ve her yerde
bu genç kız ve erkeklere halkımız kucağını açtı. O
tarihte yapmış olduğum bir Çorum ziyaretinde bii-
yuk amcamın öğretmenlikten emekli ve benden çok
yaşlı kızlan bile Amerikan Banş Gonülluleri için
"Ne kadar sevimli çocuklar" demişlerdi. Oysa o
sevimli çocuklar kendilerine Amerikan yetkililerince
verilmiş olan anket formlarını doldurmakla görev-
liydiler. Belki de bilimsel bir araştırma yaptıkları-
nı sanjyorlardı, belki de bilinçliydiler, orasını kes-
tiremem; ama Türk halkının dinsel, mezhepsel, ırk-
sal ve etnik özellik ve aynmlarını, bölgelerin eko-
nomik sosyal ve kultürel durumlannı, yerleşim bi-
çimlerini, geleneklerini ve yörelere göre etnik da-
ğılımlannı öğrenerek bu formları doldurmuşlar, ul-
kemizde bu iş için uzun sure kaldıktan sonra Ame-
rika'ya donup bunlan yetkililere vermişlerdi. Bun-
lar aslında Banş Gonülluleri şebekesi değil, gönüllü
casuslar şebekesi niteliğindeydi.
Turk halkı bunu da bilmiyordu, bilemezdi.
İkinci Dunya Savaşı'ndan sonra Missouri uçak
gemisi Istanbul'a geldığinde coşkuyla karşılanmış,
bu konuda çok yazılar yazılmıştı. Gazetelerimizde
şu biçim ilanlar da çıkıyordu:
Bir Dostluk Hatırası
HOŞ GELDİN MİSSOURİ...
Limanımızda bulunan büyük Amerikan zırhh-
sının hususiyetleri — Geminin tarihçesi — Ameri-
kan donanmasının Missurileri — Missuri'nin Tür-
kiye seyahati üzerine ajans haberleri — Âşık Ye-
tim Alinin Missuri destanı ve kıymetli sanatkâr Mu-
nif Fehimin resimlerile süslenmiş olan bu hatıra
broşürünün fıatı 25 kuruştur. Butün gazete ve dergi
satılan yerlerde bulunur.
Ama o sıralarda ABD'deki Enveni lobisi kıpır-
danmaya başlıyor, Birleşmiş Milletler katında gi-
rişimlere geçıyordu.
ABD Başkanı Bush, geçen yıl seçim kampanya-
sı sırasında Ermeni seçmenlere, soykırımı anma ta-
sarısı konusunda bol bol vaatlerde bulunmuştu.
Başkan seçüdikten sonra devletlerarası ilişkilerde
sonımluluk yuklenince, bir yandan daha önce yap-
mış olduğu vaatleri yerine getirmek, öte yandan da
tasarının Turkleri suçlayan sert anlatımmı (dost
Turkiye'yi kırmamak için (!)...) yumuşatmak yol-
larını aramaya başladı. Senatör Dole ile ve kendi
danışmanları ile temasa geçip tasarıda "...ancak
yalnız Ermeniler değil, Türkler de kayıplar
verdiler" gibi cümlelerin yer almasım sağlamak is-
tedi. Tavşana kaç, tazıya tut gibisinden bir tutum
oluyor bu. Ikiü anlaşmalarla bağlı ve Atlantik Paktı
üyesi dost ve muttefık Türkiye gibi bir devlete karşı
ABD yönetiminin bu tutumu, devletimizin bir "uy-
du muttefik" olduğunu açığa vurmuyor mu? Da-
ha onceki yıliarda uygulanan silah ambargosu da
bunun bir örneğini oluşturmuyor mu? Bu durum
karşısında insanın "Bu ne perhiz, bu ne lahana
turşusu" demekten başka bir soyleyeceği kalmıyor.
ABD'nin gerek Kongre kanadının gerekse yönetim
ve başkanlık kanadının tutumlarını resmi görevli-
lerimiz her zaman ve her yerde Türk halkına açık
açık anlatıp onu aydınlatmalıdırlar ki dostumuzu
düşmanımızı çok iyi tanıyalım.
* * •
Missouri zırhlısının Türkiye'ye gelişi sırasında
Ermenilerin Amerika'daki kıpırdanmaları üzerine
o zaman yapmış olduğum bir araştırma sonucu
rastlamış olduğum belgelere bu sutunlarda 1946'da
üç yazı içinde yer vermiştım. Bundan sonraki pa-
zar yazılarımda, o belgeleri, 44 yıl öncesine ve gü-
nümüze ilişkin düşünce ve yorumlanmla birlikte ya-
yımlayacağım (*).
(*): Cumhurıyet Gazeıesı'nde 1942'de başlayan yazarhk va-
şamımda, ılk zamanlar yazılanm hep "Hukuki Duşiınceler'
genel başlıgı altında çıkardı Hukuk dışı bir konuda, örneğın
iç ya da dış polnıka, ekonomı, sosyal ılışkUer ve eleşıırıler,
larıhsel olavlar konulannda kaleme aldıgım yazılan ıse kendi
adımla degÛ, "HUseyın Erdoğan" takma adıyla yavınlardım.
Sözunü euıgıml belgelere ılişkın yazılar da bu takma adla çık-
mıştır H.V.V.
EVET/HAYIR
OKTAYAKBAL
Edebiyat Yok Olacak mı?
"Var oluşundan, düşünmeye başlamasından bu yana, sanat,
insanoğlunun sürekli bir gereksemesi oldu. Lascaux mağarası-
nın ilkel insanları, onlar gibi dünyanın ötekı ilkel insanları ma-
ğaralarının duvarlarını süslüyorlardı; Arap masalcısı çevresine
insanları topluyor, öyküler anlatıyordu; Yunan destancısı büyük
din ve savaş mitoslannı dizelerine döküyordu; ortacağın saz şairı
katiramanlık türkülerini çalıp söylüyordu. Çağımızda da her ak-
şam insanlar sinemada olsun, TV önünde olsun, düşsel kişile-
rin oynadığı güldürüleri, ağlatıları seyrediyorlar. Uygar ülkeler-
de, her evde hiç değilse birkaç kitap, bırkaç roman bulunuyor.
Niçin? Gerçek yaşamda acılar çeken, üzülen, sahicı dramlar ya-
şayan bu insanlar, niçin uydurma dramlara gerekseme duyuyor-
lar? Bu, hep böyle sürüp gidecek mi? Geleneksel yazın türleri
insanoğlunu mutlu kılacak, hoşnut bırakacak mı? Teknik geliş-
menin altüst ettiği bir dünyada yazının bir geleceği var mı?"
"Geleceğin Yazını" başlıklı bu yazıyı yıllar önce çevirmiştim.
Çekmecedeki eski kâğıtları karıştırırken birden bu ılginç dene-
me karşıma çıkmaz mı? Andre Mauroıs'nın bu epeyce uzun ya-
zısını bir dergi için çevirmiştim, ama şimdiye dek yayımlanma-
mış. Baktım hiç mi hiç eskimemiş, bugün yazılmış gibi ilginç...
Bir zamanlar pek modaydı, "Efendim, edebiyat denen şeyin
dünyada yeri kalmıyor, film var-
ken, TV varken, hele resimli ro-
man denen şey varken kim ala-
cak koskoca romanı okuyacak,
saatter, günler harcayacak? Ede-
biyat denen şey ölmektedir. Bir-
kaç yıl sonra büsbütün yitip gi-
decektir".
Maurois, o yıliarda tartışılan
bu konuyu derinliğine ele almış
bu yazısında. Güncelliğini yitir-
mediğine inandığım bu yazıdan
birkaç parçayı birlikte okumak is-
tiyorum; bakın ne diyor Mauro-
MECİTÖZÜ
T.C.
ASLİYE HUKUK
KARAR
MAHKEMESİ
Esas: 1988/83
Karar: 1989/95
C.Sav: 1988/145
Hâkim: B.Fusun Akçabal 25943
C.Savcısı: Adem Çakır 24719
Kâtip: Melih Şengul 659
Davacı: K.H.
Sanık: Salim Turkoğlu, Ismet oglu Rafıye'den olma 1%8 d.lu Ço-
rum Kale Mahallesi nufusuna kayıtlı Mecitözü Camıikebir Mah. otu-
rur, bekâr, okur yazar, T.C. hlam, fınncı, sabıkasız.
Suç: Taklit ve tağşiş edilmış gıda maddesi satmak
Suç tarihi: 31.8.1988
Karar Tarihi: 30.11.1989
Yukanda açık kimliği ve müsnet suçu yazılı sanık hakkında mah-
kememizde yapılan açık yargılama sonunda:
Geregi düşünüldü: Sanığı taklit ve tağşiş edilmiş gıda maddesi sat-
mak suçundan cezalandmlması için mahkememize kamu davası açıl-
mıştır.
Sanık savunmasında özetle müsnet suçu kabul etmediğini söyle-
miştir.
Hıfzısıhha Merkezi Başkanlığı'ndan alınan rapora göre taklit ve
tağşiş edilmiş sayıldığı sağlığa zarar verecek bozukluğu olmadığı şek-
JL . x\
lınde rapor olduğu anlaşılmış, sanığın eyleminin TCK. 398. madde-
si kapsamında kaldığı kanaati ile aşağıdakı hüküm kurulmuştur.
Hiiküm: Sanık Salim Turkoğlu'nun müsnet suçu sabit görulmek-
le eylemine uyan TCK. 398. maddesi gereğince takdiren 3 ay hapis
ve 5000 TL ağır para cezası ile cezalandırılmasına,
647 sayıh yasanın 4. maddesi gereğince hapis cezası paraya çevri-
lerek 27.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına,
Ağır para cezaları içtima edilerek sanığın neticeten 32.000 lira ağır
para cezası ile cezalandırılmasına,
TCK. 402. maddesi gereğince sanığın 3 ay süre ile meslek ve sana-
tının ve ticaretinin tatiline ve 7 gun süre ile işyerinin kapatılmasına,
Huküm kesinleştiğinde ilamın kapatılan işyerinin görulebüecek bir
yerine yapıştırılması, masrafı hükumluden alınmak uzere yine aynı
ilanın rirajı 100.000 ûzeritıdi bulunan bif veya iki gazetede ve aynca
varsa suç yerinde yayımlanan mahalli gazetede derhal ilan edilmesi
için C.Savcılığı'na gönderilmesine,
750 lira yargılama giderinin sanıktan tahsıline,
Olayın oluş şekli nazara alınarak verilen cezanın ertelenmesine yer
olmadığına, sanığın vaki talebinin reddine,
Sanığın yokluğunda C.Savcısı Adem Çakır'ın huzuru ile isteme
uygun yasa yollan açık olmak üzere verilen karar acıkça okunup usu-
len anlatıldı. 30.11.1989
Basın: 15171
PENCERE
Revnak!Şirazlı Şeyh Sadı anlatıyor:
"Kötü sesli bir hafız durmadan yüksek sesle Kur"an okurdu. Bir
ârif (bilge) ona rastladı, sordu:
— Aylığın kaçtır?
Hafız:
— Aylığım yok..
— Öyleyse niçin kendine zahmet venyorsun?
— Allah için okuyorum.
Bilge rica ettı:
— Allah için okuma!
Ve ekledi:
— Sen Kufan-t Kerim'i böyle okudukça Mûslümanlığın revna-
kını (güzelliğini) giderirsin.
Şeyh Sadi, bu öyküyü "Gûlistan"da anlatıyor Demek ki İsa1
dan sonra 1258'de islamın yaşamına eleştirel bir bakışla yakla-
şabıliyor. Şairin şu dörtlüğû ne güzel:
Bütün insanlar birbihnın eli kolu
Bir özden yaratılmış tüm insanoğlu
Ağrı başlarsa bir yerinde kişinin
Bütün gövdesinde belirir bir acı duygu.
Eskiden İslamda softalığı, yobazlığı, çırkınliği eleştıren çok bil-
ge var. Bugünkü Türkiye'de sözde laiklik geçerli; ama dinsel bir
eleştiri yok; dinsel çevrelerde de özeleştiriyi bulamazsın. Bugün-
kü Türkiye'de yükselticilerle (oparlöıierle) yansıtılan ezan güzel
okunuyor mu? Yükseltici kötü icranın kusurlarını dayüksertir. Gü-
zelim ezanı, insanın kulağını tırmalayan bir bağırtıya dönüştü-
ren müezzınleri kim denetleyecek, kim eleştırecek? Bir Şeyh Sadi
de yok ki uyarsın:
— Ey müezzin efendi, Aliah için "oparlörle" okuma! Sen eza-
nın revnakını kaçırıyorsun.
Ya yeni yapılan camilerdeki mimarlık yetersizliklerini kim eleş-
tirecek?
Çok partili rejimden sonra Turkiye'nin her yanında cami yap-
tırma seferberliği başladı. Neden? Bu seferberliğm ne kadarı ger-
çekten inanç? Işin içinde ne oranda ticaret ve siyaset var? Gü-
nahı vebali; geçimmi, konumunu, çıkarını, yükselişinı bu sefer-
berlikten sağlayanların boynuna!
Ancak bu camilerin yüzde 90'ında mimarlıktan nasibi olma-
yanların imzası var.
Bizde yeni yapılan camiler gordüğünüzde sanırsın ki bu ülke-
de Mımar Sınan hiç yaşamamış. Dört yüzyıl önce Türkiye'de mi-
marlık sanatının güzelliğini anıtlaştırmış bu mübarek insandan
hiç mi utanmıyoruz? Bunca yıl sonra nasıl oluyor da estetikten
yoksun cami inşaatını yurdun her yanına serpebiliyoruz? İsla-
mın estetiğe, güzelliğe, dengeye, sanata uzak olduğunu kimse
söyleyemez. Peki, günümüzde Muslüman hepsinden vaz mı geç-
ti?
•
Elektrlğı gâvur buldu..
Betonarmeyi de..
"Yüksetöcr Batı'da icat edildi; "Betonarme" tekniği 20'nci yüz-
yıla beş yıl kala yürürlüğe girdı; şımdı camilerde ikisini de kulla-
nıyoruz..
Ama nasıl?
Bugün Türkiye'de her 800 kişiye bir cami düşûyor; islamın ta-
pınaklannı bir siyasal partinin şubeleri gibi kullanmaya kalkışan-
ların ağırlığı ülkenin her yanında duyuluyor. Müslümanlık, laikli-
ğin tam karşıtı bir politikanın savaşım aracına dönüştürüldü;
"Opariör" ve "betonarme" bu savaşımın hizmetinde...
*
Atatürk, Ayasofya'yı 1934'te müze yaptı
Bugünkü yobazlar, sözde İslam uğruna, Ayasofya'yı cami yap-
mak istiyorlar.
Gazi, Anadolu'da Sevr'i uygulamak isteyen Hıristiyanlık dün-
yasını dize getirdikten sonra Ayasofya'yı müze yaptı. Eğer Ata-
türk olmasaydı, Müslümanlar mınare dikmek için Türkiye'de Kon-
ya Ovası'ndan başka il bulamayacaklardı.
.Şimdi bir yandan Amerika'nın avucundakı Suudilere dayana-
rak, öte yandan Vaşington'un uşaklığını yaparak gününü gün et-
meye bakanların, Ayasofya'yı cami yapmaya kalkışmaları, Mûs-
lümanlığın revnakını kaçırmaktan başka nedir?
Cİmİt '?
B
a
nk
ası iş Sanat Galensi
Seramik Heykel Sergisi Parmakkapı-İST.
TOPRAĞI SEVGİLEDİM 2-19 Ocak 1989
Atelye: icadıye Cad 86 Kuzguncuk Sörekli Sergı Tel: 342 36 32
"Homeros'un, Shakespeare
1
in, Balzac'ın, Tolstoy'un yaşadık-
ları zaman parçasındaki rolleri
neydi? Yaşanmış gerçeğin bir ya-
zarın kalemiyle verilmesi, insa-
noğlunun yaşamda bulamadığı
bir heyecanı, bir avuntuyu elde
etmesi. Yaşam bizi sıkıştırır, her
an bizden eylemler, karşılıklar is-
ter. Yalnız, roman, oyun, destan
ve her türlü sanat yapıtı, bizlere
çeşttli kaygılardan uzak bir tanık-
lıksunuyor 'Eugenie Grandet'yi
rahat rahat okumak başka, Gran-
det Baba'yı 'baba' olarak düşûn-
mek yine başkadır. Tolstoy'un
Prens Andre'si kadar bizler de
savaşı ve barışı yaşadık, ama
oyuncu olarak değil. Bu yüzden
de yaşantımız o savaş ve banş
gerçeğini anlamadan, tanıma-
dan, göremeden gecti, vakit kal-
madı bunlara. İşte yazın, yani
edebiyat bu yitirilmiş yaşamın en
iyi yönünü verir bize."
Yaşamak her bireyin serüveni-
dir. Ama yaşamı anlamak ancak
sanat yapıtlarıyla gerçekleşiyor.
Dünyayı dolduran milyarlarca in-
sanın, bu yaşamın tadını, güzel-
liğini, çirkinliğini gereği gibi duy-
duğunu söylemek olası mı? De-
ğil. Milyonlarca insan doğuyor,
yaşıyor, ölüyor. Hiçbir tat alama-
dan, tat almak nedir bilmeden!
Yaşamda bir anlam aramadan!
Gerçek nedir? Kaç kişi yaşam
gerçeğinin farkındadır? Biz, an-
cak yaşamı, yaşamın gerçeğini
sanat yapıtlarryla duyarız, biliriz,
öğreniriz.
Maurois'yı okumayı sürdür-
mek istiyorum:
"Gerçek, gereğinden çok çe-
şttli ve çok değişiktir, bu yüzden
bizim için anlaşılmaz bir gizdir.
Dünya bu haliyle bizim kavraya-
madığımız bir olgudur. En iyi ta-
nıdığımızı sandığımız varlıkları bi-
le sahiden anlayabiliyor muyuz?
Erkeği, kadını, çocukları? He-
men hemen hiç. Bir roman ya da
oyun kişisi ne kadar karmaşık
olursa olsun, canlı bir insandan
(Arkaa 17. Sayfoda)
Dünyanın kredisini kullanın!
• kolay ödemeli • düşük faizli • kur garantili
SO milyon dolar "Dünya Kredisi
VakıfBank'tan, küçük ve orta ölçekli işletme
sahiplerine, sanayicilere, turizmcilere yerfî
bir kredi "Dünya Kredisi".
Tam 50 milyon ABD Doları tutarında.
VakıfBank'ın, Dünya Bankası'ndan (IBRD)
projelerinizin finansmanı için sağladığı
"Dünya Kredisi"yle; yeni yatırımlara
yönelir, işyerinizi büyütür, makinalarınızı,
teçhizatınızı, tesıslennizi yeniler, yenilerini
ekler ve işletmenizin ihtiyacı olan
hizmetferi sağlayabilirsiniz.
VakıfBank "Dünya Kredisi", ucuz,
avantajlı, yeni birfınansman kaynağıdır.
Kolay ödemelidir: Gerı ödemesi, 3 yılı
ödemesiz olmak üzere toplam 8 yıldır.
Düşük faizlidir: Ticari kredılerden
daha düşük faizlidir,
Kur garantilidir: Gen ödemeler kredinin
alındığı günkü döviz kuru üzerinden yapılır.
"Dünya Kredisi"nden yararlanmak için,
en yakın VakıfBank şubesine uğrayın,
ayrıntılı bilgi alın, dünyanın kredisini kullanın!
VakıfBankT ü r k i y e V a k ı f l a r B a n k a s ı