25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

13 TEMMUZ 2007 CUMA ekonomi PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM Bu yılın başında yüzde 65 olan yabancıların borsadaki payı sürekli artarak yüzde 71’i geçti Onlar oyuncu biz figüran Başbakan Tayyip Erdoğan her fırsatta ‘Borsa etkilenir’ diye savunmaya başvuruyor ama Türkiye’de ‘Borsanın dalgalanmasınd an etkilenecek’ yatırımcı sayısı 4 binin üstüne geçmiyor. Hazır ve Nazır Sarkozy Tunus’ta (Fas’a gitmeye vakti yokmuş, hayret!)... Bu kez de, “Zihni Sinir” dehasıyla yarattığı projelerinden, kendi sözcükleriyle “kalbinde Türkiye’nin yer aldığı Akdeniz Birliği” projesini sattı. Muhatapları ne kadar aldı bilemeyiz. Çadırda oturduğuna bakıp, sakın “Bedevi” filan diye burun kıvırmayın. Duyabildiğimiz kadarıyla Kaddafi, Sarkozy’nin geçeceği yerlere bir gün öncesinden Libya Dışişleri Bakanı Abdürrahman Şalgam’ı yollayıp, “Hooop, biz de varız” demiş. Hazret, anlaşılan kendini Mısır seferine çıkmış Napoleon sanıyor. Her gittiği yerde de bir Mehmet Ali Paşa bulacak... Sosyalist Partisi’nin yenik liderlerinden, eski maliye bakanlarından Dominique StraussKahn (DSK) Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) başkanlığına aday. ‘Hiperaktif çocuk’ atıldı hemen, “Ben önerdim, destekliyorum.” Hazret böylece bir taşla en azından iki kuş vuracak. Hem Sosyalist Partisi’ni parçalama taktiğinde bir piyon daha oynatmış olacak, hem de uluslararası planda Fransa’ya yeni bir “mevzi” kazandırmış başkan ünvanını pekiştirecek. Sosyalist cepheden “Hooop!” tepkisi anında geldi. “DSK, IMF’ye aday olursa, Fransa ve Avrupa’nın adayı olacaktır. Bu adaylığı öneren de Juncker’dir, Sarkozy değil...” ??? Fransa’nın en büyük ulusal bayramı olan 1789 Devrimi’nin kutlandığı 14 Temmuz vesilesiyle sosyalist başkan François Mitterrand’dan beri süregelen televizyonda gazetecilerle sohbet, iptal. Yerine 12 Temmuz’da, televizyonda Amerikan usulü, kurumlar üzerine halka hitap konuşması. Her 14 Temmuz sabahı düzenlenen resmi geçit törenlerine ise bu yıl tüm AB ülkeleri davetli. Aynı akşam vergi borçları nedeniyle 30 yıldır ABD’de yaşayan tanınmış pop şarkıcısı Michel Polnareff’in onur konuğu olacağı, Eyfel Kulesi altında dev bir “Kardeşlik Konseri”, tabii ki Hazretleri eşliğinde... Hapishanelerde doluluk oranı yüzde 125. Her yıl 14 Temmuz vesilesiyle Cumhurbaşkanının çıkarttığı hafif suçları içeren “genel af” bu sene yok, onun yerine “kişisel aflar” söz konusu... AB’nin diğer ülkelerinde olduğu gibi Fransa’da da son 20 yılda kabul edilen göçmenlerin yüzde 70’i aile birleştirmeleri yoluyla gerçekleşiyordu. Sarkozy yaptığı bir konuşmada bu uygulamaya son verileceğini ve her durumda yıllık toplam göçün yüzde 50’sinin ekonomik ölçütlerle (kibarca tercümesi “ihtiyaca göre”, kabacası da “seçmeci yöntemlerle”) karşılanacağını duyurdu... Hazret, Fransızların küçük mutluluk kaynaklarından biri olan 29 Temmuz’da sonuçlanacak Fransa Bisiklet Turu’nun bir etabında, bu hazzı onlarla birlikte paylaşacağını açıkladı... Sarkozy geçtiğimiz 6 Temmuz’da başlayan 61’inci Avignon Tiyatro Festivali’ne yolladığı bir mesajda, “Festivali gerçekleştiren yazarlar, besteciler, oyuncular, müzisyenler, dansçılar, rejisörler, koreograflar, sanatçılar, ışık, ses, sahne teknisyenleri, kostümcüler, organizatörler ve ekiplerini kutluyorum” diyordu. (Bir sivri zekalının esprisi: “Çöpçüleri unuttun, Hazret!”) ??? Şimdi adam istediği kadar bencil, popülist olsun, sanatçıya sanata çıkarttığı şapkaya bizim de saygımız vardır. Ne var ki bir takım nankör (!) sendikalardan yükselen seslere de kulak tıkamak mümkün değil: “NON MERCI MÖSYÖ SARKOZY! Sarko treni geçer biz bakarız, sanma. İşler Fransa turuna benzemez” Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, değil mi yani? Abdullah Gül geçenlerde Yunan gazetesi Kathimerini’ye verdiği bir demeçte “Akdeniz İşbirliği ve AB iki farklı şeydir” demiş. Çok doğru... Bakalım 22 Temmuz’dan da sonra “Sarkozy Treni” tam yol hedefine ilerlerken bazıları yalnızca ona “bakmak” veya laf etmekle mi yetinecek, yoksa ayinede iş de görebilecek miyiz? ugur.hukum@gmail.com C 9 İMKB yabancıya çalıştı Ekonomi Servisi Siyasi ortamda artan tansiyon ve seçimler de yabancının İstanbul Borsası’na ilgisini azaltmadı. Geçen yılın sonundan 5 Temmuz tarihine kadar 2.3 milyar dolarlık hisse senedi alan yabancılar İMKB’deki ağırlıklarını da artırmaya devam ettiler. Merkezi Kayıt Kuruluşu’nun son yerli ve yabancı saklama bakiyeleri raporuna göre yabancı yatırımcıların bu yılın başında yüzde 65 olan payı, 5 Temmuz itibarıyla yüzde 70 olan tarihi rekoru da geride bırakarak yüzde 71.1’e ulaştı. Söz konusu hisselerin 49 milyar YTL olan piyasa değeri ise sadece 6 ayda yüzde 45 artarak 71 milyar doları aştı. Yabancıların elinde bulunan hisse senedi sayısı 10 milyarı bulurken, sayı olarak payı da yüzde 58’i buldu. 2005 yılından bu yılın başına kadar yüzde 64 ile yüzde 67 arasında kalan yabancı payı, seçim tartışmaları ve siyasi gerginliklerin tırmandığı geçen mayısta yüzde 70’i aşmıştı. İMKB’de gerçek anlamda hisse senedi portföyü bulunduran irili ufaklı hesapların toplamı 800 bini aşıyor. Bunların topu topu 6 bini yabancıların. Ama yabancılar oyunun yüzde 70’inden fazlasını kontrol ediyor. Murat KIŞLALI ANKARA İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’ndaki (İMKB) resmi rakamlara göre 2006 sonu itibarıyla 1 milyonun üzerinde yatırımcı hesabı bulunmasına karşın, aktif olarak işlem yapan ve piyasanın yönünü çizen yatırımcıların sayısı 3 bin ile 4 bin arasında değişiyor. Merkezi Kayıt Kuruluşu’nun (MKK) 2006 sonu verilerine göre Türk yatırımcıların ellerinde bulundurdukları toplam hisse senedi değeri ise 15 milyar 731 milyon YTL oldu. DAR ALANI ETKİLİYOR Buna göre Türk yatırımcılar, İMKB’deki toplam piyasa değerinin sadece yüzde 21’ini ellerinde bulundurdular. Toplam 6 bin 1 gerçek ve tüzel yabancı yatırımcı ise toplam piyasa değerinin yüzde 65’ine sahipti. Bu oran ise yüzde 70’lere ulaştı. Son aylarda yaşanan siyasi gerginlikler de yabancıların ‘İMKB iştahını’ azaltmazken, son 6 ayda 2.3 milyar dolarlık hisse senedi aldılar. Yabancılar bu yılın başında 49 milyar YTL’lik hisse senedine sahipken, 5 Temmuz itibarıyla bu tutarı 71 milyar dolara çıkardılar. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın son olarak Genelkurmay Başkanlığı’nın 27 Nisan açıklamasında olmak üzere, her fırsatta gündeme getirdiği “Borsa etkilenir” savının, İMKB’deki hisselerin yüzde 71’ine sahip olan birkaç bin yabancıyı ilgilendirebileceği anlaşıldı. Hisse senedi işlemleriyle ilgili bilgileri tutan Merkezi Kayıt Kuruluşu’na göre 31 Aralık 2006 itibarıyla Türkiye’deki hisse senedi yatırımcısının profili şöyleydi: Gerçek yerli yatırımcıların 918 bin 787 hesabı var. Tüzel yatırımcılar, fonlar, yatırım ortaklıkları eklendiğinde toplam yerli yatırımcı sayısı 921 bin 99’a çıkıyor. Türkiye’deki gerçek yerli yatırımcıların 90 bin 544’ünün hisse senedi portföyü toplamı 1 YTL’den düşük. Bunlar çıkarıldığında, Türkiye’de gerçek anlamda hisse senedi portfoyü bulunan 828 bin 243 yatırımcı olduğu ortaya çıkıyor. Yerli yatırımcının 676 bin 621’inin 10 bin YTL’den küçük portföyü bulunuyor. YABANCI AĞIRLIĞI Türkiye’deki 918 bin 787 gerçek yerli yatırımcının toplam hisse senedi değeri 15 milyar 731 milyon YTL. Bu kişiler İMKB toplam piyasa değerinden yüzde 20.91 pay alıyorlar. Türkiye’deki 1889 tüzel yatırımcının da 7 milyar 927 milyon YTL’lik hisse senedi var. Diğer yerlilerle birlikte toplam yerli yatırımcıların elinde bulundurdukla rı hisselerin piyasa değeri 26 milyar 295 milyon YTL’ye, toplamdan oranı ise yüzde 34.95’e çıkıyor. Buna karşın Türkiye’de 3 bin 816 gerçek, 1180 tüzel, 988 fon ve 17 diğer olmak üzere toplam 6 bin 1 yabancı yatırımcı bulunuyor. Bunlardan tüzel yabancı yatırımcıların 28 milyar 112, fonların 20 milyar 608 milyon YTL’lik hisse senedi bulunuyor. Toplandığında yılsonu itibariyle yabancıların hisse senedi değeri 48 milyar 940 milyon YTL’ye, İMKB toplamına oranı ise yüzde 65.05’e çıkıyor. Türkiye’deki hisse senedi yatırımcılarının 302 bin 237’si İstanbul’da, 108 bin 699’u Ankara’da, 92 bin 221’i İzmir’de, 35 bin 159’u Bursa’da, 25 bin 446’sı Antalya’da ve 23 bin 309’u Adana’da bulunuyor. Yerli yatırımcılardan 187 bin 113 kişi İş Bankası, 122 bin 426 kişi TÜPRAŞ ve 90 bin 604 kişi Sabancı Holding hissesi tutuyor. Temmuz günü Toplumsal Saydamlık Hareketi Derneği; seçim öncesinde siyasal partileri “yolsuzlukla mücadele için toplumsal uzlaşma protokolü”ne katılmaya çağırdı. Toplumsal Saydamlık Hareketi’nin, yolsuzlukla mücadele konusunu toplumun dikkatine sunmak üzere açıkladığı programı ve çağrısı basında yeteri kadar yer almadı. Biz de bugünkü “Not Defteri”ni, Toplumsal Saydamlık Hareketi’nin çağrısına ayırıyoruz.(Toplumsal Saydamlık Hareketi’nin açıklamalarının tümüne ulaşmak için www.saydamlik.org adresine başvurulabilir.) ??? Son yıllarda yolsuzluk konusu Türkiye’de gündemden düşmeyen ancak yapıcı önlem ve eylemler gerçekleştirme yerine magazinleştirilen bir söylem haline getirildi. ....... Yolsuzlukla mücadelenin altyapısını ve yasal düzenlemelerini gerçekleştirmek durumunda olan siyaset mekanizması kalıcı önlemler yerine bol bol laf üretiyor. ....... Yargılama süreçleri uzuyor, delil yetersizliği, zamanaşımı, yasaların gereği gibi yorumlanamaması ve yargı üze 3 NOT DEFTERİ ZEKERİYA TEMİZEL Şimdi Söz Verme Zamanı Hemen her gün gazete başlıklarında yer tutan skandal haberleri bir süre sonra unutuluyor. Ortaya atılan iddiaları takip edecek bir merkezi otorite bulunamıyor. Bu belirsizliğin nedeni mücadelenin kurumsallaşmamış, yasal altyapının gerçekleştirilmemiş olmasında yatıyor. Yolsuzlukla mücadeleyi koordine edecek, iddiaları takip edecek, gelişmeleri gözlem altında tutacak, gerekli yasal düzenlemeleri hazırlayıp hükümete sunacak, kamuoyuna hesap verecek bir merkezi otorite yok. ....... Bu otoriteyi ve yasal altyapıyı gerçekleştirecek bir siyasal irade de yok. Yolsuzluk bataklığını kurutmak, siyasal iradenin işine gelmiyor. Şimdi dürüstçe söz verme zamanı... Tüm bu gerçekleri dikkate alarak artık kamuoyunun siyasal partileri ve siyasetçileri ciddi biçimde sorgulama rindeki baskılar yüzünden elde edilen sonuçlar yetersiz kalıyor. Siyasal erk ve hükümetler neden yolsuzlukla mücadelede başarılı olamıyorlar? Çünkü siyaset herkesin bildiği gibi büyük ölçüde yolsuzluklardan elde edilen kirli para ile finanse ediliyor. Özellikle kamu ihale yolsuzluklarından elde edilen fonlar siyaset çarkının dönmesinde büyük yer tutuyor. En büyük siyasal partinin mali tablolarında bile kaynağı belli bağış ve yardımlar birkaç bin lira düzeyinde görülüyor. Bu durum çok açık bir şekilde ortada iken iktidarda olan, ya da yerel yönetimlerde işbaşında olan hiçbir siyasal parti yolsuzlukların üzerine cesaretle gidemiyor. Çünkü bindiği dalı kesmek gerçeği ile karşı karşıya kalıyor. Üzerinde durduğu zeminin kaydığını görüyor. Hangi yolsuzluk olayının üzerine gidilmek istense parti içi mutabakatlar durumu frenliyor. sı ve onları dürüst olmaya ve alacakları önlemleri açık bir biçimde belirterek halka söz vermelerini talep etmeleri gerekiyor. Önümüzdeki seçimlerde üzerinde durulması gereken en önemli konu budur. Siyasal partiler seçimlerden sonra parlamentoya girdiklerinde hangi önlemleri alacaklarını, hangi yasal düzenlemeleri gerçekleştireceklerini bir takvime bağlayarak saydam, net ve dürüst bir taahhüt biçiminde halka açıklamalıdırlar. ....... Siyasete ve siyasetçiye güven ve saygının artırılması ancak bu konuda net ve açık bir tavır sergilenmesi ile mümkün olabilir. Ülkemizin içine düştüğü yolsuzluk batağı, çoğunlukla siyasetçilerimizin bu konudaki duyarsızlığının ve toplumun, siyasilerin bu duyarsızlığına tepkisiz kalmasının doğal ürünüdür. Şimdi siyasi partilerin bu konuda ne kadar duyarlı olduklarını açıklamalarının zamanıdır. Bu nedenle siyasi partilerimize ve siyasetçilerimize soruyoruz: Halkımızı bu bataklıktan kurtarmaya niyetli misiniz? Yoksa “Böyle gelmiş, böyle gider” anlayışını sürdürmeye devam mı edeceksiniz? temizel@cumhuriyet.com.tr ransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, her yerde, her an hazır ve nazır. Hazret, kişilik siyaset dünyasının alışkanlıklarını sarsmaya, bir anlamda ezberleri bozmaya devam ediyor. Bu tavrının yakınlarını, özellikle tüm Fransız ve Avrupalı, doğal müttefiklerini sevindirdiğini söylemek zor, ama o bildiğini okuyor. Ne de olsa arkasında oyu ve kamuoyu var (!). Son yoklamalar Fransızların yüzde 65’inin başkana güvendiğini, yüzde 52’si de, “burnunu hiç de fazla sağa sola sokmadığına” inandığını savunuyor. O da bu güvene yaraşır bir edayla geçtiğimiz pazar günkü, Fransa’nın tek haftalık pazar gazetesi Le Journal du Dimanche’da yayınlanan uzun bir söyleşisinde şöyle konuşuyor: “Fransızlar beni ‘geçen trenlere’ bakmak için seçmediler! Ben bir eylemi, işi yönetmek için seçildim.” Hâşâ Sayın Sarkozy, kimin haddine düşmüş, sizi “trene bakar” bir takım yaratıklara benzetmek, hâşâ, tövbe tövbe!.. Siz, olsa olsa, “o tren” olabilirsiniz, seyredenler ise “ötekiler”... ??? Hazret her alanda karşımıza çıkıyor. Gündemde ne varsa her maddenin, her noktanın başında, dibinde biti bitiveriyor. Her gün gazete almanıza, radyo dinlemenize gerek yok, O’nu izleyin, güncelliği kaçırmazsınız! Avrupa, AB, Akdeniz, Büyük Paris, IMF, maliye, milli bayram, göç, güvenlik, hapisane, üniversite, festival, bisiklet... Üzerinden ayırmadığı çekçek misali, yanında taşıdığı televizyon kameralarıyla, buyrun size her an Hazret’in yeni bir himmeti, kendi deyimiyle – bir eylemi. Fransız basınından başkası yazmasa da “Basitleştirilmiş AB Anlaşması” O; “bütçe açıkları”na balta O’ndan; kamu taşımacılığında “asgari servis” zorunluluğu O... Bütün dünya O’nun sayesinde yeniden politika öğreniyor... Neme lazım, “aktiflik” ve “dinamikliği”ne hiç sözümüz yok. Ama bu durumda hükümete, bakanlara, valilere filan ne gerek var? Hazret, “Hızır” bilmişliği ve hızıyla her şeye yetişiyor, erişiyor. Başbakan François Fillon’dan bir gün önce bizzat ya kendisi, ya da Genel Sekreteri (bir cins Özel Kalemi) veya hükümet sözcüsünden birkaç saat önce, Başkan’ın sözcüsü hükümet programını, örneğin kısa–uzun vadeli hedefleri, belli başlı reformları açıklayıveriyor. Bunun üzerine bizim gibi bir kısım “aklı eleştirel” başladı söylenmeye, “Yahu Hazret, en güzel ekonomiyi yerine geçtiğin herkesin işine son vererek yapamaz mısın? Kârı düşünebiliyor musunuz? Başbakan yok, 15 bakandan 10’nuna gerek yok. Hem de hangileri? Dışişleri, İçişleri, Maliye, Savunma, Milli Eğitim, Kültür vs, vs... “ ??? Nicolas Sarkozy 9 Temmuz Pazartesi günü Brüksel’deydi. “Avro Bölgesi” ülkeleri maliye bakanları, olağan görüşmeleri “Eurogroupe” için bir araya gelmişlerdi. Ancak bu kez olağanüstü bir konuk vardı. Sarkozy acaba Fransa Maliye Bakanı Christine Lagarde’ı yalnız bırakmamak gibi çok “şövalyemsi” bir duyguyla mı oradaydı? Yıllarca ABD hatta dünyanın en güçlü avukatlık şirketlerinden Baker & McKenzie’nin (35 ülkede 4 bin 400 avukat) yönetim kurulu başkanlığı gibi bir görevi üstlenmiş Madam Lagarde’ın kuşkusuz pek kavalyeye ihtiyacı yoktu. Ancak Hazret’in kendini göstermeye ihtiyacı vardı. Avro kullanan ülkeler kendilerine bir hedef koymuşlar, “2010 yılına kadar kamu açıklarını yüzde 0’a çekmek”. Hazret’in fikri bu süreyi 2012’ye atmak. Ama “süper zeki çocuklar” gibi zikriyle fikrini ört(üle)meye çabalıyor: “Hayır, efendim, benim istediğim ek mühlet değil, ‘istikrar paktı’nın daha zekice (!) ve dinamikçe uygulanması...” Brüksel kulisleri ve satır aralarına yansıdığı kadarıyla Eurogroupe Başkanı JeanClaude Juncker kibarca bir “Hooop!” çekmiş Hazret’e... Haşmetmeab, Avrupa kıtasının dışına ilk kez çıkıp, geçmişten pişmanlık duymasa da Kuzey Afrika’ya olan “derin dostluğunu” birinci ağızdan iletti. Salı Cezayir, çarşamba günü de F
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear