22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 OCAK 1990 CUMHURİYET/15 HAVA DURUMU TÜRKİYE'DE BUGÜN Ifleteoroloji Genel Müdûrlüğû'nden alınan btlgıye göre; yurdun bab tesim- leri parçalı bulutlu, Ege kıyılan yafi- murlu, yurdun iç ve doju kesimleri yer yer yoğun olmak üzere sisli diğer yerier az bulutlu ve açık geçecek. HA- VA SICAKLIĞI: Artmaya devam ede- cek. RÜZGÂR: Güney ve batı yönlerden hafif. ara sıra orta kuvvet- te es«cek Denizterimizde ruzgâr Mar- mara, Ege ve Karadenizde kıble ve todosön. Akdeniz'de kıble ve keşişle- meden 3 ila 5 Karadeniz açıkiannda _ . , . , , .. . . . , . , ,. , „•• - 6 kuvvelinde saatte 10 ila 21 Kara- V3 " G<*ı n <te h a™ ** buluflu ve acık geçecek Ruzgar guney denizde açıkiarda 28 deniz mili hızla « batıyönlerden hafif, ara sıra orta kuvwtte esecek Göl kucuk esecek. Deniz mutedil dalgalı olacak. dalgalı olacak. Görûş uzaklığı 10 km. dolayinda bulunacak. Dalga yüksekiiği 0.5 ila 15. yer yer 2 m. Karadeniz açıklannda 3 ila 4 m. Adana Adapazan Adıyaman Afyon Ağr. Ankara Antahya Antalya Aıtvın Aydın Baiıkesıı Bıieak Bıngöı Bitlıs Bolu Bursa Canakkale Corum 18° 3°ftyartıaiur 14° 5°Eaune 8° !°ErancanA B S s A A 19° 6° GOmüshane A A B -6° 23°Esluserıır 9° •*• Sazunıep 16° ÜPGresun 7°-2° HaWen 19° 7°lsparta 16° 1° istanOul 11° -f iznv -4° -18°Kare 2°-100 Kjsömonu S B°~l° Kaysen 16° 5= Kırkla^eıı <5C PKonya 7°-6= Ktiühya 16° *>Maöiva 10° (FManısa 13° i K.Mjras 0°-5°Mersn -10°-25°Muğla 11°-3° Muş 11» 2°Niğde 11° 6°On3u 4°-8° Fta 3° -5° Samsun 11° -2° S»rt 14° 8°S«ıop 18° 3°Sıvas -1° -I6°letarda$ 10° -16°Trateon 3° -10-Tunaüı 13° 5°Uşak 9°-«° Van 11° -3° Yozgat 8° 2° Zon«ulda)ı B 17° 4° A 14° 3° A 16° 6° V 16° 6° S -6° 20°' S 4°-10°- A 12° 5° A 12° 4° A 14C 6° A 6° 0° B 10° 5° S 0° 10» B 14° 5° A 13° 5° S -5° -18° B 12° -1» S 2°-10» S 6°-8° B 11° 6° A-açık BbuluOy G-guneş* K-kariı S-stsi Y-yaO<nurkı J ~ Heısınkı J Leningrad —t J Moskova 5 ' _ / v J »Berlin ' • Parıs • Sam Kahıre'/><-'• DÜNYA'DA BUGÜN Amsîerdam Amoun Atıru Barcetoru Basd Belgrat Berlın Bonn Brûksel Budapeşte Cenevre Cezayır Odde Dubayi FranMuri Gıme Heisnlo Katıire Kooentuç Kflln Lelkoşa y 7° A 17° Y 16° A 14° Y 15° 8° 10° 8° 8° 9° 5° 7" B y Y y y y y A 18° A 20° A 2T V 10'" A 16° V 4° A 16° V 8° y 9° A 17° Lfi-ı ngrad Londra Madrid Mbno Monueal Moskova Mur* NmYork Osk) Parrs Rıyad Roma Soiya Tel Avıv Tunus Varşova Venedık Viyana 8 Wasfımgson B Zûrılı Y Y 8° Y 10° B 17° Y 10° B -6° Y 7° Y 7° 8 0° Y 6° Y 10° Y 6° A 22° Y 16° Y 9° A 16° B 7° B 10° Y 8° Y 8° BULMACA SOLDAN SACA: 1/ Yalnızca ahlak üzerine kurulu yöne- tim biçimi. 2/ Araeri- ka'da yaşayan yırtıcı bir hayvan... Hintli kadınların ulusal giy- sisi. 3/ Köpek... Süt şekeri. 4/ Bir çeşit zamklı ve mat sulu- boya ile yapılan re- sim... Iki tarla arasın- daki sınır. 5/ Akıl... Kedi ya da köpek yav- rusu. 6/ Hediye, ba- ğış... Osmanlı devleti- nin Kuzey Afrika'da- ki son topraklarını da yitirdiği antlaş- manın adı. 7/ Yuvarlak ve bombeli bir şapka... Kimse, kişi. 8/ Bir Avnıpa hal- kı... Kalın ve enli diken. 9/ Eski bir ağırhk ölçüsü... Şarkı, türkü. YUKARIDAN AŞAGlYA: 1/ Yerme amacıyla yazılmış, genellik- le nükteli bir şekilde sonuçlanan kısa şiir. 2/ Ipotek... Kumaşla astar arası- na konularak giysinin dik durmasını sağla>-an kolalı bez. 3/ Kemiklerin yu- varlak ucu... Kadın şapkalanna konulan ve ytlzü örten ince tül. 4/ Kalın biçilmiş uzun tahta... Elektrik direnç birimi. 5/ Yeraek... Hu- bubat tozu. 6/ Kimi mantariarda üreme organı... Hayat arkada- şı... Bir sayı. 7/ Felsefe ve edebiyatta şeytanı ve kötülüğü yüceltme anlayışı. 8/ Edebiyatta etkiyi çoğaltmak için bir şeyin tersini söyle- yerek alay etme... Zaviye. 9/ Nişan... Asya'da bir ülke. İ60 YIL ÖNCE Cumhuriyet ~ Kazalara karşı 30 OCAK 1930 Dahiliye Vekili Şükrü Kaya Bey otornobil kazalarının önüne geçilmek üzere Şehremanetine şu mühim tamimi göndermiştir: Şehir içinde otomobil ve otobüslerin hızlı gitmeleri yüzünden hergün feci kazaların vukua geldiği malumdur. Ankara'da bu kazaların önüne geçmek için tertibat alındı ve bir de talimatname tanzimine başlandı. Ancak bu talimatnamenin bitmesine kadar işi geciktirmek münasip görülmeyerek şimdiden tatbikına başlandı. Bunun en mühim noktası otomobillerin saatte azami 20, otobüslerin 15 kilometre üzerinden sefer etmeleri takarrür ederek keyfiyet gazetelerde de ilan ettirilmiştir. Hilafında hareket eden şoför müddeiumumiliğe teslim edilmekle beraber tekerrürü halinde ellerindeki ehliyetnameler alınarak şoförlükten menedilmeleri de cümlei mukerrerattandır. Beş on günden beri tatbik edilen bu usullerden pek güzel neticeler elde edildi, muvaffakiyet hasıl oldu ve bir kaza olmamakla beraber, halk sokak ve caddelerde kemali serbesti ve emniyet ile yürümeğe başladı. Oraca da bu şeklin tatbik ve işin ehemmiyeti her an nazardan uzak tutulmayarak devamlı surette takibiyle zerre kadar ihmal gösterilmemesi hususunun icap edenlere kati surette olarak tebliğ buyurulması rica olunur efendim. (MANDLEBERG) Kmpr-nnrablnBr eabanlin PARDESULER EKSELSiOR Hasan Arfa Milyarder Ford Lorantik vapurile şehrimize gelen 230 kişiden mürekkep Amerikalı seyyah kafilesi, dün gece saat 21!de avdet etmiştir. Bu seyyahlardan bir kısmı, şehrimizi iyice gezebilmek arzusuyla birkaç gün için burada kalmışlar ve Beyoğlundaki bazı otellere misafır olmuşlardır. Bundan sonra gelecek seyyah kafileleri arasında birçok milyarderler, maruf alimler, profesörler ve sanat erbabı vardır. Milyarder Henri Ford'un da bu meyanda şehrimize gelmesi ve Tophane'deki otomobil montaj fabrikasını görmesi muhtemeldir. 30 YIL ÖNCE Cumhuriyet Hudud ihtilafı 30 OCAK 1960 lran Büyük Elçisi General Hasan Arfa bu akşam Elçilik binasmda bir basın toplantısı tertip ederek Şah'ın evlenmesi sırasında Irakla lran arasında vuku bulan hudut hadiseleri etrafında izahat verrniş ve gazetecilerin bu mevzudaki muhtelif suallerini cevaplandırmıştır. General Hasan Arfa bugün ihtilafın sebeplerini izah ettikten sonra 1847'de İran hükümetiyle Osmanlı İmparatorluğu arasında Erzurumda imzalanan bir anlaşma gereğince lran ve Irak hudutlarının Şattülarap olarak tesbit edildiğini bildirmiş ve bugüne kadar bu anlaşmanın hiç bir suretle haleldar edilmediğini, ancak Irak hükümetinin bir müddetten beri anlaşmaya riayet etmiyerek Şattülarap'a giren gemilerin tahmil ve tahliyelerinden husule gelen hesabı ne gösterdiğini ve ne de İranın payına düşen parayı tediye ettiğini söylemiştir. Daha sonra ihtilafın sulh yoluyla halledilebileceğini bildiren elçi, hadise mahalline bir ağır topçu taburu ile bir uçaksavar taburunun sevkedildiğini, durumun CENTO'ya bağlı müttefiklere bildiriMiğini, bir tecavüz vukuunda Amerikanın ikili anlaşmalar gereğince hadiseye müdahale edeceğini, Abdülkerim Kasım'ın komünist olmadığını, fakat Irak radyolarının Rus radyolan gibi CENTO'ya hücum ettiklerini Abdülkerim Kasım'ın kendisini Arap milltclerinin kahramanı gibi göstermek istediğini, Cezayire bol para gönderdiğini iddia etmiştir. G E Ç E N Y I L B U G Ü N C u m h ^ 'Hesap sorarız' 30 OCAK 1989 ANAP Konya Milletvekili Mehmet Keçeciler, Ingiliz yayın kurumu BBC'nin "Yeşilyurt olayı"na ilişkin sorularını yanıtlarken, "Bölge halkına baskı yapmak suretiyle onları konuşturmak gibi zorlamaları asla tasvip etmiyoruz, doğru bulmuyoruz. Bu faaliyetleri yapanlardan da hesabıru sorarız. Devlet görevini yaparken devlet gibi hareket etmek zorundadır. Devlet anarşist gibi hareket edemez" dedi. TAKTIŞMA Milletvekîllîklerî ve Emeklilik Anayasaya göre hiçbir kişiye, aileye, zümre veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Oysa milletvekillerine imtiyaz tanınmaktadır. Bunun eşitlik, sosyal devlet ve sosyal güvenlik sistemine aykırı düştüğü hem de iki kez Anayasa Mahkemesi'nin kararlarıyla tescil edilmiştir. Işçi ve raemurların emekli aylığına hak ka- zanma koşullarıru anımsatmakta yarar var: 506 sayılı yasaya tabi bir işçinin emekli ola- bilmesi için 1.1.1990'dan itibaren çalışmaya başlayanlardan kadınlar 55, erkekler ise 60 ya- şını doldurmak ve 5000 gün (13 yıl 10 ay 20 gün) prim ödemek ve 15 yıllık sigonalıhk sü- resini tamamlamak zorundadırlar. T.C. Emekli Sandığı'na tabi iştirakçiler, yani dev- let memurlan, emekliye aynlmak için kadın ise 55 yaşını ve 20 yıl fiili hizmet süresini (ya- ni 20 yıl süreyle prim ödemek); erkek ise 60 yaşını ve 25 yü fiili hizmet süresini tamamla- mış olmal). Bu koşullan yerine getirenlere bağlanan emekli aylıklan ise yoksulluk sınınmn altın- da kalmaktadır. Örneğın Sosyal Sigortalar'- dan emekliye ayrüanlara bugün için en az 300 bin, 1400 göstergeden aylık alanlara ise yak- laşık 400 bin lira emekli aylığı verilmektedir. Milletvekilleri ise bu koşullann hiçbirini ye- rine getirmeksizin, 15 yıl borçlanarak 33 ya- şında yaklaşık 1.5 milyon lira emekli maaşı Çağdaş uygarhğın simgesi ve temel bir in- >an hakkı olan sosyal güvenlik, bireyin karşı- laştığı hastalık, sakatlık ve yaşlıhk gibi risk- lere karşı asgari bir ekonomik güvence sağla- ma amacını taşır. Bu yönüyle sosyal adalet il- kesini yasama geçirme işlevi görür. Doğası ge- reği, eşitsizlikler ve ayncalıklara engel olur. Sağlıksız bir toplumun belirtileri olan adalet- sizlikleri ve imtiyazlan asgariye indirme temel hedeftir. Herkesçe çok iyi bilinen ve uygar top- lumların üzerinde titrediği bu e\r rensel doğru- lar, bu yönde uğraş vermekle yükümlü millet- vekilleri tarafından çok faıkh bir biçimde de- gerlendirilmekte, kendilerine ayncalıklı ve im- tiyazlı bir yaşam hazırlama amacına yönlen- dirilmektedir. Toplumsal tepkiyi hiç kimse ya- dırgamasın!.. Sosyal güvenlik sistemi içinde önemli bir ye- ri olan emeklilik, belli bir yaşa ulaşması ne- deniyle çalışma gücü azalan kimseye, iş haya- tından çekilerek yitirdiği ücret kaybını emek- lilik aylığı sayesinde devam ettirme amacını ta- şır. Çünkü kural olarak yaşlıhk, kişiyi çalışa- maz dunıma düşürmekte, gelir kaybına yol aç- makta ve sonuçta kendisini ve ailesini ekono- mik güçlüklerle baş başa bırakmakıadır. Şu halde emeklilik sigortasının özünde, ücret ge- lirini belirli ölçüde karşılamak ve bireye eko- nomik bir güvence sağlama ilkesi vardır. Ça- lışabilen, yaşamını sürdürecek bir gelire sahip kimselere ayncalıklı, "tatlı" olanaklar sun- mak, sosyal güvenliğin özüne ters düşer. Bireyin ekonomik koşullan ne olursa olsun kendisine bir anda emeklilik aylığı da bağlan- mamaktadır. Belirli koşullan yerine getirme zorunluluğu vardır ve ülkemizde bu koşullar özellikle son yıllarda çıkanlan yasalarla ağır- laştırılmıştır. Bunun kökeninde ise büyük öl- çüde politik veya milletvekillerinde olduğu gi- bi kişisel tercihlere dayalı yasal düzenlemeler yatmaktadır. Ağır bedeli ise her durumda iş- çi ve memurlara ödetilmektedir. Geç Kalaıı BUdiri Saym öğretim üyeleri, bugüne kadar YÖK sisteminin, üniversite özerkliğine vurduğu darbelere, hangi "nedenlerle" sessiz kalmışlardır? alabileceklerdir. Peki yıllarca bu ülkeye hiz- met eden milyonlarca işçi ve memurun güna- hı ne? Bunlar için yoksulluk alın yazısı mı? Anayasaya göre hiçbir kişiye, aileye, züm- reye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Oysa mil- letvekillerine imtiyaz tanınmaktadır. Bunun eşitlik, sosyal devlet ve sosyal güvenlik siste- mine aykırı düştüğü hem de iki kez Anayasa Mahkemesi'nin kararlarıyla tescil edilmiştir. Buna karşın Anayasa Mahkemesi kararlan- nın geriye yürümezliği ilkesinden yararlamla- rak milletvekillerine aylık bağlanmış ve öden- meye devam edilmektedir. "Süper emekliler" için ise tersi olmuştur. tptal kararından son- ra çıkanlan bir yasayla günün ekonomik ko- şullanna göre küçümsenmeyecek miktarlar- da prim ödeyenlerin emeklilik aylıkları don- durulmuştur. Geriye yürümezlik ilkesinin mil- letvekilleri için ayrı bir anlamı mı var? Böyle bir anlarrun olmadığ] yine Anayasa Mahke- mesi'nin süperlerle ilgili gerekçeü kararında açıkça vurgulanmıştır. Anayasaya aykınhğı saptanarak iptal edimiş bir yasaya dayanarak emekli aylığının ödenmesine olanak yoktur. Bu olgulara karşın Anayasaya aykırı yasa çı- karmak için çaba göstermek yüce Meclis'in saygınlığını zedelemekten öteye bir anlam ifa- de etmez. Prof. Dr. ALI GÜZEL Marmara Üniversitesi EMEKLİ MİLLET VEKİLİ Son günlerde basm organlarında sık sık üni- versite öğretim üyelerinin "YÖK" ve tiirban'la ilgili bildirileri yayımlanmaktadır. Öğretim üyelerinin, toplumu çok yakından ilgilendiren bu iki konuda göruşlerini toplu olarak kamu- oyuna açıklamalan, elbette son derece demok- ratik ve mutluluk verici bir davranıştır. Ancak tstanbul Üniversilesi'nden bildiri ya- yımlayarak ülke sorunlarına ne kadar duyar- lı olduklanm gösteren saym hocalara, bildi- rinin giriş bölümüne "şimdiye kadar suskun kaian biz öğretim üyeleri, bundan böyle ül- kenio yiiksek menfaatleri söz konusu olduğu şu günlerde sesimizi duyurmayı en iistiın bir görev kabul ediyonu" cümlesini neden koy- duklanm sormak gerekir. Acaba bu, geç ka- lınmış 10 yılın bir pişmanhk ifadesi midir? Saym öğretim üyeleri, bugüne kadar YÖK sisteminin, üniversite özerkliğine vurduğu dar- belere, hangi 'nedenlerie" sessiz kalmışlardır? Ya da hiçbir neden gösterilmeksizın 1402 sa- yılı yasa ile çalışmaktan ahkonulan meslektaş- lannın durumlarına hangi "nedenlerie" tep- ki göstermemişlerdir? Yani bir "bilim katliamı" o günlerde ülkenin "yüksek menfaati" sayılmıyor muydu? Dolayısıyla, ka- muoyu bu "nedenleri" de bildirilerinde gör- mek hakkına sahiptir. YÖK'e egemen olan "Türk-lslam sentezi" anlayışın, bugün dahi sürdürdüğü gerici - bas- kıcı uygulamalara karşı yine sessiz kalan sa- ym öğretim üyeleri "bilim adamı" olmanın verdiği öngörüyle artık Türkiye'de bir şeyle- rin yavaş yavaş değiştiğini mi bilmektedirler? Artık rüzgânn yönü -biraz da olsa- dönmeye başlamıştır. Çeşitli kişi ve grupların demok- ratik hak ve taleplerini >üksek sesle aramaya başladığı son günlerde, üniversitelerimizin seç- kin üyelerinin bunun gerisinde kalmalan bek- lenemezdi. YÖK'ün ve onun Türk-îslam sentezci yan- daşlanmn tüm gerici - baskıcı uygulamaları- nı içine sindiren bu kişiler, eğer "laik" olduk- lanm birkaç kız öğrencinin başörtüsüne "takarak" kanıtlamak istiyoıiarsa oldukça geç kalmışlardır. Bu nedenlerle bildirilerinin ka- muoyu gözünde inandırıcılığı yoktur. HASAN TAHStN BENLİ 'Feminizm 9 ve 6 Emansipasyon 9 karga.sa.si Avrupa'daki kadın hareketlerinin ancak çok küçük bir bölümünü oluşturan "feminizm", kadın-erkek eşitliğini amaçlayan bir akım değildir. Önceden belirteyim; ben bir dilbilimcisi de- ğilim. Yalnızca orta derecede genel kültürü olan bir hekimim. Bu yüzden de yaz'.mda de- ğineceğim hususa şimdiye dek ciddi olarak de- ğinümemiş olduğu için daha da üzülmekteyim. Son yıllarda Türkiye'de yaygın olarak ve "kadın-erkek eşitliği" anlamında kullanılmaya başlanan "feminizm", "feminist" sözcükleri, otantik ve orijinal anlamlarından saptınlarak kullanılmaktadır. (Tıpkı, "tııristik" sımf ta- mmlamasının başına geldiği gibi. Bildiğiniz gi- bi yurt dışında "2.3. sınıF' anlamında kulla- nılan bu sözcük, herhalde turistlerin zengin olarak düşünülmesiyle, Türkçe'de "lüks" sı- nıf olarak kullanılmaktadır.) Avrupa'daki kadın hareketlerinin, ancak çok küçük bir bölümünü oluşturan "femi- nizm", kadın-erkek eşitliğini amaçlayan bir akım değildir. Bu akım, "Maçoluk" gibi ne- gatif bir sözcük olup kadın Maçoluğu yapan ve kadının tüm alanlarda erkekten üstün ol- masım hedefleyen ve nerede ise erkeklere an- cak çocuk üretmek için gereksinen bir akım- dır. Bizim, sözde çağdaş (ki çoğunun yalnız- ca üst yapısı batılılaşmıştır, beyinleri değil!) kadmlarımız da hemen bu sözcüğe sarılıver- diler. Gerçek anlamının ne olduğunu kavra- yamadan, herhalde "feminizm, feminin, yani kadınlıkla ilgili bir şey" diyerek, kadın-erkek eşitliği sanarak akımlarını "feminist" ilan et- tiler. Köşe yazanndan karikatüristine, sinema- cısından aydınına kadar herkes, anlamını an- cak tahmin ettikleri bu akıma, çağdaşlık adı altında katüdılar. Şimdiye dek bu konuda çık- mış bir tartışma anımsamıyorum. Kullanılmak istenen sözcük (terim) "Emansipasyon"dur, ki çağdaş anlamda kadın-erkek eşitliğini tanım- lar bu sözcük. Hemen belirtmeliyim ki tskan- dinav ülkelerinde bile bu durum henüz tümüy- le gerçekleştirileraedi. Bayanlar ve baylar; ya elma ile armudu kanştırmayahm veya gerçek feminizmi savunuyorsanız, savunduğunuzun ne olduğunu "açık-seçik" belirtiniz. Her şey- den önce de yüzeysel taklitçilikten kaçımp, gü- lünç dunıma düşmeyiniz. Saygılarımla. Dr. ALt R1ZA SIĞIRCI Ürolog-Operatör/tstanbul YILDIZ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ'NDEN Üniversitcmizin aşajıda belirtilen birimlerinin bizalarında gösıerılen unvanlaıına 2547 sayılı kanun uyannca öğretim elemanı alınacaktır. Buna göre; a) Dofent kadrosu devamlı statu için olup ilgiliierin düekcelerine özgecmişlerini, doçenlük belgesini, bilimsel çalışma ve yayuılanndao dört nüsha ekleyerek rektörlüge, b) Diğer müracaatlar için bildiği yabancı dili belirten dilekçelerine mezuniyet belgesini, (yardıma doçentin doktora belgesini de) kısa özgeçmişini, varsa yayınlan- mış ve yayınlanacak olan bilimsel çalışmalarını da ekleyerek ilanımızın yayımı tarihinden itibaren 15 gün içinde ilgili birimlere başvurmaları duyurulur. FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ: BÖLÜMÜ: ANABİLİM DALI: DOÇENT YARD. DOÇ. ÖCR. GÖR. ARŞ. GÖR. LZMA.N MATEMAT1K FİZİK MÎMARLIK FAKÜLTBSİ: MİMARLIKE ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ: METALURJİ MÜHENDİSLİĞ1 KİMYA MÜHENDİSLİĞİ MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ • ELEKTRİK MÜHENDİSLtGt İNŞAAT MÜHENDlSLlĞt Analiz ve Fonk. Teorisi Kalıhal Fiziği Mimarbk Tarihi Restorasyon Yapı Bilgisi Bina Bilgisi Bölge Planlama (M.Y.O. Harita Programından mezun/ Malzeroe Proses ve Reaktör Tasannu Temel Işl. ve Termodinamik Kimvasal Teknolojiler Mekanik Makina Teorisi ve Dinamiği Konsırüksiyon ve Imalat Elektrik Tesisleri Ulasarma — — . 1 1 I 1 1 1 1 1 1 1 REKTÖRLÜĞE BAĞLI BİRİMİ t-R: FEN BİL1MLERİ ENSTİTÜSİJ (Aynntılı Bilgi Ensıiıü Müdürlûğü'nden alınabilir.) Basın: 15423 ANKARA NOTLARI MUST4FA EKMEKÇİ Abdi İpekçi Parkı'nda... LD.'ye (Lütfü Demirkapı) soruyorum: —Size bunları yapanların öğrenim durumları ne? —Biz diyorlar, sizierin kaliteli insanlar olduğunuzu biliyoruz. Okumuş, aydın insanlarsınız, diyorlar. Gözümüze baka baka söy- lüyorlar, hücredeyken söylüyorlar bunları... — Ama biz de lise mezunuyuz, biz de biliyoruz bazı şeyleri. O kadar cahil değiliz, diyorlar. Ama genelde yönetenler genel- de komiserler, başkomiser. Başkomisere "komutan" diyorlar; ko- miserlere "komutanım" diyorlar, komiseryardımcıları ve sıradan sivil polis. Yakalayan da onlar, götüren de onlar, getiren de on- lar. işkence eden de onlar, hepsi onlar inanın. Sadece konuş- mak için, gözümüz bağlı diye, görmüyoruzsanıyorlar; "komutan, momutan" diyorlar, ama seslerınden iyice arkadaş olduk! Ben şimdi çıksam, Birinci Şube İkinci Tim'i nerede görsem tanırım. Siyasi polis, sokakta görsem tanırım şimdi ben. Bir tanesi Abdi İpekçi Parkı'nda oturuyordu. — Bugün? — Bugün! Bakın şaka değil, sabah gelirken oturuyordu! — Ne yapıyordu Abdi ipekçi Parkı'nda? (Nâzım'ın şiirindeki gibi:) "Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'ndayım / Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında...") — Şey diyor, "Oralarda gezeriz biz" diyor, orada şaka yapı- yorlar bizimle; "Hoca, yarın parkta görünce bizi kaçma haa?" — Niye? — Biz adam yemeyiz! — Vallahi yüzünüzü şeytan görsün, diyordum. Sizin yüzünü- zün ne hayrını gördüm de arkanızın ne haynnı göreceğim! Çe- ker giderim! — Hoca! Çayını içmeye geliriz, şunu ederiz, bunu ederiz... — Yoook. diyordum, sakın ha sakın. Sizin gibilerle bir daha karşılaşmak istemiyorum. Sizi görünce insanlığımdan utanıyo- rum yani! — Peki, çözüm yolu olarak ne düşünüyorsunuz Lütfü Bey? — Ben çözüm yolu olarak şunu söylüyorum... — Bir kez lağvedilmeli, işkence odaları filan... — DAL denilen kurum yok edilmeli. İnsanlık onuruyla bağ- daşmayan hiçbir şeye insan layık değildir. Insanlara hani Ata- türk'ün sdzü var: "Zorla, cebirle susturulamaz.." der ya, gerçekten bu tip hareketler var ya, insanı istemediği durumlara sokar. Kabullenmediği durumlara sokar. Daha ötesini söyleye- yim size; yani bu tip şeyler yerine, düşünce özgürlüğünün oldu- ğu, insanlann özgürce yaşadıkları, özgürce söyledikleri, özgürce örgütlenebildikleri, her türlü kanının savunulduğu demokratik bir ortam gerekir İnsan, anca burda mutlu olur yani. Başkasının mut- suzluğu üzerine kurulan mutluluk bizi mutlu etmez! Mutluluk- lar, birlikte yükselmeli. — Şimdi siz bunları söylüyorsunuz; içeri girip çıkan yüzlerce insan var, pek azıyla konuşabiliyoruz! — Bize de dediler, savcılığa ben ifade verirken DGM'de, "Eğer içeri girip ifadeyi kabul etmezsen, şerefsizim, sizi alıp çıkaraca- ğız tekrar, götüreceğiz!" dediler. "DAL'a götüreceğiz!" dediler. Içerideki ifade şu: Kardeşimi suçlama zorunda bıraktılar beni! Bakın, yurtdışındaki kendi kardeşimi suçlama zorunda bıraktı- lar; senaryo yazdılar. Ben şöyle dedim: "Yurtdışından bana bir yayın geldi, o göndermiş olabilir!" dedim. "Göndermiştir" de- dim. "Doğal" dedim, "bu yasak değil." "Abi, al oku" diye gön- derebilir. Bunun gibi. Suçlama derken, orada demokratik bir ortam var, piyasada satılıyor her türlü yayın. Evden yayın alırlar- ken baktım, örneğin piyasada çıkan tüm yayınlar, "yasak yayın" diye alınıyor. Kırkın üzerinde kitabımı aldılar, sadece dört kitabı- ma el koymuşlar. İkisi dergi, ikisi kitap. Örneğin, "Sol Kendini Anlatıyor" Nihat Behram'ın, onu aldılar. "İlkel, Köleci, Feodal Top- lum..." • — Yasak mı? — Yooo, kitapçılarda satılıyor! E.B. — Benimkini iade ettiler! — Peki, bu Avrupa'dan, insan haklarından gelen hukukçular, DGM Savcısı'nın ifadesini almaya uğraşııiarken, siz orada işken- ce görüyorsunuz. Öyle anlaşılıyor, o zaman iki tutum var; bir yan- dan iyi görünmeye çalışmak, bir yandan onu sürdürmek... — Zaten şeydir böyle, diyoruz ya hani, kendi işgücüyle geli- şemeyen kapitalist toplumlarda, ulusal sanayisi oluşamayan ka- pitalist toplumlarda, zorunlu olarak dışa bağımlılık gelir. Dışa bağımlılığın geldiği yerlerde, siyasette de dışa bağımlılık olur. iki- yüzlülük, riyakârlık böyle meslek haline gelmiştir. DGM'ye varı- yorsunuz, DGM'de diyorlar ki: — Hocam, hiç suçunuz yok da beş bin öğretmenin arasında seni nasıl aldılar? — Kim diyen onu? — DGM Savcısı! Savcı yardımcısıydı sanıyorum, adını bilmi- yorum; sarışın, açık, kumral, çıplak kafası açık, saçı çok az. 45 yaşlarında bir arkadaş! "Vallahi" dedim, "benim de aklım yet- medi, ben de bunu soruyorum size; beni nasıl buldunuz yani? — Peki, işkence yapanları tanıyabılir misiniz? — Yüzünden hepsini tanırım! "Sesinden" demek istiyor gibi geldi bana, Lütfü Bey. — Hepsini karşınıza mı getirmek gerekir? — Tanıyabilirim, örneğin odalarının kapısında "E İkinci Tim" yazılı, giremeyiz oraya. Orası siyasi polis, garajın üstündeki yer. E.B. — Kuş uçurtmayız! diyorlar. "Başbakan gelse katmayız buraya!" diyorlar. "Kuş uçmaz burada!" derler. Tabii, onların ifa- desi bilemiyoruz, kim girer, kim girmez! "E-2 Timi" diye geçi- yor; şöyle bir iş bölümü yaptıklarını söylüyorlar: "Bu Tim, falanca Örgütle uğraşır, o konunun uzmanıdır!" derler. Diyelim diğer lim1 ler de başka örgütlerle uğraşırlar. O konunun uzmanıdırlar. "Biz, işte TDKP örgütüyle, onun bağlantılarıyla uğraşırız. Onların gel- mişini, geçmişıni, bu örgüt kimlerden oluşur, örgüt içinde kim- lerin, hangi yerde olduklarını..." benzeri şeyler. Şimdi bu Tim'de kimler var? O devletin kaynakları. Herhalde emniyet müdürü, personel şubesi, bunlar bilirler mutlaka. İlginçtir, orada hücre- lerde başka sanıklar var; başka bir suçtan gelmişler sanıyorum, sahte vize olayından; onlara başka bir tim' bakıyor, onlara süt, bisküvi, sigara, meyve suyu, meyve alıyor; biz istiyoruz: "Kar- deşim, biz günlerdir açız! Bize günde çeyrek ekrnek veriyorsunuz" biz insanız, komşu hücrelerdeyiz, yan yana du- rumdayız! Ona sorup alıyor, bize almıyor. "Bize niçin almıyor- sun?" diyorum: "Sizin 'tim'iniz ayn, biz karışmayız, size sizin "tim'iniz alır!" diyorlar. Yani iş bu kadar ayrı işbölümüne kadar inmiş... — Peki, 'tim'e haber verin! — Biz karışmayız, onlar istedikleri zaman gelirler!.. —Bizim ifademizi alan komiserin, daktiloda yazan memurun adlan yok. Kod numaralan var. Benim ifademde "sorumlu komiser" yerine "5" var, memurun yerine "828" var. Ad yok, dev- let bunları biliyor olmalı. Sorguyu kimler yapıyör, işkenceyi kim- ler yapıyor, kimler yönetiyor, bunları biliyor olmalı... T.C. GİRESUN SULH CEZA MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ Sayı: Esas No: 989/148 Karar No: 989/255 C.Sav.No: 989/150 Davacı: K.H. Sanık: Hasan Bayran, Şerif ve Emine'den doğma, 950 d.lu, Bulan- cak ilçesi Kızıloı M.si nüfusuna kayıtlı olup, halen Giresun Hacıhü- seyin M.si Gazi Caddesi No: 201 'de ikâmet eder, evli, 3 çocuklu okur yazar, sabıkasız (Bayram fırınını çalıştırır). Suç: Gıda raaddeleri tüzüğüne muhalefet Suç tarihi: 3.3.1989 Karar Tarihi: 25.5.1989 Gıda maddeleri tüzüğüne muhalefet suçundan sanık Hasan Bay- ram'ı suçu subut bulunduğundan TCK'nın 398, 59, 402, 402/2, 647 sayılı kanunun 4/1-5 maddeleri gereğince neticeten 391.666 lira ağır para cezası ile cezalandınlmasına, saruğın hapis cezasına müsavi olarak (2 ay 15 gün) cürme vasıta kıldığı, meslek ve sanatın ve ticaretin tati- line, 7 gün müddetle işyerinin kapatılmasına, karar örneğinin büyük harflerle yazılmak suretiyle kapama süresi kadar kapatılan işyerinin özel bir yerine asılmasına, karar özetinin Ankara, Istanbul ve İzmir'de yayimlanan tirajı 100 binin üzerinde bulunan gazete ve ayrıca Gire- sun'daki mahalli bir gazetede masrafı bilahare samktan almmak üzere bir defa yayımlanması için C.başsavcılığına gönderilmesine dair 25.5.1989 tarihinde verilen karar 28.11.1989 tarihinde kesinleşmiş- tir. 8.1.1990 Basın: 15480
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle