18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 EYLÜL 1985 HABERLERİN DEVAMI CUMHURÎYET/15 4 yabancı (Baştarafı Spor'da) üklan sözlcşmelcriııiıı tescilleri•e ve kendilerine çalışma izni verilmesine, gelecek yü için işe ge' tirikcek yabancı antrenörier için kulüplerin yönetmeiik hukümJerini uygulamalan gerektiğinin bir yaayla büdirilmesine, Deniziispor Kntübii ik sözleşme yapan Die Datcu'nıın, sozieşme yaptığı tarihte Denizlispor 2. Ugde olduğundan B lisanslı olarak bn seneye ve yalnız Denizlispor'a münhasır olmak üzere tesciline, adı geçen antrenör ik flgili karar ve belgeler üzerinde B derecesinin A olarak diizeltilmesi olayının müfettişlerce inceleomesine, Jiibile mnsabakaiannda kesilen Fntbol Federasyonu payının yönetmeiik hnkümlerine uygun olduğuna, bunun iade edilmesi konusundaki Fatih Terim'in isteginin reddine, Bu kurulun kararlannı kaldırmaya, degiştirmeye veya itiraza Fntbol Federasyonu'nun hiçbir yetkisi bulunmamakladır. Aynca Futbol Federasyonu Başkanı Erdoğan Ünver ile Merkez Çeza Kurulu Başkanı Erdofan Ünver arastnda sadece isim benzerligi vardır." 12 Eylüller Olmasın, Ama... (Baftarafı 1. Sayfada) Vte bu madde, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin geçmişteki üç müdahalesine de "yasal dayanak" oluşturmuştur: 27 Mayıs 1960'ta, 12 Mart 1971'de, 12 Eylül 1980'de... Ordu, böyie bir "yetkisi" oiduğu için mi her seferinde müdahale edebilmiştir? Herhalde hayır. Ama edebilmiştir işte. Üstelik, özellikie 12 Eylül'de büyük bir kitle desteğini de arkasına alarak el koyabilmiştir şivil yönetime. Öyleyse neden? Askeri müdahale ve yönetimlerden, rahmetli İsmet İnönü'nün deyışıyle "restorasyon dönemleri"nden hoşlanmayanlar, içıne sindiremeyenler olabilir. Bu duyguları genel olarak biz de payiaşınz. Askeri müdahale ve yönetimlere, demokrasinin kesintiye uğramasına ilke olarak karşıyızdır. Bu aynı zamanda demokrasiden yana olmak anlamını taşır. Ancak böyle bir ilkenin sahibi olmak başka, ordunun ülkemizde üç kez yönetime el koyması başkadır bir bakıma. Beğenir ya da beğenmezsiniz, ama gerçek değişmez: Üçü de onar yıl arayla yaşanmış birer olgudurlar, bütün acı yanlarıyla birlikte... Yaşandıklarına göre de, bunların nedenlerine, niçinlerine duygusalhktan uzak bir biçimde eğilmekten başka çare yoktur herhalde. Bir daha olmalarını istemiyorsak, bir şafak vakti gene tank sesleriyle uyanmak istemiyorsak eğer, her birinden dersler çıkarıp kesintisiz bir demokratik rejime giden yolu aydınlatmak gerekir. Ve bu iş, siviliyle, askeriyle, duygu duvarlarını aşarak serinkanlı bir biçimde yapılabilir ancak. Sağ ve solun sivil siyaset kadroları, aralarındaki duvaıiarı yok edecek bir siyasal kültürü oluşturmadan, demokrasinin asgari müştereklerınde, ortak bir platformda birleşmeden bu işi başarabilmek çok zordur. Diyalog, karşıhklı hoşgörü ve uzlaşma gıbi Batı demokrasisinin temel ilkelennin gereğinı kavramadan, gereğine inanmadan, işleyen bir demokratik rejimi inşa etmek olanaksız sayılmalıdır. Bunun gibi, askerle sivil siyaset kadroları arasında öteden beri var olduğuna inandığımız güven bunalımının bir diyalog çerçevesinde giderek aşılmasının ülkemizde demokrasinin yerleşmesi açısından büyük önemi vardır... Sivil yönetim dönemlerinde, ülkenin yönetilebilir olmaktan zaman zaman çıkttğını yadsımak kolay değildir. Partileriyle, partamentosuyla sivil kurumların çözüm üretebilir konumdan uzaklaştıklarına tanık olunmuştur. Bunalım ve sarsıntılar, demokratik rejimin kendi mantığı ve çerçevesi içinde ne yazık ki aşılamamıştır birçok kez. Sivil siyaset kadroları, kendi aralarında yeni uzlaşma noktaları yakalayamamış, yeni dengelerde buluşamamışlardır... Bu konuda çok şey söytenebilir, uzun uzun tartışılabilir. Her ikisi de yapılmalıdır. Çünkü toplum olarak öğrenmek, demokrasiye ulaşmak öyle kolay değildir; hiçbir ülkede de kolay olmamıştır, Türkiye'de de olmayacaktır... 12 Eylül'den bu yana tam beş yıl geçti. Evet, 12 Eylüller olmasın, ama... İşte bu "ama" üzerinde siviliyle, askeriyle uzun uzun düşünüp taşınmak durumundayız. eğer 12 Eylüllerin olmasını istemiyorsak... GOZLEM UGUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) lar üzerinde yasaklar söz konusudur. Ancak yine de konuyu, hiç olmazsa, genel çizgileri ile ele almak olanağı bulunuyor. 12 Eylül olayına çok geniş bir bakış açısı ile bakmak gerekiyor. Bu bakış açısı, çok partili yasamı ve bu çok partili yaşamı biçimlendiren demokrasi anlayışını içine alıyor. 1950 yılından bu yana kaç kez sıkıyönetim ilan edildi, hiç saydınız mı? Gelin sayalım: 1950 yılında DP'nin ıktidara gelmesinden sonra ilan edilen ilk sıkıyönetim 67 Eylül 1955 tarihlidir. Demokrat Partiye karşı ilk gençlik gösterilerinin başlaması ile birlikte Menderes hükümetince sıkıyönetim ilan edilmiş; Menderes hükümetini yıkan 1960 ıhtilali sıkıyönetimi de beraberınde getirmiştir. 1961 anayasası ile başlayan dönemdeki ilk sıkıyönetim 21 Mayıs 1963 tarihindeki başansız ihtilal girişimi nedeniyle konulmuş; 1970 yılında Demirel hükümetince ilan edilen sıkıyönetimi 12 Mart döneminin sıkıyönetimleri izlemiştir. Daha sonra 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle Ecevit hükümetince sıkıyönetim ilan edilmiş; 1978 yılında Kahramanmaraş olaylan nedeniyle yeniden sıkıyönetim ila nı gerekli görülmüştür. 12 Eylül Hareketi ile gelen sıkıyönetim, yaşadığımız olağanüstü rejimlerin sonuncusudur. Evet, 35 yıllık çok partili dönem içinde dokuz kez sıkıyönetim ilan edilmiş, bu 35 yıllık dönemin yaklaşık üçte biri sıkıyönetim rejimi altında geçmiştir. 35 yıllık çok partili döneme üç ihtilal ve dokuz sıkıyönetim düşüyor. Buna karşılık 27 yıllık tek partili dönemdeki sıkıyönetim sayısı üçtür. Biri 1925 yılında "Şeyh Saitolayı" nedeniyle; ikincisi 1930 yılında Menemen'deki "Kubilay olayı" için. Üçüncüsü de İkinci Dünya Savaşı boyunca sürdürülen sıkıyönetim. Çok partili yaşamın her on yılına bir askeri müdahale ve her üç yılına bir sıkıyönetim düşerse, "demokrasiyi yaşadık mı?" sorusunu sormak gerekir. Siyasal görüşleri, ideolojileri, saplantılan bir yana bırakalım; duygularımızdan da sıyrılalım. Ve şöyle bir düşünelim.. Demek ki bizim demokrasi anlayışımızda bir eksiklık var. Demek ki demokrasi diye savunduğumuz şu kısıtlı sistem ile bağdaşamıyoruz. Evet çoğumuz demokrasiyi çok dar boyutları ile ele alıyor ve bu işin kaynağında, kökeninde bir yanlışımız olduğunu ise hiç düşünmüyoruz. 35 yılda üç askeri ihtilal ve dokuz sıkıyönetim... Demek aşı tutmuyor. Demek yaptığımız iş yanlış, daha doğrusu demokrasi diye yerleştirmeye çalıştığımız sistem demokrasi değil. Türkiye, 1950 yılından bu yana, aşağı yukarı aynı siyasal anlayış ile yönetildi. "Liberal" dıyemeyecegimiz bir sağ anlayış, Batının mali ve askeri kurumlan ile tam bir ışbirliği, kısıtlı ve yasaklı bir demokrasi anlavışına dayandı. Şu otuz beş yıl içinde bu kısırdöngüyü bir turlü aşamadık. Bu kısırdöngü böyle bir demokrasi anlayışı getırdi. Ülkeyi yönetenler, bir süre sonra yönetemez hale düştüler. Demokrasi oyuncağı hep ellerinde parçalandı. Sonra birileri bu oyuncağı alıp onardılar. Daha doğrusu onardıklarını sandılar. Oyuncak bir süre sonra yeniden parçalandı. Bunlara "hayır" denemez.. Yaşanmış, kanıtlanmış olaylardır bunlar.. Bunlar hep yaşanmış hep kanıtlanmıştır ama hiç kimse bu olaylardan ileriye dönük dersler çıkarmamıştır. Bu yasaklarla dolu ve kısıtlı ve tek boyutlu demokrasi anlayışımızı değiştirmedikçe daha önce yaşadıklarımızı yakın gelecekte de yaşayacağız. Bu toprağa bu tohumu atarsanız başka türlü ürün elde edemezsiniz. Ülke yeniden bunalımlara sürüklenir. Yaşanan her bunalımın toplumsal maliyetinı ise ülkenin sağlam kurumlan ve geniş halk yığınlan öder. Hep böyle olmadı mı? 12 Eylül öncesi ortamının bin bir turiü nedeni vardır. Bu nedenler hem çok yönlü hem de oluukça karmaşık nitelıktedir. Dış etkiler vardır. İç etkiler vardır. Bu etkiler, yaşanan ekonomik ve siyasal koşullarla beslenmişlerdir. Fakat her halde temel nedenlerden biri demokrasi anlayışındakı kısırlıktadır. Ülkeyi şu son otuz beş yıldır bunalımdan bunalıma sürükleyen, on yılda bir ihtilal doğuran, 35 yılda dokuz sıkıyönetim ilan ettiren sistem, biraz da şu yasaklarla dolu "alaturka demokrasi" anlayışımızdan kaynaklanmıyor mu? Bunca acı çektık, bunca olay yaşadık da "demokrasi anlayışımızda bir eksiklik var mı?" diye düşünmedik, yanlışlanmızı burada aramadık. Yasaklı ve kısıtlı demokraside beyinler de smırlanıyor. Gözlerimize bu yasaklı demokrasinin at gözlüklen takılıyor. Ve bu yüzden otuz beş yılda yaşanan üç askeri ihtilalin ve dokuz sıkıyönetimin nedenlerini bile geniş açılardan göremiyoruz. Demokrasi ya vardır ya yoktur. Ya örnekleri Batı ülkelerinde görülen özgürlükçü demokrasiye sahip olacağız ya da bu kısır döngülerde böyle bocalaytp duracağız. 12 Eylül nedeniyle bugüne kadar anarşiyi, terörü hep tartıştık. Ama bu çok sesli ve çok boyutlu demokrasi tartışmasına bir türlü kulağımızı veremedik. Kızmayalım; öfkelenmeyelim.. Tohum ve toprak.. Ne ektik ki ne biçeceğiz? Yanlışlık kaynakta. Kökende, demokrasi diye savunduğumuz yasakçı anlayışta. (Baştarafı Spor'da) vardı. Kuzey trlanda her yönüyle bizden üstün bir takım. Ama yenilmeyecek bir takım da değil. Dün oynadıklan futbola karşı biz cesaretli ve güçlü olabilsek bdki kazanacağız. Fazla gidemiyoruz, gidersek gücümüzü yitirir endişesindeyiz. Ne kaybederiz biraz daha kişilikli davranışlar içinde olsak? Futbol CUNEYT ARCAYUREK yaz.yor (Baştarafı 1. Sayfada) Bu değişimler, özelde iki muhalefet partisine nasıl yansımış, kongre sonrası miUetvekillerinin tutumlan hangi yöne kaymıştı, merak edilen konulann başında bu konu geliyordu. ANAP, Büyük Kongresi'nde saptadığı doğrultuyu sürdüren bir tutum izledi. ' 'Ihmhlar'' adı verilen eğilimin saklı tutulmasına Ozen gösterildi. Daha doğrusu MHPyanlısı kabul edilen milletvekillerinin grup yönetiminde ağırlık kazanmamasına çalışüdı. Haydar özalp 'ın büyük kongreden bu yana "tiımhlarm" simgesi olarak gönilmesinden sonra grup başkan vekilliğine getirümesinin anlamı buydu. ANAP içindeki MSP anlayışma karşı herhangi bir davranış koymaya esasen gerek yoktu. Başta Milli Eğitim Bakam Dinçerler olmak üzere MSPfikrine yatkın bir bölüm milletvekili hükümette, partide önemli köşelere oturmuşlardı. Bu nedenle dünkü manzaraya göre, iktidar partisinde MHP'li eğilimler dışlanmıştı. Kulislerde derinden derine "Özal'ın çevresini ayıklamak, başansız bakanlan hükümetten uzaklaşwmak gibi ana konular konuşuluyordu, ama henüz ANAP'ta bu yönlere kayacak savaşımla ilgili hareketlenme gözükmüyordu. Dikkati çeken ikilemler başta HP ve MDP'de gözieniyordu. Büyük Kongredeki yenilgiyi hâlâ sindıremediği anlaşılan Necdet Calp Ve aym düşünceleri paylaştığı anlaşılan 40'a yakın HP milletvekili başkanhk seçintlerinde ağırlıklarını yeni Genel Başkan Aydm Gürkan'a karşı koydular. Genel merkezden gelen adaylık önerilerinin hemen hepsine karşı çıkülar. Böylece Calp ve çevresinde toplananlar Gürkan ekibine karşı davranışa geçtiklerini kanıtladılar. Ortaya çıkan sonuca göre, Halkçı Parti Genel Merkezciler ve Meclis grubunda önemli ölçekte ağırlığı olan Calp'çiler olarak ikiye bölündü. Bu bölünmenin somut örneği Meclis Başkan Vekilliğine soyunan iki adaydan birinin kemikleşen 40'ar oyla bir türlü seçilememesiydi. Aslında, HP ikiye bölünmemişti. Gürkan'ıdestekleyen miiietvekillerinin bir bölümü SODEP'le vanlan son anlaşmayı "birleftne" olarak değil, "birleştirme'' diye niteliyor, bu birleşmeye, partinin zorla itildiğini öne sürüyordu. Gürkan ekibi içindeki bu ayırımlı milletvekili grubu, daha çok DSP'ye yakınhk duyuyordu. Kimileri, SODEP'le birleşmenin tabanda bölünmeye neden olacağından yakınıyor, hatta bu yakınmalannı Gürkan 'a ilettiklerini söylüyorlardı. MDP'deki görüntü, HP'den ayuvnh değildi. Genel başkan ve çevresinin karaduman'ın adaylığına karşı çıkan tutumuna MDP grubunun önemli bir bölümü karşı çıkmıştı. Meclis Başkanlığı seçımiyle beliren bu ayırımm kökeninde Ülkü Söylemezoğlu 'nun genel başkanlığı yatıyordu. Bütün bu gelişmeler Mecliste grubu bulunan partilerde bünye çalkantılannm daha ilk günden ortaya çıktığmı kanıthyordu. özellikie HP'de Necdet Calp'ın sessiz ve derinden başlattığı eylemler, bu partiye yeni yasama döneminde bağlanan muhalefet umutları için önemli oranda handikaptı. özellikie Gürkan 'm ve Söylemezoğlu 'nun sorunların giderek boyutlandığı dönemde bu ikilemlerle karşılaşmaları, yapmayı düşündükleh yeni atılımlan ne derecede engelleyecekti, asıl soru buydu. (Baştarafı 1. Sayfada) gün yapüacak üçüncü turda başkanhk için salt çoğunluk (201 oy) gerekiyor. Üçüncü turda da bir sonuç aünamazsa, dördüncü tura kalan 2 adaydan en fazla oy alan Meclis Başkanı seçilecek. Oylamaya bugun devam edilecek. 5 üyeliğin boş bulunduğu Mecliste ilk tura 395 uyeden 370'i katüdı. Adaylardan ANAP Trabzon Milletvekili Necmettin Karaduman 197 oy alırken, Kastamonu Milletvekili Şaban Küçükoğiu'na 14, HP Manisa Milletvekili Abdullah Çakırefe'ye 95, MDP Izmir Milletvekili Ahmet Suter'e ise 38 oy verildi, 23 oy boş çıkarken, 3 oy da geçersiz sayıldı. İlk oylamaya ANAP'tan 5, HP'den 9, MDP'den 7, bağımsızlardan 3 üye kaulmadı. Birleşimi yöneten Başkan Vekili Turgut Kunter, tüzük gereğince oy vermedi, saat 15.15'te başlayan oylama 1 saat 25 dakika sürdü. Daha sonra yapılan ikinci tur oylamada da adaylardan hiçbiri yeterli oyu sağlayamadılar. Bu turda Karaduman 197, Çakırefe 85, Küçükoğlu 16, Süter 34 oy aldılar, oylardan 2'si geçersiz sayıldı, 31'i boş çıko. 365 üyenin katıldığı ikinci tur oylamada başkan adaylarından Şaban Kuçükoğlu bulunmadı. ANKA'ya göre oy aynmı sırasında iki oyun "Şaban Kiicük" btT oyun da "Şaban'a" diye çıktığı belirlendi, ANAP ve MDP'den 2'şer kişi de bu oylamada bulunmadı. Daha sonra Başkan Vekili Turgut Kunter, ANAP'lılann turlara devam edilmesine ilişkin Önergesini çalışma süresinin bitimine 15 dakika kaldığını ve Danışma Kurulu'nun da henüz oluşmadığını bildirerek işleme koymadı. Bazı ANAP'Ular itirazda bulundular, ancak Kunter, turlara devam edilmek üzere birleşimi bugün saat 15.00'e bıraktı. Adaylann Meclis Başkanı olabilmek için ilk turda üye tam sayısının^üçte ikisi olan 267 milletvekiMnin oyunu alması gerekiyordu. Bugün yapüacak üçüncü turda salt çoğunluk olan 201 milletvekilinin oyu, başkanın seçimi için yeterli olacak. Bu turda da başkan secilemezse, dördüncü ve son tur yapdacak. Üçüncü turda en fazla oyu alan iki adayın katılacağı son turda en fazla oy alan aday, TBMM Başkanı olacak. TBMM Başkanı adayı Necmettin Karaduman, Meclisteki oylamalardan sonra Cumhuriyet muhabirinin, "Değerlendirmeniz nedir" sorusuna, "tzin verirseniz açıklamayı yarın (bugün) yapayım" dedi. Meclis Başkanlığı seçimi olmasına karşın dün Genel Kurulda heyecansız bir hava egemendi. Tek heyecanı ANAP'h başkan adayı Şaban Küçükoghı, kuliste ve Genel Kurulda yaşatıyordu. Küçükoğlu, seçimden önce kuliste milletvekillerine kendisini desteklemeleri yönünde özel olarak bastırdığı kartlan dağıttı. ANAP'tan da birinci turda beş, ikinci turda iki üyenin buhuimayışı dikkati çekti. Özellikie her iki turdaki boş oylarm sayısının yüksek olması ilginç yorumlara neden oldu. öte yandan, ANAP'tan sonra MDP'de de grup yöneticileri belii oldu. Dün yapılan grup toplantısında Grup Başkan Vekiiliği'ne Ali Bozer ve Rafet tbrahimoglu seçilirken, TBMM Başkan Vekilliği için Sabahattin Eryurt'un aday gösterilmesi kararlaştınldı. TBMM Idare Amirliği'ne Turgut Sera Tirali yeniden aday gösterildi. Karaduman (Baştarafı 1. Sayfada) "Bu maddeler geride kalmış dönemin politikacılanna siyasi yasak yüklüyor. Bu tur bir karar bizim görevimizin dışındadır. Onun için de, Danışma Medisi Genel Kurulu ndan geçtikten sonra, hemen MGK'ya gönderflmeüdir." O günlerde gerek kamuoyunda, gerekse özel tartışmalarda üzerinde durulan konu, Devlet Başkanı ve MGK Başkanı Orgeneral Kenan Evren'in anayasanın kabulüyle birlikte Cumhurbaşkanlığına seçilecek olmasıydı. Bir kısım insanlar, "Cnmhurbaşkaolığı seçimi anayasadan özellikie HP'deki kısır iç bun sonra olsun derken, bir bölüm ye savaşımlan halkın beklentile insanlar ayn ayn sandıklarda oy rini etkileyecek, birleşme öncesi kullanılsın, bir sandık Curahuryeşeren kimi umutları kıracaktı. başkanlıgı seçimi için, bir başka sandık anayasa oylaması için konulsun" düşuncesini savunuyorlardı. Hatta, bu düşünce bizzat EvTürk tiyatrosunun ve Türk sinemasının cefakâr insanı ren'e de aktarıldı. 1982 ekiminde Danışma Meclisi Başkanlık Divanı yeniden oluşmuştu. Devlet Başkanı Evyitirdik, Değerli ağabeyimızı tum üyatroseverler gibi biz de unutmayacağız. ren'i ziyarete gideceklerdi. Aslında, zaten bir de gündemJeri vardı MBT Evren'e sunmalan gereken. DaMERSİN BİZİM TİYATRO nışma Meclisi ayn, hükümet ay Dar Sokakta Siyaset'te anayasa oylaması ve n, Konsey ayn çalışıyordu, bunun "daha ahenkli bir biçimde yörütfilmesini" önermek üzere Çankaya'dan randevu istedi yeni Başkanhk Divanı üyeleri. Giderken başkan vekillerinden Turhan Güven, bir not hanrladı ve Başkan Sadi Irmak'a verdi: "Çahşmalarda ahengin sağlanması ve anayasa oylamasına Uişkin düşüncelerin aktanlması" biçiminde özetlenen bu notla birlikte üyeler, Evren'inhuzuruna çıktılar. Ziyaret önce televizyona çekildi akşam haber bültrninde yayımlanmak üzere, sonra Başkan Sadi Innak kendisine verilen notları unutarak Atatürk hayram bir profesörü anlatmaya başladı. Tam Almanya'ya Atatürk tarafından nasıl gönderilmiş olduğunu anlatmaya geçeceği sırada, Evren, "Başka ne var ne yok?" diye sorunca, Turhan Güven atıldı: "Saym Devlet Başkanım, anayasa oylamasında biz de üzerimize düşeni yapmak istiyonu. Yalnız bir noktayı belirtmek isttyorum. Anayasa oylaması ik Cumhorbaşkanhğı secimini bir arada, aym sandıkta yapmak saluncalı. Cumhorbaşkanı seçimi için ikinci bir sandık konulması daha uygun olabilir. Ya o sırada ikinci bir sandık konnlabüir ya da anayasa oylamasından sonra cumhnrbaşkanlıgı secimine gidilir. Hatta, bugünkii şartlarda sizin karşınızda kim aday olursa olsun, kaç aday olursa olsun, siz yine de oylann yiizde 7080'ini rahaüıkla aiabUirsiniz." GeTçekte bu düşünceler Evren'e başkalan tarafından da Uetilmişti. Evren: "Sandtk sayısı azmış. Yani yeterli degilmiş. Sandık yetişmez diyoriar. Aynca da kanşıklık olur, diyoriar. Yani anayasa için atacagı oyu, gidip cumhurbaşkanhfı sandığına atanlar çıkar, kanşıkhk olur, diyoriar." Turhan Güven: "Sayın Devlet Başkanım, 1969 seçimlerinde vatandaş dört ayn sandıga oy attı. Halkın bu konudaki tecnibesi yeterlidir." Evren: "Bn seçim ve oylama böyle olacak, anayasanın gecici maddelerinde yazıldıgı gibi... Beni ikna ettiler." Tam o sırada içeri Başbakan Bttlend Ulusu girdi. Konu bu kez 2485 sayüı Kunıcu Meclis Yasa sı'nın değiştirilerek, hükümetin Konsey'in ve Danışma Meclisi'nin daha ahenkli çalışmasına kaydı. Ulusu, bu yasanın değiştirilmesine "gerek olmadıgını" söyledikten sonra, Evren'e hükümetin o gün aldığı kararlarla ilgili bilgi aktarmaya başladı. Toplanü bitmişti. Hep birlikte hatıra fotoğrafı çektirildi. Ecevit ACI KAYIP ERKAN YÜCEL'İ (Baştarafı 1. Sayfada) Trafik kazasında ölen tiyatro sanatçısı Erkan Yücel'in cenazesinin de Maltepe Camisi'nden kaldınlması dolayısıyla camide çok büyük bir kalabahk oluştu. Yücel'in arkadaşlan ile sanatçılann yer aldığı törende Demirel ve Ecevit'le kapatılan TİKP Genel Başkanı Doğu Perinçek, Erkan Yücel'in ailesine başsağhğı dilediler. Doğu Perinçek, Cebeci ASri Mezarlığında Yücel'in mezan başında bir konuşma yaparak, "Erkan Yücel'in düzen tarafından dikenli tellerie çevrili bir ahına sürnldiigünü ve orada sanat yapmaya zorunlu bırakıldıgıni" behrttı. DİZELDEN ANLAYANA İSUZU YAKISIR İSUZU DİZEL MÖIOR TÜRK SOFÖRÜNÜN fflZMETİNDE Ekmeğini direksiyon başında kazanan taksici arkadaş... Özellikie Murat/131, Şahin, Doğan ve Kartal otomobillerinin teknik yapılarına uygun, ulkemizin yol, trafik ve iklim şartlanna göre üretilmiş, sizin için seçilmiş İSUZU/DİZEL MOTOR'a sahip olabilirsiniz. Sessiz ve uzun ömürlü İSUZU/DİZEL MOTOR, yurt sathına dağılmış 116 yetkili saucı, 47 servis istasyonu ve 81 yedek parça bayii ile uzun yülar kazanç sağlamak için hizmetinizdedir. İşte, en az teknik değişiklikle en kısa zamanda uygulanan İSUZU/DİZEL MOTORUN TEKNİK ÖZELÜKLERİ İsuzu dizel motor uygulaması; Isuzu uzmanlan denetiminde, Yetkili İsuzu Servisleri tarafindan yapılmakta, motorşanzıman uyumu en iyi şekilde sağlanarak, özel izolasyonla araç içindeki ses ve titreşim ortadan kaldınlmaktadır. Motor Tipi 4FB1,4 zamanlı, su soğutmalı, üsrten kamh, dikey sıra tip, 4 silindirli, türbulansh, yanma odalı Silindir Çapı x Strok 84x82 (0.976) 3 Silindır Hacmı 1817 an Sıkışürma Oranı 1/21 Motor Kuru Ağırhk 172 kg Boyutlar (Boy x En x Yükseklik) 699x557x635mm Maksıraum Çıkış Gücü 55HP/5O00d/dkpiN) Yağlama Yağı Kapasitesi 5.5 lt Soğutma Suyu Kapasitesi 4.01ı Alternatör AC12V40AVakumpompah Marş Motoru 12 C 1.4 Kw redüktörlü, manyetik kavrama kumandah Otomobıl Uygulaması 60kra/saat3,41t/100km Otomobü Uygulaması (Şehir ıçi) 6,61t/100km Pıstonlar Özel alaşımlı, genleşmesi minimuma indirilmiş ototermik tip. BOSCH lisanslı, dıstnbütörlütipyakıt Yakıt Sistemi enıeksıyon pompası ve yakıt besleme pompası. İSUZU/DİZEL MOTOR satışlan, Sanayi ve Ticaret Bakanüğı'nın "Taksilere Dizel Motor Uygulama Tebliği" esaslaruıa uygun olarak yapüacaktır. Türkiye Genel Distnbütörü: ANT Sınaı ve Ticarı Ürünler Pazarlama A.Ş. Yıldız Posta Cad. 21, Ak İş Hanı, Esentepe/Istanbul Telefon: 173 34 02 (8 hat), Teleks: 26000 kcss tr 1800 CC ANT A.Ş. bir ANADOLU ENDCSTRÎ HOLDİNG kurulusudur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle