18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/6 DİZİRÖPORTAJ 12 ARALIK 1989 FransızyazarEdgarMorin'Avrupa'yınasıl düşündüğünü' 'Cumhuriyefe anlattv Avrupa'yı Avrupa yapan coğrafya değil SABETAY VAROL Kitabıntzda "Korkunun birliği pekiştirici" unsurlann başında gelmesi ifadesini kullanıyorsunuz. Bundan sonra Batı dünyasında tslam korkusu eski korkulann yerini almaya aday gözükmüyor mu? MORİN Sarı tehlike, kızıl tehlike türü tehlikeler, uzun süre işlendi. Kızıl tehlike gerçekten var oldu. Ama şimdi Avrupa için bir tehlike olmaktan çıktı. Ne olursa olsun Doğu Avrupa ülkeleri büyük olasılıkla eski yapılarına dönemeyecekler. Güneyli ülkelerin hızlı nüfus artışını gerçekçi biçimde ele almamızın zamanı geldi samyorum. Batı ülkeleri ihtiyarlayan Ülkeler, yani nüfus içinde yaşlanan insan sayısı artıyor. Karşı tarafta hızlı 1 artış gösteren ülkeler var. Bu çelişkinin tek çaresi "göç* tur. Bunun korkulacak bir tarafı yok. Biliyor musunuz Batı Avrupa ulkelerinde kaç yabancı göçmen var?.. Nüfusun yüzdc 6Tsi kadar olsa gerek. MORİN Çok daha az. 320 milyon içinde 8 milyon kadar. Çünkü bir bölümü diğer AT ülkelerinin vatandaşları. Bunlan düşerseniz oldukça düşük bir rakkam. Dolayısıyla, makul ölçüler içinde kalma koşuluyla göç olgusuna devam etmek, buna göz yummak zorundayız. Yaşlanan toplumların ekonomik olarak geri gidecekleri, genelleştirmeye gitmeme koşuluyla, ileri sürülebilir. Yani ikisi arasında doğrudan bağlantı olduğunu düşünmeden.. Tek çözüm başka ülkelerden buraya insan aktarmaktır. Yıllardır yaptığınız çakşmalarla Dogu ülkeleriyle pek ilgilenmediniz. Oysa Selanik kökenli bir Yabudi oldugunuzu biliyoruz. Bütün kitaplannız gibi Fransa'da oldukça büyuk ilgi uyandıran" Vidal et les siens" başlandiya'yı düşünelim. Bu ülkenin özgünlüğu yok mu se... Aym toplumda "Tann tanımazlar", •'Protestanlar", gusu besleyen tran ve Irak savaşa tutuştu. Bu nedenleta babanız olmak uzere yakın cevrenizi konu ahyor. Kensanki? Elbette Türkiye'nin Avrupa'daki yeri ayn bir yer~"Yahudiler" yaşıyor. Bunların çoğunluğu ise kendi' dir ki şimdiki imparatorluk görüntüsüyle değilse bile' dinizi Dogulu olarak mı Baülı olarak mı görüyorsunuz? olacak, ama olacak... inançlannda bağnaz değil. Fransa Müslümanları ara konfederatif bir sistemde Sovyet cumhuriyetlerinin bir MORİN Benim için Dogulu olmak, duşündükleO halde özetlersek, siz Avnıpa için Fransız biitttn sında kuçük bir azınlık böyle diye genelleştirmek müm arada yaşaması daha çok özlenen bir gelişme olmalı.. rini söyleyebilraek için çeşitli dolambaçlı yollan arama leşme modelini öneriyorsunuz? kün değil. Fransa'nın bütünleşme modelini yaşatmak Sovyetler dışındaki O r a ve Doğu Avrupa ülkeleri için mecburiyeti idi. Batılı olmak ise, düşündüklerini açıkdurumundayız. Bir süre sonra ulus devlet kalıbı bu ül farklı bir durum var. Polonya milliyetçiliği çok derin ça ifade imtiyazı oldu. Fransa'da başörtüsü kelere dar gelmeye başladı. Avrupa Topluluğu olgusu bir milliyetçiliktir. Burada kilise ile ulus Rus işgali karKendimi Dogulu mu Batılı mı hissediyorum sorunuşısında tek bir vücut oldu. öbür yanda Alman işgaliMORİN Bu modelden bir miktar esinlendiğim doğ buradan çıktı. nin getirdiği derin nefret de var. Bence bu ülkeler için za belki de kaçamak bir yanıt vermeyi tercih edeceğim. rudur. Çünkü 3. Cumhuriyet'le birlikte model hayli J J I u s l a r AvrUDaSl m i ? de Orta Avrupa Federasyonu türü bir yapı tasarlanmah. Kendimi her şeyden önce Akdenizh hissediyorum. Italya olumlu sonuç verdi. Son zamanlarda bizim burada ile yakın ilişkilerim var. lspanya ile de büyük olasıhkla "Integrisme" dedığımiz. Benim "Fondamentalisme" de Doğu Bloku'nun zayıflamasıyla birlikte bir çok Doğu Avrupa'da olanlar, özellikle Berlin Duva atalanmın dili ve kökenlerim nedeniyle yakınlık duyuyimini yeğlediğim bağnaz dincilik güç kazanmaya baş kişi 19. vüzyıbn uluslar Avnıpasına dönüş olacağını dü n'nın yıkılışı, Batı Avnıpa ulkelerinde büynk heyecan yorum. Türkiye'ye yakınhğım daha ziyade yemek ve mülıyor. tran'da ve öbür ban lslam ulkelerinde olanların şünüvor. Sizce bu olasıhk mümkün mıi? yaratn. Avnıpalılar. bu gelişmelenfcn derinden etkikndi. zik sayesinde oluyor. 1970'te tstanbul'a ilk gidişimde yeetkisi, Katolikler arasında Lefebvre'ın temsil ettiği akım, MORİN Avrupa'daki en azgın ulus çatışması, Al Aynı heyecanın Türkiye'de >a da Kuze> Afrikalı ülke diğim yemeklerde çocukken evde yediğim yemeklerin ya da Yahudiler arasında baş gösteren "Neo manya ve Fransa arasında oldu. Bir Alsace bölgesini lerde benzer heyecan yaratmadıgını gördük. Öbür yan tadını damağımda hissettim. Dinlediğim müzik de ayfondamentalisme". Bence bütün bunların nedenleri şu duşünecek olursak, kültürel olarak Alman, ama Fran dan Japonya'da da yaşanmadığını samyorum. Siz ge nı şekilde duygular uyandırdı. Bundan önce de kökenrada yatıyor. Yakın zamana kadar surekli ilerlemeye ina sa ile butunleşmek istiyor. Başka deyişle köken kültür çen haftalarda, Fransız Devrimi'nin 200. yıl kutlama lerimden söz eden şeyler yazdım. Ama yoğun şekilde nılıyordu. Bir ülke ilerleme yoluna girdi mi, bundan dö olarak mensup olmadığı bir bütüne katılmak istiyor. lan için düzenlenen bir kollokyum'a katılmak üzerc, ilgilenmem, ailemle ilgili yazdığım kitaba ilişkin çalışnüş olmaz inancı hâkimdi. Şimdi bu inanç yıkıldı. Bir Ama kapitalist ülkelerde ulus çatışmalan zayıfladı. Pa Cumnurbaşkanı Mitterrand'ın danışmanı Jacques At malarımla önem kazandı. ülkeye demokrasinin yerleşmiş olmasımn bu ülkede de radoksa bakın ki sosyalist ülkelerde ulusal sorunlar cantali ve "Le Monde" Genel Yayın Müdunı Andre FonFransızyazar ve düsünür Edgor Morin, halen CNRS'te mokrasinin ilelebet yasayacagı anlamma gelmemesi gi lıhğını korumaya devam ediyor. örnek, Romanya'daki taine ile birlikte Tokyo'ya gittiniz. Acaba, kültürel fark (Ulusal Bilin. Araştırmalan Merkezi) bölumü başkanı. önbi... Mutlak ilerleme güvencesi kaybolunca "Fondamen Macarlar ya da Bulgaristan Türklerinin durumu. Eğer talisme"ler güç kazandı. Bunun son örneğini Fransa' gerekli sorumluluklar yerine getirilmezse dünyanın bu huklar dışında toplumsal organizasyon farklanndan ge ce Nazizme karşı direnme hareketinde, sonra Stalinizme len dokusal farklılıklardan söz edilebilir mi? yönelik eleştıriyle siyaset sahnesinde yer alan Morin, günda baş örtüsü meselesinde görüyoruz... bölgesinde bir çok ulusun birbirlerine düşman kesilmesl MORİN Türkiye'de son olarak istanbul'u iki yıl cel gelişmeleri araştıran birsosyolog ve insan bilimlerinin imkânsız değil. Sovyetlerin dağüdığıru düşünelim; Azeri önce gördüm. Daha önce de gitmiştim. Tarihi Istdhbul'u temel sorunlannı irdeleyen bir düşünür olarak tanınıyor. Bir toplum Müsiuman olduğu için, bu toplumun içinde herkes bağnaz olacak değil. Nasıl ki Fransa Katolik Türkleri ile Ermenilerin savaşa tutuşmalan neredeyse bir yana bırakacak olursak, dokusal bakımdan Batı ul Morin'in eserleri arasında yer alan "Avrupa'yı Düşünbir ülke dedikleri zaman, herkes Katolik demek değil kaçuulmaz. Düşünün ki çok daha az düşmanhk duy kelerinden pek önemli bir farkı yok. Gerçi Anadolu mek", AFA Yaymcılık A.Ş. tarafından yayımlandı. Son zamanlarda gelişen olaylan göz önünde buInndurarak Avrupa olgusunu yeniden degerlendirir raisiniz? "Avrupa'yı Düşunmek" kitabııuzda "bundan sonra Avrupa'nın duşmanı artık etnik değil, hegemonyacıdır" diyordunuz, tçinde yaşadığımız günlcrde Avrupa'nın duşmanı var mı? MORİN Bu kitabı perestroyka hareketinin heraen öncesinde yazdım. O zaman en kötümser olasıhğı öne çıkartmak istemiştim. Daha sonra iyimser olabilmek için önce kötümser olmakta yarar var. Bu sözlerimle Mihail Gorbaçov'un rnutlak surette başarı sağlayacağını tahmin ettiğimi belirtmek istemiyorum. Çünkü Sovyetler Birliği'nin eski rejime dönüş olasıhğı yok değil. Ama Doğu Avrupa'da olanlar, savaş sonrası iki parçaya bölünmuş olan Avrupa'nın bu iki parçasının tekrar buluşması oldu. Kitabımda da söylediğim gibi Avrupa'yı Avrupa yaparun belli bir coğrafya olmadığını savunuyorum. özellikle kesintiye uğramış olan fikir dolaşımı yeniden başlıyor. Osmanlı tmparatorluğu'yla ilgili bir tarihsel gelişme biraz önce söylediğime çok benziyor. OsmanJı tmparatorluğu Ue Fransa Kralı 1. François arasındaki ittifakın anlamı nedir? Tarihte ilk kez Hıristiyan bir kral başka bir Hıristiyan devlete karşı Hıristiyan olmayan bir güçle ittifaka gidiyordu. Başka bir deyişle artık tanrı için değil, önce kral için, daha sonra da ulusdevlet için savaşa gidiliyordu. Yeni çağlarda Avrupa'nın yeniden doğuşu Hıristiyanlığın mutlak önemini yitirmesi Ue başlar. Öte yandan Avrupa için savunduğum konfederatif yapı, bir çok bakımdan Fransa'nın oluşma tarzına benziyor. Fransız ulusçuluğu, 3. Cumhuriyet'le beraber, dısarıdan gelen unsuru kendi içinde bütünleştirmeyi başarmışlır. Bu sürecın başka bir örneğı Arnerika Birleşik Devletleridir. Amerikan rüyası, başka başka ülkelerden gelenlerin bir araya gelerek bir bütün oluşturması. Avrupa'dan gelenler, siyahlar, Asyalılar vs... Tabii, kıtanın zavallı yerlılerini yok ettikleri için bir rüya etrafında bir araya gelmeleri mümkün oldu. Avrupa ülkelerinin kendi tarihleri, geçmişleri, kendi kültürleri vardı. Bu yüzden Amerika'da yapılanın aynısıru gerçekleştirmek kabil değil. Ancak gene de degişik kültürlerden geleni bir büıün etrafında toplamak mümküıı. Sık sık, yarı alayh şekilde belirttiğimiz, okullarımızda öğretilen "Aulanmız Galyalüar" ifadesi, Afrika'dan, Polonya'dan ya da îtalya'dan gelenlere öğreüldi duruldu. Ama bunun etkisini abartmamakta yarar var. Fransa, genelde dışandan geleni kabullendi. Tabii bu arada hiç bir şekilde onaylanmayacak çok sayıda iğrenç ırkçı davranış olmuyor değil. Bunlan biliyoruz ve unutmuyoruz. Ama genel çizgileriyle ele alacak olursak Fransa'da dışandan gelen, büyük ölçüde bütüne kaynaşıyor. Ne olursa olsun Doğu Avrupa ülkeleri büyük olasılıkla eski yapılanna dönemeyecekler. Güneyli ülkelerin hızlı nüfus artışını gerçekçi biçimde ele almamızın zamanı geldi samyorum. Batı ülkeleri ihtiyarlayan ülkeler, yani nüfus içinde yaşlanan insan sayısı artıyor. Karşı tarafta hızlı artış gösteren ülkeler var. Bu çelişkinin tek çözüm yolu "göç"tür. Türkiye'de son olarak İstanbul'u iki yıl önce gördüm. Daha önce de gitmiştim. Tarihi İstanbul'u bir yana bırakırsak, dokusal bakımdan Batı ülkelerinden pek farkı yok. Farklı dokular gibi görünen birçok olgu aslında ekonomik kalkınma düzeyiyle ilgili. Türkiye, Kemal Atatürk ile birlikte laik bir ülke oldu. Avrupa'nın Avrupalılığı, Osmanlı İmparatorluğu ile temas kurmasıyla biçimlendi. Bu nedenledir ki Türkiye'nin Avrupa'da yeri vardır. Tabii ki kendine özgü karakteristikleriyle... Kapitalist ülkelerde ulus çatışmalan zayıfladı. Paradoksa bakın ki sosyalist ülkelerde ulusal sorunlar canlıhğını korumaya devam ediyor. Örneğin Romanya'daki Macarlar ya da Bulgaristan'daki Türklerin durumu. Eğer gerekli sorumluluklar yerine getirilmezse, dünyanın bu bölgesinde birçok ulusun birbirine düşman kesilmesi imkânsız değil. nun kırsal yörelerini gezmedim. Belki daha derin bir inceleme, farklı sonuçlara varmama yol açabilir. Ama • ne olursa olsun, şu kadannı şimdiden söyleyebilirim ki farklı dokular gibi görünen bir çok olgu, aslında ekonomik kalkınma düzeyiyle ilgilıdir. Fransa'nın ekonomik yönden geri, kırsal bölgelerinde benzer ilişkileri sık sık görebilirsiniz. Japonya'nın durumu biraz daha farklı. Bu ülke Batı'dan uygarUği aldı. Önce kopya etti. Ama sonra kopya etmekle kalmadı, teknolojik planda Batıyı aştı. Buna karşılık kendi kültürünü korumasım bildi. Batı'da İslam korkusu Almanya'daki Türkler örneğin Almanya'yı biraz düşüneüm. Almanya'da yaşayan Türkler, orada kendi köşelerinde Türk olarak yaşamlannı sürdürüyor. Çünkü Alman ulusçuluğu, bir yanda toprak bir yanda kan bağı üzerine kuruludur. Alman vatandaşı olmanın kuralı bu. Türkiye'nin Avrupalılığına gelince, Avrupa'da Hıristiyanlığın çok önemli bir eleman olduğu inkâr edilemez. Ama içinde yaşadığımız evTede din, kamu yaşamını yönlendiren bir faktör olmaktan çıktı. Aym şekilde Türkiye de Kemal Atatürk'le birlikte laik biT ülke oldu. Az önce söylediğim gibi Avrupa'run Avrupalıhğı, Osmanlı tmparatorluğu ile temas kurmasıyla biçimlendi. Bu nedenledir ki Türkiye'nin Avrupa'da yeri vardır. Tabii ki kendine özgü karakteristikleriyle... Ama hangi ülkenin kendi özgün karakteristikleri yok ki? örneğin Fin Kadın yargı önünde ikinci sınıf vatandaş 'Sorun yasalarda değiP Seçme ve seçilme hakkını birçok Avrupa ülesini kıskandıracak bir biçimde, bundan tam 55 yıl önce alan Türk kadını, yasalar, bunları yorumlayanlar ve yönetenler tarafından 21. yüzyıl eşiğinde nasıl değerlendirüiyor? Yanıt açık: Hâlâ birçok alanda kendilerine görev verilmiyor. Örneğin vali ve kaymakam olamıyorlar. Maliye Bakanlığı'nda ya da bankalarda müfettişlik yapamıyorlar. Maden mühendisi ise araziye çıkmasına izin yok. TURAN YILMAZ ANKARA Hiç bu kadar aşağüanmamışü. Öfkeden kıpkırmızı oldu. Güçlükle yutkunurken gazeteyi bir kez daha okudu: "Kannın karnı sıpasız. sırtı sopasız bırakıl Anayasa'nın 'herkes ırk, renk, din, cinsiyet, felsefi inanç, mezhep bakımından eşittir' ilkesine rağmen YASAL DÜZENLEME KONUSUNDA KADINLAR NE DİYOR? Ceza Mahkemesi uygulanması istenen bu maddeyi anayasanın eşitük ilkesine aykın buldu. Konuyu Anayasa Mahkemesi'ne götürdü. Ama Anayasa Mahkemesi, bu yıl başında dörde karşı yedi oyla bu maddenin anayasaya uygunluğuna karar verdi. Bu karar, Kadın Dayanışma Derneği Başkanı Muazzez Top tarafından, "Kadına yönelik şiddetin Anayasa Mahkemesi tarafından onaylanmasıdır" diye değerlendirildi. Avukat Sabiha Çaycı da bunu anayasanın 10. maddesinde belirtilen kadınerkek eşitliği ilkesine aykın buldu. Bu madde öylesine kabul gördü ki hemen her tecavüz davasında şöyle ya da böyle gündeme getirildi. Tüm suçu hah silkmek olan bir ev hanımına, balkondan düşürdüğü halıyı getiren bir eskicinin tecavüz etmesi nedeniyle acılan davada da aynı gerekçe öne sürüldü. Özetİkinci sınıf vatandaş le, "kadın, kuyruk saUamasa." savunması yaAma sorun, bu kadarla da bitmiyordu. pıldı. Nazik Işık bunu, "kadının cinsel kimliTCK'nın malum 438. maddesi vardı, en baş ginintabrik unsuru saydması" olarak tata. Bu madde, muhtevasıyla "kadının adı yok" nımladı. diyordu. Yani, ırza geçme ve kaçırma suçunun fuhuşu meslek edinen bir kadına karşı işlen tnsan haklan çiğnense de mesi halinde verilecek cezanın üçte iki oranmMedeni Kanun, özetle, "Aile birliginin reida indirilmesini öngöriiyor. Peki, anayasanın si kocadır. Kan, kocanın aile ismini taşır. Kao ünlü, "herkes ırk, renk, din, cinsiyet, felse dın, ailenin saadeti için gücü yettigince kocafi inanç, mezhep bakımından eşittir" madde va yardımcı ve danışman ohır. Serbest ikamet si ne oluyör? seçme hakkı olmayan kadını, aile birliginde Çocuklanyla birlikte akşam otumrken zor erkek temsil eder." der. Bu yaklaşım, tümü erla evine giren saldırgan tarafından kendisine keklerden oluşan bir mahkeme heyetinde şöyle acımasızca tecavüz edilen N.T., bu maddeyi şekillendi: "Sanığın eşi ögretmen olup Çayıralan ilçetartışma gündemine getirdi. Saldırganlann TCK'nın 453. maddesi, ırza gecme ve kaçırma sucunun, fubuşu meslek edinen kadına karşı avukatı, N.Tnin vücudunu satarak çocukla sinde görevlidir. Türk geleneklerine göre evli işlenmesi halinde, verilecek cezanın nçte iki orarmda indirilmesini öngöriiyor. nna baktığını iddia etti. Ancak Antalya Ağır olan kadının yeri eşinin yanıdır. Olayda ise sa Yargıçlar yüzlerce kez bu görüşe dayalı kararlar vermişti aslında. Yasalarda da farkh anlatımlarla, üç aşağı, beş yukan aym anlama gelebilecek ifadeler yer alıyordu. Ancak kadına bakış, hiç bu kadar açık ve net bir biçimde ifade edilmemişti. Bu sözü karanna gerekçe yapmakta tereddüt etmeyen Çankırı Asliye Hukuk Mahkemesi Yargıcı Mustafa Durmuş da hiç bu kadar tepki göreceğini ummamıştı. Oysa, olay o kadar basitti ki. Beş aylık hamile, iki çocuk annesı H.Ş., eşinden boşanmak için başvurmuştu. Kendisi de münasip bir dille, buna "tevessül*' eden "kan"ya haddini bildirmişti. Büyütmeye ne gerek vardı. Ama Yargıtay da kamuoyunda oluşan tepkiyi haklı gü.üyordu. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, "olaya uymayan düşüncelerle" davacuun tanıklannı bile dinlemeden karar verilmesini yerinde görmüyor ve karan bozuyordu. Yargıç Durmuş, şiddetli geçimsizlik ve dövüldüğü için boşanma davası açan H.Şye "kuza (kaynak) susuz, ev sözsüz olmaz" diye veciz bir yanıt daha veriyor, karannı da "Ben hayatırada böyle acımasız kadın görmedim, bunun için Anadolu'daki bu yaygın atasözlerini kullandım" diye savunmaya devam ediyordu. Seçme ve seçilme hakkını birçok Avrupa ülkesini kıskandıracak bir biçimde bundan tam 55 yıl önce alan Türk kadını, yasalar, bunlan yorumlayanlar ve yönetenler tarafından 21 yüzyıl eşiğinde nasıl değerlendiriliyor? Yanıt açık; hâlâ birçok alanda kendilerine görev verilmiyor. örneğin, vali ve kaymakam olamıyorlar. Maliye Bakanlığı'nda ya da bankalarda müfettişlik yapamıyorlar. Maden mühendisi ise araziye çıkmasına izin verilmiyor. Yargıç ve savcı olmak isterse, yüzde 10 kontenjan sınırlaması bulunuyor. Kaymakamhk hakkının verihnemesi, yargı karan Ue kesinlik kazandı. Ankara 5. İdare Mahkemesi Başkanı Gülşen ¥enişehirli, bu konuda yıllar süren dava maratonunda "bedeni ve ailevi nedenler" engelini aşamadı. 2000'e Doğru Dergisi'nin eski Yazı Işleri Müdürü Fatma Yazıcı da aynı şekilde Danıştay'dan döndi^ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Kadınların, yasalar ve uygulamada görülen ayrımcılığa yaklaşımlan şöyle: Reha İsvan: Sorun yalnız yasa maddelerinden kaynaklanmıyor. Toplumda bu yönde bir istenç, bir özlem oluştuğunda, bu yasalar çok fazla dayanmaz. Ancak bizim kadınımız hâlâ bu yasalardan rahatsız görünmüyor. Sadece bilinçlenenler rahatsız oluyor, olduğu kadar da buna tepki gösteriyor ve kadın hareketi güçleniyor. Türk kadını, kutsal ana ve eş payelerinden fedakârhk etmeye razı olmadıkları takdirde, kadın haklannın sağlanması olanaksız görünüyor. Nazik Işık (lş kadım): Yaşanan hız4ı toplumsal degişim, yasalardaki pek çok kadın lehine görünen hükmü dahi eskitmiştir. Bugün bağımsız kadın hareketi içinde pek çok grup, örgut, yasalar karşısında kadının konumunu araştırmakta, mevzuatta yapılması gereken değişiklikler üzerinde çalışmaktadır. Kadın ların kendi taleplerini yansıtan değişiklik taslaklanmn ortaya çıkarüması zorunludur. Aynca bu çalışmalann birleştirilmesi, güçlü ve ortak bir sese dönüştürühnesi zorunluluğu da kendini dayatmıştır. JiUide Gülizân 20. yüzyıl biterken olmaz. böyle rezillik. Üstelik, şehirlerde birçok kadın 1 bu maddeleri geçersiz hale getirmiştir. Ama biz, fiili durumdan çok, yasal düzenlemelere önem veriyoruz. f Bu yasa maddelerinde ı çağımız kadınlanru erkeklere kulkölel eden bir düşünce egemen. Oysa hepimiz, bu devletin aynm gözetilmeksizin özgür ve eşit haklara sahip üyeleriyiz. Bu maddelerin, uluslararası belgelerin ışıği altında gözden geçirilmesi gerekmektedir. Günfer Karadeniz (Avukat): Toplumsal işlevinden ötürü ödüllendirilmesi gerekirken, horlanıyor, aşağılamyor. Bunun nedeni de erkek egemen toplumumuzdaki yüzyülann birikimi, kurallan koyanlann kadınlar değil, er kekler oluşu. Bundan kurtulunması için bazı acıların çekiünesi gerekiyor. Kaduüann hayatın her alarunda mücadeleye başlaması gerekiyor. Işıl Özgentürk: As1 lolan, erkek ve kadının I birlikte bir duygu vel düşünce eğitiminden geçmesidir. Bunda da kadınlara çok iş düşü1 yor. Çünkü kadının kamından sıpayı, sır j tından sopayı eksik et ! meyeceksin diyen zihniyetteki kişileri yetiş1 tirenler de kadınlardır. ı Yasalardan önce kadmlann değişmeüŞenal Sanhan (Avukat): Toplumsal bir grup olarak kadırüann başka bir toplumsal grup olan erkekler karşısındaki durumu kanımca, eşit haklar sorunundan daha derin. dir. Bu derinlik nedeniyle kadmlann özel konumlan da dikkaıe ahnarak öncelikle ülkemiz koşullannda, yasa önünde eşit olmalannı değil, bu eşitliğin ötesinde kadın olmaktan kaynaklanan sorunlan ile korunmaları gerektiği inancındayım. nık Sonay'ın eşinin yanına gitmeyip evli olmasına rağmen uzun sure başka erkeklerle bir arada bulunması, dikkat çekici bulunmuştur. Açıklanan tum bu nedenlerle kendisinin ve vekilinin savunmalan inandıncı olmadığından sanığın cezalandınlması yoluna gidilmiştir." Az değil, tam 8 yıl 4 ay ağır hapis cezasına çarptırıldı Sonay Işık Kuyucu. Ankara DGM'nin üç yargıcı Mehmet Bostancı, Muhittin Mıhçak ve Süleyman Erkan'm verdiği bu karar, durumun vehametini de ortaya koyuyordu. Kuyucu'nun avukatı Günfer Karadeniz, "Biz DGM'de böyle bir yaklaşımın olacagını hiç tahmin etmedigimiz için bu konuya savunmalanmızda deginroe geregi bile duymadık" derken konuya, Yargıtay'da açıklama getirmek zorunda kalıyordu. Sonuç degişmedi, Yargıtay 8. Ceza Dairesi de verilen cezayı onayladı, DGM'nin yaklaşımım yasallaştırdı. TCK'nın zina suçlanna yaptınm getiren 44C ve 441. maddeleri de kadmerkek aynmı getiriyor. 440. madde, "Zina eden kan hakkınd» altı aydan üç seneye kadar hapis cezası tertip olunur." derken 441. madde ise, "Kansı ile birlikte ikamet etmekte olduğu evde yahul herkesçe bilinecek surette başka yerde kan koca gibi gecinmek için başkası ile evli olmayan biı kadını tutmakta olan koca hakkında altı aydan üç seneye kadar bapis cezası hükmolunur" diyor. İnsan Haklan Derneği Kadın Komisyonunca yapılan bir çahşmaya göre kadmerkek eşitsizliği başta anayasa olmak üzere çok sayıda yasada yer ahyor. Ücret konusunu düzen leyen anayasanın 55. maddesi, emzikli kadmlann süt ve muayene izinleri ile dinlenme sürelerine ait ücretin "emek karşılığı olmadığı" gerekçesiyle ödenmesine olanak sağhyor. "Türk vatandaşlığı" başlıklı 66. madde ise "Yabancı babadan ve Türk anadan olan çocugun vatandaşhğı kanunla düzenlenir" hükmü ile kadınerkek aynmı yapıyor. . Türk Vatandaşlığı Kanunu'nun 19. maddesinde, yabancı erkekle evleııen kadının Türk vatandaşlığım kaybedeceği kabul ediliyor. Oysa yabancı bir kadınla evlenen bir erkek vatandaşhğını Tcoruyor. Medeni Kanun ise konuya şöyle yaklaşıyor: Madde 154: Evliliği koca temsil eder. Mallanm idare hususunda kan koca hangi usulü kabul etmiş olursa olsun, koca, tasarruflarından mesul olurl' Madde 156: "Kan, kanunen haiz olduğu temsil selahiyetini suistimal eder, vahut kullanmaktan aciz olursa koca, bu selahiyeti kendisinden tamamı veya kısmen nez' edebilir!' Madde 159: "Kan, kocanın sarahaten veya zimnen müsaadesi ile bir iş veya sanat ile iştigal edebilir. Koca izin vermezse, kadın bu izni mahkemeden alır;' Madde 200: "Kadın, bir mirası ancak kocasımn nzası Ue reddedebilir. Koca razı ohnazsa kan Sulh Mahkemesi'ne başvurabilir;' Madde 263: "Evlilik mevcut iken ana ve baba velayeti beraberce icra ederler. Anlaşamazlarsa, babamn reyi muteberdir;' Yine aym yasaya göre boşanma halinde, kadın eğer çalışıyorsa, katkısı oranında ailenin mal varlığından pay alabilir. Çalışmayan kadının böyle bir hakkı bulunmuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle