25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 NEW YORKTAN İZLENİMLER HABERLER 27 EKİM 1985 Ekonomik boyut dış politikayı gölgede bıraktı SEDAT ERGtN NEW YORK Başbakan Turgut özal'ın yaklaşık bir hafla süren New York cıkartmaa, dış poliükanın kendisi için "öncelikli" bir "ilgi alanı" olmadığını orıaya koydu. Önce programından başlayalım: Başbakan Özal New York'ta BM'nin kırkıncı yıldönumü kutlaraalan için dünyanın dön bir tarafından geten üderlerin buluştuğu önemlı bir uluslararası diplotnası olayı için bulunmaktaydı Oysa adımıru aıar atmaz temaslanna buradaki bankacılarla başladı. Hazırlanan prograrnda da bankacüar ve işadamlanyla temaslar, daha doğrusu "ekonomi bovutu" ile Amerikan gazete ve dergilerini ziyaretleri "tanıtma boyut»", yabancı devlet adamlanyla yaptığı ikiü görüşmelerden, yani "diplomasi boyutn'ndan agır bastı. Diplomatik nitelikteki görüşmelerinin sayısı yalnızca 7 idi. özaJ'ın programındaki diğer bir gariplik de NATO üyesi ülkelerden tek bir Ulkenin başbakanı ile görüşmemesi ve Balılı Ülkelerden yalnızca tsveç Başbakanı Olof Pmlmc ile resmi nitelikte bir görüşme için biraraya gelebilmesiydi. örneğin Başkan Reagan New York'ta bulunduğu süre içinde birçok ulkenin basbakanlan iie görüşecek, ancak ABD'nin ilişkilerinin üsler anlaşması göTüşmeleri nedeniyle çok kritik bir noktaya geldiği anda Türk Başbakanı programında yer almayacaku. Oysa bu fırsat Türk dış politikası açısından daha iyi değerlendirilemez miydi? özellikle Türkiye'nin ilişkisinin yakın olmadığı bağlantısız ülkelerin, örneğin Afrika ülkelerinin liderteriyle yapılacak görüşmelerle Türk dış politikasına yeni soluklar getirilemez miydi? Kendisine bu soru>u yöndtüğünizde de özal, "tlla ikili temas şart degil. bunlar zalen çogunlukla nezakct icabı yapılan şeyler" karşıUğını vererek, pek oralı gözükmedi. Özal'a göre "Tanıtma da çok önemliydi. Keodisi ne zaman yurt dısına gitse, uuutmaya önem verirdi" sonra "Zalen bu Iklerlerin çoguyla katıldıgı iiç tesmi yemekle karşılaşmak ve unışmak (örnegin Lganda Başbakanı ile) fırsaünı bulmamış raıydı?" Başbakan'a göre "Bu kadan ytterliydi." Başbakan, New York'ta bulunduğu süre içinde zamanımn çok azmı ayırdıgı Genel Kurul çalışmalarından arta kalan süreyı ABD'nin önde gelen bankaları, işadamlan ve müsavirlik firmaları ile "'«Wl Street Jour•aT, "New York Times" ve "Time" gibi yayın organlanyla değerlendirecekti. HEP EKONOMt , Özal'ın dış politikayı öncelikli bir ilgi alanı olarak görmemesınin bir başka göstergesi de temaslannın sonucunda düzenlediği basın toplantısında gazetecilerin ısrarlı sorularına karşıbk konunun dönüp dolaşıp ekonomiye gelmesiydi. ÖZALHALEFOGUJ İLİŞKtSt NEJREYE GİDtYOR? Başbakan, dış pclitikayı ıkind öncelikler arasında gorurken, Dışişleri Bakanı Vabit Halefoglu hakkında bazı gazetecilerce olumsuz yargılara dayanan sorular karsısında çok duyarlı gözükmemesi de dikkat çekti. örneğin basın toplantısında bir gazeteci kendisine aynen şu soruyu yöneHü: Tiirldye'niıı tamtılmva meseJesini ek alalım. Türk Dişişkri Bakanlıgı... Dışanda tanınmak şöyle dursun, Türklugumuzü. haysiyetimizi konıyscak bir sey lazım bir yerde. Dışişleri Bakanımu buraya geliyor, bir miryon nufuslu Lnksemburg Dışişteri Bakanı ağzına geleıri sörliiyor. Biz gayel kibarca dinliyoruz. Avrnpa'da pinpon topu gibi oynuyorlar bizimle. Bunlara karşı Dışişleri ya da Basbakanlık olsun kendimizi daha haysryelü bir şekilde konıyaraaz mıyız?" özal yarulında Avrupa Parlamentosu'nda kabul edilen karan nasıl karşıladığıru, basının bu tür kararlar karşısında nasıl davranması gerektiğini anlattı. Bir gazetecinin "Dışişleri Bakam'nız hakkında geürilen ysrgdan nasıl karşüıyorsunuz?" şeklindeki sorusu üzerine de "Şahıslar üzerinde konasmayalını" dedı. BASINLA tliŞKÎLERİNDE RAHAT Bunlara karşılık Özal, basınla iliskilerinde son derece rahat gözüktü. Düzenlediği basın toplantısı espriler, kahkahalar ve karsılıklı diyaloglar şeklinde geçtı. Başbakan, bu arada Amerika'da yumurta fiyaunın ne kadar olduğunu sorarak gazetecileri sınavdan da geçirdi. Washinzton'dan c ı ıifu A ıvı vwv%ır^i ŞÜKRAN KETENCİ rada galiba. 1960*11 yıllann olayları, rada ealiba. 1960"h yıllann olayları, büyuk gösterilerle kazanılan vatandaşbk haklanndan en iyi şekilde yaWASHINGTON ABD Dışişierarlanmaya beyazlar kadar insan ve rinin nazik yetkilUeri, sokakıaki sıbaşarıh olabiieceklerini kanıtlama radan Amerikab'mn Türkiye'yi taoıkavgasındalar. ön yargtmiza. korkumadığını ancak, yetkıli kişilerin getulmusluğumuza ragmen, saldırgan rekli ve yeterli bilgiye sahip olduklazenciye yol kaybedip içine düştügüruu anlattı. roüz zenci mahallelcrinde dahi rastSokakıaki Amerikalı ise bizde aylamadık. nı izlenimi uyandırmadı. AramızdaTabiı sorun çozülmuş değil. Sadece ki konuşmalara ilgi duyan birçok kisendikalar ve radika! çevreter ancak şi, "Tüık müsünüz?" sorusuau yözenci ile birlikte çahşıp yaşamayı, neltti. Belki henüz baskentte olmakdostluk kurmayı benimsemişler. Getan kaynaklaruyor ama, ne kadar çok nis bir kiüe ıse sadece birlikte çaltşinsan askcri ya da başka bir görevle mayı ve ayra binalara girip çıkmayı Tttrkiye'ye gtlmis. kabul ediyor. Aynı rötoran, ucuz yeYabancı olmanın, dil bilmemenin mek salonunda hirlifcteler. Ancak bir tnsana bu kadar az sorun olacagı bir zenci ile başbaşa yemek yiyent, ya da başka ülkç düşunölemez. Yıllarca iş dışında sohbet edcne rastlamak ABD'de yaşayan dilini öğrenememiş ya da >"eni gelmiş, her milletten o ka pek olası değil. dar çok yabancı var ki, saııcısı, şoSokaktaki Amerikalı ile dünyayı förfi birkaç keltme ile işaretlerle koyöneten en iteri teknolojinin sahibi nuşmaya alışktn. .\jnerikah arasında hiçbir ilişki yok Stradao .\menka]ı çok dar bir gibi. Çoğunluk kille bütDn ön bilgiçevre içinde yaşryor. Bizim televizyon lerimize rağmen, şaşıracağınuz kadar dizilerioden yakından tamdığımız iş basit bir yajam içindeözellikle ABD yaşammda, bürokraside zirveye ulahayranUnmn mannğı dünj'ayı yöneşanların yaşamı iie tamamen apayten guy Ue sokaktaki insan arasında n. Luks vjllalar genellikle, şehirden bir ilişki kuramıyor. Gerçekten uzakta. Bu &ayede açık olarak tavır "saiata" espirUioe uyacak çeşitü milkonmadan. zencibeyaz aynmı sürlet kökenli Amerikan vatandaşlan dünilüyor. geteııeklerine kendilerine donük olarak çok basit bir yaşam içindeler. Washington, zencüerin en yoğun Devlet politikası olarak kargaşanm toplandıklan yerterden biri. Nufusun causmaya donüsmemesi icin özeiUkle çoğunlugu zenci. Esitlikten yararlanabilen, U yaşamında, bürokraside zenciler açısından bu durum sanki rirvetere çıkabilen en çok zenci bu destek görüyor gibi geldi. "Ortak kiUtür nedir?" sorusuna "Ortak killrur cedir?" sorusuna bir yetkilinin yanıtı, "ingilizceyi oğrenip kullagabilmek"ten ibaret. Soru yinelenince. 'DBi ögrenlnce, herkes birbiritteanlaşabitiyor, sporn izleyebiliyor, tekvizjon stjredebiliyor, bJzinı ortak kühüriimiiz bu kaılar' diye sürdüruyor. ABDVie kültür çelişkisi Gumr ve Pontiki dosthiğu <' Atina'dan STELYO BERBERAKİS ATİNA Yunanistan'da en çok satan "PontikT (Fare) dergısınin sayfalarını her hafta olduğu gibi kanştırıyoruz. Bir mizah dergisi olmasına karşın yayımladığı haberleri başka hiçbir gazetede bulamazsınız. Bizim "Gırgır"da ne kadar karikatür varsa, Pontiki'de de o kadar mizah yazısı var. Bizim Gırgır'da ne kadar siyasi eleştiri karikatürü yer alırsa, Pontiki'de de o kadar siyaseti "gırgıra" alan yazı var. Diğer bir deyişle bizim Gırgır'ın Yunanistan'daki benzeri "Ponliki" dergisi. Bu haftaki Pontiki'de sosyalist hükümetin aldığı ekonomik önlemlerin gerçek nedenini, PASOK içinde buna karşı tepki göslerenlerin kimler olduğunu öğrenmek için sayfalanıu karıştırırken, tam sayfa, hiç de yabancı olmayan karikatürler gördük. Evet.. Altlannda "Oğıız'1985Adna" imzası var. Karikatürde iki balıkçı kendi kıtalannın sahillerinde oturmuş balık avlıyor. Arkalannda da kara giysilerinden politıkacılar olduğu izlenimini bırakan üçer kişi, karşılıklı bağırıp çağırıyor. önlerinde balık avlayanlardan biri de: "Yahu Yorgo, bunlann fcryatlan yine batıklannuzı kaçıracak" diyor... Yazırun başlığına bakıyorur "Aramızda bir Türk." Üst başlık ise "Gırgır ve Poatiki, mizah vt siyaset." Bir başka yetkili, hajkm eğitimindeki gerilikten yakınıyor. Halen ABD'de 17 yaşlarma gelmiş, bizim lise duzeyindeki okuilan bitirmiş genç kuşak ve özellikle zencfler arasında çok çok büyük bir kitlenin doğm dürüst okuryazar bile sayılamayacağını anlatıyorlar. Çok büyük bir kitlenin sorun olacak kadar kültürsüz kaldığını, öğrencilerin yuzde 75'nin matematik okumadan liseyi bitirdiğini, bunun da bilgisayarlı yaşama geçişıe çözülmesi zorunlu bir sorun otacagım beiirtiyorlar. Sıradan Aırterikalıcın biricik kültür aracı 24 saat yayın yapan 914 kznalb televiz>onlann politikasmın amacını anlamak mumkün değil. Her 3 filmden biri kanlı, korkunç bir geribm yaratan korku dizileri. Bir diğeri ise, bol cinayetli polisiye grubuna giriyor. Bu kadar çok suç işienen ve iıuaniann sinırsel bunalımlar içinde oldugu gözlenen ABD'de bu tür televizyon yayınının olsa olsa hastalıklı toplumu deşarj etme gibi bir amacı olabilir. Konuyla ilgili bir yetkili bulabilirsek öğrenmeye çalışaca ' Pontiki dergisi, arada bir Gırgır'da yayımlanan karikatürlere, yazılara, fıkralara yer veriyordu. Ama bu denli geniş bir yazı yayımlamarmşıı. Ne oluyordu acaba? Olan şu: Gırgır Ue Pontiki, Türk ve Yunan halklannın dostluk ve beraberliklerine inandıkları için, bu konuda bir deneme de kendileri gerçekleştirmek istediler. Bugttne dek yapılan bazı aulımlar ne yazık ki cdız kâlmışu. Gırgır ve Pontiki gibi yüzbinlerce YunanJı ve TUrk okura hitap eden yayınlar, bugüne dek ya çekindiklerinden ya da "Bu iş olmaz" diyerek bu yoldaki uğraşılanna son vermişti. <' pek iyi göremiyorum. Çünkü bir gözüm bandajlı, diğeri ise yan açık.. Doğm dürüst oturamıyorum bile.. Çünkü sağ bacağım alçıda bulunuyor. Birazdan uçaga binecek ve tstanbul'a döneceğim. Birlikte 'söyleşligimiz' Kosu ise bana sozünü verdi. Hastaneden çıkar cıkmaz tstanbul'a gelecek 'söyleşmemize' Istanbul'daki meyhanelerde devam edecegiz. Bakalım bu söyleşilerle, halklanmıza aşılanan düşmanlığı nasıl yeneceğimize, nasıl iki halk arasında dostluk ve sevgiyi getireceğimize karar vereceğiz..!' Ognz Aral, Pontiki'nin davetlısi olarak Atina'va geldi. Yıllarca merak ettigi Atina'da çeşitli temaslarda bulundu. Yunan insanını daha yakından tanıdı.N'eler daşundüklerini, nasıl davrandıklanru, içki içerken, sohbet ederken, hatta yazı yazarken izledi. TürkYunan dostluğuna ilişkin düşüncelerini öğrendi. Atina'dan olumlu izlenimlerle ayrıldı. Pontiki'de yazdığı yazının son paragrafını soyle tamamladı: "Okuduğunuz şu satırları bir kolum kınk olduğundan sağlam elimle yazıyorum. Ancak ne yazdığımı da Oğuz Aral, Pontiki dergisine yazdıgı yaayı iki yıl önce İstanbul'da ödülleri verilen Abdi Ipekçi Yanşması'nın (TürkYunan Dostlugu Yanşması) başan kazanan bir oykusUnden esinlenerek yazdı. Mozaffer Abtyhan'ın başmdan geçen bir olayı ve izlenimlerini yaasında belirtti. Bir TUrkle bir Yunanlının tavemada taüı tatlı sohbet ederken, birbirlerini sevdikleri halde, içki içmekten hoşlandıkları halde, karsılıklı yumruklaşmalannı, [ekmeleşmelerini, ancak içki kadehlerini de tokuşturmaktan geri kalmadıklannı anlatmaya çalıştı. Oğuz Aral'ın Pontiki'deki yazısı okurlar tarafından çok begenildi. DOGU NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ New York'tan LLmousine kavgası TANJU AKERSON NEW YORK Türkçe karşılığı sözlükte "Kupa arabası gibi nslıi kapalı otonobiT diye geçen Limousine'ler BM'nin 40. yıldönümü nedeniyle en aranan nesne oldu. Nev. York. dünyanın en fazla sayıda Limousine'e sahip kenti olmasına rağmen büyük sıkıntısı çekildi. Şu anda New York'ta 10 tnnden fazla Limousine olduğu söyleniyor. Ama diplomasinin ayrılmaz bir parçası haline geldiğınden BM nüsyonlanna Lımousine yetişürmek olanaksız gibiydi. Anma lörenı boyunca BM binasının önünde az rastlanır bir Limousine koleksiyonu sergilendi. Kiralık araba servislerinin yöneticileri "aman" diye dert yandılar. "Limousine yetiştirmekten vazgeçtik, bir de içinin aksesuanaı düşünmek zorundayız. Kral. kraliçe ya da devlel başkanı için Limousine isteyen misyonlar ille de komşu ülkelerin kiraladığı arabalann içindekinden daha zengin aksesuar olmasını şart kosuyoriar. Eğer bir elçilik komşu ulkenin Limousinenin içinde kendisininkinden daha fiyakalı telefon. koltuk. bar >n da video olduğunu çakarsa müthiş bozuluyor. Hemen telefona sanlıp bize demediklerini bırakmıyoriar." Bir kiralık araba servisi yöneticisi Limousine rekabeti yüzünden siniri bozulan yabancı elçilikleri yatıştırmanın yolunu şöyle bulmuş. Hemen içinde "Tiffany'de Kakvattı" filminin video kasetini yamnda şikâyetçi ulkenin ulusal içkı ve yemeği ile Limousine kiralayan elçiliğe gönderiyormuş. Bu yöntem özellikle Ortadoğu ülkeleri için bayağı geçerli oluyormuş. Fransız misyonu ise özel Renault 23 arabalarına sahip olmaktan çok gurur duyuyor. Onların Limousine'e en ufak bir ilgi duyduklan yok. Çünkü Renault arabaları konuşuyor. Hem de Fransızca olarak araba lastiklerinin havasırun azaldiğını, yağın bittiğini hemen haber veriyor.. Yalnız Fransız dıplomaüarının "Armba YABANO GÖZÜYLE Benim "Halkçı Başkanlar"... Istanbıd tstanbul'un en sevdiğim yerinde oturuyorurn. Topkapı Sarayı Kahvehanesinde. İki denızı, gemüeri, Kızkulesi'ni seyrederken Abidin Dıno1 nun "Europe" da çıkmış yazısuu hatırlıyorum. Benim Istanbul, tam Dino'nun o şiire benzeyen yazısı gibi. Bu kente ilk gelişimin üzerinden tam onbeş yıl geçmiş. Şimdi tstanbul'un caddelerinde, o zamana göre bence daha çok erkek var. Çoğü da nedense bıyıklı. Kalabalık daha çok, gürültu de. Ama park ve yeşillik beş yıl öncesine göre daha fazla, toz daha az gibi. Kadınlar nerede acaba? Evlerinde pencerenin kenannda oturup, prenslerini beklerken nakış mı işliyorlar? Bu sefer Türkoloji Kongresi için geldim. Çok defa defa, hem de ne kadar "günaydın" dedira, gülümseyerek "iyiyim" diye cevap vermek zorunda kaldırn. On beş yıl önce de aynı sorulara cevap veriyordum. "tstanbul'u begendiııiz ni?" İçinde o biraz gurur gizli sorulara. "tstanbul dönysnjn incisi" diye cevap verdim, ama gerçek düşüncem "istanbul, çok yorucu bir şehir"di. O misarırperverük bile yorucuydu. Kur yapmak ise sanki lstanbullular için bir kamu görevi gibiydi. Hele, o özürsüz randevusuna gelmeyenler, teklifsizce bir gün önce ne yapuğımı, kiminle yemek yediğTrnı, sanki "merhaba" der gibi rahatlıkla sonıyorlardı. Bu yıl İstanbul'un "Chez Maxim"i Ortaköy Ziya'yı keşfettim. Buraya gelen profesörler, poİitikacuann iktidarı ile aktörlerin ünü arasında bir yerde; nonnal olarak gazetecilerden kaçraaları gereken film starları gazeıecilerin en bol bulunduğu bir barda; Entelektüellerle plaj güzeüeri arasında koordinasyon kuran gazeteciler de Ziya'da, kuraUarını iki hafta içinde öğrenmem mumkün olmayan ince bir piyes sahneliyorlardı. « JASNA SAMtC (Yugoslav TürkologVazar) Limousine'ler, BM'nin 40. yıldönümıinde en aranan nesne oldu. mızın erkek yerine kadın srsiyie konuşmasuu tercih ederdik" dedikleri söyleniyor. Hellenic Limousine servisinin sahibi Pallogudis" Arabalanmı isterlerse Türk dipiomallanna da kiraianm" diyor "Kim istediğim parayı rerirse seve seve arabamı gönderirira. Ruslara da kiraladını. O kadar memnun kalddar ki bana sonradan votka ve saal artnağan ettUer"..Ama Pallogudis Limousine kiralayacağı Türk diplomatlarından armağan olarak rakı beklemiyor. Monaco'dan Pırütüı kıyüar HALUK BAKIR . MONACO Fransız Alpleri kuzeyden güneye uzanıp Akdeniz'e dikiemcsine iner. Dağ yamaçlarıyla çevrili koylarla ve kumsallarla bezenmiş bu kıyüar "meşhur" Cole d'Azure kıyılarıdır. Doğuda ltalyan Rivıerasından başlayan Cöte d'Azure de Monaco Prensliği'nin hemen tümünü oluşturan Monte Carlo şehri, Cape Ferrat, Nice, Antibes, Juan Les Pins ve Cannes gibi, dünya zengınlerine pınltılı anılar çağrıştıran yerler vardır. Filraseverler de buraları dolaylı olarak az çok bilir. Örneğin Cannesdaki "Hottl SptendHt" ekim gUneşinde, beyazperdedeki gizeminden yoksun oka bile, Hitchkock'un fümlennı anımsatır. Güneşli bir günde Cannes sahilinin doğu ucuna dogru yürürseniz ılginç görümülerle karşılaşırsuuz. Plajda, biçimli biçimsiz, genç ya da yaşh, ama hemen hepsi tek parça bikinili hatuniar uzanır. Uzun, beyaz entarili Senegalli bir zenci, bu hatunlara fîldişi taklidi incik boncuk satmaya çabalar. Yat lımanına varmadan önce, taş iskeleye uzanmış iki sanşın hurinin birkaç meıre yukansındaki kayalara tünemiş Kuzey Afrikalı gençleri görürsünüz. Büyük bir ciddiyetle tartıştıklan konuyu merak edersinız. Daha sonra dikkatinız limandakı büyük yatlara yönelir. Arap, Amerikan, lngiliz isimleri taşıyan bu yatlann degerleri milyonlarca dolarla olçülür. Cote d'Azure'ün zenginliği insanı iki şekilde etkileyebilir. Hayran kahp, damdaki kemancı Tevye gibi "ah bir zengin olsam" şarkvsmı tvunldanabilirsiniz. Ya da biraz düşünup, bu birikimlerin yüzyıllann sömürgeciüğinden kaynaklandığı sonucuna varırsınız. Belki, biraz önce gördüğünüz Afrikalı da aynı sonuca varmış ya da varmaktadır. Kim bilir, bir yandarı kıyıdaki sarışınlann göğüslerine bakıp, bir yandan hararetli tartışmalarını surdüren Arap gençleri de bu konuyu konuşuyorlardır... Cöte d'Azure'ün yerlileri, dünyaıun dön bir yarundan gelen tanınmış zengınler hakkındaki dedikodulardan haberdardır. Silah taciri Kaşıkçı'mn Nebile'yi sattıkıan sonra satın aldığı yeni yatın nerede dsmirlediğini bilirler. Limanında Chrisüna Onassis'in helikopterli gemisinin sıkça demir attığı Monte Carlo'nun kumarhaneleri meşhurdur. Kumar meraklısı zenginlere, "kara vale" yani 21 masasında bir gecede ütülduğü servetler vız gelir. Çünkü onlar hep ütmeye zaten alışıruşlardır. Kumarhaneli oteller oteller müşterilerini, bozdurdukları paraya göre, a, b, c ve d diye sınıflandınrlar. D sırufı otelin lokantasmda bedava yemek yer, c sırufı otel parası odemez. B sınıfı mensupları için her iki masraf da "muessesedendir." Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez. Birkaç kez 1015 bin dolarhk kumar fişi alanlar a kategorisine girerler. Dünyaıun neresinde olurlarsa olsunlar, onların uçak biletlerini bile otel öder. Buralara bir göz atmak için zaraanında gelmişseniz eğer, a sınıfı müşterileri arasında bizden de, ünlü bir "ata"nın aşina yüzünü görüp şaşakalmanız işten bile değıldir" Cöte d'Azure kıyıları pınltılı. zenginlikleri engindir. Burada ihtiraslar pek kolay durulmaz. Ihtirası para olanın buralarda dolaşması sağlığa zararbdır. Çünkü böyle yerlerde zenginin de zengini hep vardır. Rragan'ın BM'deki koouşmasında dünyaya nasıl bakt'ğı onaya çıkarken Waldorf Astona Oteli'nde verdiği resepsiyonda da dünya liderlerini nasıl gördüğü aydmlığa kavuştu. Uzmanlara göre Reagan' ın bir lidere yakınlığı ya da uzaklığırun en sağlıklı Acaba Reagan'ın tek elle tuttuğu göstergesi, el sıkış şekli.. Eğer Rea , başka kim var? gan iki eliyle birden kavrayıp sıkıyorsa yakın, tek eliyle sıkıyorsa uzak duyuyormuş kendisini o lidere.. Buna göre Reagan'ın en sevdiği lider, Japon Başbakanı Nakasone.. Reagan resepsiyonda Nakasone'nin elini iki eliyle tuttuktan sonra bir süre bırakmadı. Hatta salladı deniyor.. Buna karşılık Reagan Nikaragua lideri Or(ega'nın elini iki eliyle tutmadı. Tek elini uzattı. O akşam Ortega resepsiyonda fazla durmadı. Önceden planladığı randevusunu yerine getirmek için hızla Manhattan'ın batı yakasına hareket etti. 54. Cadde'deki Ziegfeld tiyatrosunda bir zamanlann ünlü kalipso şarkıcısı Harr) Belafonlc ile birer kokteyl ıçkisı alacaktı. Enesi gün de Reagan BM'de Nikaragua'nın kaderi üzerine Moskova'ya pazarlık önerdi. AQ BİR KAYIP Hüseyin Özkök'ün sevgili eşi, Nurten ve Erol'un biricik anneleri, Turhan Taner'in kayınvalidesi, Selmin ve Esin'in anneanneleri HATİCE ÖZKÖK vefat etmiştir. Cenazesi 27 Ekim 1985 günü İpsala'da toprağa verilecektir. AİLESİ GALERtLER İŞ SANAT GALERİSİ ERENKÖY 528 66 29526 10 00/412 SALİH ACAR ftesim Sergisi 11 Ekim • 30 Ekim 1985 12 EKİM2 KASIM U301900 40 NÜ URAHT GALEBISI 24. SULUBOYA RESİM SERGİSİ 11 EKİM 8 KASIM 1965 B a # b t Cad 29fe4 ERENKÛV Tel. 3560168 Husıev Gereoe Cad. 126 Teşvitave MeyöanıIST Ie) 141 27 11 BM Işıl Anpek Teı ı « 93 2i • Boğaziçi Üniversitesi'nden aldığım kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. A YHANAKMAN. Ahmet Luttü Oran "Kaçmk keykH «c takı ser^iıı" 24 Ekim 2 Kasın 1MS "İptktc jcoMtri s KAYITLARIMIZ DEVAAA ETMEKTEDİR. Başlama tarihi: Z kasım 1985 cumartesi Kuçukayasofya Cad No:35 SullanahmetISTANBUL .Tel 527 47 09 S MUM BATİK KURS Kış ^Dönemi Endonezya Kalıp kalem ELİŞİ isıansuı Eflatun Sokak 5/2 F*n«ryolu. KadıkOy İstant^ul T«lf 338 83 28 ' RESJM SATIN Aİ.İNIR SEVİMCE Şenol YÖROZİU Resim Scrgisi 1030 Ekim Fikret Kolverdi Resim Sergisi 24 Ekim 12 Kasım ÎNGİLlZCE KONUNUN I SCHGDL OF ENGUSH FasbinderGodard BETAVHS Yeni Koleksiyon ı Cafl 98/1 146 93 21 Tel: 146 72 81 Resim Vitrav Seramik Moda ve Stilistlik Atetyelerine Kayıtlar Devam Ediyor Bağdat Cad. Nihat Kızıltan Sok. Çımen Apt. 1/1 Tel 358 03 25 GALERI BARAZ MSTH SAMT UUMSI Rumelı Ccıddesı, Bakara Apartmariı Kat J Vepa Mağazast ııslu, Osmanbtn' 146 4H 59 GALERİVEPA Zehra Say RcstaSeroisi I I EkkM 7 Kasıaı "İngilizce öğrenmek için seçkin bir ortam" • Tüm dersUklerde vidcokâpali devre TV ve au<5iovi5ual sısıem • Türh ve ingiliz öğretm«nlerden oluşân deneıımlı kadro • Başlangıç, orta ve ileri duzeyde GENEL İNGİUZCE PROGRAMLARI • CEVİRİ, TIP. TEKNİK ve TICARİ İNGİLİZCE • 5 kışıye "Ingihere Bursu • 20 kişıye "Dilko Yaz Kampı" obnağı uidSnj CaJMastm YÖNETİMİNDE ATÖLYESİ we GALERİSİ İ C I Â L OKUTURLAR Selim Turan 130 1985 Kurtuluş Cad. 191. İstanbul 1404783 mnmta ustatanadan nyguta«aiarU GELENEKSEL TÛRK SÛSLEME SANATURI SERGİSİ 7 Ekim 9 Kasım FraL tab larat Mmtafa Mugunman CakMt KHİdnar SeMHıirtef Fslk KITIMII NiMyla AZMI Baykal iksaaGidea Adres AMı Ipekçî Cad No: 75 Macka fel 146 03 54 Nurullah Berk RESİM SERGİSİ 21 Ekim13 Kasım 1985 Çahşmalaıı süımektedir. Bsğdat Cafl ^o 256 358879i RESİM SERAMİK TAŞYONTAR KASIM AYINDA BAŞLAYACAK TÜM KURSLAR İÇİN KAYITLAR SÜRMEKTEDİR NOT: Ayrıca. temsilcısi olduğumuz İNGİLTERE PITMAN SCHOOL OF ENGUSH kuıslanna kahlacaklar v n kayıtlat açılmışnr KAD1KÖY: BAK1RKOV , Hatbovu C«d Ho 16 ITel 572 .21 44 İS70 12 70 STİ7TFTT .SATJATT • A~R.RAT .TTO.tflt ŞADAN BEZEYİŞ Resim Sergisi 1231 Ekim Tel: 160 89 13 161 62 06 160 71 30 Husrev Gereoe Cad 80,1 Teşvıkıye BERK . . SANAT GALERİSİ Şan lt>atrosu No: 6 Cumhun>et Su^r Idaıes Volu No 3 Tel. 33« 58 47 3 M 8 Î 10İ Eskı Islule katjuı istasyon sanat evi MALATYAELAZIĞTUNCEÜBİNGÖL Malaty^'dan Elazığ'a doğru yola çıkacağımız zaman, Malatya'da gözaltına alınan davulcunun salıverildiğini öğrendim. Davulcunun salıverılmesinde HP Malatya Milletvekıli Ayhan Fırafm girişimleri olmuştu. Malatya'da SODEPHP birleşmesinde çıkan güçlükler, çö zülmüş değildi daha. Başkan kimden olsundu? SODEP il Yönetimi bir yazı yazarak, başkanın SODEP'ten olmasını istemişti. HP'iler, "olur mu öyle şey" demeye getiriyorlardı. Perde arkasından gelen haberlere göre, başkanları karşılama bile bir sorun olmuş, hangi il başkanının arabasının önde gideceği tartıştlıp durmuştu. il başkanlığı, milletvekilliğine giden yoldu. Malatya'da, başkanların gelişi iyi duyurulamamıştı dedim; belediye de ANAP'lı olduğu için, SODEP ve HP liderinin gelişinin belediye hoparlöründen duyurulması isteğine uzun süre karşılık bile verılmemisti. Elazığ'a girerken, bir helikopter iki pırpır uçak havadan izledi, güvenlik nedeniyle olduğunu söylediler. Köşk Sineması'nda konuşmaları dinlemeye gidiyordum. Şıkı güvenlik önlemi alınmıştı. Gençler içeri sokulmuyordu. İle girerken, cadde de değiştirilmiş miydi? 29 Ekim için öğrenciler ana caddede yürüyüş yapmaktaydılar. Provaların bugüne alınışı anlamlı mıydı? Elazığ'da da kente liderlerin gelişi haberinin yeterince duyurulamadıği söyleniyordu. Elazığlılar ondan mı durgundular? ANAP'ı destekleyen Uluova Gazetesi, Aydın Güven Gürkan'ı televizyon konuşmasından dolayı eleştiren bir haberi manşette vererek. liderlerin Elazığ'a gelişini de duyurmuş oluyordu. Başkaca duyuru haberi yoktu. Aydın Güven Gürkan Elazığ'da doğmuştu. Babaannesi Hayriye Hanım çok esprili, eski deyimle "nüktedan" bir kadın olarak tanınmıştı. Perçençliydiler. Hayriye Hanım konuşmaları ile kimilerini acı biçimde iğneler, dinleyenleri gülmekten kırar geçirirdi. Gürkan'ın babası Hamdi Bey subaydı. Gürkan konuşurken " Kuçük bir bebekken Elazığ'dan aynkjım" diyordu. Köşk Sineması'nda Erdal Beyle Gürkan konuşurlarken, arka sıralarda orta yaşlı iki kadın biri şalvarlı, öbürü başı bağlı, onları dikkatle dinliyoriar, alkışiıyorlardı. Kadınlar dertliydiler, ikisinin de çocukları 5 yıldır içerdeydi, birininkine ölüm cezası verilmişti, liderier konuşmalarını bitirir bitirmez, iki kadın da oturdukları yerden sahneye fırladılar, herkes merakla bakıyordu, kadınlardan çocuğu ölüm cezasına çarptırılan ana şöyle dedi: Çocuklanmıza sahip çıkın, ışkenceden kurtarın, haksızlıkları önleyin içimiz kan ağlıyor, bizi bu zulümden kurtarın. Türkes kurtuldu.masum yavrulanmızı da siz kurtann... Tunceli'ye doğru yola çıkıldı. Elazığ'da da birleşme konusunda pürüzler vardı. Ancak, er geç, birleşmenin gerçekleşeceğ' vurgulanıyordu. Tunceli yolunda Karrmr Genç, iki lidere Tunceü'deki baskılarla ilgili bilgi verdi. Kamer Genç'e göre, suçu olmayan vatandaşlar, bugünkü anayasal düzene aykırı olarak 5 yıl zorunlu, bir yerde oturmaya bağlı tutuluyorlardı. Bir vatandaşın oğlu aranıyor diye babasını zorunlu oturmaya bağlı tutmak doğru muydu? Tunceli'de liderlerin konuşmaları baskılar, insan hakları ile ilgiliydi, Erdal Bey bu konuda özetle şöyle dedi: "Ulkemizin az gelişmiş bir bölgesidir Tunceli. En gerekli devlet yatırımlarını bu bölgeye yapacağız. Devletin bir görevi de sizlerin burada insanca, huzur içinde yaşamanızı sağlamaktır. Tuncelililere insanca davranmak, zaman zaman görülen olaylardan herkesi sorumlu tutmamak gerekir. Biz SHP olarak, insana üstün değer veren bir partiyiz. Insanlığa aykırı davranış bizden beklenemez. Aydın Güven Gürkan da bu konuda şöyle dedi: "Tunceli halkı, deyletine ve kendine hizmet veren, yöneticilerine saygılı ve her dönemde çeşitli ışkence ve baskılara karşın, inanç ve inatla demokrasiye sahip çıkmıştır. Nitekim bundan evvel burada hizmet gören ve halka hizmet eden ve onun meselelerine sahip çıkan bir valiyi büyük bir coşku ve sevgiyle Tunceli'den uğuriamıştır. Biz devletin ve kamu görevlilerinin halkın meselelerine çözüm getirmelerini istiyoruz. Halka baskı yapan, halkı korku ve endişe içinde yaşatanlara gözyuman, bunlara engel olmayanları bize bildiriniz. Ana muhalefet partisi olarak halkımızın insanca, hakça yaşamasını sağlamak ve devletin bütün imkânlannı halkın emrine vermek bizim on başta gelen prensibimizdir. Zaman zaman sıkıntıh dönemler geçiren Tuncelililer, demokrasiye olan inançları ve dirençleriyle birçok meselelen aşmış ve hepimize örnek olmuş, güç katmışlardır. SHP, Tuncelililenn bu yöndeki özveriierini unutmayacaktır." Tunceli'de liderleri dinleyenlerin onları çılgınca alkışlamakla birlikte hiç ses çıkarmadan dinledikleri göze çarptı. Liderier kürsüde konuşurken Tuncelililer oldukça uzakta bir demir parmaklığın arkasından onları dinliyor, izliyordu. Cumhuriyet alanında 4 bin kişilik bir kalabalık vardı, çocuklar ön sırayı tutmuşlardı. Tunceli 'deki baskı iddialan ile ilgUi olarak Tunceli Valısı emekli general Kenan Güven ile konuştuk, kendisine bu iddialara ne diyeceğini sorduk. Vali Kenan Güven''Bunlar abartılmış şeyler, yarası olan gocunur. Elbette kurunun yamnda yaşın yanmaması lazım. Ama birbirlerini ihbar ediyorlar. Yapılanların kasıtlı olduğunu kabul etmek imkânı yok. İhbartar abartılıyor bir şey çıkmadığı anlaşıiınca alınan serbest bırakılıyor, kasıtlı bir şeyin olduğunu sanmıyorum" dedi. Tunceli'den sonra yol üzerinde Karakoçan'a uğrandı, burada da aralık 1984'te gözaltına alınanlar olmuştu. Bunlann 41 gün gözaltında kaldıklan ve ışkence gördükleri, liderlere anlatıldı. Daha sonra Bingöl'e geçildi, Bingöl'de Erdal inönü'ye "Başbakan İnönü" diye bağıranlara Erdal Bey"Bensizm yerinizde olsam, Halkçı başkanlar derdim" deyince bu kez Bingöllüler, sözü yanlış anlayarak "Halkçı Başbakan" diye alkış tuttular. Erdal inönü "Önümüzdeki seçimlerde iktidar olmamız bütünleşmemize bağlı, bunu Bingöl'de gerçekleştireceksiniz" dedi. Aydın Güven Gürkan baskılara değindi, 'Türkiye, Avrupa'da yargılanıyor, ben yargılanmastnı istemiyorum. Benim milletim zorbalığı isteme'z. Türk devleti işkence yapıyor dedirttiremeyiz, bütün Avrupa bunu soylerken, iktidar baskılara çözüm bulmuyor, 1402 ile insanlar aörevlerinden alınıvor," biçiminde konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle