Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet
Sahıbı Cürrhunv€i MaibaacılıV \e GazeıecUık Turk \nonım ŞırKetı
adına Nadır Nıdi 9 üenel Yayın Muduru Hasan Ctm«l, Muessese
Muduru Enunr LşıkJıgıl, \az îşlerı Muduru Oka> Gontnun, 0
Habet Msrksz: Muduru \alçıd B«y«r. Sav
f
a Duzcnı Vönetmcnı Alı
Aar. • Temsncıler \NXARA MımM Tın. İZMIR HikroH Çrtmkaya.
k Potaka Cttal Rvfarç*. Dıs Habcrlcr EifU Bala. Ekonomı Cmgtz Turtnn. 1; Sendıka Ş*uw Kcteao. Kuimr Crt»l V sJrr.
Egmır & r a > Ş«ılM. HabCT Arasümıa tsmel Bcriun, Yun Haberlen NecdM Dogu. Spcr Damsmanj Abdukudır Yacdmuı.
l>_n vanlaf Ktran ^ > " Arasanna Şıfcu Alp*;, Du/done Abdıdtk Vum. 9 kocrüınalör Aantl Korataan, # Mah Işirr
Erol trkvt, # Muhasrtc Bufcnı Vntr 9 Buıçt-Planlama V~p OanMBbtştaÇ» 9 RtUam Ane Toraa, 9 Ek Yj)lnJar Hnbı
\kvol 9 tdaır Hosc^n Gum. 9 tsleme Onkr Çıkk, 9 Bugı l<<m Naıl UrsL 9 Pcnoncl Sevgi BosnooojJİM
SoMfl «• Vo>u>ı Curahun>w Malbaacılık <x Gazrunlık I A J Turk Oc*> Cad 39 41 Cj*»]oglu
M334 Is Pk. it6-lsıanbuL Td 512 05 05 (20 hall, TelOL 22246 Tıx. (1) 536 60 71 9
Bw*ır Aakln: Zıya Gotalp Bl\ tnkıiap & No 19'4, Tei 133 11 41-47, Ttta. 42344 FM. (4) 133
« 6' 9 t™»- H Zı» BK 1352 S-2/3. Td 13 12 30 Tetac 5Î359 FM. (51) 19 53 M
Intmu Cad II» S No 1 K» 1 TH 19 i~> 52 \4 hj» Tdo. 62l!5, FK. (7» 19 37 52
TAKVtM: 7 OCAK 1990 tmsak: 5.50 Guneş: 7.21 Öğle: 12.15 İkindi: 14.37 Aksam: 16.58 Yatsı: 18.24
50'lerden esen rüzgâr
Guy Laroche'un mavi
ve san vual satenden
yapılmış "50'li yıllann
özleraini dile getiren
bir gece elbisesi.
"Moda bir gereksinme değil, bir özlemdir" diyor
Françoise Giraud. Bu özlemi dile getiriyor işte
modacılar özellikle bu yıl. Bakalırtı özlemi çekenler
ne diyecek? Saz şimdi onların elinde.
Umut gene incecik bellerde, o kabarık kollarda, o
plise eteklerde, o taşlı manşetlerde... Kurtarırsa
vatanı gene o kurtaracak, o 50'li rüzgâr. O geçmiş
yıllann şiirini, şıklığını görür gibi oluyorsunuz
defileleri izlerken. Ama eninde sonunda kopya...
NECLÂ SEYHUN
Hani şu modacılann bir türlu geçemedikleri her darda kalışta döndükleri
50'li yıllar var ya, moda dünyasının altın dönemi 50'li yıllar?... 90 yazı
başında çok modacının en büyük güveni gene o...
Umut gene o incecik bellerde, o kabarık kollarda, o plise eteklerde, o taşlı
manşetlerde... Kurtarırsa vatanı gene o kurtaracak, o 50'li rüzgâr...
O geçmiş yıllann şiirini, şıklığını görür gibi oluyorsunuz defileleri izlerken...
Ama az başanlı kopya, ama çok başarıh kopya. Ama eninde sonunda
kopya!..
Nasıl ash gibi olsun?.. Ne o ustalar var artık, ne de o eski koşullar... O savaş
sonrasının sevinci, coşkusu... O güzelliğe şıklığa özlem... Karanlık, acılar,
yokluklar geride kalmış... Çorap havası vermek için bacakların boyanıp
kalemle çizgiler çizildiği, eşin, babanm, kardeşin eski ceketlerinden tayyörler
dikildiği, pabuçlara delikler delinip bağcıklarla bağlandığı o karanlık dönem,
geçip giden bir karabasan ya da çevrilmiş bir sayfa artık.
Savaştan sonra gelen bir bayram sevinci, bir coşku... Dört bir yanı saran akıl
almaz bir sürü ıvır nvır... Binbir çeşit ev ve mutfak eşyaları, külotlu çoraplar,
kâğıt mendil ve havlular, tükenmez kalemler, paket çorbalar, sentetik
kumaşlar...
Ve sonra... Düşler... Düş gibi güzel modeller.. Onca zaman özlemi çekilen,
ancak düşlerde görülen modeller...
Françoise Giraud diyor ki: "Moda, kadınlar için bir gereksinim değildir, bir
öılemdir." O yıllarda da bu özlemi içinde savaştan, savaş yıllarından kalmış
kare omuzlar, erkek ceketleri, postacı çantası gibi askılı çantalar, bağcıkh
dolu topuk ayakkabılar yoktu.
Savaşı, acıyı, yokluğu, çirkinliği unutmak istiyordu kadınlar... Dior, New
Look'la onlara bu unutuluşu getirdi. Karanlık geçmişin kapısını kapadı düşle,
modayla.
lpekler, pliseler, danteller, tüyler, kürkler, inciler ve boncuklar... Unutulan ne
varsa, artık modanın gündemindeydi. Bu, sınırsız bir harcamayı da
beraberinde getiriyordu elbette.
Modacının umuru değildi satması, satmaması. Önemli olan güzellikti, o
unutulan güzellik... Ünlü modacı Jacques Grippe diyordu ki: "Bu modele kaç
metre kumaş gitti diye düşünülmez büe ya da bu işleme kaça çıktı diye?.. Kaç
metre giderse gitsin, kaça çıkarsa çıksın!.." Önce kusursuz güzellik ararur. En
guzeli, en guzeli!.. Satar rru, satmaz mı?.. Bu, yaratıcının sorunu değil.
Satıcıları saçlarını, başlarını yolsalar da...
Aslında o zaman satardı. Ama bugün o gün mu?.. "Kaç metre giderse gitsin,
kaça çıkarsa çıksın." günü mü bugün?..
Birkaç mevsimdir 50'li rüzgâr esiyor gene moda dünyasında. Özellikle de bu
yıl. 90 yazının başında. Kimi modacı elinden geldigînce, aynen uyguladı o
yılları. Kimi sulandırarak, ucuzlatarak uyguladı. Kimiyse bir başka havadan
çaldı. Kim kazanır ki?.. Zaman gösterecek.
"Moda bir gereksinme değildir, bir özlemdir" mi diyor Giraud?..
Bu özlemi dile getiriyor işte modacılar özellikle bu yıl.
Bakalım özlemi çekenler ne diyecek?.. Saz, şimdi onların elinde...
Harg yazgısıyla başbaşa kaldı
Petrol sızdıran
İran tankerine
yardun eden yok
Petrol sızan İran tankerinin kaptam Fas'tan
yardım istedi.Hollanda kurtarma
şirketinin yardım talebi de Fas ve Ispanya
hükümetleri tarafından reddedildi.
armatör ve yardıma gelenler,
tankeri kunarmanın biçimini ve
fiyatını tartışırlarken petıol sız-
raası sürttyotdu.
Harg-5 280.000 ton kapasiteli
ve 200.000 ton petrol taşıyan bir
süpertanker. Yükünün değerinin
yaklaşık 30 milyon dolar dola-
yında oldu|u tahmin ediliyor.
Harg-5 şu sıralarda Afrika'nın
Batı kıytsında güneye doğru sey-
rediyor. Boş bir tanker Harg-5'i
izliyor.
Kurtarma çalışmalarını üstle-
nen Hollanda şirketi, tankerin
kazasız belasız Yeşil Burun'a sı-
gınacağı günü iple çekerken, bir
yandan da Senegal hükümetine
henıiz resmen başvurmadıklan-
nı iüraf ediyor. "Oraya varma-
Dış Haberier Servisi — İran
tankeri Harg-5 Batı Afrika kıyı-
lannda dalgalar ve kaderi ile bo-
ğuşmaya devam ederken, rüzgâ-
nn yön degiştinnesi ile petrol
tankerinden sızan ham petrolün
Fas kıyılarında oluşturduğu teh-
like şimdilik azaldı.
Çevredeki ülkelere korkulu
günler ya^atan son zamanlann
Akdeniz'deki en büyük petrol
sızması olayının öykustı ilginç.
liberation gazetesinin bildirdiğ^-
ne göre geminin armatörü İran
şirketi, kurtarma faaliyetini üst-
İenen Hollanda şirketi, sigorta-
cüar ve çeşitli ulkelenn yetkilüe-
ri birbirlerini suçluyor.
Harg-5 'te 18 aralık gecesi At-
las Okyanusu'nda Fas açıklann-
da seyrederken yangın çıktı. Pet-
rol yüklü unkerin üç
bölümü infilak etti. Pa-
niğe kapılan kaptan,
yardım çağınsında bu-
lundu. Gemiyi terk
eden mürettebatı bir
Sovyet yük gemisi kur-
tardı. Gemi kaderine ve
dalgalara terk edildi.
Bunun üzerine tranlı
armatör, bir Hollanda
kurtarma şirketi ile an-
laştı.
Harg-5 kaptanının
yardım çağnsı Fas'a
ulaşnuştı. Ancak Fas
hükümeti önceleri, ka-
rasulannın dışmda sey-
reden gemiyi görmezlikten geldi mıza daha bir bafta var. Hava
ve ses çıkarrnadı. Fas'ta yayımla- koşnflan elverirse, açık denizde
nan rauhalif "Opinion" gazete- petrolü öteki tankere devrede-
sinin iddiasına göre Fas iktidar bttiriz" diyerek işi açık denizde
partisinden bir milletveküi ge-
miyi Fas kıyılanndan uzaklaştır-
maya çalışacağına, tekneye ka-
HARG ın yangm
sırasında konumu
HARG Yeşıl Bunıı
Adalan na doğru ^
çekılıyor
MAll
dar gidip kaptanın seyir defter-
lerini almakla yeündi. Fas hükü-
metinin sessizliği ise sürüyordu.
Iranlı armatör tarafından gö-
revlendirilen ve olay yerine 20
aralık günü ulaşan Hollanda
kurtarma şirketi, geminin onan-
mı için Fas ve tspanya hükumet-
lerinden yardım istedi. Ancak bu
iki ülke, tankerin karasulanna
girmesine izin vermediler. Hol-
landa şirketi, Fas ve lspanya'yı
suçladı.
bitirmeyi umuyor. Senegal ise bir
açıklama yapmadı.
Olaylan yerinde görmek uze-
re Fas'a giden Fransa Çevre Ba-
kanı Lalonde, "Kurtarma kolay
degil. Üstelik gemi açık denizde
seyrediyor. Hiçbir ülke kendili-
ginden resmen bir mudakale gi-
rişiminde bulunamaz" diyor.
Doğayı, denizi kurtarmak ama-
cıyla yapılabilecek bir müdaha-
le için Iran'ın izni gerekiyor. Oy-
sa İran da ne yapıp yapıp gemi-
nin içindeki petrolü kurtarmaya
çahşıyor. Bu takdirde kurtanna-
yı üstlenen şirketin, bir şey yapa-
mayacağım görünce gemiyi açık
Hikâyenin geri kalan bölümü denizde kaderine terk etmesi söz
herkesçe biliniyor. Sigortacılar, konusu olacak.
Jean Louis Scherrer'in
kaplan deseni modeli,
de^işik bir ha>adan
çalıyor.
Bitpazaruıa ııostalji yağdı
Çukurcuma'daki kullanılmış eşya aîınıp saîılan pazarson bir-ikiyıldır büyük ilgi görüyor
NECATİ GÜNGÖR
Derler ki, Istanbul Fatihi Sul-
tan Mehmet Han'ın, Bellini kefe-
resine yaptırdıgı sureti, kendisinin
ölümünden bemen yirmi yıl son-
ra, sarayın en göze görünür yerin-
de asılı dunırken Avrupa'mn eli-
ne geçmiştir!
Derler ki Osmanlı, içinde yüz-
düğu değerlerin aynmında değil-
di, ama elin Batılısı neyin ne ol-
duğunu çok iyi biüyordu daha o
günden... Bu amaçla, Istanbul'-
un yedi tepesi üstüne bağdaş ku-
rup oturan Osmanlı'nın rağmına;
Avnıpab örgütünU, tezgâhını kur-
muş, araasıru, simsarmı dahi içi-
mize yerleştirmişti! Değerli olup
da değeri biünmeyen ne varsa çe-
kip götürüyorlardı üç kuruş kar-
şılıgında. Kâh gjzli yapıyorlardı
bu yağmayı, kâh aşikâre...
Osmanh'run saray yasamında-
ki değişik, gızem dolu şark hava-
sı, oldum olası Batüıların ilgisini
çekmiştir. Saray insanıtun altın-
dan, gümüşten, fıldişinden, mer-
candan, kehribardan, akikten, se-
deften, mineden, daha binbir çe-
şit değerli madenden yapılma
gündelik eşyası; zümrütten, ya-
kuttan, elmastan taküarı; üstün-
de hukumle oturduğu o rengârenk
hah vekilimleT, Avrupalının gö
zttnde hep bir değer, bir anlam ta-
şımıştır...
Derler ki Osmanlı'da her za-
man birilerinin, Batı ile dil bağı,
din bağ,ı, daha da önemlisi çıkar
bağı olmuştur. Ve bu çıkar bağ-
larından örülü tezgâhlar, zamanla
ant ikacı vitrinleri biçiminde su
yuzüne çıkar oldular. Bu dönem,
özellikle on sekizinci ve on doku-
zuncu yttzyıllardı. PeTa'nın kol-
tuk altında bulunan Çukurcuma'-
da, antikacı Yahudi'den geçilmi-
yordu!
Çukurcuma, adı gibi çukurda
kalmış bir yerdi o yüzyıHarda;
ama yabancı sefırlerin, seyyahla-
nn, ekaliyetin gözundeki yeri yük-
sekti! Bir merkezdi Çukurcuma;
çekim gücüne sahip bir uğrak ye-
riydi... Ecnebi eksik olmazdı...
Buradaki antikacıların babala-
rı, zamanla Kapalıçarşı'ya, As-
malımescit'e sıçradılar. Giderek
orta sınıf antikacmın elinde kal-
dı Çukurcuma. Cumhuriyet döne-
mınde, o orta sınıf tUccar da eli-
ni eteğini çekti; gözden ve gönül-
den düştü, unutuldu... Yalnızca o
sırtında torbayla dolaşıp eskiler,
kullanılmış eşya toplayan Türkle-
re kaldı Çukurcuma. Torbacıla-
rın bir böluğu dükkânlar açıp
"musumel eşya" aluup satılan
bir semte dönuşturdüler burasıru.
Ne kadar gözden düşse, unutulsa
da birkaç dükkân hep açık kaldı
böylece...
"Ben gektifimde, -on, on iki yıl
kadar önceydi- torbacılar >aşta
Rum kadınlann elden çıkanhklan
eskimiş mallan burada, kabvenia
onune serip saüyoriardı" diye an-
latıyordu Ahmet Tombak. "Ben
'68 kaşagındanıın. O yillardaki
olaylar ytizanden ytiksekögreni-
mimi yanda bıraktım. tşsizdim;
eskid pazariannda dolaşıyordum.
Andka işi ilgimi çekiyordn. Ge-
lip bnrada bir dükkân açtun, işe
başladım."
Bugünlerde lstanbullulann ilgı-
sine mazhar olan, akademili öğ-
rencileri, nostalji vurgunu yemış
aydınlan, Beyoğlu çevresindeki
konsolosluk görevlilerini, kolek-
siyonculan, gezgınleri ve daha ni-
celerini bağnnda toplamaya baş-
sı tütüyor, külhanı sımsıcak bel-
ki, ama nicedir onanm görmeyen
dış yüzü yıkık döküktü. Yerler
parke doşeli, sokagın eni iki adun;
pencerelerde soluk perdeler, ah-
şap ya da demir kapıların çoğu
NuhNebi'denkalmıştı... Daraak
alanlara oturtulmuş, birbirine
yaslanmış, pencerderinin önünde
hep o teneke kutulara dikili sar-
dunyalar bulunan ahşap evler*,
Âdem Baba'run cennet nostaljisi
gibi, eski güzel günlerini içten içe
sayıklayıp duruyorlardı. Pencere-
lerde, kapı önlerınde başı tıraşlı
oglan çocuklan oynuyordu. Ba-
zen bir balkonda, basörtülü bir
Anadolu kadıru evcimen bir telaş-
la çamasır asıyordu ya da... Yan
yana dizilmiş ahşap evlerin şirin-
liği, burada her tûrlü komşuluk ve
düşmiiştii" diye surdürüyordu
sözlerini Ahmet Tombak... "Sa-
bıria, kendime göre eşyalar top-
layıp biriktirmeye başladım. Hırs-
b deffldtan, ama sabırlıydıra. Tor-
bacüar, habire eski raal taşıyor-
lardı buraya... Hiçbir zaman ge-
riye gitmedik; basamak basaraak
yukan çıktık... Ama Çukurcu-
ma'mn ilgi gormesi. şurada bir
yılbk bir olay! Dükkânlar açıldık-
ça geiip gidenler arttı. Muşterile-
rimizin yuzde ellisi, yabancılar
şimdi...Havası yapay degil bizim
bunuun; artistik degil; otantik,
dogal... Sözgenmi bir Ortaköy gi-
bi olsun istemeyiz burayı."
Ancak bunca antikacı, eskıcı
dakkânını besleyen tariht evler gi-
derek yok oluyordu; bu eski eşya
akııumn sonu görünmüştü kusku-
68 KUŞAGl — Ahmet Tombak. "Ben 68 kuşagmdanım" diyor. "O
yıllardaki olaylar yüıünden yukseköğrenimimi yanda bıraktım. Iş-
sizdim. Antika işi ilgimi çekiyordu. Gelip burada bir dükkân açtım,
işe başladım." (Fotograf: Kayıban Güven)
Çukurcuma'da,
restoreedilmiş,
köhne bir atölyeden
şık mağaza haîine
dönüşmüş antikacı
dükkânlan
sıralanıyor peşpeşe.
Bu mağazalann bir
bölümünü
Parisleri,
Londraları dolaşıp
gelmiş, oralardaki
eskici pazarlarının
havasmı ciğerlerine
çekmiş insanlar
yönetiyor.
layan Çukurcuma semtini en iyi
Ahmet Tombak biliyordu. On, on
iki yıl kadar önce gelip bir d&k-
kân açtığı zaman, ileride burası-
nın "imar ve ilıya" göreceğiııi du-
şünde görse, belki de inanmazdı
Ahmet Tombak... Nasıl inansm-
dı insan? Bugün antikacının, gra-
vürcünün, sahafın, el işi çeyız
mallanmn satıldığı toplam on beş
kadar dükkârun ve bir o kadar da
yan sektör atölyelerinin bulundu-
ğu Çukurcuma'yı bulmak için,
Tophane'de kaç İcişjye sormak ge-
rekiyordu hâlâ! "Tophane Par-
la'nı arkana al, burnunan doğnü-
tusuna git, epeyce Ueriden sa|a
dön..."
Önce sokak tabelasını okuyor-
dunuz, sonra köhne bir mahalle
hamamıyla burun buruna gehyor-
dunuz, Çukurcuma'nın başında...
Hamamın camlan buğulu, baca-
insan Uişkisinin olanca sıcaklığıy-
la, olanca derinliğiyle yaşandığı-
nı fısıldıyordu âdeta! Bodrum
katlannın camlanna çamur sıçra-
mıştı; mahalle kahvesvndeki işsiz
erkek kalabalığı garip bir öfkey-
le elindeki oyun kâğıdım masaya
vuruyordu; izbe ve soğuk atölye-
lerdeki çıraklar, solgun bakışlar-
la, geleceklerini görmeden bakı-
yorlardı öyle...
Sokağın öteki ucunda,
"restore" edümiş, köhne bir atöl-
yelikten şık mağaza haline dönüş-
müş antikacı dükkânlan sıralanı-
yordu peş peşe... Bu mağazalann
bir bölümünü, Parisleri, Lond-
ralan, Viyanalan dolaşıp gel-
miş; oralardaki eskici pazarlarının
havasını ciğerlerine çekmiş varlık
sahibi kimseler yönetiyorlardı.
"Ben geldigim yıllarda bu pa-
zann kapasitesi yuzde yirmilere
suz. Onlann yerini el yapımı sa-
nat eşyası alıyordu; deriden, ağaç-
tan, bakiTdan yapünuş mallar sa-
tümaya başlanıyordu bu kez...
Pekiyi, müşterilerin yüzde ellı-
sini oluşturan yabancüar ne bu-
luyorlardı bu pazarda? Osmanlı
damgası, şark esintisi, Asya gize-
mi taşıyan her şeye ilgi duyuy or-
du yabancüar. Kimileri meraktan,
zevk ehli olduğundan; kımileri de
aldıklan eşyanın değerine inana-
rak, bir yatınm yaptıklarıru bile-
rek mal seciyorlardı-
"Burada sadeliği ve durüstlü-
| ü ilke olarak yerleştirmek
amacındayız" diyordu Ahmet
Tombak. "Mftşteri bir malı aldı-
ğı zaman, aldablmadığını, kap-
kaççı insanlaria ilişkiye ginnedi-
gini bilsio istiyonız."
Çukurcuma'mn eski sakinlerin-
den biri de sinemacı Yusuf Niş'-
ti. Bir rasüantı mı, bilemiyoruz,
Yusuf Niş de '68 kuşağının "kö-
şeyi donmemiş" insanlanndan bi-
nydi. Yurt sorunlan, dünyanın gi-
dişatı konulan açüdığında, hâlâ
eski gunlerdeki kadar duyarlı ve
ilgiliydi... 12 Mart'la birlikte or-
dudan atılmış; fırünalı hayat de-
nizinde var olma kavgası vermiş-
ti... Nice arayıştan sonra, bakır iş-
lemecüigıni kendine sanat edinmiş
ve yedi yıl önce bir atölye açmıştı
burada. Bir yandan dünyanın kö-
tulüklerine karşı yıkılmadan dur-
ma çabası gösterirken öte yandan
sinema tutkusunu eyleme dönüş-
turmek için uğraşıyor, didiniyor-
du Yusuf Niş...
Çukurcuma semtinin yeniden
dirilişini ise şöyle anlatıyordu:
"Çok degil, daba iki yıl önce,
bu sokaklara girmeye kimse gö-
nul indirmezdi. Bu sokagın nere-
ye çıktığını bile kimseler bilmez-
di. Öylesine lstanbul'a nzak bir
kasaba havası vardı. Sokagın or-
tasında bakımsız bir cami, yıkık
dokuk evlerde kalabalık Anado-
lu aileleri... Bir de ölen kimsesiz
Rum kadınlann ev eşyasını alıp
satan torbacılar vardı burada.
Torbalardan dişe dokunur bir mal
çıkarsa, Nişantaşı'nın sosyete
dükkânlanna gider, yoksa bura-
da, kahvenin onunde açılan ser-
gide satıhrdı...
Bir iki yıldır, bir akın başladı.
Nişantaşrnın dükkânlan buraya
taşınır oldu sanld... Kiralar fırladı
birden. Zengin olanlar, mülkiyet
alıp yeni bir hava veriyorlar. On-
laria birlikte yabancılar da gelme-
ye başladı bu pazara. Mesela, ha-
mam kuması, kuyu agzı. çeşme
saüşlan inanümaz boyutlarda...
Bu gibi mermerterin asıl alıcısı
ltalyanlar... Otuz bine, elli bioe
gidiyor menner kurualar. Merme-
rin anavatanı ttalya degil mi? Öy-
leyse, niye bizden eski kurna alıp
götıiriıyorlar diyeceksiniz... ttal-
ya'da menner bitmiş arük! Daha-
sı, bizim mermer kurnalar el ya-
pımı. Kuyu başlan, çeşmeler de
oyie, el işi... Bizden ucuz ucuz al-
dığı bu el oyması mermeri, anti-
ka Italyan mermeri diye kendi ul-
kesinde, Amerikalılara aleş. paha-
sına saüyorlar'."
Ticaret dünyasının incelikleri-
ni ve oyunbazhklannı ustaca göz-
lemlemek ve iyi değerlendirmek
için eski kulağı kesiklerden olmak
yeterli miydi acaba? Bunun için
ayrıca, Yusuf dostumuz gibi, sa-
natçı duyarlılığı da taşımak gere-
kiyordu belki, kim bilir... Ama
Çukurcuma'mn parlak geleceğini
şımdiden söylemek için hiçbir ye-
teneğe gerek yoktu; her şey gün
gibi ortadaydı... Çukurcuma'nın
pitpazanna mır yağıyordu, »îvet!..
Minik
çevreciler
• ANTALYA (AA) —
Antalyah minik çevreciler,
Vali Erol Tezcan'ı ziyaret
ederek, destek istediler.
Antalya Valisi Erol Tezcan
da miniklere, çevre
konusunda büyükleri
uyarmak için bir kampanya
başlatmalarını önerdi.
Artan hava ve çevre
kirliliğine karşı, büyüklerin
duyarsız oluşu, küçükleri
harekete geçirdi. Antalya'da
Ahmet Bileydi llkokulu'nda
okuyan 7 öğrenci, dernek
kurmak ve destek istemek
amacıyla valiyi ziyaret
ettiler. Babürhan Yüce
Yüksel, llker Yetkin, Kadir
Demirhan, Halil Şimşek,
Ayşe Yelkin, Suna Yıldınm
ve Nurcan Deniz adlı
öğrenciler, "Çevre Temizligi
Kulübü"nu,
apartmanlarının arka
bahçesine kurmak
istediklerini belirttiler.
103 reklama
denetim engeli
• A.NKARA
(Cumhuriyet Bttrosu) —
TRT Reklam Dairesi'nce
duzenlenen "Reklam ve
Yaratıcılık" konulu
sempozyum dun Ankara'da
yapıldı. Toplantıda
konuşan TRT Reklam
Dairesi Başkanı Ali
Kalıpçı, 1989 yılında 6 bin
700 reklam filminin
denetlendiğini, bunlardan
103'ünun denetimden
geçmediğini söyledı.
Kalıpçı, buna gerekçe
olarak söz konusu reklam
filmlerinde haksız rekabet,
karşılıkh yanıt ve iddialara
yol açma, örf, âdetlere
aykırılık, seks ve şiddet
gibi unsurların
bulunmasını gösterdi.
2 çocuğunu
yaktı
• tZMİR (Cumhuriyet
Ege Btirosu) — tzmir'in
Bayrakh semtinde, akli
dengesi bozuk bir kadın
iki çocuğunu dövdükten
sonra, uzerine soba
kovasındaki koru
boşaltarak yaktı. Çocuklan
5 yaşındaki Esra ile 7
yaşındaki Ahmet'i yakarak
öldüren Ruhane Taşdemir,
olaydan sonra getirildiği
Bayrakh Karakolu'nda
Cumhuriyet Savcısı'nın
sorulannı yanıtladı. 24
yaşındaki Ruhane
Taşdemir'in akıl hastası
olduğu, daha once Manisa
Ruh ve Sinir Hastalıklan
Hastanesi'nde bir sure
tedavi görduğu ve adam
öldürmeye tam teşebbüsten
hapis yattığı öğrenildi.
En çok turist
Almanya'dan
• ANTALYA (AA) —
Antalya'ya 1989 yılında
hava yoluyla gelen yabancı
turistlerle ilgili istaüstik
çalışmaları tamamlandı.
Antalya Hava Limanı
MüdUrlüğü'nce yapılan
istatistiklere göre yöreye
geçen yıl gelen yabancı
turistler arasında Federal
Almanların yüzde 62.4'lük
bir bölümü oluşturduğu
belirlendi. Havaalanı
Müdürü Ömer Varüı verdiği
bilgiye göre tngilizler de
yüzde 6'hk bir pay
oluşturuyor.
Çin usulü
kısırlaştınna
• ANKARA (ANKA) —
Dışkapı Sosyal Sigortalar
Hastanesi'nde yapılan
operasyonla artık erkekler
beş dakikada ücretsiz
olarak kısırlaştınlabiliyor
SSK Başhekimi Doç, Dr.
Nurettin Sertçelik şu bilgileri
verdi: "Bu sadece bizde ve
Bangkok'ta uygulanan
değişik bir vasektomi
ameli>r
atıdır. Bu yöntem o
kadar basittir ki ameliyat
bile denilemez. Topu topu
beş dakika süruyor ve
üstelik de bedavaya
yapıyoruz. Sadece erkeklere
uygulanan bu yöntemde
dileyen erkekler, sonra
tekrar eski hallerine yine
beş dakikalık bir yöntemle
dönebiliyorlar. Biz bu
yöntemde sadece erkeğin
sperm kanallannı
bağlıyoruz, heüsi bu".
Verem Haftası
• ANKARA (AA) — 43.
Verem Eğitim ve
Propaganda Haftası bugün
başhyor. 13 ocağa kadar
sürecek hafta boyunca
okullarda konuyla ilgili
eğitim ve propaganda
çalışmaları yapılacak.
Verem Haftası'nın
başlaması dolayısıyla Sağhk
Bakanlığı'ndan yapılan
açıklamada, ülkemizde ilk
veremle mücadele
çalışmalarının 1918 yılında
gonüllu kuruluşlarla
başlatıldığı bildirildi.