Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/10 PAZAR YAZILARI 7 OCAK 1990
Bilbao'dan Leningrad'dan Bertin'den
'Sokakanaları'Gazetede küçük bir ilan: "Evliyiz ve
profesyonel değiliz" Altında bir telefon
numarası. Hattm ucunda baldan tatlı bir ses:
"Yarım saat 7.000, bir saat 11.000 canım"
MİNE G. SAULNIER
BILBAO — "Ev kadını" kav-
ramırun Ispaııyolca'dakı kaışılığı,
"ev aaası" oluyor: "Ama de ca-
sa." Eh, diyeceksiniz, denizana-
ları, devanalan gibi, ev analan da
varmış demek. Hakhsınız, niye
olmasın? »
YaJnız bu arada, "sokak kadı-
nı"nın karşılığı "sokak anası"
olabilir mi dıye takılıyor insanın
aklına. Valla oluyormuş. Gazete-
de kuçuk bir ılan: "Evliyiz ve pro-
fesyonel değiliz." Altında bir te-
lefon numarası. Hattm ucunda
baldan tatlı bir ses: "Yanm saat
7000, bir saat 11000 canım." Bi-
zim paramızla 140 ve 220 bin do-
laylan. Bilbao'nun olağan bir so-
kağında, sıradan bir apartmanm
herhangı bir dairesı. îçinde dun-
yanın en eski mesleğinı ıcra eden
dort kadın. Madaması, pezeven-
gi olmayan aracısız bir alım sa-
Iım. Bıri dul. Diğer uçunun kocası
işsiz, hepsinin çoluk çocuğu var.
Cumartesı pazar hariç, her gun
oğleden sonra bu rasgele apart-
manın kımliksız daıresınde, kadın
başına ortalama dört kişiden
onaltı müşterıye hızmet verıyor-
lar.
"Kocam, oğleden sonralan bir
zengin evinde temizlik yaptığımı
sanı>or" dıye anlatmakta Mana,
"Buraya girince başka biri oluyo-
rum sanki. Boyanıyorum, gi>ini-
Pttris'ten
Paris hesabı,
Rumen çarşısı
SABETAY VAROL
PARİS — Aydınlar, politikacı-
lar, basın mensuplan... Romanya1
da olup bitenler, Fransız 'fıkir
ttretme' merkezlerinı tıknefes bı-
raktı. Son aylarda diğer Doğu Av-
rupa ülkelennde olanlar, Batı'nın
geliştirdiği normlara o kadar iyi
denk düşüyordu ki her şey, ama
her şey Batılı aydınlan, sahip ol-
dukları değerlerin evrenselhğine
biraz daha inandırmıştı. Banşçıl
halk hareketleri, totalıter rejimle-
rin kitlesel tepki karşısında boyun
-egişi, Batı ile Doğu Avrupa ara-
sında 1945'te çızılen sınırlann yı-
küışı, insan haklanna saygı vs...
Tienanmen Meydanı olaylan, te-
reyağdan kıl çeker gibi gerçekle-
şen bu banşçıl devrimler dizisın-
de 'kara bir leke'den öteye gitme-
di. Hem Çin çok uzaktı, Çinliler
Avrupalı değüdi, hem de şimdilik
galip gelen taraf kötülerin tarafiy-
dı.Romanya gerçeğınde evdeki he-
sap çarşıya uymadı... Pusulayı şa-
şıran Fransız 'dUşünce odaklan'
bu kez çüdırdı. Despotik rejiın
Moskova'dan bağımsızdı... Gor-
baçov'un 'perestroyka' ve
'glasnost' tezleri Çavuşesku'nun
bir kulağından girip öburünden
bir göçrnen topluluğu teşkil etti.
Hatta Çavuşeskular'ın zalim reji-
miyle uyum sağlayamayan Rumen
"intehjensıya"smın kaymak taba-
kasının olduğu gibi Paris'te yaşa-
dığını bile ilen sürebiliriz.
Bir çeşıt lobi oluşturan bu gru-
bun yoğun faaliyetlerine rağmen,
yıllar boyu Fransızlar, Avnıpa'nın
öteki ucunda, kendilerine kârşı sı-
cak duygular besleyen bir Rumen
halkının varlığından habersiz ya-
şadüar. "S.O.S." çağnlan yankı
buimadı. 70*lî yılların ortalarına
kadar uluslararası dıplomatik are-
nada büyük saygınlık sahıbi-Ça-
vuşesku, tüm Fransız hükümefleri
nezdinde ve muhalefet partileri
saflannda da yakın ilgi gördu. Bu-
günlerde, politık liderlerin Çavu-
şesku ile birlikte çekümiş eskı bel-
geseüeri, TV kurumlannın arşiv
dairelerinden tomar tomar stüd-
yolara taşmıyor. Yakın zamana
kadar baskı altındaki Rumenler
için küçuk parmağmı bile oynat-
maya gerek görmemiş Fransız iıı-
telijensiyasımn ileri gelen isimle-
ri, kendi politıkacüanru, "Karpat
Çini" ile geçmişte iyi ilişkiler kur-
raakla suçluyor. Fransa'nın asker
göndermesi gerektiğıni ileri süren,
Alain Touraine gibi ünlu sosyoloji
Son aylarda, Doğu Avnıpa ülkelennde olanlar
Baü'mn geliştirdiği'nonnlara o kadar denk
düsüyordu ki... Ama Romanya gerçeği Fransız
'düşünce odakları'ru tıknefes bıraktı.
çıkmıştı. Rejim o kadar sertti ki
hiçbir ciddi muhalefet örgütlen-
mesine olanak bırakmamıştı. Kal-
dı ki Romanya'da çok partili de-
mokrasi hiçbir zaman olmamıştı.
1930'larda tüm Avrupa'ya yayüan
faşist fırtına, 1\ına Nehri'nin Ka-
radeniz'e doküldüğü ülkede ken-
dine en uygun yataklardan birini
bulmuş, Stalın'in tanklan altında
kurulan yeni rejim, tüm yönetim
kurumlannı, işte bu fasizmden
miras almıştı.
Rumen dilinin Latin kökenlili-
ği, Fransa ve ttalya gibi iki ülkey-
le Romanya arasında geçmişten
beri imtiyazlı ilişkiler kurulmasın-
da önemli bir faktör... Dumanlı
Karpat Dağian'nın gizemli atmos-
fermde, demokratik gelenek yok-
luğunda, Romanya daha çok bü-
yük sanatçılar yetıştiren bir ülke
olarak temayüz ettı. Savaşın so-
nundan beri ressamlar, tiyatro sa-
natçılan, ozanlar ve hepsinden
önemlisi müzisyenler, akın akın
Batı Avrupa'ya göçtu. lnsafsız
baskımn boyunduruğundan kaca-
bilen, kendini özellikle Paris'e at-
tı. Bükreş, ikı savaş arası Balkan-
lar'ın Paris'i değil miydi? Bilim
adamları, öğretım üyeleri, basın
mensuplan, Paris te fıatırı sayılır
profesörleri ve Marek Halter gibi
yazarlar bir anda öne fırlayıverdi.
Bu kişiler kendilenni yöneten-
lerin, dünyadaki tum totaliter re-
jımlerle normal ilişki ıçinde ol-
duklarından habersiz midirler
yoksa? Ortadoğu ya da Uzakdo-
ğu'daki despotik yönetimlerle ku-
rulan ilişkiler yüzunden, neden
kimsenin aklına devlet başkanım
suçlamak gelmez; yalnızca tüm
gaddarlıklan pazara döküldükten
sonra Çavuşesku ile ilişkide ol-
duklan için yöneticiler suçlanır?..
Şimdi yazacağımız, yukanda adı-
nı verdiklerimiz için geçerli değıl.
Düşük rejımle "ışbirhği" yaptık-
lan gerekçesiyle, yeni yönetimin
ilen gelenlenni "şüpheli" sayıyor-
lar. Onlar kadar dâhi olsa, baskı
rejimine başkaldırma fırsatı bile
elde edememiş bırçoklan, boyla-
nna bakrnadan demokrasi ve in-
san haklan dersi veriyor sağa so-
la... Vichy yönetimi altında yasa-
salardı acaba kaç tanesi ilk gün-
den isyan bayrağı açardı. Ünlü
anayasacı Maurice Duverger, dü-
şunür Jean Paul Sartre, Le Mon-
de'un kunıcusu Hubert Bauve-
Mery gibi ünlü adların bile baş-
langıçta Maresal Petain'e boyun
eğdikleri anımsanırsa...
yonım (daha doğrusu soyunu-
yor), adımı ve kişiliğimi değişti-
riyorum. Bu bir >aşam savaşı,
>aptığımdan utanmı>orum." Sa-
vaş boyaları surunduklen gibi, sa-
vaş adları da takınmışlar: Mana,
Sonia, Amaya, Charo... "Çıktı-
gımda, bu akşam ne yemek yapa-
yım, diye duşiiniıyorurn" diyor
Amaya. "Kocamı seviyorum.
Ama işsiz. Fabrika kapanalı tam
iki yıl oldu. Sosyal yardım \etmi-
yor. Bir gun mutfagın dolaplan-
nı açtım, tamtakır. Çantamda 25
peseta kalmış. Sakız parası diye
çocuğun eline tutuştunıp kendi mi
sokağa attım. Çıkış, o çıkış."
Üçü de kocalannın bu oğleden
sonra aşk ışlevinden habersiz ol-
dukJanna ınamyorlar. Biz o kadar
emin değiliz. Çaresizlik, sessizce
bir boyun eğjştir bazen. Telefon
durmuyor. Müşteriler fiyat oğren-
mek, işin "inceliklerini" bil-
mek ıstiyorlar. Ya da telefonun
öbur ucunda, azıcık şefkat vaat
eden sıcak bir ses yalnızca. "Te-
lefona çıktığım zaman, sesimi de-
ğiştiriyonım", dıyor Sonıa. "Bir
gun kapıyı kocamın bir arkadaşı
çalmasın mı? Öleceğim sandım,
korkudan. Neyse ki delikten bak-
madan kimsevi içeri almı\oruz.
Ben hemen koşup mutfağa sığın-
dım, diğerleri açtılar." Söz konu-
su mutfağa, dağlar gibi temiz hav-
lu yığılı. Plastık deri koltuklarıy-
la bir diş hekiminin bekleme oda-
sından farkı olmayan salona 'iş'-
in niteliğini ammsatmak için kır-
mızı ampuller takmışlar. Yerdeki
halı, yer yer ifillenmiş. Köşedeki
sehpanm üstünde Amerikan siga-
ralan, ucuz bir erotık yontu ve ya-
nında (inanılmaz şey!), bir duğun
fotoğrafı duıuyor. Gelın, beyaz
duvağı altında biraz utangaç. Da-
mat, beceriksizce avuçlamış elini.
Hafif çarpık bir gulücuk var du-
daklarında Hanı aslında yaban-
dır da, evlendiği gun onuruna
görgulu olmak istemıştir... Bu re-
sım, bu daırede icra-i zanaat eden-
lenn fotoğrafı değil. Raslantı ola-
rak da konulmamış buraya. Ma-
ria'ya kulak veriyoruz: "Garip
ama gercek, erkeklerin çoğu evli
kadınlarla daha rahat ettiklerini
söyluyorlar. Daha sevecenmişiz,
guven duygusu veri>ormuşuz,
halden anlarmışız. Erkeklerin nâ-
SJI meraklı varatıklar olduğunu da
burada ogrendim ben. Hemen so-
ru sormaya başlarlar: Gerçekten
evli misin, kaç çocuğun var, ne-
den bu işi yapıyorsun?.. Hepsine
ayrı bir oyku uydunırum tabii.
Sonra öğut vermeje kalkarlar. Ki-
mi de kendi kansını anlabr."
Mana'nın kocası alkolik, üç
çocuğu var. Otuz yaşlannda, sı-
radan bir "ev anası". Sil yüzün-
deki boyayı, ver eline fileyi, yol-
la pazara. Havuç alsın, lahana al-
sın, çorba yapıp, terliklerini
surusun.
Charo, daha saldırgan. Koca-
sını trafık kazasında yitirmiş, bir
kuçuk kızı var "Gunde 4 erkek-
le yatıp para alan bizimle; aynı iş
için tek kocadan berber, makyaj,
kürk parası alıp dokuz tane hiz-
metçiye buyuran kadınlar arasın-
da ufak bir fark var" dıyor. "Ço-
culüanmıza ekmek yedirmek için
çaltsan biz, daha onurtuyuz. Çal-
mıyoruz, çırpmıyoruz. Yavrulan-
mız gun gelip universiteler bitirin-
ce, bu gunlerimiz kötıi bir anı ola-
rak kalacak."
Bilbao'dakı bu "amatör" evle-
rin varlığını ortaya çıkaran kadın
gazetecı Arantxa Fnrundarena,
"Boyle yuzlercesi var", dedı.
"Üstelik yalnız Bilbao'da değil,
tıer yerde. Ama nedense bana,
sanki geleneğine bağlı, sadakate
değer veren toplumlarda daha çok
vardır gibi geiiyor. Örneğin Fran-
sa'da (îspanya'da hep Fransa ör-
nek alınır), adam sağlık deneti-
minde tntulmayan, profesyonel
olmayan sokak kadınından çeki-
nir. Evli olması çekici bir etken
değildir. tspanya'da ise evli kadın
hâlâ yasak meyva tadı taşıyor."
Özdemir Asaf'ın ünlü dizeleri,
sanki insan kılıfı gibi. Bu kalıba
da uydu: "Butun kadınlar aynı
hızla kirieniyordu / Birindliği be-
yaz duvaklıya verdiler."
Berlin'de
ne değişti?_ Berlin'de yaşam, cafeleri ve barlarıyla, canlı
I I sokaklarıyla eski minvalde devam ediyor.
Ama Berlinliler, Berlin'i artık daha değişik bir
kent olarak yaşıyorlar.
Leningrad'ın unlu Nevsky Prospekt Caddesi'nde, su kanalı üzerinde yer alan tarihi köprulerden biri.
5 saatlik günLeningrad'da bu mevsim günler çok kısa.
Hava saat 11.00'e doğru aydınlanıyor, saat
16.00'ya doğru kararıyor. Ama insanlar
günlerine normal saatte başhyorlar.
ERSEN GÜRSEL
LENlNGRAD — Sabah saat
09.00. Ay ışığı tepemizde, açık,
bulutsuz bir günün sabahı. Baltık
Denizi buz tutmuş. Denizin üstu,
ellerinde delici aletlerı ve torbala-
n, kalın giysileri içinde balık av-
lamaya giden ınsanlarla dolu. Saat
10.00. Hava hâlâ karanlık. Otel
kapısına asılı duran gösterge
-18°*yi gösteriyor. Günün aydın-
lanmasım beklemek için sabırsız-
laruyoruz. Nihayet 11.00'e doğru
gün aydınlandı. Işığın yansımala-
rından, gızlice yağan kar zerrecik-
lerini görmek mumkün oluyor.
Şehir raerkezıne doğru, karla kap-
lı yollarda yürüyoruz. Yol üzerin-
de kayar gibi giden araçlar ve
ayaklanmızm kar üzerinde bırak-
tığı seslerden başka ses yok gibi.
Yürümenin tadını çıkanyoruz.
Nevsky Prospekt, üzerinde ta-
şıdığı tarihi, kültürel, sosyal ve ti-
cari değerlerle Leningrad'ın en
önemli caddesi. Bu yolun tarihi,
Petersburg'un temelinin atıldığı
1701'le bajhyor, 1738'de yol üze-
nndeki yapılaşmanın kurallannı
belirleyen komisyon, tum yapıla-
nn 4 kattan fazla olmamasına ka-
rar veriyor. Bu kuralın bugün hâ-
lâ geçerliliğini koruduğunu görtı-
yoruz. önceleri "Büyük
Prespeknr' olan adı, 1783'te
Nevsky olarak değistirüiyor. Mos-
kova ıstasyonuna kadar 3 km.
uzunluğunda, genişliğı 25-60 cm.
arasında değişen ve planlı ve bi-
linçh olarak yapımı 200 yıl süren
yolun mimarhk tarihi icındeki yeri
çok önemli. İtalyan mimar usta-
ları Rossi ile Rastrelli'nin çoğun-
lukta olduğu yapılar, su kanalla-
n, köprüleri ile yaşanmış ve yaşa-
nan sosyo-kültürel hayatı koru-
mak için Lerungradlılann göster-
dikleri duyarlılıkları anlamak
mumkün. Puşkin'in sohbetlerini
yaptığı kahve burada, Lenin dev-
rim öncesi tüm çahşmalarını bu
yol üzerindeki değişik binalarda
yapmış ve devrim için bayrak ilk
defa burada açılrruş.
Burada bu mevsim, günler kı-
sa, kent hayatı normal saatinde
başlamış. Oysa biz alışkanlığrmız-
la güne, günün aydınlığı ile baş-
lanır gibi bakıp yanıldığınuzı fark
ediyonız.
Saatler ılerledikce kalın giysileri
ve kalpaklannı giymiş insan kala-
balığı giderek aıtmaya başladı. Yol
üzerindeki yoğun trafığe rağmen
ışıklı sistem yaya ile taşıt trafîğini
düzenli bir şekilde göturuyor. Üç
su yolu (Moika, Gribeyedov, Fon-
tanka) üzerindeki köprulerden gö-
rulen perspektifler, tadına doyul-
maz guzellikler venyor insana.
öğle yemeğini, Nevsky dısında
küçük bir kooperatif lokantada
yedik. Gün kısa, zaman kaybet-
mek istemiyoruz. Leningrad Mi-
marlar Evı karşunızda. iki katlı,
basit gibi görünen bu yapıııın içi
son derece farklı. Çanta ve palto-
lanmızı vestiyere bırakıp, fazla za-
man harcamadan yapıyı dolaşıp
merakımızı gidermeye çalışıyoruz.
lç mekânlan çok zengin, bu iş kı-
sa zamanda olmaz. Kabul salonu
ve merdiven holü, tavanı olağa-
nustü ahsap işçib'kle yapümış, ser-
gi salonu, cam örtusü ve susleme-
lerle dolu altın yaldız işlemeleri,
şaşırtıcı güzellikte toplantı salonu
bizi çok oyaladı.
Dışarı çıktığımızda saat 16.00
olmuştu. Hava kararmış. Sabah
11.00'den akşam 16.00'ya, beş sa-
atlik çok kısa bir gün.
FERRUH YILMAZ
BERLİN — Doğu Almanya'da
son birkaç ay içinde çok şey de-
ğişti. Yönetimler gıtti, yeni yöne-
timler geldi. Sırurlar açıldı, muha-
lefet gruplan orgütlenıp açığa çık-
tı. Velhasıl makro duzeyde eski
Doğu Almanya gittı, yepyeni bir
Doğu Almanya geldi.
Lakin mikro düzeydeki Doğu
Almanya aynı minvalde devam
ediyor. Doğu Alman polisi hâlâ
transit geçen trenleri merdivenler-
le, el fenerleriyle anyor, "«yn dön-
yalann insanlanyız" hissini kuş-
kuya yer bırakmayacak şekilde ya-
şatıyor. Doğu Alman trenleri hâ-
lâ istasyonlarda yanmşar saat
bekletiliyor. Irenlerin kaloriferleri
hâlâ yanmıyor. Temizlik zaten hak
getire.
Doğu Berlin'in üniversite kan-
tinlerine benzeyen lüks kafeterva-
larında hâlâ bulaşık suyu gibi
kahve içiliyor, belli bir saatten
«onra bira kalmıyor. Doğu Ai-
manlar hâlâ kafeterya, lokanta tü-
nı yerlere girebılmek için sıra bek-
liyorlar.
Doğu Almanlann son değişik-
likler üzerine ne düşündüklerini
yuzlerinden okumak biraz zor.
Merkezın biraz dışındaki bir Imb-
bis'te "kapitalist" olduğumuz için
yemek yıyemıyoruz. Bizi yukan-
dan aşağıya süzen garson "yemek
yok" dedikten sonra, "Dn bist
kapitalist" diyor. Ne demek iste-
diği ise meçhul. Demek ki Doğu-
da da Batı'da da ınsanlann düşün-
ce tarzları pek fark etmiyor, bir-
bırlerini kategorilerde tanımlayıp
anlamaya çaüşıyorlar. Su tadında-
kı bira ve lokaldeki herkesin içti-
ği yeşil nane Hkörüyte yetinmek
zorunda kalıyoruz. Nane likörü-
nü biranın alkol etkisinı attırmak
için içiyorlar olsa gerek.
Ama mıkro duzeyde de olsa de-
ğişiklik göze çarpmıyor demek
yanlış olur. VVarnemünde'den Da-
nimarka'ya kalkan feribot artık
Doğu Almanlarla dolu. Doğu Al-
manlardan biri ceketine muhale-
fet grubu "Yeni ForunTun çıkaıt-
masıru takrruş. Feribotun kafeter-
yasında Doğu Alman bir çift, ilk
defa yurtdışına çıkmayı kutluyor-
lar olsa gerek, sabahın beşinde
şampanya içiyorlar. Kafeteryadan
sabah kahvaltısı almak isteyen
Doğu Alman kadına iki sandviç,
iki kahve için 70 mark hesap çı-
kartıhyor. Kasadaki gözlüklü rnü-
layim kız, kızararak Doğu Alman
Markı olduğu için 70 mark iste-
diklerini, kahvaltının aslında Ba-
tı Alman Markıyla 7 marktan faz-
la tutmadığmı anlatmaya çalışı-
yor. Doğu Alman kadın tepsiyı ol-
duğu gibi bırakıp oradan çıkıyor.
Doğu Almanya'daki degişimler,
Batı Berlin'de kapıtalizmin doğa-
sı gereği ticarete dönüşmüş du-
rumda. Duvar kırma işinde usta-
laşrruş Turkler, duvar kenanna aç-
tıklan tezgâhlann uzenne yaydık-
lan duvar parçalanm büyüklük-
lerine, kenarlanmn düzgünlükle-
rine ve üzerlerindeki graffıti par-
çalarının renklerine göre
tutturabildikleri fıyatlara satıyor-
lar.
Batı Berhn'deki yasam Türk tu-
ristlenn ilgisini çekmeye devam
edecek şekilde Ku'dam'da barlar-
da, ışıl ışıl cafderde devam ediyor.
Doğu Almanlar pahalı geldiğin-
den cafe ve barlara pek rağbet et-
miyorlar, Kudam'a "takıüp" vit-
rinlere hakıyorlar ve Imbisslerde
ucuz bir şekilde kann doyumyor-
lar. Doğu Almanlara yönelık sa-
tış yapan işportacılar, Berlın cad-
delerini Mahmutpaşa'ya döndür-
müş durumdalar.
Berün'de yasam, cafderi ve bar-
lanyla, canlı sokaklarıyla eski
minvalde devam ediyor. Ama Ber-
linliler, Berlin'i artık daha değişik
bir kent olarak yaşıyorlar. Berlin-
liler için Berlin eski Berlin değil
artık.
Stockholm'den
'K'dankurtulmakİsveç Komünist Partisi (VPK), bahar
aylarında yapılacak kongresinde, isminin son
harfine tekabül eden komünist sözcüğüyle
derin bir hesaplaşmaya gidecek gibi görünüyor.
YAVUZ BAYDAR
STOCKHOLM — Isveç'te sı-
nıfsız bir toplum için mücadele
sürdürmekte olan örgütlü bir ke-
sim, geniş bir kitle için kulak tır-
malayıcı bir hal alan "k" harfın-
den kurtulmanın yollarını ara-
makla meşgul şu günlerde. Maca-
ristan ve Doğu Almanya'daki
"kardeş partilerin" tarihsel nite-
likli isim değiştirme kararlanm,
Italya'daki "kardeş partinin" ise
aynı yöndeki çabalannı dikkatle
izlemekte olan tsveç Komünist
Partisi (VPK), bahar aylannda
yapılacak kongresinde, isminin
son harfine tekabul eden komü-
nist sözcüğüyle derin bir hesaplaş-
maya gidecek gibi görünüyor. Ya-
ni, "burjuva revizyonizmi", ts-
veçli komünistlerin arasında da
boy göstermiş durumda! "Ulus-
lararası emperyalizm"in başan
hanesine bir puan daha!
Komünizm sözcüğüne sırt çevi-
ren "revizyonistlerin" başım,
1964-75 arasında VPK genel baş-
kanhğım yürütmüş olan, İsveç
analizleriyle Avrupa'da da tanı-
nan iktisatçı C. H. Hermansson
çekiyor. Bu, Hermansson'un ilk
"İBhaflığı" değil. Kendisi, daha
partiye h'der olur olmaz, SBKP ile
hemen hemen yaşıt olan örgütu
Moskova'dan uzaklaştırmaya ko-
yulmuş, '68 Çekoslovakya işgali-
ne de şiddetle karşı çıkmak sure-
tiyle "revizyonist" tavnm ıyice
pekiştirmişti! 1975'te liderlikten
aynlmasımn da örgüte pek bir
faydası olmadı, yerini alan duvar
işçisi Lars Werner'in de ondan
aşağı kahr yeri olmadığı, "Mos-
kova'nıa dedigi olur" diyen bazı
"gerçek" komunistleri 1977'de
partiden kovalamasıyla anlaşıldı.
VPK, "bağımsız davranma opor-
tiinizmi"nın bataklığına suruk-
lenmişti bir kere! Böylesine söz
bııknak zordu!
Hermansson'un VPK'yı komü-
nist sözcuğunden ayırmaya çalış-
ması, örgütu daha geruş bir "sos-
yalist cepbe"ye yayma projesinin
bir parçası olarak ortaya çıkıyor.
VPK harflerinin belirlediği Sol
Komünist Parti yenne, örneğin
Sol Sosyalist Parti (VPS) gibi bir
isim alacak olan örgüt, böylece,
ekonomik politikalardaki tercilı-
lerini son 6-7 yıldır giderek artan
ölçüde serbest piyasa yönünde
kullanan Sosyal Demokrat Parti'-
nin "hoşButsnz" kesimini kendi-
sine çekmeyi, bir anlamda etkin
bir "dar gelirliler partisi" olma-
yı hedefhyor. Görünen tablo bu.
Fakat kongrede isim sonınunun
nasıl bir tavra yol açacağım şim-
diden söylemek mumkün değil.
VPK'nın meclis grubu da isim
değişikliği önerisinı destekhyor.
önde gelen parlamenterlerden Bo
Hammar, "Hermansson yerden
göğe kadar haklı" diyor. "Doğu
Avrapa'daki bütün yanhşlıklar,
iktidarda yanlış insanlar vardı,
hata onlanndır diye ııyı|glg|ia>w
*T
Çünku bu kadar yanlış ve hatah
insan bu kadar çok ülkede aynı
anda iktidarda olamaz. Sonu dü-
zendeki hatalardan, işlemeyea
emir-komuta ekonomilerinden
kaynakianıyor."
Bakalım. VPK kongresi, isim
değişikliği karan alarak dünyada-
ki "rrvizyonizın zincirine" yeni
bir halka ekleyecek mi? tsveçli
komünisüer, ıdeolojideki çalkan-
tıya huzursuzlukla değil, gönül
rahatlığıyla bakıyor.
Kesintisiz Kazanc Kaynagi:
i C Tertibl Oeuı-a-takhgı Seııedi
Enerji tasarrufündan tasarruf
enerjisine: Gelir Ortaklığı Senedi
Bugunden ıtıbaren, Turkıye'nın tum
termik ve hidroelektrik santrallerinin, 1.
Bogaziçı ve Fatih Kopruleri'nin gelirine
ortak olabüırsınız
Bugunden ıtibaren, Türkiye'nin tum
elektrik enerjisi ureamıne endeksli Yeni
Gelir Ortaklığı Senetleri'nden alarak devlet
guvencesınde kesintisiz kazanç kavnağına
sahip olabilirsiniz.
Bugunden itibaren, tasarrufunuzu
kuraklıktan etkilenmeyen venmli bir
kazanç kavııağına donuşturebılırsıniz
Tasarruf enerjisi! Kazanç köprûsü!
Turkiye'nin tüm elektrik enerjisi
üretiminden kavnaklanan brüt gelirin 1. yıl
%1'i, 2. yıl %O.fj'sı ile 1. Bogaziçi ve Fatih
Köprûleri'nin brüt gelirlerinin 1 ve 2. yıl
için %7'si senet sahıplerine hisselen
oranında dağıtılacak.
Gelir payı ödemeleri
Yıllık gelir pa\1arı, yılda 2 kez olmak
uzere 6'şar aylık gelir donemlerini izleyen
Temmuz ve Ocak aylarında odenecek.
Anapara iadeleri, son yıla ait 4 gelir payı
kupon odemesi>1e birlikte tş Bankası ve
Ziraat Bankası Şubeleri nden yapılacak.
Kesintisiz gelir
88 13644 Sayılı Bakanlar Kurulu
Karan'na gore senetlere ödenen gelirin
vergı oranı sıfir! Kesintisiz!
BAŞBAKANLIK
TOPLU KONUT
ve KAMU ORTAKLIĞI
İDARESİ BAŞKANLIĞI
Kıymetli menkul
Gelir Ortaklığı Senetleri, menkul
kıymettir, serbestçe alıp satabilirsiniz.
Tasarruf sahiplerinin dikkatine:
A ıv B Tertibı Gelir Ortaklığı
Senetleri satışa sunulduğu gun tukenmiştir.
Yeni C Tertibi Gelir Ortaklığı Senetleri
8-12 Ocak 1990 tarihleri arasında
nomınal değerlerle İş Bankası ve Ziraat
Bankası Şubeleri nde satışa sunuluyor.
Kazanmakta gecıkmeyin.
Enerji, tasarrufiı ödüllendiriyor.
Tasarrufunuzu kesintisiz kazanç
kaynagına dönûştûrûn!
Türkiye kazanıyor!