18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 daha: Adım Neriman olsaydı!.. Annemin adı artık Neriman olamazdı. Ama benimki hâlâ olabilirdi. Çünkü, nasıl olsa, adımın Fatma tnayet olduğunu bile bilmiyordum. Nasıl olsa, uzun bir gecmişim de yoktu. Her an, her şey değişebilirdi. Açlık grevlerim gibi nice direnmelerim sonucu yazdınldığım Ankara II. Ortaokulu'ndan içeri daha adımmı atamadan, avludan geri çevrüdim. Ders yüı başlıyor. Bizi avluya toplamışlar. Müdüranım, yüksek sesle, söylev çeker gibi bir ko. nuşma yapıyor. Sonra ekliyor: "Adı ve sınıfı okunanlar bu yana geçsin. Adlann okunması tamamlanınca lstiklâl Marşı söylenecek. Sonra berkes aynldıgı sınıflara girecek!" Adlar, sınıflar okunuyor, okunuyor... Kimbilir, belki bin birinci ad da okunup bitti. Adaiel Siimer, diye bir ad işitmedim. E Asıl adımı onbir yaşında öğrendim 4 Adımın o zamanlar İnayet olduğunu bılmıyor, 'Neriman' olmak istıyordum Sonralan neden 'Neriman oimak istMfiğimiçok düşündüm. Natbrtanda İHtü 'Neriman' tanımıyordum Ama, Keriman Halıs diye bir eceden. bu guzeliik kraliçesınden çok söz ediimışti. Belta Kerımanı Mberime alamadım, Neriman sandtm. 12 EYLÜL 1985 MEHMED KEMAL POLTITKA VE OTESI Diller Söylemez Olur... Bir atasözümüz, 'Söz gümüşse, susma altındır' der. Burada susma konuşmamak değil, dinlemektir. Aslında atasözünün, 'Söz gümüşse, dinleme altndır' demesi gerekir. Ama ne yapacaksınız ki atalarımız böyle söylemiş, böyie gitmiştir. Son günlerde konuşan toplum, susan toplum tartışmaları aldı yürüdü. Bize göre bu tartışmada da bir tutarsızlık vardır. Susan toplum demek isteyen, 'dinleyen toplum' demek istemiştir. Bunu kavrayamayanlar da yanlış yorumlamışlardır. Bir toplumun konuşmasından yana dan DYP'nin Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk dostumuz, sürekli konuşan toplumdan yanadır. Zaten kendisi de hiç durmuyor, ülkenin dört bir yanım dolaşarak konuşuyor, yitirilen demokrasiyi arayıp duruyor. Yitirilen demokrasiyi bulabilir mi, bulamaz mı, bilmiyorum, ama konuşmanın sınırı yoktur. Kişi, sesi kısılıncaya değin konuşur durur. Hele politikacı ise konuşması bitmez, eser söyler, tozar söyler. Cindoruk, güzel bir söz söylemiş, "Elimden gelse dilsizlerin bile dilini çözer konuştururum" demiş. Konuşma sanatı olduğu gibi, dinleme sanatı da vardır. Hatta dinleme sanatı konuşma sanatından daha değerlidir. Her kişi konuşmayı bilir de, dinlemeyi bilemez. Konuşan insanın söyleyecek çok şeyi yoktur, ama dinleyen insanın öğrenecek çok şeyi olur. Dinlemesini iyi biliyorsa çok şeyler öğrenir. Bundan ötürüdür ki, 'Bir söyle, iki dinle' dememişler midir? Kimi susan, kimi konuşan Türkiye istıyor. Böyle bir tartışma da sürüp gidiyor. Potitıkacılar arasında geçen böyie bir tartışmayı yabancı dillerden bırine çevirsek ne anlama gelir? Bir yabancı kendi dilinde susanla konuşandan ne anlar? Onların böyle bir tartışması olmadığı için böyle sözün anlamı da yoktur. Hatta ne diyor diye şaşarlar bile... Birisi çok sustu mu, 'Şu ağzındaki fermuan artık çöz!.." derler. Birisi de çok konuştu mu, cepten bir jeton çıkarırlar, "İzin. ver de bir jetonluk da ben konuşayım" diye uyarıriar. Bir arkadaşımız vardı, konuşmayı çok severdı. Konuşsun da ne konuşursa konuşsun. Söz sırasını kaçırdı mı, karşısındakine, "Biraz da ben konuşayım" demez, başlardı türkü söylemeye... Eh, onun türküsü karşısında konuşan susar, konuşma sırası arkadaşa gelmiş olurdu. Öyle toplumlar vardır ki ulu orta herkesin konuşmasına izin vermezler. Resmi görüşten yana olanlar konuşur, olmayanlar susar. Böyle toplumlara suskun toplum derler. Öğretmen Dünyası dergisinde küçük bir şiire rastladım. Yazan Ş. Akbaba diye imza atmış. Ş. Akbaba adlı şairin adına şimdiye değin gözüm ilişmedi, kimbilir belki de takma addır, şöyle diyor: "O kadar çok şeyim var ki anlatacak I ama çocuğum I diniemek sana /anlatmak bana /yasak." Görüyor musunuz sadece konuşma yasağı yok, dinleme yasağı da var. Birinin söylemesi yasaklanırken, ötekinin dinlemesi de yasaklanabiliyor. Politikacılar tuhaf kişiler oluyor. Kendileri sereserpe konuşurken her şey iyi de, susturuldular mı dünyayı zindan sanıyorlar. Başlıyorlar, "Dilsiz toplum olur mu?" diye bağırmaya... Evet, dilsiz toplum olmaz, ama herkes için olmaz. Kendileri susturulduğu zaman toplumu dilsiz sananlar çok yanılırlar. Karpiç'in iyice körlendiğı dönemde sanatçılar, yazarlar, gazeteciler Sıhhiye'de demiryolunun yanındaki Pınar Oteli'nin bannaçıkmaya başlamışlardı. Bir gün şair Fethi Giray, birdostunun armağan ettiğı bir köpekle bara geldi. Köpeğin boyunda bir ip, Fethi'nin yanı başında uslu uslu duruyordu. Sadettin Öktenay anlattı. Köpeğin bu halini gören Avukat Şefik Gönder, "Fethi ağabey bu ne?" diye sorar. "Ne olacak köpek." "Böyle tasmasız, ona buna havlamayan hayvana köpek den'ır mi?" "Peki ne denir?" "Bana sorarsan köpek denmez, ya it denir, ya kelp." Madem itten açıldı, bir de Nasrettin Hoca'nın öyküsü var. Hoca'nın soğuk, ayaz, bir kış günü, yolu bir köye düşer. Karanlıkta ışık yanan bir barınacak yer ararken köpeklerin saldırısına uğrar. Yerden bir taş aiıp atmak ister, ama o taşa elini atar donmuş, bu taşa elini atar donmuş... Kendi kendine söylenir: "Bu ne biçim köy? Taşlan bağlamışlar, itleri salmışlar." Vaktiyle Kudüs'ün kapılarına yazarlarmış, "Susandan korkunuzl..." Susandan korkmamak için suskunu konuşturacaksınız! fski defterlerimi karıştınyorum. Bir not ir ağacın dibinde tek başıma kalmıştım. Müdüranım bağırmıştı: "Kızım, hcey, sen, uzun saçlı, sen oeden orada dikiliyorsun?" Ağzımı açsam, gözümden yaşlar fışkıracak. Yutkunuyordum. Müdüranınun sesi: "Buraya gel bakayım!" Oraya gittim. Yine Müdüranınun sesi: "Adın ne senin?" Benim soluğum: "Adaiel Sümer." Kâğıt hışırtısı. Listeler, listeler... Müdüranımın sesi: "Burada adın yazılı degil. Kayıth degilsin!" Her yan karanlık. Kapkaranlık... Eve doğru koşuyormuşum. tçimde çığlıklar patlıyormuş. Tıpkı babamın bir kezinde, "Adama öyle öfkelendim ki, yiızüne karşı içimden bastım küfürii, bastım küfürii," demesi gibi: Babam bana yalan söyledi! Bana yalan söyledi! Pis yalancı, pis yalancı!.. Oysa, babamız bize yapamayacağı hiçbir şey için söz vermemişti. Annerain kollanndayun. Artık, yasak da olsa, ayıp da, ağlıyorum. Hem de uluyarak. Yüzünü görmediğimiz tek amcamızın tek oğlu vardı. Biz ona "amca" derdik. Annesi de, babası da çok erken ölmüş. Amcamızın oğlu, babamızın en büyük oğlu... Istanbul'da okuyordu. O günler, Ankara'da, bizde. Ahmet amcam beni elimden tuttu, yeniden II. Ortaokul'a götürdü. Üçüncü derse alındım. B Buraya gel bakayım! ADALET "Adalet adım hiç sevmedim ÇocuMuöumda bu adM U A V f l V U I < ö n h e P ^rtulmak İstemiştim. NalHrtan'da çarsı ıçml n m r t ı f i T H H ^ ggçg^en. kahvede, çınann attınflaoturanesnai takımı arkamdan: "Hurriyet, musavat, adalet, yaşasın rrnllet! diye bir mars tuttururiardt. Adımtarım birbırine kanşır, eve alı al, moru mor gefir, 'Ben Adalet' olmayayım' drye yarvanrdım." GOÇ TEMIZLIGI ADALET AGAOGLU duman arasında oradan oraya uçuşup, sallanıp duruyordu. Saz heyetinden sıİulmış, kızlar çıkınca büyüklerden bifaz utanmış, lbiş'i görünce, büyükbabam buraya beni de getirdi, diye çok sevinmiştim. Tek haşına, tek başına »ahvedeki erkekler ansızın tahta masalara vurmaya, "Neriman! Neriman!" diye ıslık çalmaya başladılar. Bu tempo tutmalar ve ıslıklar arasında sahneye pırıl pınl sarı saçh, tombul, ince belli, yeşil parlak giysili, yüksek ökçeli, kahn altlı açık iskarpinleri içinde bir kadın çıktı. Gülümseye gülümseye, yükseitinin bir ucundan öteki ucuna, göğüslerini titreterek gidip geldi. Defler çalmaya, zurnalar ötmeye, kadın da tek başına dans edip göbek atmaya başladı. Tek başına! Tek başına! K Nüfus kâgıdındaki adım üfus kâgıdındaki adım Adaiel değilmiş. tnayet imiş. Müdüranım beni "Fatma İnayet," diye okumuş. On bir yasındayım, bu adımı yeni öğreniyorum. Annem beni yanına oturtmuş, usulca gülümsüyor. Bu gülümseyişte, herkesin hemen seçemeyeceği bir ince alay gizli. Sesi, her zamanki gibi, dingin: "Sen dogunca baban göbek adının Fatma olmasını istemişti. Ebe de kulagına 'tnayet' diye fısıldamış. Ben ikisini de sevemedim. Teyzen Ankara'da a mektup yazdı, aklıma Adalet'i o koydu. Boylece, ben sana artık hep 'Adalet,' dedim, böyle ahsıldı. Baban, niifus kâgıdını çıkartmayı savsaklamış. Sen ilkokula başlarken çıkarttırdı. Bilirsin, unuttugunu unutur, unutmadıgtna sabırsızdır, her şeyi de o an aklına estigi gibi yapar çıkar. Niifus memuru senin adım sonıyor, o da, göbek adınla ebenin verdiği adı esas sayıp, 'Fatma İnayet' diyor. Niifusa böyle geçiyorsun." Annemin dudağının kıyısmdaki ince alay çizgisi biraz daha belirginieşiyor. Hatta kıs kıs gü lüyor: Sen oradaki doğum günune, yüına da ınanma, diyor. Işte orada, öyle, kafadan atıvermiş baban!.. Bunları öğrendiğimde artık fakültedeydim ve nüfus kâğıdımdaki bilgilerle yaşamımdan çıkan .bilgiler hâlâ birbirini tutmuyordu. Sonradan iki tanıkla tnayet çizilmiş, yerine Adalet kondurulmuş. Ama, doğum yılı, günü hep öyle: "Kafadan atraa!" Yaşamamızda hep iki yıl önümden gitmiş olan abimle, nüfus kâğıtlanmızdaki kayıda göre tam tamına dokuz ay, on gün fark var. Mantıkî mi? Mantıkî. Yasal mı, yasal. îşte bu kadaaar! Babam, böyle söylüyor. N, Nüfus bilgilerie yaşamımdan çıkan bilgiler birbirini tutmuyordu Itf. . 1 1 üdüranımın sesi: 'Adm ne senin?' Benim soluğum: 'Adalet Sümer'. Kâğıt hışırtısı. Listeler, listeler.. Müdüranımın sesi: 'Burada adın yazılı değil. Kayıth değilsin..!' Her yan karanlık. Kapkaranlık.. Nüfus kâgıdındaki adım Adalet değilmiş. tnayet imiş.. Müdüranım beni 'Fatma İnayet' diye okumuş. On bir yaşmdayım, bu adımı yeni öğreniyorum... Beni bu çarpmıs olmalı. Olağanüstu bir kadındı benim için. Onu şaşkınlık, hayranlık, inanmazlık içinde izliyordum: Ne rahat, kendini ne kadar özgür duyan bir kadın yarabbim! Bir kahve dolusu erkeğin önünde, sarı bukleli saçlarını silkeleye silkeleye şarkı söylüyor, göbek atıyor. Bense, bir kez, annemin konuklan önünde şöyle bir dönüp oynamam istendi diye, oracıkta ölüvermeyi dilemiştim. "Neriman otsaydım," ben de kendimi böyle özgür duyar, ustüme birkaç çift göz çevrilince de o denli bunalmaz, beni seven herkesi üzüntüler içinde bırakarak mezara girmeyi dilemezdim Kumpanyanın baş dansözşarkıcısı Neriman Hanım, bende büyük bir saygı uyandırdı. Ona imrendim. Artık her "Neriman"ın da, bütün sınırlan yıkan yürekli biri olduğuna inamyordum herhalde. Neriman'a kimbilir neler bor^luyum? yazın sonuna doğru, ilçede, bağlar arasında bir kadının bıçaklandığı söylentisi yayıldı. Rakı içen erkeklerin önünde oynayan bir kadınmış. Nedense, bıçaklanan kadının dansöz Neriman olduğunu sandım. Onıın için, ne zaman bir şarkıcının, bir dansözün bıçaklandığını, kurşunlandığım işitsem, hâlâ bir tek yüz görürüm. Bir tek parlak yeşil giysi. Neriman'ın çıplak kolunun üst yanım, kumaştan çiçeği olan lastik bir dantel sıkıyordu. Sırurtanımazlık, özgürlük sandığım şeyin seçeneksizlik olduğunu, her Neriman'ın onu bile ne kadar pahalı odediğini bilemezdim. tçimden derin bir vefasızlık etmişlik duygusu geçiyor şimdi. Elli yaşımı çoktan aştım, ama ancak şu an, bıçaklanma olayım işittikten sonra, "Neriman olmayı" artık hiç istemediğimi buluyor, bundan da apaçık bir utanç duyuyorum. Ona, her şeye karşın, kimbilir neler borçluyum. Fatma tnayet'in gözlerine bakıyorum. Yalan söylemediğimi anlıyorum. Büyükbabam da hoşnutlukla nane şekerini emiyor. Lise bitirme sınavlarına giriyorum. Sonra, büyükbabanu hastanede görmeye gidiyorum. Beni yatağımn kıyısına oturtuyor. Sanki, ağzında bir nane şekeri. "Baban şimdi seni kesmlikle eve kapatmak, koca bekletmek ister," diyor. "Söz ver bana, üniversiteye de gideceksin, gerekirse gizli, olur rau?" diyor. Birbirimize gülümsüyoruz. Kaçamak yapan iki çocuk gibiyiz yine. hhan'da çarşı içinden geçerken, kahvede, çuıarın altuıda oturup tavla atan esnaf takımı arkamdan: Hurriyet, müsavat, adalet, Yısasın millet! diye bir marş tuttururlardı. Adımlarım birbirine karışırdı. Eve alı al, moru mor gelir, "Ben Adalet olmayayım, ben Adalet olmayayım," diye mızgırdanırdım. Annem, pek yorgun bir saatinde değilse, bu tutturmalarıma sabır gösterirdi: "Fakat, senin adm Adalet kızım." "Adalet olmasın!" "Ya ne olsun?" "Neriman olsun!" Fatma tnayet, sedirde, tığ işi bir yastığın arkasından annemin ördüğü saşkın gözlerle bana bakıyor. Onu bir an olsun saşırtabildiğim için kendimden pek hoşnutum. Gerçekten, beş altı yaşlarımda iken, bir süre, adımın Neriman olmasını o kadar istemiştim ki. Sonralan, neden "Neriman olmak" istediğimi çok düşündüm. Nalhhan'da hiçbir "Neriman" tanımıyordum. Ama, Keriman Halis diye bir eceden, bu güzellik kraliçesinden çok söz edilmişti. Belki Keriman'ı ezberime alamadım, Neriman sandım. ha geçerii bir gerekçeymiş gibi görünüyor. Ya da, belki, her iki nedenle de "Neriman olmak" tstemişimdir. Kim bilebilir? Nalhhan'a bir tiyatro kumpanyası gelmişti. Kumpanya, çarşının başındaki kahvenin ust katına, ilçenin tek oteli sayılan yere yerleşmiş. Büyükbabamın çabalarıyla kahvenin içine, kapıya karşı gelen duvann önüne tahtalardan bir yükselti çakıhnış, sahne kurulmuş. Orada akşamüstleri incesaz faslı olduğu, gece ilerledikçe de şarkıcılann, dansçıların peş peşe sahneye çıktıkları söyleniyordu. Büyükbabam, herhalde o günlerde bu kahveden hiç çıkmıyordu. Büyükbaba, ne olur, bırakın sürdüreyim.Bir akşam, babamdan gizli, elimden tutup beni de oraya götürdü. Kahve yalnız erkeklerle doluydu. Onları sigara dumanları arasından seçebiliyordum. Bilmediğim ağır bir koku... Büyükbabam, sahnenin dibindeki tahta bir masaya oturdu. Beni de masanın ucuna oturttu. Yanında iki arkadaşı, masada da leblebi, kuru üzüm gibi seyler vardı. Sahnede bir dizi erkek, ut, dümbelek, zurna, def çalıyor, evde, Sahibinin Sesi gramofonunun taş plaklarından dinlediğimiz şarkılan çağnştıran şarküar söylüyorlardı: Diyoriar kül olmaz ateş yanmadan/Denizler durulmaz dalgalanmadan... Bu fasıl bittikten sonra, lüks lambalarının aydınlattığı sahneye birkaç kız çıktı. Uzun, fırfırlı etekliklerinin yırtmaçlanndan çıplak bacaklan görünerek gidip geliyorlar, bir ağızdan sarkı söyleyip hep birlikte göz süzüyor, gerdan kınp oynuyorlardı. Derken sahneye Ibiş rolünde biri çıkmıştı. Neyi tutsa başına göçüyor, nereye bassa sırtüstü düşüyor, tepesindeki külahın püskülü toz O DENİZ KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI ADINA MUVAZZAF SUBAY NASBEDİLMEK ÜZERE AŞAĞIDA BELİRTİLEN BRANŞLARDAN BAYAN ERKEK PERSONEL ALINACAKTIR 1. Aşağıda açıklanan branşlarda eleman yetiştiren en az 4 yıl süreli Fakülte ve Yüksek Okullarını kendi nam ve hesabına bitirenler arasından mülakat ve seçımle muvazzaf subay nasbedihnek uzere personel ahnacaktır. 2. ALINACAK BRANŞLAR: a. Gülhane Askeri Tıp Akademisi (Ankara) Hemşireh'k Yüksek Okulu'nda istihdam edilmek Uzere Doğum ve Kadın Hastalıklan Hemşireliği bölümü mezunu lısans üstü eğıtım yapmış Yüksek Hemşire. b. Tabip (uzman olmak şartıyla bayan da olabilir) c. Elektronik Yüksek Mühendisi (sadece erkek) d. Bilgisayar Yüksek Mühendisi (erkek ve bayan) e. Oşinografi Yüksek Mühendisi (erkek ve bayan) f. Makina Yüksek Mühendisi (sadece erkek) g. Almanca lngilizce öğretmeni (erkek ve bayan) h. Eğiümde Psıkolojik Hizmetler (rehber öğretmen) Bolümü mezunu (erkek ve bayan) ı. Kimya öğretmeni (sadece erkek) 3. GENEL GİRİŞ ŞARTLARI: a. Türk Vatandaşı olmak, b. Sivil Askeri Okullardan çıkanlmış olmamak veya Askeri öğrencılikle ilişiği kesilmemek, c. Sabıkasız olmak ve yaptınlacak güvenlik soruşturmasından olumlu sonuç almak, d. T.S.K. Sağlık Yeteneği Yönetmeliği'nde belirtiien sağlık şartlannı taşımak, c. Lisans Oğrenimi yapmış olanlar için 30, tisans üstü öğrenimini tamamlamış olanlar için 35 yasından (31 ARALIK 1985 itibariyle) büyuk olmamak, f. Lisans öğrenimini iyi veya pckiyi derece ile bitirmiş olmak, g. Tabipler hariç herhangi bir kuruma karşı mecburi hizmetle yükümlü bulunmamak, h. Halen yedeksubaylık hizmetini yapmakta olanlar, bağlı bulunduklan Komutanlık kanalı ile müracaat edebileceklerdir. 4. İSTENtLEN BELGELER: A. Yanm kapak dosya içinde özgcçmişini ve hangı sımfta muvazzaf subay olmak istediginı belinir dilekçe ve 2 adet vesikalık fotoğraf. b. 1 adet nufus hüviyet cuzdanı sureü (yetkili makamlarca onaylanmış) c. Noter onaylı diploma sureti, varsa lisans üstü belgesi (diplomalarında mezuniyet derecesi bulunmayanlar bunu ilgili üniversitelerden alacağı belge ile belgeleyeceklerdir.) d. Adli sicil raporu (Cumhuriyet Savcılıgından), e. Askerlik durum belgesi, askerlığini bitirenler için terhis belgesi. f. Üzerine adres yazümış zarf ve 250 TL. Posta Pulu. 5. MÜRACAAT TARİHLERİ: a. Muvazzaf subay nasbedilmek üzere istekli mezunlar yukanda belirtiien belgeleri posta ile veya şahsen Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Personel Eğitim Daire Başkanlığı / ANKARA adresine 20 EYLUL 1985 tarihine kadar göndereceklerdir. Postadaki gecikmeler dikkate alınmayacaktır. b. Noksan belge gönderen veya uygun nitelikte olmadığı halde müracaat edenlerin dilekçesine işlem yapılmayacaktır. 6. MÜLAKAT / SINAV TARİHLERİ: Yapılacak incelemeyi müteakip uygtın görülenlere mülakat ve sınav tarihi adreslerine ayrıca duyurulacaktır. Adalet adını da hiç sevmedim 1~ JLdale adım da hiç sevmedim. Çocukluılet ğumda bu addan hep kurtulmak istemiştim. Nal Neriman olmak ' elleğim, bu konuda ilk kez ciddiyetle aranıyor. Sonunda, "Neriman olmak" isteyişime başka bir neden buluyorum. Şimdi bu bana da B Sürecek İLAN VAN ŞULH HUKUK HÂKİMLİĞİNDEN Dosya No: 1983/295 MENKULÜN SATIŞ İLANI BUCAK İCRA MEMURLUĞU'NDAN 1985'395 Bir borçtan dolayı mahcuz, aşağıda cins ve kıymetleri yazılı menkul raallar aşağıdaki adreste satılacaktır. Birinci artırmanın 23/9/1985 gunu saat 10.00'da yapüacağı, mezkur gunde kıymetlerinin °r« 75'ine istekli bulunmazsa, 24/9/1985'te aynı yer ve saatte ikinci artırma ile en çok fıyat verene satılacağı ve belediye resımlerinin, Katma Değer Vergisi'nin ve damga resminin alıcıya ait olacağı ilan olunur. Satış mahalli: Oğuzhan Mahallesi Melli Sokak No: 9 yanında BUCAK. 10.000.000 İLAN MALATYA SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1984/1100 Davacı Avni Gülşen vekilleri Av. M. Yaşar Eren ve Av. Keramettin Dönmez tarafında davalı Abdullab kızı Zeynep aleyhine açılan izalei şuyu davasuun mahkememizce yapılan açık duruşmaları sonunda: Mahkememizce verilen 2.7.1985 tarih ve 1984/1100 esas 1985/886 karar sayılı ilamı ile tarafların hissedarları bulunduklan Malatya'nın Hüseyinbey mahallesi, ada 438, parsel 49 ve 50'de kayıth laşınmazların ortaklığmın satış yolu ile gıderilmesine karar verilmış olup davalı ABDULLAH KIZI ZEYNEP'in adresi meçhul olduğundan dava dilekçesi ve duruşma günleri ilanen tebliğ edilmiş olup karann da ilanen tebliği gerekmekle, buna göre kararın ilan tarihinden itibaren 15 gün sonra tebliğ edileceği ve 8 gün içerisinde temyiz etraediğj takdirde hukmün kesinleseceği ilan olunur. Basın: 23400 ' Satış Dosya No: 1985/6 Davacüar Sevim özyümaz ile Sdma Harman vekili Av. Ergin Günsan tarafından davalılar Kadriye Dinler, Necat Dinler, Leman Kaya, Necdet Necmi Dinler ve Mahrout kızı Hayriye aleyhine açtığı taksim davasının yapılan açık yargüaması sonunda verilen karar Yargıtay 6'ncı Hukuk Daıresi Başkanlıguıın 31.5.1985 tarihli ve 68417570 sayılı ilamı ile onanarak gelmekle kesinleşmiştir. Van merkez Eminpasa Mahallesi Şamranaltı mevkiindekain tapununpafta 137, ada 110, parsel 31'de 1/8'i Mehmet kızı Hayriye 7/8 2 Sefer oğlu Hamit Dinler adına kayıth bulunan 27.705.40 m alanınlaki tarlanın Van Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 27.6.1985 tarihli ve 1983/295 E. 1984/136 sayıh ilamı ile açık attırma suretiyle ortaklığın gıderilmesine karar verilmış ve bu karar Yargıtay 6'ncı Hukuk Dairesı Başkanlığı'nın 31.5.1985 tarihli ve 68417570 sayılı ilamı ile onanarak gelmekle, kesinleşmiştir. Davacüar Sevim Özyılmaz ile Sdma Harman vekili Av. Ergin Günsan tarafından satış memurluğunun 1985/6 sırasında kayıılı davasında satış talebinde bulunulmuştur. l'nci satış günü 3 Ekim 1985 Persembe gunu saat 9.00'dan 10.00'a kadar Van Hukuk Mahkemeleri Yazıişleri Müdurluğü'nde açık artırma suretiyle yapılacaktır. Bu tarihte tahmin edilen değerin %75'ini bulmadıgı takdirde 2'nci satış günü 14 Ekim 1985 Pazartesi gunü saat 9.00'dan 10.00'a kadar aynı yerde yapılmasına karar verilmıştir. Davah Mehmet Kızı Hayriye'nin adreste yapılan sonışturmada adresi saptanamamıştır. llam ve tebligatlar ilanen tebliğ edilerek Uam kesinleşmiştir. Bu nedenle satış ilanının ilanen teblığine karar verilmıştir. Karar gereğince 7201 sayıh tebligat kanununun ilgilı maddesi gereğince gazetede ilan yapılmasına, davalı Mehmet kızı Hayriye'nin 1 'nci ve 2'nci satış günlerinde satış memurluğunda hazır bulunması, veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi aksi takdirde yukarıda belirtiien tapu kaydındaki 7/8 Sefer oğlu Hamit Dınler'e aıl hissesı açık artırma surretiyle satüacaktır. İlanen tebliğ olunur. Basın: 23387 Lim Kr. 00 Adet 1 2.500.000 00 Cinsi 34 NZ 157 plaka sayılı Volvo marka çekici araç 1972 model F 89B2 (6 x 2) tiplı, kırmızı ve gri renklı 2939 şası, 3551 motor numara DİESEL motorluL 330 HP. gücunde 10 tekerleklı araç. 34 PY 418 plaka sayılı açık sal kasalı yan romork çagda; marka, tıp çağ/80, şaseO515, dingil 2, tekerlek 8x 1 İLAN ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI'NDAN Mülkiyeti Belediyemize ait olan Sıhhiye Köprüsu altında bulunan 62 adet dükkânda 25 eylül25 ekim tarihleri arasında "OKUL ARAÇ VE GEREÇLERİ UCUZLUK FTJAR1" açılacaktır. İstekli imalatçı firmalann asağıda belirtiien belgelerle birlikte en geç 20 Eylul 1985 Cuma gunu saat 14.00'e kadar Belediye Başkanlığımız Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı'na (Gençlik Parkı'niaTel: 12 40 2512 40 26) başvurmaları duyurulur. tsteniien Bdgelcr: 1 Müracaat Dilekçesi, (Form ve sartname verilecektir.) 2 Ticaret Odası Belgesi, 3 Bağlı bulunduğu Meslek Kuruluşu Belgesi. 4 İmalatçı Belgesi. Basın: 23498 Basın: 23389 EV İŞLERtNE YARDIMCI (YARIM GÜN) Tel: 366 18 89 Sayın ANNE ve BABALAR, AŞI KAMPANYASINA KATILINIZ Q TO*iy«RotaryKutQbt«ri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle