16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/10 Dinçerler, Anadolu Ajansı muhabirini azarladı 8 ARALIK 1985 Wluhabirin, "Gazeteci olarak herkese soru sorabilirim" sözleri üzerine, Devlet Bakanı "Senin maaşını kim veriyor ki" dedi. ANKARA, (Cumhuriyet Biirosu) Kendisine soru soran bir gazeteciye, "Senin için AIDS'B diyorİar" diye yanıt verdikten kısa bir süre sonra Mılli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanhğı'ndan Devlet Bakanüğı'na alınan Vehbi Dinçerier, bu kez gazetecileri "Sen koskoca devlet bakanına nasıl soru sorarsın" diye azarladı. Dinçerler, Mıllı Eğitim Gençlik ve Spor Bakanhğı dönerainde profesyonel ceza yönetmeliği hazırlanırken, baskı yaptığı yolundaki iddialarla ilgili soru yönelten Anadolu Ajansı muhabirine sinirlenerek, "Senin maaşını kim veriyor" şeklinde çıkıştı. Edinilen bilgiye göre, Anadolu Ajansı muhabirleri, Merkez Ceza Kurulu Başkanı Erdoğan Ünver ile bir görüşme yaptılar. Ünver, bu göruşmede yururlukteki Profesyonel Ceza Yonetmeliğini kendisinin hazırlamadığının, donemın bakanı Dinçerler tarafından hazırlandığını one surdu. Ünver'in iddialan ile ilgili bir haber yapan ajans muhabirlerı, bu kez ajansın yansızlığıru göstermek amacıyla Dinçerler'i arayarak goruşünu sordular. Kendisini telefonla arayan Anadolu Ajansı muhabiri ile önce oldukça olumlu bir hava içinde sohbet edip hatırını da soran Dinçerler, gazetecinin sorusunu duyunca birden ofkelendi ve "Sen ne hakla bana, koskoca devlet bakanına soru soruyorsun? Sen memursun soru soramazsın" diye bağırmaya başla "Sen memursun soru soramazsın dı. Ajans muhabiri, kendisinin memur olmayıp 212 sayılı Basın Yasası'na gore çalışan bir gazeteci olduğunu haurlatıp, "Ben gazeteci olarak herkese soru sorabilirim" yanıtını verince, hızını alamayan Dinçerler, bu kez "Senin maaşını kim veriyor k i " diye çıkışmak istedi. Ajans muhabirinın yaptığı iş içın emeğinin karşılığı olarak maaş aldığını hatırlatması karşısında Dinçerler, sinirli bir şekılde "Tamam kardeşim, ne sen benimle, ne ben seninle konuşmuş olayıra" dıyerek telefonu kapadı. Gazetecıden hıncını alamayan Dinçerler, daha sonra başka girişımlerde bulundu. Dinçerler'in girışimlerı sonucunda ajans telekslerinden ddha önce abonelere geçilmiş olan ve Ünver'in "Profesyonel Ceza Yönetmeliği hazırlanırken Dinçerler'in baskı yaptığı" yolundaki goruşlerini yansıtan haber bir not ile iptal edildı. Mahkum ve tutuklu yakınları SHP'yi ziyaret etti POLtnKA VE ÖTESİ MEHMED KEMAL Çanver: Devlet işkenceyi dolaylı olarak onaylıyor diği ve yargısız, savunmasız ikinci bir ceza verebilme hakkını kendinde bulabildiğini savunuldu. Mahkum ve tutuklu aileleri ile göruşen SHP Adana Milletvekili Cuneyt Canver de hem sayısal hem de siyasi guçlennin birtakım şeyleri yapmalannı engelledığini, devletin işkenceyi dolaylı olarak onaylamakta olduğunu dile getirdı. Canver, gardıyanların eğitilmesi gerektığinı vurgulayarak, cezaevindeki kişinin devlet için önem taşımadığına değindi. Canver, ozellikle cezaevindeki yoneticinin siyasi mahkumlarla ilişki kurabilecek nitelikte olmadığını belirtti. Ote yandan, cezaev lerındekı mahkum ve tutuklu yakınlannın "Mahkum ve Tutuklu Yakınları Derneği" adı altında bir dernek kuracakları oğrenıldi. Önbahardan Sonbahara... Sonbahar dendiğine göre dile yön verenler bırincisine de önbahar demeliydıler; ılkbahar tutmuş, ama kuralına uygun düşmemiş. Şimdi de iyıce sadeleştirmek için ilkyaz, son yaz dıyorlar. Bunun da ön yaz, son yaz diye bir düzeltıye uğraması gerekmez mi? Bunu bulan da dilcilikle ilgısi olmayan bir arkadaşım, tüccar. "İlkyaz ne?" diye sormuştu. "Ilkbahar" dedim. "Sonbahar dendiğine gore, ön yaz, son yaz denmeli, daha yakışık alır." Ortaokulda iken İshak Rafet Işıtman adında bir Türkçe öğretmenımiz vardı. Bir ikı dönem milletvekılliği yapmış, sonra bir daha lısteye almamışlar, Dil Kurumu'nda kızağa çekmışlerdi. Zaten o dönemde ilkin gözde olup, sonra düşenler kurumların bırinde kızağa alınırdı, bu da onlardan. İri yarı, şişman, kocaman göbeklı, uzun boylu, saçları ustura ile kazınmış birıydi lik gören korkuya düşerdi Yavaş yavaş, alışınca, gülen gözleri ile sevimli bir kişi olurdu Şairdı, bütün sıirlerini öz Turkçe yazardı. Eğer kır, ova, dağ taş şiiri (belki de pastoral) yazmadığı zaman Atatürk'e övgüler düzerdi. Bıze o yıllarda en guzel Atatürk şiırlerı yazan İshak Hoca gibi gelirdı. Yazdıklarını Behçet Kemal Çağlar benzeri coşkulu bir sesle değıl. sade, tane tane, hafifçe okurdu. Bu okuyuş daha ınandırıcı mı gelirdı? Ataturk şiırlerını toplayan antolojilere bakıyorum, İshak Rafet Hoca'nın bir ıkı şıırınden fazlası yok; öteki sıirlerini almamışlar. Ne de çok şiiri vardı, derslerde bize her yeni yazdığını okurdu. Bir de Atatürk için yazdığı bir kitabı olacak. Acaba o şiirler kımbilir nerededır? Şükran Kurdakul dostumun 'Şairler ve Yazarlar1 adlı sözluğüne bakıyorum, hocanın adına rastlanmıyor. Nilüfer Kurtuluş'un 'Atatürk Şiırlerı' antolojısinde bırşiirini gordüm. Kendi bulduğu yenı sözcüklerle bezenen şiirınden bir örnek vermek ısterim. Kurumlar avcunda birden yoğruldu, Kurunlar içinde kurun yarattın. Bozuklar düzeldi, eğrı doğruldu; İzinde koşuştu hep yana yana; Geçkın gönüllerde âşık yaşattın. Atatürk, Atatürk... bağhyız sana, Aydınından ıçtik hep kana kana. "Öğürler, yağılar kaldılar tana; saygıyla anıldı adın her yerde... Atatürk Atatürk..." diye sürer gıder. Şimdi bakıyorum da şür yönü var mıydı? Hemen hemen hiç!.. Ne kadar güzel Ataturk şiirlerı yazılmış. Bizim hoca heveslenirmiş. Nilüfer Kurtuluş'un antolojisıne bakıyorum da, Atatürk için en çok şıir yazanın Behçet Kemal olduğunu sanıyordum. Hayır, en çok şiiri gene Fazıl Hüsnü Dağlarca üstadımız döktürmüş; öncülüğü kımseye bırakmamış Geçenlerde bir sıyasetçi soruyordu, "Ataturk'ün Dil Kurumu'nu, Tarih Kurumu'nu, Çocuk Esırgeme Kurumu'nu, partisıni kapatanlar Atatürkçü de biz deQH miyız?" Gerçekten son fırtınaaa Atatürkçülük adına Ataturk'ün nesı var, nesı yoksa bir dumana büründü, gittı. Arasanız hiçbır yerde buntarı bulamazsınız. Ama gene de Atatürkçüluğü elden bırakmıyorlar. Nice güçsüz, düşünce üretmeden yoksun kişi varsa beceriksızlığını Atatürk'e yamayarak yutturmaya çalışıyor, Dil Kurumu'nun durumu ortada, Atatürk'le ne ilgisi var? Ataturk, vasıyetnamesinde paraları bölüştürürken 'bana nisbeti mahfuz kaldıkça' der. Nesnel bir güç son durumun üstüne eğildığınde bu 'nısbetı' bulabilir mi? Eğer bulamazsa ödeneklerın kesılmesı gerekmez m ı ' Dil Kurumu'nda olsun Tarıh Kurumu'ndaolsun'nisbeti' bellı bu odeneklerı kimler, ne için, hangı doğrultuda kullanıyoriar, bir bakmak gerekir. Zavallı İshak Rafet Hoca, üstüne başına bakıldığında dökülurdu kimbılır ne kadar az bir telif ücretı karşılığında o içten şiirlerı yazardı. Bir de bugun şiır yazmadan odeneklerı kullananlara bakın! Cezaevlerindeki koşullardan yakınan tutuklu ve mahkum aileleri, cezaevi yönetimlerinin en küçük bir hareket için bile yargısız, savunmasız ikinci bir ceza verdiğini söylediler. ANKARA, (Cumhuriyet Burosu) Bartın Cezaevi'nde bulunan tutukiu ve hükumlu yakınlan, dün SHP Ankara İl BaşkanJığına giderek Adana Milletvekili Cıineyt Canver ile bir sure görüştuler. Mahkum ve tutuklu aileleri, SHP Genel Baş20 y 1 ce göç e1 kanlığına verdikleri dilekçe de "cezaevlerindeki işkencelere, yjtlUt llllin ~/UI UllUUlUt mişlgr tstanbuVa... basküara ve lum insanlık dışı uySonbaharın bitip kışın başladığı karanlık ve puslu bir gunde, hemen gulamalara son verilmesini" isbitişiğindeki sokakla aynı hizalı çatmm tepesinde, kan koca dam tediler. Cuneyt Canver de devonanyorlar. Yaşları 60h aşmış, belleri bukülmuş, ama kendi evleri letin işkenceyı "dolaylı yoldan nin damım kendileri onarmak zorundalar. 'Bir usta, bir işçV tutulaonayladığını" onesurerek, "Şu maz mı? 't\e işçisi, ne ustası. Biz işçiyiz de ustayız da. Bu evi, bu anda hem sayısal, bem de siyagorduğun e\i kendi eUerimizleyaptık. Şimdiyağmurlar başladı. Kar, sal gucumuz birtakım şeyleri kış olacak. Kiremitleri aktarmak gerek. Yapanz biz ikimiz" diyor yapmamızı engelliyor. Ancak ne Vartolu Mehmet, kansı Fatma 'yı gostererek. Yoksa 'Bu ev benim, olursa olsun biz demokrasiye ben yaptım' dediğigecekondusu, kışın açımasız ruzgânnda, yağmuolan inancımızı yitirmeyecegiz" runda gitti gidecek. (Fotoğraf: SEYYİRE OZKAN) dedi. Bartın Cezaevi'ndeki tutuklu ve hukumlu yakınları dün SHP Başkanlığına verdikleri dilekçede, Bartın ozel tip cezaevi ve Çanakkale ' C tipi cezaevi ıdaresı hakkında suç duyurusunda bulunulmasını isteyerek şu gorüşlere yer verdiler: "Bizler, tutuklu ve hiikiimlü aileleri, yakjnlanmızın içinde burana düşecektir" dedi. versitesı Ilahıyat Fakultesı Dekalunduğu insanlık onuruna sığToplantının tartışmalı bolunı Salih Tug, lslamın ıktısattan mayan \e çağdışı koşullan, çemunde konuşan Prof. Dr. Ay şitli goruşmeler aracılığıyla sizsıvrılamavacağını behrttı. han Songar ise, "Tevfik Fikret lere ve basına ilettik. Ancak yıl"Bizim şartlanmızla bugunku dengesiz bir adamdır. Bugun lardır butun çabamıza rağmen gençliğin şartlan çok farklı. Şimgelseydi kendisine akıl hastası \e emin olduğumuz oz\erilerimidi 4 kap >emek veriyoruz. >ine teşhisini koyardım" dedi. Sonze rağmen cezaevi idaresinin ve de beğenmiyorlar" diye konuşan gar kendisine yoneltilen "Tevfik diğer yelkililerin tutuklu ve huProf. Dr. Hakkı Dursun Yıldız, Fikret, radyo ve TV'de vatan şa kümlüler iızerindeki keyfi dav"Bizim zamanımızda Kızılay >eiri olarak lanıtılıyor. buna ne di ranışlannı engelleyebilmiş degimekhanesindekuvruk beklerdik. yorsunuz?" şeklındeki soruyu liz. İnsanın insana zulmune karşı Ben bunalım dendiği zaman buyanıtlarken, "Tevfik Fikret şa olduğunuzu biliyor ve bu guvennu, inançsızlıkta anyonım" deirdir. Vatan şairi olduğunu kim le sosyal demokrasi mucadelesidi. se söylemiyor. Fikret'e mani nin bir parçası olarak, cezaevledepresif psikoz denebilir. Bugun Ankara Unıversitesı Ilahiyat rindeki işkencelere, baskılara ve yaşayıp kendilsi bana gelseydi, tum insanlık dışı uygulamalara Fakultesi Dekan Yardımcısı kendisine akıl hastası teşhisi ko 'dur' demenizi istiyoruz." Doç. Dr. Sulevman Hayri Bola> yardım. Zaten kendisi perişan ve ise, bir donem edebiyatını Tutukiu ve mahkum aileleri "olumsuz" etkilemış akıl hastası olarak ölmüştur" dilekçelennde, yakınlannın sorseklinde konuştu. gularının işkence altında alındı"pozitivist" akımın ardından Marmara Universıtesi Ila ğına dikkat çekerek, "Bu ifadeTurkiye'ye materyalizmin geldihiyat Fakultesı oğretim uyesı Dr. ğini, 1920'lerden sonra da Marklere bağlı olarak mahkeme kaEmin Işık ise aydınları suçlaya rarları sonucunda yakınlarımız sist anlayışın gündemde olduğurak. "Halen hapishanelerde hiikum giy mekte ve maalesef cenu, okullarda ise bugun Durkheim sosyolojisimn hâkım olduğuanarşi ve terorden hukum giymiş zaevi inisiyatifine gore tahliye nu one surdu. Bolay, Darvinizgençler varsa, bunun tek sorum olabilmektedirler" denıldi. Dımi de eleştırerek "Darvinizm, lusu, Türkiye'yi idare eden ay lekçede înfaz Yasası'nın değışbaşkalannın hayat hakkını elindınlardır. Her konuda başı çe tırilmesi gerektiği de belirtilerek, den alan bir felsefedir. Havatta ken aydıplar oldugu hatde, dm cezaevi idiresmin en basit bir haher şeyi mutlak surette eline gekonusunda bunun tersi rekete bile mazeret bularak buçirebilecegine inanan genç buholmuştur" dedi. yuk bir rahatlıkla infaz yapabil Onnrmnh zorııminlnr ' °1 ~ 'Çağdaş Gençliğin Ruhi ve Manevi Problemleri' toplantısı "Tevfik Fikret'e akıl hastası teşhisi koyardım" İstanbul Haber Servisi Islami llimler Araştırma Vakfı'nca duzenlenen "Çağdaş Gençliğin Ruhi ve Manevi Problemleri" konulu "tartışmalı ilmi toplantf'da konuşan Prof. Dr A>han Songar, "Tevfik Fikret dengesiz bir adamdır. Bugun gelseydi, kendisine akıl hastası teşhisi koyardım" dedi. Doç. Dr. Süleyman Hayri Bolay, Darvinizmın insanın yaşam hakkını elinden alan bir felsefe olduğunu ıleri surerken, Prof. Dr. Hakkı Dursun Yıldız, gençliğin bunalımına değindi ve "Biz ni>e bnlamadık diye hep kendi kendime soruyorum. Aç adam mı bunaiır. tok adam mı? Turkiye'nin fakir koylerinde intihar olmadıgına gore, demek ki karnımız doyduktan sonra duşiınmeye başlıyonız" seklinde konuştu. Dr. Emin Işık ise "Miisliimanlık, Türkiye'de avam dini haline gelraiştir" dedi. Islami llimler Araştırma Vakfı adına Prof. Dr. Ayhan Songar ve Dr. Emin Işık tarafından duzenlenen toplantının açış konuşmasını yapan Marmara Ünı BingöFde operasyon sırasında 3 kişi öldü BtNGÖL, (a.a.) Bingol'de guvenlik kuvvetlerince yapılan operasyon sırasında bir emniyet mensubu, köy bekçisi ile bir ko>lü öldu. Yetkililerden alınan bilgiye göre, yapılan bir ihbar uzerine Bingöl'e bağlı Gokçekanat köyune giden emniyet mensuplaıı, köy girişınde bekçı ve bir koylu tarafından durduruldular. Emniyet kuvvetlerinin kendileruıı lanıtmasına rağmen, koy bekçisi. guvenlik kuvvetlerinin koye girmelerine izin vermedi ve komşu köydekı jandarma karakoluna haber vermek içın koyden ayrıldılar. Bu sırada koyun etrafında pusuda bekleyen diğer emniyet kuvvetleri, karakola giden bekçi ile koylu vatandaşı kaçmaya çalışan şakiler sanıp yanlışlıkla uzerlerine ateş açtılar. Ateşe köy bekçisinin de karşılık vermesi uzerine çatışma çıktı. Olayda, ismi henüz belirlenemeyen bir emniyet mensubu ile köy bekçisi İbrahim Çakabay ve Mustafa Çakaz adındaki köylü olduler. Burumun anlaşümasından sonra, demek yetkilileri olağanüstü genel kurula gidilmesini kararlaştırdılar. Hayvansevenler Derneği Başkanı avcı çıktı tSTANBUL, (THA) Başkanlan ava çıkınca, Hayvanseverlcr Derneği, olağanüstü genel kunıl karan aldı. Hayvansevenler Derneğinin Başkanı olan emekli hava subayı Yılmaz Gökbar'm aycı olduğunun iddia edilmesi ve başkanın derneğe av köpekleri yetiştirme teklifı yapması üzerine, dernek 12 aralık perşembe günu olağanüstü topianacak. Dernek yetkilileri, THA muhabirine yaptığı açıklamada, olağanüstü genel kuruia gitme kararlan arasında ayrıca dernek içinde çeşitli yolsuzluklann olması ve bunlarm acığa çıkarıhp, yonetimin duzene sokulmasının yer aldığıru söylediler. 'Sofra mı,aşure mi?" 'dadius' romanını yazan Robert Graves öldü DEYA, MAYORKA, (a.a.) "Ben Cladius" adlı romanıyla adını butun dunyaya duyuran tanınmış tngiliz şair ve romancı Robert Graves, diln Mayorka Adası'ndakı evinde öldu. Graves 'in kızı Catherine Dalton, unlu sanatçının sağlığının son on yıldır iyi olmadığını açıkladı. Ancak olum nedeni hakkında bilgi vermedi. 20. yüzyılın önde gelen İngiliz şairlerinden olan Graves, 1895'te Londra'da doğmuştu. 1929'da Mayorka Adası'na taşınan Graves, sonraki yaşamını orada geçirdi. Graves, Uk şür kitabını 1916'da yayımlamış, daha sonra yazdığı ve Birinci Dunya Savaşı'nı anlatan " H e r Şe>e Veda" adlı esenşle yankılar uyandırmıştı. Yazann ünu, "Ben Claudius" ve " T a n n Claudius" adlı eserleriyle daha da pekışmıştı. "Bütün gün ugraş, didin. Çeşit çeşit yemek hazırla, sofrayı kur ve herkesin önünde bir başka cins bardakla o güzelim yemeklere yakışmayan bir sofraya otur! Neymiş, zamanla günlük bardaklarımız eksilmiş, evde aynı bardaktan iki tane bile kalmamış. Orhan'a söyledim. Gideceğim, sürahisiyle birlikte en yenilerinden bir takım alacağım." "Bugün mutlaka Paşabahçe alacağım" mutlaka vardır Pazaroyun çözümleri Çiftlikten çiftliğe Beşiktaş Emlak Vergi Daıresı'nden almış olduğum 30.7.1985 gun 669397 nolu makbuzumu kaybettim. Hukumsuzdur. ALİ KIVRAKDAL en
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle