22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Görüldüğü gibi "insan için kalkınma" demek, insanları çağın gerektirdiği insanlık nitelikleriyle donatmayı, bunun için de toplumsal ve kültürel alanlarda kunımsal ve yapısal değişmeleri öneörmek demektir. "İNSÂNİÇİN KALKINMA"NIN ÖRNEK MODELİ: ATATÜRKÇÜLÜK Yukanda sözü geçen uluslararası toplantı, 20. yüzyıl koşullarında geri bırakılmışlıktan kurtuluşun en başarıb modelini ortaya koyan Atatürkçü dünya, toplum ve insan anlayışını tüm dünyaya tanıtacak bir fırsat olarak da değerlendirümeliydi. Atatürk'ün düşünsel ilkelerini yoğurduğu ve anlatıma kavuşturduğu bu insan için kalkınma modeli, O'nun kısa ömrü içinde uygulayabildiği kadarıyla bile, Türkiye Cumhuriyeti'nin sorumsuz yöneticiler ve politikacılar tarafından mirasyedice harcanmasına karşın tükenmeyen gerçek gücünü yaratmıştır. Bu model, bugün hâlâ dünyayı kamplara bölüp, bunlardan birinin ya da öbürünün zaptiyeliğini yapma yönünde işleyen kapitalizmin de, sosyalizmin de özgür düşünceli, komplekssiz bir eleştirisinden yola çıkıp, kendi başına bağımsız bir sentez olan bir modeldir. Geri bırakılmış ülkelerin asıl gereksindiği de böyle bir modeldir. Atatürk'ün kendi deyimiyle "bütün uygar insanlığın dikkatle gözönünde bulundurmasına değen" bir modeldir bu. Ve Atatürk, sosyalizmin 1015 yıldır ortaya çıkan temel güçlüklerini yıllar önce görmüştür. Aşağıya aldığım biriki örnek hem bu gözlemimi hem de Atatürkçü görüşün gerçek anlamında bir "tnsan tçin Gelişme" modeli oluşturduğunu kanıtlamaya yetecektir. Bu örnekleri aldığım ve Atatürk'ün kendi eliyle yazdığı Vatandaş tçin Medeni Bilgiter adlı kitap, "insan tçin Kalkınma" kavramım daha 1930'da çok yetkin bir biçimde işleyip açıklayan bir yapıttır. ATATÜRK DİYOR Kİ... Bu kitap Atatürk döneminde tüm orta öğretim kurumlannda ders kitabı olarak okutuldu. Bugün ders kitaplannın yeniden yazdınlmakta olduğunu görüyoruz. Çağdaş toplumun gerektirdiği toplum bilgilerini ve laik ahlakı mükemmel biçimde açıklayan ve bizzat Autürk'ün yazmış olduğu kitap önümüzde duruyorken, her yıl milyonlarca gencimizin kafa yapısını biçimlendirecek kitaplan gelişigüzel kimselere yazdırmanın, ağızlardan Atatürk adının düşmemesi görilntüsüyle ne büyük çeüşki oluşturduğu acıktır. Şimdi Atatürk'ü dinleyelim: "Ekonomik ve kimi topJumsal işter bir yandan bireyterin y»rarian Ue Ugilidir. Bnnun içJDdir ki bireydler bn isJere devietin kansmasnı Uşi özgüriügüne saldın gibi göriirler. Ama bu işler içinde bütün UIUSUD ortak yaranna dokunan ve Oişkin oian noktalar da vardır. Bo nedenle derletçilerin haklı olduklan noktaian kabnl eünek uygan olur. Özel yarar çoganlukla genel yararla çelişki içinde bulunur. Bir de özd yarariar en sonunda rekabete dayanır. Oysa yalnız bunnnla ekonomik düzen kurulamaz. Bn saeıda bulunanlar kendiieri•i bir serap karşısmda aJdaolmaya koyuverenlerdir. Bireyler, ortaknklar... Devlet örgütüne göre zayrftuiar. Özgür rekabetin toplamsal sakıncalan da vardır: Zayıflaria güçlüleri yansmada karşi karşıya bırakmak gibi... Herbalde olusiarda özgüriük ve aygarük geliştigi oranda devietin görevleri ve sonımluiuklan çogalır. Bundan başka devietin bireye göre tutkusu başka niteliktedir. O, herkesin ortak yarannı ve Uerlemesini dıişimür. Bireylerin özel çıkar duygusundan ne öJçüde uzaklasünlabUecegi incelenmeğe defer. Devietin bu husustaki etkinliklerinin sınınnı çizmek ve başvnracagı kurallan saptamak; öte yandan yurttaşın bireysel girişim ve ozgürluğunu sınııiandınnamış olmak, devleti yönetmeğe yetkili kılınaniann düşünüp saptaması gereken konulardır. tlke olarak devlet, bireyin yerine geçmemelidir. Ama bireyin gdişimi için genel koşullan göz öniınde bnlundnrmalıdır. Bir de bireyin kişisel etkinlikleri, ekonomik gelişmenin asıl kaynağı olarak kalmalıdır. Buna göre örnegin bir iş ki, büyük ve düzeıüi bir yönetimi gerektirir ve özel kişBer eünde (ekele ogramak (ehlikesini gösterir, ya da genel bir gereksinimi karşılar, o işi devlet üzerine alabilir... Bn açıkladığımız anlam ve anlayışta devletçilik, özeUikle toplamsal, ahlaki ve nlosaldır. Ulusal servetin dag^tınunda daha yetkin bir adalet, emek harcayanlarm daha yuksek gönenci, ulnsal buüğin kornnması için şarttır. Bu şartı sürekli olarak gözönünde tutmak, nlnsal biriigin temsilcisi olan devietin önemli görevidir... Ülkede her türlü üretimin artması için bireysel girişimin devletçe zorunlu olduğunu da önemle belirttikten sonra bUdirmeliyiz ki, devlet ve birey birbirine karşıt degil, birbirinin tamamlayıcısıdır... Yalnız başına birey ve bireyierden soyutiannuş devlet düşünmüyoruz... Bizim izlemeyi nygnn gördügömüz devletcflik flkesi, bütün üretim araçlannı bireylerden alarak ulusu büsbötün başka ilkeler içinde düzenlemek amacını izteyen sosyalizm ilkesine dayalı kollektivizm ya da komünizm gibi özel ve bireysel ekonomik girişim ve etkinlige meydan bırakmayan bir sistem değildir." Bu son uyanlar, sosyalizmin de ancak 1970'lerden başlayarak yaygın biçimde görülmeye başlayan temel güçlüklerini ve sakıncalannı büyük Atatürk'ün daha 1930'da bağımsız düşüncesiyle ortaya koyduğunu göstermektedir. SONUÇ "İnsan için kalkınma" kavramı uluslararası düzeyde böylesine kısır biçimde Lşlenirken, bizim Atatürk'ü, çağlar boyu uygar insanlann baş tacı edeceği düşünceleri ile ve bunları uygulama sorumluluğunu da Ustlenerek gerçekleştirdiği tutarh kunımsal yapısal modelle tarutma yolunda hemen hiçbir şey yapmayıp, uluslararası fırsatlan bu amaçla değerlendirmeyip, O'nu işimize geldiğı zaman bir ad olarak anmamız, her köşeye büstünü dikip haksız yere eleştirümesine yol açmamız, Atatürk düşmanlığı herkesçe bilinenleri etkin yerlere getirmemiz, gerçek Atatürkçülerin yüreğinde derin bir üzüntü nedeni olmaktadır. "Insan İçin Kalkmma" Atatürk'ün düşünsel ilkelerini yoğurduğu ve anlatıma kavuşturduğu bu insan için kalkınma modeli, O'nun kısa ömrü içinde uygulayabildiği kadarıyla bile, Türkiye Cumhuriyeti'nin sorumsuz yöneticiler ve politikacılar tarafından mirasyedice harcanmasına karşın tükenmeyen gerçek gücünü yaratmıştır. PENCERE Ruhi Su.. 22 EYLÜL 1985 Prof. Dr. ÖZER OZANKAYA A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Birleşmiş Milletler örgütü'nün KuzeyGüney Yuvarlak Masası ile Kalkınma Araştırmaları Kurumu, tstanbul'da kısaca "tnsan için Kalkınma" diye adlandınlan bir çalışma düzenledi. "Insan"ı konu alan, üstelik uluslararası boyutta olan bu çalısmanın böylesine az ilgi ve yankı uyandırmış olması hem üzücO, hem de öğretici. Kammca "kalkınma" denilen olayın geçerli bir tammını yapmayı engelleyen etkenler, yalnız bu toplantının değil, "kalkınma" iddiasıyla girişilen . pek çok tasannın da inandıncı olmasını ve içten ilgi ve destek görmesini önlemektedir. KALKINMAISIN GEÇERLİ TANIMI Bilindiği gibi kalkınma geçerli olarak ancak şöyle tanımlanabilir: Bilimsel düşünüşün toplumun her kesiminde egemen ölçüde yer etmesi; bunun için ulusal dilin bir bilim, teknik ve sanat dili olarak gelişmesi; toplum yapısınuı laikleşip demokratikleşraesi; insanın kendi doğal ve toplutnsa] çevresini bilgili olarak denetimi altına alması; asıl olarak tanma değil, kesinlikle başta sanayi olmak üzere hizmetler ve tanm etkinliklerinin birlikte geliştiği bir ekonomiye dayalı olması; ileri teknolojiden sağlık hizmetlerine, verimli tanmdan güzel sanatlara, eğitimden düzenli kentlere... 'gelişme' sayılan etkinliklerin tüm ülke yüzeyine ve halk arasına dengeli olarak dağılması. Böyle bir kalkınma, ancak ve yalnız bir ulusun kendi kaynaklannı özgürce ve kendi amaçlan için kullanabilmesiyle gerçekleşebilir. Kendisi sanayileşmiş, geri kalan ülkeleri ise doğnıdan ya da dolaylı zor yollanyla bir hammadde satıcısı, yapılmış mallar alıcısı durumunda tutmak isteyen yabancı uluslann sözde "yardım"ı ile gerçekleşemez! Kalkınma, böyle bir bütünlük içinde ele alınmadıkça da başarilamaz; "insan için kalkınma" kavramının toplumsalkültürel yapıda köklü değişmeleri gerektirdiği ancak bu bütüncül tanım eşliğinde görülebilir. Eksik ve kısmi tanımlar ise bir yönde "bismillah"la başlayan uyutmaa taktik ve stratejilere, öbür yönde de 19. yüzyıl koşullannın ürünü olan görüşleri değişmez ve tek doğnı sayma bağnazlıklanna ve her iki dunımda da baskıcı yönetimlere dayanak olmaktadır. Oysa "insan için kalkınma" denirken asıl vurgulanması gereken şey, geri bırakılmış toplumlarda siyaset, yönetim, eğitim, çalışma, sanat, sağlık, yerleşim... alanlannda demokratik nitelikli kunımsal ve yapısal düzenlemeler olmalıdır. "insan için kalkınma" deyimi, cmek harcayanlann emeklerinin karşılığını alabildikleri bir üretim ve paylaşım yapısınm ilkeleri ve yöntemleriyle birlikte oluşturulup kurumlaştırılmasını anlatmalıdır. Etkin, güçlü ve dürüst bir kamu yönetimi gerçekleştirilerek, ulusal hedefler doğrultusunda bir toplumsal ekonomik gelişmenin hizmetine sokulmasım anlatmalıdır. Bilimin doğa, toplum ve insan bilimleri dallanmn bir bütün olduğunu, ömeğin bir baraj ya da fabrika yapıhrken, bir bataklık kurutulurken, bir hastane kurulurken... bunlann sonuç ürünlerinden kimlerin hangi 61çülere göre ve nasıl yararjanacaklanrun da düşünülmesini, bunun ise toplum ve insan bilimlerinin katkısı olmadan başarılamayacağını anlatmalıdır. BUimsel öğretim, araştırma ve yayımın, örgütlü bencil çıkar çevrelerinden ve onlarla işbirliği eden bilimseldüşünüşdüşmanlanndan gelecek baskılara, saldırılara karşı korunmasını anlatmalıdır. Eğitimin ekonomik kalkınmanın gerekleriyle eşgüdttmlü olarak meslek, sanat ve beceri kazandırıcı bir eğitim olmasıru anlatmalıdır. "tnsan için kalkınma" kavramı, her toplumun insan gucunün yansını oluşturan ve öbür yansından daha Önemli olan kadın nüfusun gelişmenin her aşamasında erkeklerle birlikte, aynı yetişme düzeylerinden geçmesini ve aynı uygar yurttaş hak ve yetkileriyle donanmasım anlatmalıdır. Planlı kentleşmeyi, bunun için de arsa kuJJanımjnda kamu yarannın kesinlikle ön planda tuiulmasını anlatmalıdır. Gerçek bir emek ve alınterine, mesleki yetişmeye dayalı olmadan, çoğu kez yabancı firmalann ülkedeki araalıklannı yaparak çok yuksek gelirler elde edilmesi yollannın kapalı tutulmasını anlatmalıdır. "tnsan için kalkınma" kavramı, yukanda belirtilenlerin tersinin yaygın olduğu toplumlarda özgüriük ve bağımsızlığın da korunamayacağmı anlatması bakımından değer taşır. Bu kavram, Mustafa Kemal Atatürk'ün deyişiyle, "eğer ulusum özgür ve bağımsız değilse, ben bir bircy olarak kendimi şerefli ve haysiyetli sayamam!" bilincini oluşturması gereken bir kavramdır. Sabahın köründe telefon çaldı; Bertan Onaran beklediğimiz haberi verdi: Sevdiğimizı yitirdik. Ne zaman? Sabaha karşı. •k Ruhi'yi her düşündüğümde içim ürpermiştir; çünkü 0 kendi türünün ilkidir. Kendinden öncesı yoktur Ruhi'nin; var oluşu, özbenliğini keşfetmek için okyanuslann bilinmeyen ufuklarına yelken acan ınsanoğlunun öyküsüne benzer. Kendinden önce kimsenin düşünmediğı bir yolculuğu göze almıştı Ruhi Su, ya yok olup gidecektı, ya da dünyamıza yeni bir dünya katacaktı. Van'da doğan bu yoksul ve öksüz çocuk, devlet konservatuvannda Schubert'le, Bach'la, Rossinı'yle, Haydn'la Haendel'le kaynaşmıştı; aryalar, liedler söylemek için eğitilmişti. Türkü söylemeye kalkışmak ne demekti? Şu her yerde, her yanda, köyde, gecekonduda, kahvehanede, sokakta duyulan türkülerin değerı neydi? İnsan bunları söyleyerek sanat dünyasında varoluşunu kanıtlayabilir miydi? Toplumda saygınlık yaratabilir miydi? Ruhi bu işi başarırsa kendi türünün ilki olacaktı. Başardı. Dünyamızdan çekip giderken Ruhi Su, dünyamıza yeni bir dünya katmıştı. • Ayaklannı bu toprağa dayadı Ruhi Su, oradan güç aldı; sanatın çağdaş kurallannı özümseyerek türkülerin yorumunu yaptı, kuramını geliştirdi: " Acaba Sümmani, türküleri halk gibi söyfer miydi? Söylese 'Sümmanitavrı' diye birşeykalırmıydı?Acaba VeyselhaJk gibi söyler mi? Bunları iyi biliyor musunuz? Halk gibi diye göstenlecek bir örnek tip yoktur. Sümmani, Veysel, Ayşe, Fatma, Mahzuni, Ruhi vardır; biz hepimiz halkız." Türküler "bestelenmez' türküler "yakılır." Sen yanmasan, ben yanmasam, o yanmasa, nasıl yakılır türküler? Ruhi Su, yakılan türkülerin ateşınde ulusal kültürümüzü sesiyle yalazlandırdı; yüreklerimizi ısıtıp bilincimizı uyardı; halkbilime katkılarda bulundu; derleme çalışmalarını yürürtü; şiirler yazdı, türküler yaktı; öğrenciler yetistirdı, çıraklar büyüttü; yıllarca dalga dalga sardı ülkeyi... Ruhi Su ile gecelerimiz ve gündüzlerimiz yaşandı; Beyoğlu'nun bir kör sokağında.pasaklı bir pasajında, Sıraselvilerin dar bir avlusunda, Osmanbey'ın basık bir çatıkatında, istanbul'un orasında burasında, Anadolu'nun her bir yöresınde, karanlık bir gece kulübünde, yıldızlı bir açık hava tiyatrosunda, buğulu bir sinema salonunda, gürül gürül guneşli bir meydanda, Ruhi hep aynı Ruhiydi; çalarken, söylerken coşkuyu doruga çıkarır; ama, saygınlık oluştururdu; sesini soluğunu keserdi herkes, kalabalık tek kişiye dönüşüp dinlerdi. Ve türkü türküleşirdi. Yurda ve halka kendinı adayarak sanatın özünde insanlaşmanın simyasını karmış çoğu büyük kişi gibi, Ruhi Su, bütün ömrünce baskılar altında yaşadı. Yargılandı, gözaltına alındı, mahpushaneye atıldı, ağır hastalığında bile yurt dışına çıkması yasaklandı, evı basıldı, kitaplan dağıtıldı, aç kalması için her yola başvuruldu. Ama Ruhi'nin sesini ne yaşarken kesebildiler; ne de ötümünden sonra susturabilecekler. • İnsan çıplak güneşte gözlerini kapadığı zaman karanlık olmaz. Aydınlıkta gözlerini yummak, karanlıkta gözlerini yummağa benzemez. İstersen dene... Işık göz kapaklannın ardına sızar; yıldız yıldız çakar, hiçbir şey görmeden aydınlığı duyumsarsın, yüreğinde bir duyarlık, benlığınde tanımlanamaz bir duyguyla yaşadığının bilincine erişirsin. Bilinçle gözlerini yuman insan karanlığa düşmez; onun göz kapaklannın ardına sızan yıldız yıldız ışığı şimdi hepimiz paylaşıyoruz. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Öyleleri vardır, bıraktığı boşluk doldurulmaz. Ezbere söylenen bir sözdür bu: Yeri doldurulmaz. Oysa herkesın yenne bir başkası gelir doldurur. Kimsenin yeri boş kalmaz. Daha iyisi, daha değişiği çıkar, unutturur bir öncekini, daha öncekini.. Böyle sürüp gider. Öncekiler birer anı olur kalır. Sonra o anı da kalmaz! Ruhi Su'nun ölümünü duyunca düşündüm: İşte yeri kesinlikle doldurulamayacak biri... Evet, değerli türkücüler, aydınlık, sağlam düşünceli, güzel sesli, etkin sanatçılar var: Rahmi Saltuk, Livaneli, Sadık Gürbüz... Her biri ayrı bir kişilik, ayrı bir değer. Ama Ruhi Su'nun bıraktığı boşluğu doldurmak yine deolanaksız. Büyük sanatçıların ölümlerıyle açılan boşluk, hep boş kalacaktır, hep boş kalmıştır. Ruhi Su birkaç yıldır hastaydı. Türkü söylemiyor, saz çalmıyordu, plak yapmıyor, konser vermiyordu. Bir yıldır umutlar tümüyle kesildi nerdeyse... O korkunç, acımasız hastalık yakasına yapışmıştı. Son kez geçen yaz Oren'de gördüm. Ruhi Su gitmiş, başka biri gelmişti yerine. Bu yaz da Oren'deydim, Talip'le, Asım ve Ruhi Bey'le birlikte tavla oynarız dıyordum. Oysa bir iki gün önce ayrılmış evınden, hastaneye gitmiş. Sunar Sitesi'ndekı arkadaşlarla vedalaşarak... Bir daha oraya dönemeyeceğini belki de bilerek... "Her toplumda ses sanatçısının söyleyişinin o toplumun üslubunu yansıtması, o toplumun üslubunda olması gerekir. Daha açık söylersek, bizim toplumumuzun bir türküsünün söylenişi, bir yabancrnın söyleyişinden farklı olmalıdır. Batı'da da oöyledir. Dışardan bakıldığında Batı müziğindeki icranın hepsi birbirine benziyormuş gibi görunür, ama Batı müziği içindeki toplumlann kişillkleri gene de belli olur. Her ulusun icracısı, kendi özelliklerini taşır. Beraber olan şey ancak kültür ve tekniğin beraberiiğidir. Bizim için de söz konusudur bu" dıyordu. Ruhi Su gerçek bir müzik adamıydı, öğrenimıyle, bilgisiyle, sürekli geliştirdıği kültürüyle Türk müziğinı etkileyen bir sanatçıydı. Sanatçı, olumlu bir bütünü oluşturan kişidir. Ruhi Su opera sanatçısıydı, türkücüydü, şairdi, besteciydi, aydındı, devrimciydi. 'Ezgili Yürek' adlı kitabında toplandı bütün bu şiirter. Su, çağını yaşar, yaşatır, içinde yaşadığı dönemin acılannı verir dizelerinde, türkülennde, sesinin gücünde... "Annem beni yetistirdi Halkı uyandır dedi Halk olmadan bir şey olmaz Halkı uyandır dedi Bu kavga halkın kavgası Halkı uyandır dedi Yoksul halkı emekçıyi Kaldır uyandır dedi" Plağı dinliyorum yeniden. O günleri yaşıyorum. "Gencecik çocuklardı Belki siz de gördünüz Ellerinde pankartlar Yolda gıdiyorlardı Özgüriük istiyorlardı Ellerinde parkartlar Özgürfük diyorlardı." Ölümsüz bir sesleniş. Bugünden yarına kalacak bir belge. İçim kaldırmıyor... Başkaldırmak istiyorum. Ruhi Su gibi büyük bir değerin önemini bile bile onu radyolardan, TV'lerden uzaklaştıranlara duyduğum öfkeyi sözcüklerle belirtmek güç! Neydi Su'nun özlemi, halkımızın gerçek özgüriüğü yaşaması, duyması.. "Görmüşler ıleriyi Atalanmız demek Herkese yeter dünya Herkese yeter ekmek" dıyerek; "Sabahın sahibi var Sorariar bir gün sorarlar Biter bu dertier acılar Sararlar bir gün sarariar" diyerek... Ruhi Su güncel bir kışi değildir; ölüp gıtmekle unutulacak, silinecek, anısı belleklerden yavaş yavaş yok olacak biri değildir. Halkımızın gerçek özgürlüğe kavuşması yolunda sazıyla, sesiyle, kalemiyle, uğraşıyla çaba harcayan, yığınlarda bilinç aydınlığını yakan bir büyük insanı toplumlar sürgit yaşatacaktır. Ruhi de yalnız bir sanatçı gibi kalmayacak yarına, halkımızın en yakın dostu, en sağlam bir temsilcisi, ışıklı geleceklerin habercisi olarak kalacak... "Türkü söylemek benim için bir aşk halidir. En güzel aşklarımı türkü söylerken yaşadım. Ne onlar beni aidattı, ne de ben onları... Ben yalnız türkü söylemtyorum ki, bu söylediğim türkülerte aynı zamanda çağdaş Türk toplumunun üed'lerini söylüyorum" dıyordu. Sonra da yazısını şu sözlerle bitiriyordu: "Halktan kopuk hiç bir işten, hiç bir msandan hayır gelmez." Türk halkı sağolsun. Buyuk ozan, değerli dost OKURLARDAN Başkentteki binaların tavan yüksekliği Köhiklü otobüslerle ağv araçlann saldığı zehirli gazlarla Ankara hava kirliliği daha da çok arttı ve çekilmez bir yert geldL Bu dunımda ahnacak önlemUr devlet gücüne dayanmış olmakla birlikte inşaat sektörünü de Ugilendiren bir yönü var. Tüm binalann tavan yüksekliği hiç olmazsa 50 santimetre kadar yükseltilmell Bunun tüm inşaat maliyetine etkisi yüzde yanmı bile bulmaz ama bu binakvda oturanlann teneffüs ettiği metreküp hava için büyük bir yarar bâhis konusudur. Kıztlay'da Gökdelen önündeki Ctbeci durak yerinden önce Karanfil Sokağı'nda 34 tane, inşa edüen büyük bina var. Fakat hepsi ayn bir stü ve eğikttk içinde. Bir kentin yapı düzeni olması gerekmez mi? Hepsi ayn ayn çok güzel birer bina; ancak yan yana veya karşı karşıya altnmca bu görüntü rahatsızhk veriyor. Yine aynı yerden sol yöndeki binalara bakınız. Kimi Ziyagökalp Caddesinin üstüne çıkmış. Ne yükseklik ne de caddeye uyum bakımındaru. Ya hele 9 nolu cam kaplı bina sanki bir yangtn bakiyesL Kim buna müsaade vermiş? Böyle bir kentte ısınma, havalandırma ve görüntü esteliği ile ne kadar ters bir görüntü. Fakat kimse bu dununu görüp benimsemiyor. Yine de yeni yapılan binalar aynı hatah ısı planı ile yapüıyor. Konu bir tartısmaya açıarsa sanınm başkent için yararh olur diye düşündüm. T. ILDIR ANKARA Ruhi Su Yaşayacak... Hocamız RUHİ SU'yu kaybettik. DOSTLAR KOROSU ve TÜM ÖĞRENCİLERİ Değerli ozan RUHİ SU'yu kaybettik. Mücadele geleneği yaşıyor... Makine Muhendisleri Odası İst. Şb. Elektrik Muhendisleri Odası tst. Şb. Mimarlar Odası tst. Şb. Harita Muhendisleri Odası tst. Şb. Kimya Muhendisleri Odası tst. Şb. Gemi Muhendisleri Odası tst. Şb. Köy Enstitulerinden gunumuze uzanan yığıt sesi ve büyuk ses ustası RUHİ SU'yu yitirdik. Başımız sağolsun. HASANOĞLAN YÜKSEK KÖY ENSTİTÜSÜ ÇIKIŞLI ÖĞRENCtLERİ BU FIRSATIKACIRMAYIN! CEKİLİSSİZ,KURASJZ BUGÜN AUN, BUGÜN SEYREDİN. 18.800TL. peşin 18.800TL. taksitle (16 ay) 7Ekim'e kadar PROFİLOJ&S/S7EM (Pal/Secam/NTSC4.43) Günümüzün, en ustun ses duzenine sahip, HiFi, stereo efektli, tek televizyonunu hemen alın. Harika göruntüsuyle, harika ses düzenjyte "olağanüstü" bir televizyon izlemenin gerçek keyfini çıkarın. TurtayeTefc Genel Dagıtıcısı PROFkO DtĞnm A.Ş." RUHİ SU Onurlu yaşamıyla bizlere ışık tuttu. Türkülerimizde yaşayacaktır. NERMİN AKSIN, BAHRİ BELEN, SEMRAY DOĞAN, ATİLLA COŞKUN ERGİN CtNMEN, SEBU ASLANGİL YILI İCRA PL 46* TEDB1R UY*R1NCA SAĞUCA 2ARARLIDIR Gökolp'imizi aramızdan aynlışının 1. yılında özlemle anıyoruz. AİLESİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle