25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet Sahıbı Cürrhunv€i MaibaacılıV \e GazeıecUık Turk \nonım ŞırKetı adına Nadır Nıdi 9 üenel Yayın Muduru Hasan Ctm«l, Muessese Muduru Enunr LşıkJıgıl, \az îşlerı Muduru Oka> Gontnun, 0 Habet Msrksz: Muduru \alçıd B«y«r. Sav f a Duzcnı Vönetmcnı Alı Aar. • Temsncıler \NXARA MımM Tın. İZMIR HikroH Çrtmkaya. k Potaka Cttal Rvfarç*. Dıs Habcrlcr EifU Bala. Ekonomı Cmgtz Turtnn. 1; Sendıka Ş*uw Kcteao. Kuimr Crt»l V sJrr. Egmır & r a > Ş«ılM. HabCT Arasümıa tsmel Bcriun, Yun Haberlen NecdM Dogu. Spcr Damsmanj Abdukudır Yacdmuı. l>_n vanlaf Ktran ^ > " Arasanna Şıfcu Alp*;, Du/done Abdıdtk Vum. 9 kocrüınalör Aantl Korataan, # Mah Işirr Erol trkvt, # Muhasrtc Bufcnı Vntr 9 Buıçt-Planlama V~p OanMBbtştaÇ» 9 RtUam Ane Toraa, 9 Ek Yj)lnJar Hnbı \kvol 9 tdaır Hosc^n Gum. 9 tsleme Onkr Çıkk, 9 Bugı l<<m Naıl UrsL 9 Pcnoncl Sevgi BosnooojJİM SoMfl «• Vo>u>ı Curahun>w Malbaacılık <x Gazrunlık I A J Turk Oc*> Cad 39 41 Cj*»]oglu M334 Is Pk. it6-lsıanbuL Td 512 05 05 (20 hall, TelOL 22246 Tıx. (1) 536 60 71 9 Bw*ır Aakln: Zıya Gotalp Bl\ tnkıiap & No 19'4, Tei 133 11 41-47, Ttta. 42344 FM. (4) 133 « 6' 9 t™»- H Zı» BK 1352 S-2/3. Td 13 12 30 Tetac 5Î359 FM. (51) 19 53 M Intmu Cad II» S No 1 K» 1 TH 19 i~> 52 \4 hj» Tdo. 62l!5, FK. (7» 19 37 52 TAKVtM: 7 OCAK 1990 tmsak: 5.50 Guneş: 7.21 Öğle: 12.15 İkindi: 14.37 Aksam: 16.58 Yatsı: 18.24 50'lerden esen rüzgâr Guy Laroche'un mavi ve san vual satenden yapılmış "50'li yıllann özleraini dile getiren bir gece elbisesi. "Moda bir gereksinme değil, bir özlemdir" diyor Françoise Giraud. Bu özlemi dile getiriyor işte modacılar özellikle bu yıl. Bakalırtı özlemi çekenler ne diyecek? Saz şimdi onların elinde. Umut gene incecik bellerde, o kabarık kollarda, o plise eteklerde, o taşlı manşetlerde... Kurtarırsa vatanı gene o kurtaracak, o 50'li rüzgâr. O geçmiş yıllann şiirini, şıklığını görür gibi oluyorsunuz defileleri izlerken. Ama eninde sonunda kopya... NECL SEYHUN Hani şu modacılann bir türlu geçemedikleri her darda kalışta döndükleri 50'li yıllar var ya, moda dünyasının altın dönemi 50'li yıllar?... 90 yazı başında çok modacının en büyük güveni gene o... Umut gene o incecik bellerde, o kabarık kollarda, o plise eteklerde, o taşlı manşetlerde... Kurtarırsa vatanı gene o kurtaracak, o 50'li rüzgâr... O geçmiş yıllann şiirini, şıklığını görür gibi oluyorsunuz defileleri izlerken... Ama az başanlı kopya, ama çok başarıh kopya. Ama eninde sonunda kopya!.. Nasıl ash gibi olsun?.. Ne o ustalar var artık, ne de o eski koşullar... O savaş sonrasının sevinci, coşkusu... O güzelliğe şıklığa özlem... Karanlık, acılar, yokluklar geride kalmış... Çorap havası vermek için bacakların boyanıp kalemle çizgiler çizildiği, eşin, babanm, kardeşin eski ceketlerinden tayyörler dikildiği, pabuçlara delikler delinip bağcıklarla bağlandığı o karanlık dönem, geçip giden bir karabasan ya da çevrilmiş bir sayfa artık. Savaştan sonra gelen bir bayram sevinci, bir coşku... Dört bir yanı saran akıl almaz bir sürü ıvır nvır... Binbir çeşit ev ve mutfak eşyaları, külotlu çoraplar, kâğıt mendil ve havlular, tükenmez kalemler, paket çorbalar, sentetik kumaşlar... Ve sonra... Düşler... Düş gibi güzel modeller.. Onca zaman özlemi çekilen, ancak düşlerde görülen modeller... Françoise Giraud diyor ki: "Moda, kadınlar için bir gereksinim değildir, bir öılemdir." O yıllarda da bu özlemi içinde savaştan, savaş yıllarından kalmış kare omuzlar, erkek ceketleri, postacı çantası gibi askılı çantalar, bağcıkh dolu topuk ayakkabılar yoktu. Savaşı, acıyı, yokluğu, çirkinliği unutmak istiyordu kadınlar... Dior, New Look'la onlara bu unutuluşu getirdi. Karanlık geçmişin kapısını kapadı düşle, modayla. lpekler, pliseler, danteller, tüyler, kürkler, inciler ve boncuklar... Unutulan ne varsa, artık modanın gündemindeydi. Bu, sınırsız bir harcamayı da beraberinde getiriyordu elbette. Modacının umuru değildi satması, satmaması. Önemli olan güzellikti, o unutulan güzellik... Ünlü modacı Jacques Grippe diyordu ki: "Bu modele kaç metre kumaş gitti diye düşünülmez büe ya da bu işleme kaça çıktı diye?.. Kaç metre giderse gitsin, kaça çıkarsa çıksın!.." Önce kusursuz güzellik ararur. En guzeli, en guzeli!.. Satar rru, satmaz mı?.. Bu, yaratıcının sorunu değil. Satıcıları saçlarını, başlarını yolsalar da... Aslında o zaman satardı. Ama bugün o gün mu?.. "Kaç metre giderse gitsin, kaça çıkarsa çıksın." günü mü bugün?.. Birkaç mevsimdir 50'li rüzgâr esiyor gene moda dünyasında. Özellikle de bu yıl. 90 yazının başında. Kimi modacı elinden geldigînce, aynen uyguladı o yılları. Kimi sulandırarak, ucuzlatarak uyguladı. Kimiyse bir başka havadan çaldı. Kim kazanır ki?.. Zaman gösterecek. "Moda bir gereksinme değildir, bir özlemdir" mi diyor Giraud?.. Bu özlemi dile getiriyor işte modacılar özellikle bu yıl. Bakalım özlemi çekenler ne diyecek?.. Saz, şimdi onların elinde... Harg yazgısıyla başbaşa kaldı Petrol sızdıran İran tankerine yardun eden yok Petrol sızan İran tankerinin kaptam Fas'tan yardım istedi.Hollanda kurtarma şirketinin yardım talebi de Fas ve Ispanya hükümetleri tarafından reddedildi. armatör ve yardıma gelenler, tankeri kunarmanın biçimini ve fiyatını tartışırlarken petıol sız- raası sürttyotdu. Harg-5 280.000 ton kapasiteli ve 200.000 ton petrol taşıyan bir süpertanker. Yükünün değerinin yaklaşık 30 milyon dolar dola- yında oldu|u tahmin ediliyor. Harg-5 şu sıralarda Afrika'nın Batı kıytsında güneye doğru sey- rediyor. Boş bir tanker Harg-5'i izliyor. Kurtarma çalışmalarını üstle- nen Hollanda şirketi, tankerin kazasız belasız Yeşil Burun'a sı- gınacağı günü iple çekerken, bir yandan da Senegal hükümetine henıiz resmen başvurmadıklan- nı iüraf ediyor. "Oraya varma- Dış Haberier Servisi — İran tankeri Harg-5 Batı Afrika kıyı- lannda dalgalar ve kaderi ile bo- ğuşmaya devam ederken, rüzgâ- nn yön degiştinnesi ile petrol tankerinden sızan ham petrolün Fas kıyılarında oluşturduğu teh- like şimdilik azaldı. Çevredeki ülkelere korkulu günler ya^atan son zamanlann Akdeniz'deki en büyük petrol sızması olayının öykustı ilginç. liberation gazetesinin bildirdiğ^- ne göre geminin armatörü İran şirketi, kurtarma faaliyetini üst- İenen Hollanda şirketi, sigorta- cüar ve çeşitli ulkelenn yetkilüe- ri birbirlerini suçluyor. Harg-5 'te 18 aralık gecesi At- las Okyanusu'nda Fas açıklann- da seyrederken yangın çıktı. Pet- rol yüklü unkerin üç bölümü infilak etti. Pa- niğe kapılan kaptan, yardım çağınsında bu- lundu. Gemiyi terk eden mürettebatı bir Sovyet yük gemisi kur- tardı. Gemi kaderine ve dalgalara terk edildi. Bunun üzerine tranlı armatör, bir Hollanda kurtarma şirketi ile an- laştı. Harg-5 kaptanının yardım çağnsı Fas'a ulaşnuştı. Ancak Fas hükümeti önceleri, ka- rasulannın dışmda sey- reden gemiyi görmezlikten geldi mıza daha bir bafta var. Hava ve ses çıkarrnadı. Fas'ta yayımla- koşnflan elverirse, açık denizde nan rauhalif "Opinion" gazete- petrolü öteki tankere devrede- sinin iddiasına göre Fas iktidar bttiriz" diyerek işi açık denizde partisinden bir milletveküi ge- miyi Fas kıyılanndan uzaklaştır- maya çalışacağına, tekneye ka- HARG ın yangm sırasında konumu HARG Yeşıl Bunıı Adalan na doğru ^ çekılıyor MAll dar gidip kaptanın seyir defter- lerini almakla yeündi. Fas hükü- metinin sessizliği ise sürüyordu. Iranlı armatör tarafından gö- revlendirilen ve olay yerine 20 aralık günü ulaşan Hollanda kurtarma şirketi, geminin onan- mı için Fas ve tspanya hükumet- lerinden yardım istedi. Ancak bu iki ülke, tankerin karasulanna girmesine izin vermediler. Hol- landa şirketi, Fas ve lspanya'yı suçladı. bitirmeyi umuyor. Senegal ise bir açıklama yapmadı. Olaylan yerinde görmek uze- re Fas'a giden Fransa Çevre Ba- kanı Lalonde, "Kurtarma kolay degil. Üstelik gemi açık denizde seyrediyor. Hiçbir ülke kendili- ginden resmen bir mudakale gi- rişiminde bulunamaz" diyor. Doğayı, denizi kurtarmak ama- cıyla yapılabilecek bir müdaha- le için Iran'ın izni gerekiyor. Oy- sa İran da ne yapıp yapıp gemi- nin içindeki petrolü kurtarmaya çahşıyor. Bu takdirde kurtanna- yı üstlenen şirketin, bir şey yapa- mayacağım görünce gemiyi açık Hikâyenin geri kalan bölümü denizde kaderine terk etmesi söz herkesçe biliniyor. Sigortacılar, konusu olacak. Jean Louis Scherrer'in kaplan deseni modeli, de^işik bir ha>adan çalıyor. Bitpazaruıa ııostalji yağdı Çukurcuma'daki kullanılmış eşya aîınıp saîılan pazarson bir-ikiyıldır büyük ilgi görüyor NECATİ GÜNGÖR Derler ki, Istanbul Fatihi Sul- tan Mehmet Han'ın, Bellini kefe- resine yaptırdıgı sureti, kendisinin ölümünden bemen yirmi yıl son- ra, sarayın en göze görünür yerin- de asılı dunırken Avrupa'mn eli- ne geçmiştir! Derler ki Osmanlı, içinde yüz- düğu değerlerin aynmında değil- di, ama elin Batılısı neyin ne ol- duğunu çok iyi biüyordu daha o günden... Bu amaçla, Istanbul'- un yedi tepesi üstüne bağdaş ku- rup oturan Osmanlı'nın rağmına; Avnıpab örgütünU, tezgâhını kur- muş, araasıru, simsarmı dahi içi- mize yerleştirmişti! Değerli olup da değeri biünmeyen ne varsa çe- kip götürüyorlardı üç kuruş kar- şılıgında. Kâh gjzli yapıyorlardı bu yağmayı, kâh aşikâre... Osmanh'run saray yasamında- ki değişik, gızem dolu şark hava- sı, oldum olası Batüıların ilgisini çekmiştir. Saray insanıtun altın- dan, gümüşten, fıldişinden, mer- candan, kehribardan, akikten, se- deften, mineden, daha binbir çe- şit değerli madenden yapılma gündelik eşyası; zümrütten, ya- kuttan, elmastan taküarı; üstün- de hukumle oturduğu o rengârenk hah vekilimleT, Avrupalının gö zttnde hep bir değer, bir anlam ta- şımıştır... Derler ki Osmanlı'da her za- man birilerinin, Batı ile dil bağı, din bağ,ı, daha da önemlisi çıkar bağı olmuştur. Ve bu çıkar bağ- larından örülü tezgâhlar, zamanla ant ikacı vitrinleri biçiminde su yuzüne çıkar oldular. Bu dönem, özellikle on sekizinci ve on doku- zuncu yttzyıllardı. PeTa'nın kol- tuk altında bulunan Çukurcuma'- da, antikacı Yahudi'den geçilmi- yordu! Çukurcuma, adı gibi çukurda kalmış bir yerdi o yüzyıHarda; ama yabancı sefırlerin, seyyahla- nn, ekaliyetin gözundeki yeri yük- sekti! Bir merkezdi Çukurcuma; çekim gücüne sahip bir uğrak ye- riydi... Ecnebi eksik olmazdı... Buradaki antikacıların babala- rı, zamanla Kapalıçarşı'ya, As- malımescit'e sıçradılar. Giderek orta sınıf antikacmın elinde kal- dı Çukurcuma. Cumhuriyet döne- mınde, o orta sınıf tUccar da eli- ni eteğini çekti; gözden ve gönül- den düştü, unutuldu... Yalnızca o sırtında torbayla dolaşıp eskiler, kullanılmış eşya toplayan Türkle- re kaldı Çukurcuma. Torbacıla- rın bir böluğu dükkânlar açıp "musumel eşya" aluup satılan bir semte dönuşturdüler burasıru. Ne kadar gözden düşse, unutulsa da birkaç dükkân hep açık kaldı böylece... "Ben gektifimde, -on, on iki yıl kadar önceydi- torbacılar >aşta Rum kadınlann elden çıkanhklan eskimiş mallan burada, kabvenia onune serip saüyoriardı" diye an- latıyordu Ahmet Tombak. "Ben '68 kaşagındanıın. O yillardaki olaylar ytizanden ytiksekögreni- mimi yanda bıraktım. tşsizdim; eskid pazariannda dolaşıyordum. Andka işi ilgimi çekiyordn. Ge- lip bnrada bir dükkân açtun, işe başladım." Bugünlerde lstanbullulann ilgı- sine mazhar olan, akademili öğ- rencileri, nostalji vurgunu yemış aydınlan, Beyoğlu çevresindeki konsolosluk görevlilerini, kolek- siyonculan, gezgınleri ve daha ni- celerini bağnnda toplamaya baş- sı tütüyor, külhanı sımsıcak bel- ki, ama nicedir onanm görmeyen dış yüzü yıkık döküktü. Yerler parke doşeli, sokagın eni iki adun; pencerelerde soluk perdeler, ah- şap ya da demir kapıların çoğu NuhNebi'denkalmıştı... Daraak alanlara oturtulmuş, birbirine yaslanmış, pencerderinin önünde hep o teneke kutulara dikili sar- dunyalar bulunan ahşap evler*, Âdem Baba'run cennet nostaljisi gibi, eski güzel günlerini içten içe sayıklayıp duruyorlardı. Pencere- lerde, kapı önlerınde başı tıraşlı oglan çocuklan oynuyordu. Ba- zen bir balkonda, basörtülü bir Anadolu kadıru evcimen bir telaş- la çamasır asıyordu ya da... Yan yana dizilmiş ahşap evlerin şirin- liği, burada her tûrlü komşuluk ve düşmiiştii" diye surdürüyordu sözlerini Ahmet Tombak... "Sa- bıria, kendime göre eşyalar top- layıp biriktirmeye başladım. Hırs- b deffldtan, ama sabırlıydıra. Tor- bacüar, habire eski raal taşıyor- lardı buraya... Hiçbir zaman ge- riye gitmedik; basamak basaraak yukan çıktık... Ama Çukurcu- ma'mn ilgi gormesi. şurada bir yılbk bir olay! Dükkânlar açıldık- ça geiip gidenler arttı. Muşterile- rimizin yuzde ellisi, yabancılar şimdi...Havası yapay degil bizim bunuun; artistik degil; otantik, dogal... Sözgenmi bir Ortaköy gi- bi olsun istemeyiz burayı." Ancak bunca antikacı, eskıcı dakkânını besleyen tariht evler gi- derek yok oluyordu; bu eski eşya akııumn sonu görünmüştü kusku- 68 KUŞAGl — Ahmet Tombak. "Ben 68 kuşagmdanım" diyor. "O yıllardaki olaylar yüıünden yukseköğrenimimi yanda bıraktım. Iş- sizdim. Antika işi ilgimi çekiyordu. Gelip burada bir dükkân açtım, işe başladım." (Fotograf: Kayıban Güven) Çukurcuma'da, restoreedilmiş, köhne bir atölyeden şık mağaza haîine dönüşmüş antikacı dükkânlan sıralanıyor peşpeşe. Bu mağazalann bir bölümünü Parisleri, Londraları dolaşıp gelmiş, oralardaki eskici pazarlarının havasmı ciğerlerine çekmiş insanlar yönetiyor. layan Çukurcuma semtini en iyi Ahmet Tombak biliyordu. On, on iki yıl kadar önce gelip bir d&k- kân açtığı zaman, ileride burası- nın "imar ve ilıya" göreceğiııi du- şünde görse, belki de inanmazdı Ahmet Tombak... Nasıl inansm- dı insan? Bugün antikacının, gra- vürcünün, sahafın, el işi çeyız mallanmn satıldığı toplam on beş kadar dükkârun ve bir o kadar da yan sektör atölyelerinin bulundu- ğu Çukurcuma'yı bulmak için, Tophane'de kaç İcişjye sormak ge- rekiyordu hâlâ! "Tophane Par- la'nı arkana al, burnunan doğnü- tusuna git, epeyce Ueriden sa|a dön..." Önce sokak tabelasını okuyor- dunuz, sonra köhne bir mahalle hamamıyla burun buruna gehyor- dunuz, Çukurcuma'nın başında... Hamamın camlan buğulu, baca- insan Uişkisinin olanca sıcaklığıy- la, olanca derinliğiyle yaşandığı- nı fısıldıyordu âdeta! Bodrum katlannın camlanna çamur sıçra- mıştı; mahalle kahvesvndeki işsiz erkek kalabalığı garip bir öfkey- le elindeki oyun kâğıdım masaya vuruyordu; izbe ve soğuk atölye- lerdeki çıraklar, solgun bakışlar- la, geleceklerini görmeden bakı- yorlardı öyle... Sokağın öteki ucunda, "restore" edümiş, köhne bir atöl- yelikten şık mağaza haline dönüş- müş antikacı dükkânlan sıralanı- yordu peş peşe... Bu mağazalann bir bölümünü, Parisleri, Lond- ralan, Viyanalan dolaşıp gel- miş; oralardaki eskici pazarlarının havasını ciğerlerine çekmiş varlık sahibi kimseler yönetiyorlardı. "Ben geldigim yıllarda bu pa- zann kapasitesi yuzde yirmilere suz. Onlann yerini el yapımı sa- nat eşyası alıyordu; deriden, ağaç- tan, bakiTdan yapünuş mallar sa- tümaya başlanıyordu bu kez... Pekiyi, müşterilerin yüzde ellı- sini oluşturan yabancüar ne bu- luyorlardı bu pazarda? Osmanlı damgası, şark esintisi, Asya gize- mi taşıyan her şeye ilgi duyuy or- du yabancüar. Kimileri meraktan, zevk ehli olduğundan; kımileri de aldıklan eşyanın değerine inana- rak, bir yatınm yaptıklarıru bile- rek mal seciyorlardı- "Burada sadeliği ve durüstlü- | ü ilke olarak yerleştirmek amacındayız" diyordu Ahmet Tombak. "Mftşteri bir malı aldı- ğı zaman, aldablmadığını, kap- kaççı insanlaria ilişkiye ginnedi- gini bilsio istiyonız." Çukurcuma'mn eski sakinlerin- den biri de sinemacı Yusuf Niş'- ti. Bir rasüantı mı, bilemiyoruz, Yusuf Niş de '68 kuşağının "kö- şeyi donmemiş" insanlanndan bi- nydi. Yurt sorunlan, dünyanın gi- dişatı konulan açüdığında, hâlâ eski gunlerdeki kadar duyarlı ve ilgiliydi... 12 Mart'la birlikte or- dudan atılmış; fırünalı hayat de- nizinde var olma kavgası vermiş- ti... Nice arayıştan sonra, bakır iş- lemecüigıni kendine sanat edinmiş ve yedi yıl önce bir atölye açmıştı burada. Bir yandan dünyanın kö- tulüklerine karşı yıkılmadan dur- ma çabası gösterirken öte yandan sinema tutkusunu eyleme dönüş- turmek için uğraşıyor, didiniyor- du Yusuf Niş... Çukurcuma semtinin yeniden dirilişini ise şöyle anlatıyordu: "Çok degil, daba iki yıl önce, bu sokaklara girmeye kimse gö- nul indirmezdi. Bu sokagın nere- ye çıktığını bile kimseler bilmez- di. Öylesine lstanbul'a nzak bir kasaba havası vardı. Sokagın or- tasında bakımsız bir cami, yıkık dokuk evlerde kalabalık Anado- lu aileleri... Bir de ölen kimsesiz Rum kadınlann ev eşyasını alıp satan torbacılar vardı burada. Torbalardan dişe dokunur bir mal çıkarsa, Nişantaşı'nın sosyete dükkânlanna gider, yoksa bura- da, kahvenin onunde açılan ser- gide satıhrdı... Bir iki yıldır, bir akın başladı. Nişantaşrnın dükkânlan buraya taşınır oldu sanld... Kiralar fırladı birden. Zengin olanlar, mülkiyet alıp yeni bir hava veriyorlar. On- laria birlikte yabancılar da gelme- ye başladı bu pazara. Mesela, ha- mam kuması, kuyu agzı. çeşme saüşlan inanümaz boyutlarda... Bu gibi mermerterin asıl alıcısı ltalyanlar... Otuz bine, elli bioe gidiyor menner kurualar. Merme- rin anavatanı ttalya degil mi? Öy- leyse, niye bizden eski kurna alıp götıiriıyorlar diyeceksiniz... ttal- ya'da menner bitmiş arük! Daha- sı, bizim mermer kurnalar el ya- pımı. Kuyu başlan, çeşmeler de oyie, el işi... Bizden ucuz ucuz al- dığı bu el oyması mermeri, anti- ka Italyan mermeri diye kendi ul- kesinde, Amerikalılara aleş. paha- sına saüyorlar'." Ticaret dünyasının incelikleri- ni ve oyunbazhklannı ustaca göz- lemlemek ve iyi değerlendirmek için eski kulağı kesiklerden olmak yeterli miydi acaba? Bunun için ayrıca, Yusuf dostumuz gibi, sa- natçı duyarlılığı da taşımak gere- kiyordu belki, kim bilir... Ama Çukurcuma'mn parlak geleceğini şımdiden söylemek için hiçbir ye- teneğe gerek yoktu; her şey gün gibi ortadaydı... Çukurcuma'nın pitpazanna mır yağıyordu, »îvet!.. Minik çevreciler • ANTALYA (AA) — Antalyah minik çevreciler, Vali Erol Tezcan'ı ziyaret ederek, destek istediler. Antalya Valisi Erol Tezcan da miniklere, çevre konusunda büyükleri uyarmak için bir kampanya başlatmalarını önerdi. Artan hava ve çevre kirliliğine karşı, büyüklerin duyarsız oluşu, küçükleri harekete geçirdi. Antalya'da Ahmet Bileydi llkokulu'nda okuyan 7 öğrenci, dernek kurmak ve destek istemek amacıyla valiyi ziyaret ettiler. Babürhan Yüce Yüksel, llker Yetkin, Kadir Demirhan, Halil Şimşek, Ayşe Yelkin, Suna Yıldınm ve Nurcan Deniz adlı öğrenciler, "Çevre Temizligi Kulübü"nu, apartmanlarının arka bahçesine kurmak istediklerini belirttiler. 103 reklama denetim engeli • A.NKARA (Cumhuriyet Bttrosu) — TRT Reklam Dairesi'nce duzenlenen "Reklam ve Yaratıcılık" konulu sempozyum dun Ankara'da yapıldı. Toplantıda konuşan TRT Reklam Dairesi Başkanı Ali Kalıpçı, 1989 yılında 6 bin 700 reklam filminin denetlendiğini, bunlardan 103'ünun denetimden geçmediğini söyledı. Kalıpçı, buna gerekçe olarak söz konusu reklam filmlerinde haksız rekabet, karşılıkh yanıt ve iddialara yol açma, örf, âdetlere aykırılık, seks ve şiddet gibi unsurların bulunmasını gösterdi. 2 çocuğunu yaktı • tZMİR (Cumhuriyet Ege Btirosu) — tzmir'in Bayrakh semtinde, akli dengesi bozuk bir kadın iki çocuğunu dövdükten sonra, uzerine soba kovasındaki koru boşaltarak yaktı. Çocuklan 5 yaşındaki Esra ile 7 yaşındaki Ahmet'i yakarak öldüren Ruhane Taşdemir, olaydan sonra getirildiği Bayrakh Karakolu'nda Cumhuriyet Savcısı'nın sorulannı yanıtladı. 24 yaşındaki Ruhane Taşdemir'in akıl hastası olduğu, daha once Manisa Ruh ve Sinir Hastalıklan Hastanesi'nde bir sure tedavi görduğu ve adam öldürmeye tam teşebbüsten hapis yattığı öğrenildi. En çok turist Almanya'dan • ANTALYA (AA) — Antalya'ya 1989 yılında hava yoluyla gelen yabancı turistlerle ilgili istaüstik çalışmaları tamamlandı. Antalya Hava Limanı MüdUrlüğü'nce yapılan istatistiklere göre yöreye geçen yıl gelen yabancı turistler arasında Federal Almanların yüzde 62.4'lük bir bölümü oluşturduğu belirlendi. Havaalanı Müdürü Ömer Varüı verdiği bilgiye göre tngilizler de yüzde 6'hk bir pay oluşturuyor. Çin usulü kısırlaştınna • ANKARA (ANKA) — Dışkapı Sosyal Sigortalar Hastanesi'nde yapılan operasyonla artık erkekler beş dakikada ücretsiz olarak kısırlaştınlabiliyor SSK Başhekimi Doç, Dr. Nurettin Sertçelik şu bilgileri verdi: "Bu sadece bizde ve Bangkok'ta uygulanan değişik bir vasektomi ameli>r atıdır. Bu yöntem o kadar basittir ki ameliyat bile denilemez. Topu topu beş dakika süruyor ve üstelik de bedavaya yapıyoruz. Sadece erkeklere uygulanan bu yöntemde dileyen erkekler, sonra tekrar eski hallerine yine beş dakikalık bir yöntemle dönebiliyorlar. Biz bu yöntemde sadece erkeğin sperm kanallannı bağlıyoruz, heüsi bu". Verem Haftası • ANKARA (AA) — 43. Verem Eğitim ve Propaganda Haftası bugün başhyor. 13 ocağa kadar sürecek hafta boyunca okullarda konuyla ilgili eğitim ve propaganda çalışmaları yapılacak. Verem Haftası'nın başlaması dolayısıyla Sağhk Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, ülkemizde ilk veremle mücadele çalışmalarının 1918 yılında gonüllu kuruluşlarla başlatıldığı bildirildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle