18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER nsı anlamına gelır. Tanrılann en zenginidir bu, Lâtincesi Pluto'dur. Butun madenler onundur da ondan. Zenginlerin iktidan demek olan "plutokrasi" de işte onun adından gelir. Eski Yunan ve Roma'da bütün nıhlar Hades'e giderdi. Hades'in en dibine Tartams derürdi, ki kötu ruhlar buraya yerleştirilirdi; toprağa yakınolan bölümü ise Elysion adını alırdı, iyi ruhlar burada otururlardı. Buddha'cılıktan önce cehennem inancı nerdeyse yok gibiydi. Çin ölüler ulkesi, teşkilâtı bakımından, Çinlilerin yönetim kuruluşunun benzeridir. Bakın, en iyisi Mısır cehennemidir; ned&n derseniz, burada ceza yoktur. Mısırlı rahiplere göre, dinsizlerin ruhu ikinci kez ölecek, demek busbutün yok olacaktır. Hint cehenneminde cezalann suresine ilişkin hiçbir bilgi yokmuş derler. Fakat Brahman'cılıkta tam yedi cehennem bulunur, bunların her biri belli bir suça aynlmıştır. Oysa Japon cehennemi iki tane imiş, buralardaki yaşam yeryüzundeki yaşama benzermiş. Ne tuhaf! Asıl korkunç olanı tbranilerin cehennemidir. Işkencenin bini bir paradır orda. tbranilerden alarak, Hıristiyanlar da cehennemlerini işkencelerle doldurmuşlardır, orada ateşten ve kükurtten geçümez. Dante'nin Divinia Commedia adlı dünyaca tanınmış yapıtının Inferno bölumünde bu işkence ülkesi anlatılır. Ne kadar sevmediği kişi varsa, tümunü İnferno'ya atmıştır Dante. Islâm'ın cehennemi de Hıristiyanlığın cehennemine benzer, çünku oradan alınmıştır. Ikisinde de ateş baş yeri tutar. Bu ateşi anlatmak için Kur'an'da altı sözcuk kullanılmış. Birinden anlamayan ötekini anlar diye düşünülmuş olmah. Bunlann en bilineni nlr'dır. Cehennemin korkunçluğunu anlatan ayetlerden çoğu Mekke'de inmiştir. Eski Türklerde ve şaman inanışında, lamu sözcüğünün anlattığı belli bir cehennem tasanmı yoktur; öteki dunyadaki yaşam, bu dünyadakı yaşarnın süregitmesinden başka bir şey değildir. Şarnanlıkta cennet tasanmı da yoktur. Cennet anlamındaki Dçmak sözcüğü, anlaşılan, tamu gibi, Türkler Müslümanlığı benimsedikten sonra dinsel birer kavram olarak kullanıldı. îslam'ın cennetine de bir gözatalım: Cennetteki bütün msanlar Âdem peygamberin boyunda ve otuz üç yaşında olacaklarmış. Âdem peygamberin boyunu nerden bildiklerini çıkaramadım. Yalnız bir öykü dinlemiştim, onu anlatayım: Bir gün çok yaslı, hani acuze dedikleri türden bir kadın Muhammed peygamberin yanına gelmiş, Ya Muhammed, ben otuz üç yaşında olacağım, değil mi? diye sormuş. Herhalde canı sıkılmış olacak ki, Muhammed, Sana göre değil hanım, sana göre değıl, diyerek kadım savmış başından. Bizdeki cenaze törenlerinde kimi imamın tehdit eder gibi konuşmasına bir türlü aklım ermemiştir. Bu gibiler, cenneti defterden sümişler de bize hep cehennemi duşundürmek istiyorlar sanırsınız. Oktay Rifat'm cenazesinde konuşan imam da öyle idi, gozlerini aça aça, Bilerek söyluyorum, diye bağırıyordu. Ne biliyor acaba diye merak etmez misiniz? öteki dünyaya gitti de Dante gibi cehennemi mi gördü? Cehennemi gördü ise, cenneti de görmuş olması gerekir. Güleryuzle, cenazeyi göstererek, "Rahmetli şimdi cennet yolundadır" diye içimize su serpse olmaz mı? Hayır efendim, bağınyor: Şu yatışa bakın da ibret alın, diyor. Yaüşında ne var şairin? Garip ne bilsin, öyle yatırmışlar. Bunda ibret alınacak ne var? öleceğimizi biz de biliyoruz, ölunce mezara gömüleceğimizi de. İmam efendinin benden daha çoğunu bildiği düytınulemez ki! Korku salmak istiyor, anlıyorum, ama bundan ne kazanacak? Diyeceğün, ölüleri cennete değil de, cehenneme yolcu eder gibi konuşuyorlar cenaze namazlannda, herkesi suçlu yerine koyuyorlar, Tanrıyı anoak cehennemi ile kanıtlamak istıyorlar. Nerede dinle karşılaştı isem, orada korkuyu ve korkutucuyu da gördüm. Dinin sömürülmesı değil de nedir bu! öğretmen, çocuğu sınıfta bırakmakla korkutur, devlet delikanlıyı hapse atmakla, hoca insanı cehennemde yakmakla... Bir korku dünyası ki, sormayın. Temel reis de, mahşer gunü ya uyanamazsam diye korkarmış. Nurullah Ataç, "Benim ruhum yoktur" derdi ikide bir. E... Ruh olmayınca cennet de, cehennem de ortadan kalkar. Bir gün de Oktay Rifat, "Fizikçiler araştırmalan sırasında bir ruha rastlasalar ne yaparlar?" diye sormuştu bana; ben de "önce hızını ölçerler" yamtını vermiştim. Fizikçiler için hız çok önemlidir. Bir saniyede ne kadar raesafe alıyor... Değil mi ya! Yazımızı, Yahya Kemal'in "Vedâ Gazeli"nin ilk beyti ile bitirelim: ömriin şu biten neşvesi tam olsun erenler Son meclisi câm üstüne câm olsun erenler Selâm Olsun MELİH CEVDET ANDAY Tektannlı dinlerin "ahref'i ile bir ilişki kurulamamıştır bugüne değin. Yunus Emre, Ne söylerler ne bir haber verirler diyor, ölüler için. Ruh çağıranların iyimserliğine bakmayın siz, cenaze namazı kesin bir ayrüış törenidir. Gene Yunus, bunu son bir selâmlaşma olarak şiirleştirmiştir: Namaz için üstnmüze / duranlara selâm olsun. Baki efendinin, Kadrini sengi rausallâda bilip ey Baki Dunıp el bağlayalar karşına yârân saf saf beyti de bunu söylemıyor mu? Şeyhülislâm Yahya'mn, Baki'nin cenaze töreninde bu beyti okuması ne anlamlıdır! Yahya Kemal, "Vedâ Gazeli"ni şöyle bitirir: Tekrâr miilâkî olurnz bezmi ezelde Evvel giden ahbaba selâm olsun erenler Hasim Nezıhi hocadan dinlemiştim; Yahya Keroal, bu şiirini ilk kez okuduğu Park Otel'deki masasında, sormuş dostlannın izlenimlerini ve Haşim Nezihi'nin, "Yunus Emre'yi hatırlatıyor" demesi ile yerinden kalkmış, asık suratla bir süre dolaştıktan sonra, ağlayarak dönmüş masasına, "Ah ben o büyük şairimizi okuma fırsatını bir türlü bulamamışımdır" demiş. ("Biz dünyadan gider olduk/kalaıîlara selâm olsun") Cahıt Sıtkı Tarancı da rausallâ taşına çok önem vermiştir: Bir namazlık saltanatm olacak Taht misali o musallâ taşında diyor. tşte bizim, ölülerden aynldığımız durak burasıdır, ondan ötesini bilmiyonız. Bilenlere selâm olsun! Bilmiyomz ama, gene de öteki dünyaya gidilip dönttldüğünü gösteren söylenler vardır. tki örnek vereyim: Lazar ölmuş, tsageliyor, "Kalk Lazar!" diyor. ölmüş adam dirüip yerinden doğruluyor. Ama Lazar'ın öteki dünyaya ilişkin olarak ne anlattığını bilmiyonız. Lazaristler (bir mezhep) ne düşünüyorlar kim bilir? Sıvas'ın Banaz köyünden Pir Sultan Abdal (XVI. yy.), Sıvas valisi Hızır Pasa'ya seslendiği siirde: Uçüncü ölmem bu hain Pir Sultan ölür dirilir diyor, ama ahretten söz açmıyor hiç. Çoktanrıh dönemde durum böyle değildi, öteki dünyaya gidip gelenler vardı. Hellen mitologyasında bunun ünlü bir iki örneği var. Çalgısı vahşi hayvanları büyüleyen, ezgisi ile ölümü bile alt eden ozan Orpheus, eşi Eurydike'yi >itirince deliye döner, oyuk kaplumbağa kabuğundan sazı ile yeraltı dünyasına iner, Erebus*a yalvanr, razı eder onu, Eurydike'yi yeniden yeryüzüne getirecektir, ama bir kosullart vardır tanrılann, eşi arkası sıra gelirken dönüp geriye bakmayacaktır ozan. Konunun burdan sonrasını, Latin ozanı Vergilius'tan, A. Kadir'in Türkçesi ile okuyalım: Artık Orpheus bütnn belilardan kurtulmoş Geri dönuyordu, Ve kendisine geri verilen Eurydike gelmekteyken Prosperina'nın koştuğu şarta uyarak Kocasının ardından yürüye yürüye Havanın daha yüksek katlarına doğru, Orpheus birden bir çılgınlık etti, Boş bulundu, ölüra tanrılan bagışlamasını bilseler Bağışlarur bir çılgınlıktı bu: Eurydike'si ışığın altına tam çıktı çıkacakken, Unutup duruverdi, gönlüne yenildi, Döndü baktı arkasına. lşte bir anda bütün çabalar uçtu gitti, Bir anda kopuverdi Amansız zorbayla yapılan anlaşmalar... öteki öykü ise, Odysseus'un öteki dünyaya gidip dönmesini anlatır. Tannça Kirkc, Odysseus'u, büici Teiresias'ın ruhunu bulmak ve ondan îthake'ye dönüş yolunun ne olacağını öğrenmek için ölüler ülkesine yollar. Kurnaz, çok bilmiş Odysseus başanr bu güç işi ve Kirke'nin yanına döner. Bu öykülerde betimlenen ölüler ülkesi, cennet cehennem diye ikiye aynlmamıştır daha. Bütün ölüler orada acı çekmektedirler, bu yüzden yarup yakımrlar. Hatta kahraman Akhilleus, "Burada kral kalmaktansa, yeryüzünde köle olayım, daha iyi" demektedir. Hades, hem yeraltı, hem de yeraltı tan PENCERE Afganistan?.. 29 EYLÜL 1989 ARADABIR Çocuklarımız OKURLARDAN halledecekler. Bu kitle, çocuğunun okul, ailenin mutfak masrafı ve ev kirasının dışında belki de ayağına çorap almayı Kitle sağlığını ılgılendiren dahi düşünemiyor. Halkın bayatlamış margarin haberinden mutfağındaki aluminyum eşyayı sonra bu kez de "Mutfaklarda alarak yerine diğer metal eşyayı aluminyum kullanmayın" başlığı verecek belediye mutfak eşyası ile gazetelerde bir haber daha satış mağazaları mı açılır? Veya yayınlandı. Türkiye'de orta ve belirli semtlerde devlet satış tabandaki halkın mutfağında mağazaları mı kurulur onu kullandığı mutfak eşyası ise bilemem. Ama mutlaka birşey tümden alüminyumdan yapılmalı. Aksi halde insanlar oluşuyor. Gazete haberinde sağlığı ile ilgili de olsa bile bile bu Hacettepe Üniversitesi Sağlık aluminyum mutfak Teknolojisi Yüksekokulu malzemelerini daha uzun yıllar Müdürü Prof. Dr. Sevinç kullanmak zorunda kalacaklar! Yücecan, bu konuda yaptıkları Bir yandan zararlı diyoruz, bir araştırmanın ilk sonuçlarının, yandan da aluminyum mutfak içinde pişirilen besinler malzemeleri üretimı surüyor. Hiç yardımıyla vucuda giren olmazsa, üretimi durdurularak alüminyumun, kansızlıktan, kısmen olsun bunun önüne alzheimere kadar bırçok geçilemez mi? hastalığa neden olduğunu ileıi sürerek, mutfaklardan BirOkur aluminyum kullammımn kaldmlmasını istiyor. Prof. Yücecan, kitle sağlığını ilgilendıren çok önemli bir konuya dikkat çekiyor. Ancak, Tekirdağ'ın Çerkezköy Uçesinde9 günümüzde asgari ücretle yıldır yapımı suren Endüstri çahşanlar bunu nasıl Meslek Lisesi'nin bu ders MAHMUT YAĞMUR Eğitimci Alüminyumlar nasıl kalkacak Eğitim ve öğretimin, beş temel eyresi vardır. Çocuklar, bu evrelerden geçerek kişilik kazanırlar. insancayaşamalarını sağlayacak bilgi ve becerilerle donanırlar. Toplumda, eğitimleri ölçüsünde söz sahibi oluıiar. Bu yüzden ana, baba, eğitimci ve yönetici olarak sorumluluğumuz çok ağırdır. Çocuklarımızı iyi yetiştirmek istıyorsak, aşağıya sıraladığım eğitbilim ılkelerine kesin olarak uymalıyız. Emekleme çağına gelen çocuklar, çevrelerindeki canlı ve cansız varlıkiara ilgi duymaya başlarlar. Emekleyerek, gözlerine ilişen variıkların yanına yaklaşırlar Iralarını (karakterlerıni) ve niteliklerini bilmedıkleri varlıkiara korkusuzca sarıhrlar. Ellerıne geçirdikleri nesneleri, ağızlarına sokarlar. Bu yüzden, bedenleri sık sık örselenir. Canlarının yandığını, ağlayarak açıklarlar Çocukların ağladıklarını görünce, ürküye (paniğe) kapılmayalım. Başlarına aynı olay gelmesin diye, kollannı ve bacaklarını bağlamaya kalkışmayaJım Onları, devinme özgürlüklerını kısıtlamadan koruyalım. Kestirme yolu yeğlersek, çocukların tensel ve tinsel gelişmeleri durguya (sekteye) uğrar. Sağaltımı (tedavisi) zor olan sayrılıklara yakalanırlar. Konuşma çağına gelen çocukların çeneleri hiç kapanmaz. Durup dinlenmeden konuşuriar. Soru üstüne soru sorartar. Çocukların sorularını, yanıtsız bırakmayalım. Onları, kolayca belleyecekleri ve yineleyecekleri öz Türkçe sözcüklerle aydınlatalım. Bu önemli görevi savsaklarsak, çocutdann bilgi dağarcıkları yeni sözcüklerle dolmaz. Kıraç topraklarda yetisen çıçekler gibi cılız kalırlar. Dilı tutuk ve boynu bükük bir ınsan olurlar. İlköğrenimine başlayan çocuklar, çevrelerine donuk gözlerle bakarlar, Acıktıklarını, susadıklannı... söylemekten korkariar. Sıcak bir ilgiye, aşırı biçimde gereksinim duyarlar. Eğitimin bu evresinde, kaşlarımızı çatmayalım. Güler yuzlü ve sevecen olalım. Hiçbir çocuğa, ayrıcalıklı ışlem yapmayalım. Sevgimızi, eşit parçalara bölerek dağıtmaya özen gösterelim. Kabına sığmayan yumurcakları, dört duvar arasında bunaltmayalım. Derslikleri, oyun alanı haline getırelim. Önlerine, anlaklarını (zekâlarını) işletecek ve el becerılerinı gelıştırecek oyuncaklar koyalım. Oyunlanna, çocuksu bir coşkuyla katılalım. Gülmelerini, konuşmalarını ve birbirlerine kaynaşmalarını sağlayalım. Yukardaki evre aşıldıktan sonra, işımiz büsbütün zorlaşır. Çünkü korkuları dağılan ve dillerı açılan çocuklar, ele avuca sığmazlar. Hiç durmadan yaramazlık yaparlar. Derslikleri, arıları kıskandıracak bir uğultuyla doldururlar. Öğrenme ıstekleri, lodosun etkisinde kalan denızler gibi kabarır. Her sözcüğün anlamını ve her olayın nedenini öğrenmek için çırpınırlar. Eğitimin bu evresinde, direncimizi yitirmeyetim. Sinir dizgemizin dizginini elimizden kaçırmayalım. Çocuklan, "Ayıp! Yasak1" diye bağırarak susturmayalım. Kişiliklerine, onurlarını zedelemeden bıçim verelim. İyiyi, guzeli ve doğruyu, somut kanıtlar göstererek öğretelim. Onları, düşündüklerini korkmadan söyleyen, haklarını eksiksiz olarak almak için direnen, olanaklarını başkalarıyla bölüşen ve doğayı seven bireyler olarak yetiştirelim. Ozgüriük içinde gülerek, konuşarak, tartısarak ve deneyerek öğrenmedikleri bilgiterin, gelecekte işlerine yaramayacağını hiçbir zaman unutmayalım. Ortaöğrenimıne başlayan çocuklar, yaşamlannın en bunalımlı günlerını yaşarlar. Ayakları, toprağa basmaz. Başları, bulutların arasında dolaşır. Aşırı biçimde duyarlıdırlar. Kuru öğütten ve eleştiriden nem kaparlar Katı kurallara, değışik yontemlerle başkaldırırlar. Küçük bir kıvılcım, benzin gibi parlamalanna ve bomba gibi patlamalanna neden olur. Eğitimin bu evresinde, hoşgörüyü ve özveriyı elden bırakmayalım. Onurlanna düşkün olan çocuklan, "Tembel! Aylak!" diye azarlamayalım. Yüreklerine, umutlarını solduracak korku tohumları ekmeyelim. Not verme yetkımizi, bir silah gibi kullanmayalım. Çocukların, nesnel ve düşünsel değerler üretecek yetenekleri olduğuna inanalım. Yeteneklerini, eğitbilimin önerdıği yontemlerle saptayalım ve doğaf yatağına sokalım. Görsel ve yazınsal sanat dallarına duydukları ilgiyi canlandıralım. Aralarında, gizilgüçlerıni (potansiyellerini) devinime geçirecek yarışmalar düzenleyelım. En küçük başarılarını, cömertçe ödüllendirelim. Beyinlerine, köklü bilgilerin yapıcı becerilerin ter dökerek ve kafa yorarak kazanılacağı gerçegıni ağır ağır yerleştirelim. Derslıkleri, çocukların sorguya çekildikteri yerler olmaktan kurtaralım. Özgürce eğitim ve öğretim yapılan laboratuvarlar haline getırelim. Derslerimizi, söyleşi havası içinde verelim. Bilimı, erdemi, emeği... gür sesle övelim. Asalaklığı, kurnazlığı, gözbağcılığı, bağnazlığı... korkusuzcayerelım Çocuklara, yeryüzünü kirleten kötülüklerin kaynaklarını gösterelim. Onları, yazgılarını emekleriyle değiştırecek, insanlık onurlarını hiçbir güce çiğnetmeyecek ve üyesi oldukları toplumun sorunlarına çözüm yolları arayacak aydınlar olarak yetiştirelim. Yüksekögrenimıne başlayan çocuklar, erginlik çağına özgü olan sancıların pençesınde kıvranırlar. Darnarlarındaki kan, görkemli bir ırmak gibi çağıl çağıl akar. Yürekleri ve beyinleri, çok duyarlı radarlar gibi çalışır. Gözlerı, güçlü ışıldaklar gibi yeryüzünü tarar. Ellerinı, odunun bile eğrisine dokundurmazlar. Soluk soluğa, iyıyi, güzeli ve doğruyu ararlar. ivecen arılar gıbı öğreti ve kuram çiçeklerinin uzerinde dolaşıp dururlar. Dünyayı kirleten kötülüklerin kökunu kurutmak için yanıp tutuşurlar. Halkı, peşlerıne katarak aydınlık günlere götürmek isterler. Eğitimin bu evresinde, bizlere düşen görev şudur: Geleceğimizin güvencesi olan gençlerimizin coşkularını ve ivecenliklerini doğal karşılayalım. Onlerıne, devinme, kuşku duyma, düşünme ve siyasayla ılgilenme özgürlüklerinı kısıtlayacak engeller dıkmeyelim. Öğrenım gördükleri kurumları, dört dörtlük bir özerkliğe kavuşturalım Kitaplıklarını, yaşadıkları çağlara damgalannı basmış, ürettıklerı düşüncelerle ınaklan (tabuları) yıkmış olan bilgelerin, yazarların ve devrımcilerin yapıtlarıyla dolduralım. Laboratuvarlarını, en çağcıl (modern) araç ve gereçlerle donatalım. uzgür düşüncenın, ışığın ve bilimin simgesi yapalım Yükseköğretim kurumlarımızı, saydığım olanaklarla donatmadığımız sürece, çağdaş bilgeler, uzmanlar ve aydınlar yetıştıremeyeceğımızi usumuzdan çıkarmayalım Gelecek eğitim yılı, üzerımize çullanan karanlığı dağıtsın1 Çerkezköy'ün okul derdi dönemine yetiştirileceği bildirilmişti. Nitekim, şimdiye kadar 220 öğrencinin kaydı yapıldı. Yalnızca bir mudür atandı, o da bir ilkokula yerleşerek bir odada kayıt yapıyor. Ama ne öğretmeni, ne de rnüstahdemi var. Binalarise, müteahhit istihkaklanm alamadığı içinduruyor. Öğrendiğimize göre, müteahhit Hüseyin Taşkın, devletten 600 mılyon lira alacaklıymış. Tekirdağ Valisi olay uzerinde, SHP milletvekilleri Ankara'dan para çıkartma gayreti içinde. Ama ne var ki, 3 ekimde açılacağı bildirilen okulun yeni öğrencileri hüzünlu bir bekleyiş içinde. Bir umutla bu okula kaydını yaptıran öğrencileri düşünen yok mu? Para gelse, bir hızla okulun noksan bölümlerinin bir ay içinde tamamlanabileceği söyleniyor. Sayın Milli Eğitim Bakanımız Avni Akyol, lütfen bu soruna el atın, bu çocuklan sevindirin. SABRtUGRAK Çerkezköy Okulların yeni öğretim yılına başladığı şu gunlerde, sayın bakanın velilere verdiği "büyük müjde"nin ardında acaba ne yatıyor? Koskoca bir ekranda, yeni yeni müjdelere alışkın olan biz ana babalar, "3u yıl ev ödevi kalkıyor" mujdesi karşısındacok şaşırmadık. Çocuklannıız öğrenmek ve mesuliyet alabilmeyi başarmak ıçm okuyorlar. Okula zamanında gitmeyen bir öğrenci, ders yapma alışkanlığı kazanmayan bir öğrenci yarın iş yaşam ında, özel hayatında nasıl mesuliyet alabilir? Sayın bakan, bu yürekli insanları bu kararla frenlerse öğretraenler ne yapsın. Kendiıü düşünen bir • kaç veli için sayın bakanın emrine mi uysun? Yoksa çoğunlukta olan velilerin istekleriyle, emri çiğneyip, çocuklanmızın iyiliği için ders verip öğretmenliklerinden mi olsun? ödev yasagına karşı çıkan veliler adınatNCIUYSAL Ev odevleri kaldınlmasın Afganistan, dünyanın en yoksul ülkelerinden biri. Kişi başına yıllık gelıri 200 dolar. Halkın yüzde 80'i tarımda çatışıyor. Peştu dilini konuşan Afganlılar çoğunluğu oiusturuyorlar; ama, yüzde 30 Tacikler, yüzde 5 Özbekler, Azeriler, Nuristanlılar, Beluciler, Türkmenler, Kırgızlar, Kazaklar, Farslar etnik tabloyu tamamlıyorlar. Dinsel bağnazlığın ağır bastığı aşiret ve kabile yaşamının geçerli olduğu, uluslaşma sürecini yaşayamamış bu ülke, dünyanın gozlerini üstüne çekiyor. Vaşington ile Moskova'nın elleri Afganistan'ın içinde... 1978'de Kabil'de Afganistan'ın yazgısını altüst edecek bir olay yaşandı. Amerika'nın çoğu ülkede sahneye koyduğu senaryo tersine çevrildi. Moskova'da öğretim görmüş subaylar, bir askeri darbeyle kralı devirip, yönetime el koydular. Ancak silah geri tepti. Uygarlık düzeyi geride bir ülkenin zorlamalarla eşik atlaması kolay olmuyor; ılerici subaylar yönetimi işleri yüzüne gözüne bulaştırdı; hem kendi içinde tepişti, hem halkın tepkisıyle karşılaştı; Afganistan'ın tarıhi boyunca merkezin otoritesine boyun eğmemiş aşiretler ve kabileler başkaldırdılar; Sovyet birlikleri duruma müdahale etmek için Afganistan'a girdiler. Bir yanda Moskova'ya bağlı hükümet, öte yanda direnişçi güçler. Sovyet askerleriyle hükümet birliklerinin direnişçi Mücahitlere karşı başarısızlıkları, Afganistan olayım büsbütün çıkmaza soktu. Sonunda Gorbaçov açıkladı: Çekiliyoruz!... • Arkadaşımız Ergun Balcı dünkü Cumhuriyet'te çıkan "Afganistan" başlıklı yazısında diyor ki: "Gene/ kanı, Sovyet birliklerinin Afganistan'dan çekilmesinden sonra KabıTdeki Necîbullah yönetiminin kısa süre içinde Mücahitler tarafından devrileceğı yolunda idi. Mücahitierin Sovyet birliklerine karşı yıllarca büyük bir cesaretle savaşıp sonunda zafer kazanmalan, aynı başanyı kolayca Kabil hükümetine karşı da gö tereceklerı görüşünun yayılmasına yol açmıştı. Ancak bu tahmin doğru çıkmamışbr Mucahıtlerin Sovyet biriıklennın çekilmesinde birkaç hafta sonra Kabıl'e gıreceklen düşünüluyordu. Aylar geçmesine karşın Kabıl hükümetı ayaktadır ve Mucahıtlerin bu hükümeti devıreceklerine ilişkin bir belırti yoktur. Akstne, Müslüman ge rillalar peş peşe başarısızlıklara uğramıştır" Ergun Balcı, Mucahıtlerin neden basansızlığa uğradığım da inceliyor. Ne var kı bu işin sığ polıtika ötesinde bızi yakından ilgilendiren anlamını göz ardı edemeyiz; "Sovyet ışgali"ne karşı çıkmıştık; şimdi durum değişiyor. * Afganistan olayı karmaşıktır; tek boyutlu değildir, çeşitli açılardan değerlendirilebilir; nele Türkıye'den bakıldığında daha da çapraşıktır. Ofayı yalınlastırmak için iki fotoğraf karesine sığdırmakta yarar var: Birinci karede Mücahitier görünüyor: Başlarında hep sarık ya da benzeri. Sakallar sünneti şerife üzere Kafalar Ortaçağ. Amaçlan din devletı. Kadınlan ortada görünmüyor. Tesettüre uygun, çuval içinde yaşıyorlar. ikinci fotoğraf karesinde Kabil var: Kadınlar Türkiye'nın başkentindeki gibi giyinmiş. Dinden soyutlanmış, devletin adı "Demokratik Cumhuriyet." Genç kızlar etek ve bluzia ulusal bayramlara katılıyoıiar. Akıl, şeriatın üstünde tutuluyor; bilin "mürsif sayılıyor. Soru: Bu iki fotoğraftan hangisi size yakın geliyor? Birincisi mi, ikincisi mi? • Sovyet askeri çekildikten sonra "Afganistan ;'şga/;"nden söz edilemeyeceğine göre yeniden düşünmek zamanıdır. Emperyalizme karşı savaşarak laık cumhuriyet devletini kurmuş olanlar Ortaçağ karaniığıyla "Aydınkklar Çağı" arasında bocalayan Afganistan'a dar polıtika açtsından bakmanın yanılgılara yol açabıleceğınt bılırler: Kadınlan çuvala, insan aklım bağnazlığın zındanına sokan her düzene karşıyız. Kimi zaman ulusal dış politikanın taktik ve stratejik tutumu, laik cumhuriyet devletinin temel dünya görüşüneters düsebilir; ama, insanlığın özündeki değerleri unutmamak koşuluyla... 15günde4.basım Bilgi Yayınevi Meşrutiyet Cad. 46/A Telf: 131 81 22 131 16 65 134 12 71 YenişehirAnkara Bilgi Dağıtım Babıâli Cad. 19/2 Telf: 522 52 01 526 70 97 CağaloğluİSTANBUL DUYURU 1 Ekim 1989 pazar günü saat 19 0023 00'de ALTINDAĞ KULTÜR MERKEZI'nde yapılacak olan "ŞİİRLERİMİ2 YAŞAMIMIZDIR" adlı şiır yarışmamızın ödül törenini onurlandırmanızı bekleriz. PROGRAM Açılış ve jürinın tanıtımı Halk Oyunları Ekıbı Şıırlerın değeriendırılmesı Odul törenı ve GRUP EKIN dınletısı 1 LIK ÖOULU TIMUÇİN ÖZYUREKÜ 2 LIK ÖOULU UMUT MOLA 3 LÜK ÛDÜLÜ A. HICRI İZGÖREN MANSIYONLAR BEDII CENGİZ FEHMİ SALIK HUSEYİN ELÇİ HÜSEYİN MANSUR M. ALİ FIRAT KEMAL CAN 1234 1979 YIU ICRA PL 467 TEDBIR UYARINCA SIGARA SAĞLIĞA ZARARLI DIR TAYAD ANKARA ŞUBESİ TUTUKLU VE HÜKÜMLÜ AİLELERİ YARDIMLAŞMA DERNEĞİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle