22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

13 TEMMUZ 2007 CUMA bilim/vaziyet Doğduğumuz karakter ile ölmek zorunda değiliz Bir zamanlar yetişkin Soru: Beyniniz ne zaman nöron üretmeye son verir? insanların kişilik özelliklerinin bilgisayar ana kartındaki bağlantılar gibi değiştirilemez olduğu düşünülürdü. Şimdi bilim adamları yetişkinlerde bile beyin bağlantılarına müdahale Çocukken 42 yaşındayken edilerek kişiliğin 53 yaşındayken değiştirilebileceğini ileri sürüyor. Öyle ki bencil bir kişi, duygusal dığını biliyoruz. Bu insanlar acı çeken biENİ NÖRONLARIN güvenlik hissine rine karşı çok duyarsızdırlar. Bunu değişOLUŞUMU VE YAŞ tirebilir miyiz? Nasıl olacağını tam olarak müdahale edildiği bilmiyorum ama yapabileceğimize inanıtakdirde özverili Beyin ile birlikte nöronlar da değişime yorum. 17 yaşındaki bir insanı temel eğidavranışlar ayak uyduruyor. Onlarca yıl boyunca bitime tabi tutup, şiddete alıştırabildiğiniz lim adamları bu karmaşık makineye yeni sergileyebiliyor. gibi, başkalarının çektiği acılara duyarsız Yağmur Ekim C AKP’nin niyeti! ardından da yerli ve yabancı özel sağlık işletmecilerine devredilecektir. Planın bu aşaması sağlık hizmetlerinin piyasaya entegrasyonun tamamlanacağı dönüşümün son adımı niteliğindedir. Bildirgede herkes için sağlık politika ve stratejilerinin uygulanmasıyla bireyler, kamu, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve uluslararası kuruluşların katkıları için fırsatlar oluşturulacağı dile getiriliyor. Bu vurgular sağlık alanının küresel etkileşimlerle dönüştürülerek liberalleştirileceğinin ipuçlarını veriyor. Sonuç olarak; AKP sağlık programı birinci basamak sağlık hizmetlerinde aile hekimliği modeliyle, ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerinde, “Dava adamı” politikacı devri kapandı; şimdikiler “davalık” adamlar! 17 Kuzey Irak’a ucuz elektrik veriyormuşuz. Ee, aleyhimize demeçleri karanlıkta yazamazlar ya! Y Reyhan OKSAY avis'teki Kaliforniya Üniversitesi'nden psikolog Philip Shaver ve İsrail'deki BarHan Üniversitesi'nden Mario Mikulincer, yıllardır üzerinde çalıştıkları deneylerde, duygusal güvenlik hissimizin özverili/benmerkezci, hoşrülü/bağnaz, dışa dönük/ketum olarak nitelendirilen zıt karakter özelliklerinden hangisine sahip olacağımızı belirlediğine ilişkin güçlü kanıtlar elde ettiler. İki bilim adamı bu bulgulara dayanarak, beyindeki kullanılmamış veya uyumakta olan bağlantıları faaliyete geçirerek duygusal güvenlik hissini tetiklemeyi düşündüler. Bunu sınamak için gerçekleştirdikleri deneylerde gönüllülere açıkça veya bilinçaltı ile algılayabilecekleri imgeler sundular. Burada amaç, kendilerini koşulsuz seven birisini ebeveyn veya sevgili gibi anımsadıkları zaman faal duruma geçen beyin bağlantılarını uyarmaktı. Böylece güvenlik duygusu yaratarak deneklerin özverili davranışlar sergileyip sergilemediklerini izlediler. Sonuçta, duygusal güvenlik hissi faal duruma geçen deneklerin, kan bağışı için gönüllü oldukları, kendilerinden farklı etnik gruplara dostça davrandıkları görüldü. Deneyin en ilgi çeken kısmı, bir tarantulayı tutması gereken genç bir bayanın zorlandığını gören deneklerin gönüllü olarak yardıma koşmaları oldu. D nöron ilavesinin iPod'a birkaç bağlantı daha ilave etmek gibi yalnızca sorun yaratacağına inanıyordu. Fakat 1998 yılında İsveç'teki Sahlgrenska Üniversitesi Hastanesi'nden Peter Eriksson ve meslektaşları 60'lı, hatta 70'li yaşlara değin insan beyninin “nörogenezsinir oluşumu“ denilen süreçten geçtiğini keşfetti. Bu yeni nöronlar hipokampus bölgesinde oluşuyor. Beynin derinliklerinde yer alan bu bölge, düşünce ve algıları alır ve bunları sabit anılara dönüştürür. Laboratuvar hayvanları üzerinde yapılan bir araştırma, yeni nöronların varolan beyin devrelerinin içine sorun yaratmadan usulca sokulduğunu gösteriyor. birini de duyarlı hale getirebilirsiniz. Bizi tanımlayan şeyleri değiştirebileceğimize inanıyorum. Bunun için daha fazla araştırma yapmamız gerek.” IP Kurumu Başkanı Dr. Mehmet Altınok ve Tıp Kurumu Genel Sekreteri Dr. Ali Rıza Üçer, AKP’nin seçim bildirgesindeki sağlık politikasını değerlendiriyor: “AKP seçim bildirgesinde Sağlık Bakanlığı’nı yeniden yapılandırarak, düzenleme, planlama ve denetleme rolünün daha da güçlendirileceği, hizmet kalitesini artırmak amacıyla, hastane yönetimlerinin idari ve mali açıdan özerk bir yapıya kavuşturulacağı söyleniyor. Böylece Sağlık Bakanlığı, Kamu Yönetimi Temel Kanunu’nda da kurgulandığı gibi sağlık hizmetlerinin yürütülmesinden çekilerek yalnızca düzenleyici ve denetleyici bir konuma indirgenmiş oluyor. Açık biçimde ifade edilmemekle birlikte idari ve mali açıdan özerkleştirilerek işletmeye dönüştürülecek kamu hastaneleri yerel yönetimlere, T özerkleştirilmiş ardından da yerli ve yabancı özel sektöre devredilecek olan ve işletmeye dönüştürülen kamu hastaneleri modeliyle küresel bir piyasa modelinin ipuçlarını veriyor. Sosyal güvenlik ve sağlık kuruluşlarının liberasyonu, bireysel emeklilik ve sağlık sigortacılığı, özel sağlık sektörünün kamusal finansmanla geliştirilmesi, güçlendirilmesi ve yaygınlaştırılması, planın önemli aşamalarını oluşturuyor. SSK’nin özellikle çok avantajlı ilaç alım modelinin tasfiyesi de bu küresel planın bir parçasıydı. Tedavi öncelikli bu model, dışa bağımlı olduğumuz ilaç, tıbbi malzeme ve tıbbi teknoloji harcamalarıyla birlikte sağlık harcamalarında önemli boyutlarda artışlara yol açacak. Sağlığın metalaştırıldığı bu küresel süreçte yurttaşlar sağlık haklarını yüklenecekleri katkı paylarıyla aşama aşama yitirecekler.” PEKİ YA GENLER?... İnsanların huy ve kişiliklerini şekillendiren genlere ne demeli? Bu konuda da şekillendirilebilirlik kuralı geçerlidir. Sıklıkla görüldüğü üzere bu etkiyi en kolay laboratuvar hayvanlarında üzerinde görebiliriz. Sıçanlar nasıl yetiştirildiklerine bağlı olarak farklı karakterler geliştirebilir. Spesifik olarak anne sıçan yavrularıyla ilgiliyse, onları sık sık yalayıp temizliyorsa, ortaya çevresine uyumlu, olgun, meraklı ve nevrotik olmayan küçük kemirgenler çıkar. Ama anne sıçan yavruları ihmal ediyorsa, yavrular çekingen, korkak ve sinirli bir kişilik geliştirir. Bir zamanlar bu, anne ilgisinin güçlü sosyal etkisine mâl ediliyordu. Ancak annenin ilgisinin yavrunun DNA'larına eriştiği artık biliniyor. Annenin ihmali, sıçanın beynindeki reseptörleri uyaran genleri susturur. Sonuçta çok az sayıda reseptör faal halde kalırken, stres tepkisi tavana vurur. Oysa annenin ilgisi bu genleri sürekli olarak aktif halde tutar. Dolayısıyla yavruların beynindeki reseptör sayısı artarken stres tepkisi susturulur. İlgisiz anneler dişi yavruların beyinlerindeki östrojen reseptörlerinin genlerini de susturur ve dişi yavrular ilerde anneleri gibi ilgisiz anneler haline dönüşür. Columbia Üniversitesi'nden Francis Champagne bu süreci şu sözlerle özetliyor:“Yaşam süresince edinilen deneyimler bir sonraki nesle aktarılır.” Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Dindar Fuat Tekinalp: “Dindar bir cumhurbaşkanı seçtiremediğini söyleyen AKP’de demek ki Abdullah Gül’den başka dindar yokmuş!” Devlet EVLET nedir? Devlet, toplumda düzeni sağlamak amacıyla ulusun örgütlenerek oluşturduğu bir yapılanma şeklidir. Aysel Ergüney tanımları çeşitlendiriyor ve sözü günümüz Türkiye’sine getiriyor: “Devletin temelinde hukuk düzeni ve hukukun üstünlüğü vardır. Demokratik rejimi kabul etmiş devletler; yasama, yürütme ve yargıdan oluşan üç ‘ana erk’ tarafından yönetilir. Bunlar arasında herhangi bir altüst ilişkisi söz konusu değildir. Her biri diğerlerinden bağımsız olarak çalışır. Bu koşul, kamu yönetiminin ve anayasa hukukunun temeli, olmazsa olmazıdır. Devletin bir de anayasal kurumları vardır. Bu kurumların devletin yapısı içindeki konumları, görev ve yetkileri kuruluş yasalarında tanımlanmıştır. Türkiye’nin son beş yıldır AKP Hükümeti’nin felsefesi ile nasıl yönetildiğini, AKP’lilerce Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasa’da belirtilmiş temel niteliklerinin nasıl yozlaştırıldığı hep birlikte görüyoruz. Meclis Başkanı’nın, milletvekillerinin, Başbakan’ın ve bakanların, başta yargı olmak üzere devletin tüm kurumları ile BEYNİN YAPISAL ESNEKLİĞİ Beynin yapısı da yaşam şeklimize ve düşüncelerimize bağlı olarak yeniden şekillenebilir. Belirli bir görevi üstlenen nöron sayısı, keman eğitimi örneğinde olduğu gibi kullanılmaya bağlı olarak artar. Ve beyinde bir bölge, inme durumundaki gibi, hasar gördüğü zaman, farklı bir bölge genellikle ayna görüntüsü hasar gören bölgenin işlevini üstlenir. Bu buluş 1861'de Fransız cerrah Paul Broca tarafından ortaya atılan “lokalizasyonizm” adı verilen görüşü de geçersiz kılıyor. Broca konuşma yeteneğinin sol frontal lobtaki bir noktaya bağlıyordu. Artık spesifik bölgelerin spesifik işlevlere ayrılmış olduğu fikri kabul görmüyor ve aralarında görsel korteksin de bulunduğu tüm bölgelerin “işlevsel bir değişime” maruz kalabileceği düşünülüyor. Görme yetisini genç yaşta yitiren insanlarda görsel korteks, dokunma veya ses veya lisanı işleyebiliyor. Gözlerden herhangi bir sinyal almayan görsel korteks “Godot'yu beklemekten vazgeçer” ve uykuda olan bağlantılarını faal hale getirerek farklı işlevler yapmasını sağlar. Görsel korteks gibi temel işlevlerden birini üslenen bir beyin bölgesi, genetik kaderinden vazgeçebiliyorsa, diğer beyin devrelerinin de benzer şekilde davranması şaşırtıcı gelmeyecektir. Bir devrenin aşırı çalışması obsesifkompülsif hastalığa yol açıyorsa, aynı devre, psikoterapi ile sakinleştirilebilir. Depresyonunun altında yatan beyinsel faaliyetler, hasta üzüntü veren düşüncelerini farklı şekillerde ele almayı öğrendiği takdirde değişebilir. Disleksi hastası çocukların beynindeki devreler de eğitilerek düzeltilebilir. D KİŞİLİĞİMİZ KADER DEĞİL! Bundan 10 yıl önce bir sinir bilimcinin ortaya çıkıp, o güne dek merhamet nedir bilmeyen bir yetişkinin beyinde merhamet duygusunu uyandıracağını iddia etmesi, mesleki bir intihar olarak algılanabilirdi. Artık böyle düşünülmüyor. Uzmanlar, insan beyninin işlev ve şekil olarak 3 yaşında gelişimini tamamlandığına ilişkin dogmayı artık kabul etmiyor. Eskiden yeni anıların oluşabileceği, yeni yeteneklerin kazanılabileceği ve bazı insanlar zekalarını geliştirebileceği tezi kabul görmekle birlikte, yetişkin bir beynin haritasının (kartografisi), göz rengi gibi değişime kapalı olduğuna inanılıyordu. Psikiyatrist Norman Doidge'nin “nörolojik nihilizm” olarak adlandırdığı bu değişmezlik kavramı, tüm kültürlere yayılmış ve insan doğasının tüm tümünü kapsayacak şekilde algılanır olmuştu. Beyin değişemediğine göre, bundan kaynaklanan insan karakteri de sabitti ve kesinlikle değiştirilemezdi. Fakat bu dogmanın yanlış olduğu artık biliniyor. Nihilizm de böylece dayanaksız kalıyor. “Bu yeni bulgular kim olduğumuzu yeniden sorgulamamız gerektiğini ortaya koyuyor” diye konuşan San Francisco'daki Kaliforniya Üniversitesi'nden sinir bilimci Michael Merzenich, “Artık biliyoruz ki spesifik bir zamanın, spesifik bir anında bizi tanımlayan özellikler, fiziksel ve işlevsel beynimizi şekillendiren deneyimlerden kaynaklanıyor ve bu biz hayatta kaldıkça beynimizi şekillendirmeye devam edecek” diyor. GENLERİN ESİRİ DEĞİLİZ! Bilim adamları bu bulguların ilk işaretlerini insanlarda da görmeye başladılar. Utangaçlık özelliği ile ilgili 5HTT adı verilen gen mutasyonu ile doğan çocuklar genellikle sessiz ve içe kapanıktır. Fakat Maryland Üniversitesi'nden Nathan Fox'un yürüttüğü bir çalışmada 7 yaşına gelen bu çocukların pek çoğunun böyle olmadığı görüldü. Bilim adamlarına göre çekingen çocuklar, stresli bir anne tarafından büyütüldükleri için duygusal ve fiziksel korumadan yoksun kalıyorlar ve sonuçta “utangaçlık geni” hükmünü sürdürebiliyor. Deneyimlerin DNA'ya ulaşıp gen ifadesini baskılamaları veya güçlendirmelerini sağlayan moleküler mekanizmalar, insanlarda laboratuvar farelerinde olduğu kadar net değil. En azından şimdilik. Fakat bu son bulgular, insanların miras aldıkları genlerin esiri olmadıklarını gösteren ilk işaretler olarak değerlendiriliyor.Pek çok insan genetik determinizmin doğruluğuna inandığı için kaderimizin DNA'larımızda yazılı olduğu fikrini savunur. “Pek çok insanın genetik determinizmi bu kadar benimsemesi çok ilginç” diye konuşan Merzenich, “İnsanlar kendilerini önceden tanımlanmış bir varlık olarak görme eğilimindeler. Belki bunun böyle olduğunu kabul etmek doğamızda var” diyor. Bu oldukça ironik bir durum. İnsanlar yetenek ve özelliklerinin önceden belirlenmiş olduğuna inandıkları zaman akademik performanslarını artırmaya veya yeni deneyimlere açık olmaya yönelik müdahalelerden çok fazla yarar sağlamıyorlar. “Fakat insanlara beyinlerinin değişebileceğini söylediğimiz zaman bu, onları yüreklendiriyor” diye konuşan Stanford Üniversitesi'nden psikolog Carol Dweck, “Değişime inanan insanların motivasyonlarında ve derslerden aldıkları notlarda hızlı bir düzelme görülür. Ancak beynin değişmezliğine inananlarda bu tür gelişmeleri görmek mümkün değil” diyor. Sinir bilimciler beynin şekillendirilebilirliği konusunda yürüttüğü deneylerin sonunda değişime büyük direnç gösteren bazı özelliklerimizin olduğu ortaya çıkabilir. Bilim, son günlere dek beyni deterministik bir açıdan ele aldığı için bu önemli organımızın değişim potansiyelini tam olarak bilemiyoruz. Ancak kesin olan, beynin şekil ve işlev olarak büyük bir değişim yeteneğine sahip olması. Kaynaklar: Newsweek, 2 Temmuz9 Temmuz özel sayı, www.therecord.com Norman Doidge'nin “The Brain That Changes Itself” isimli kitabından alıntılar sürekli çatışma içinde olduklarını, hukuk ve demokrasi anlayışından uzak tutumları ve söylemleri ile toplumu gerdiklerini hep birlikte yaşadık, yaşıyoruz. Devletin anayasası ve organları ile bu derece ters düşen AKP dışındaki tek hükümet anımsayacağınız gibi Demokrat Parti ve dönemin Başbakanı Adnan Menderes olmuştu. Onlar da, din üzerinden oy avcılığı yapmışlar, Meclis’teki çoğunluklarını keyfi davranışları için kullanmak istemişlerdi. Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı başlatılan karşı devrim hareketi Demokrat Parti ile birlikte hız kazanmıştı. Sonraki yıllarda Süleyman Demirel, Demokrat Parti’nin devamı olduklarını ‘gurur’la söyleyerek Menderes’ten aldığı ‘emperyalizmtarikat’ işbirliği bayrağını ileriye taşıyarak Turgut Özal’ın ANAP’ına teslim etti. Şimdi bu bayrak AKP’de. Bekledikleri sona az kaldı! Sonuç: Demokrasiyi çoğunluğun istediğini yapabileceği, dayatabileceği bir yönetim biçimi olarak algıladığımız sürece bırakalım cumhurbaşkanı seçmeyi, bir gün cumhurbaşkanı seçecek devleti bile bulamayız. O halde 22 Temmuz’da koylarda, yaylalarda değil, seçim sandığının başında oyumuzu kullanıyor olmalıyız!” Silahsız Ali Tartanoğlu: “Mülkiye uleması bağımsız aday, ‘Askeri işgal olmadan emperyalizm olmaz’ buyurmuş. Yarısı doğru; artık silaha ihtiyacı yok çünkü sizin gibiler var!” Kömürcü Akif Kökçe: “Oy almak için kavurucu yaz sıcaklarının ortasında yoksul halka kömür dağıtan AKP iktidarı, kolaysa su kısıntısı yapılan bölgelerde su dağıtsın da görelim!” Tek Nami Tepe: “ABD’ye hükümranlık haklarımızı satmaya kalkıştıklarına göre ‘tek devlet’ ile ne demek istedikleri ortada!” Anket BAĞLANTILARA İNCE AYAR Bütün bu çalışmalardan sinir bilimciler çok önemli bir sonuç çıkarttılar: Beyinde hastalıklara yol açan bozukluklar tespit edilebilirse, hatalı bağlantılar düzeltilebilir, aşırı çalışan bir devre sakinleştirilebilir veya tembel bir devre çalışır hale getirilebilir. Ancak bütün bunlar bir gecede olmaz. San Francisco'daki Kaliforniya Üniversitesi'nden Merzenich, beynin değişebilirlik yeteneğinin yalnızca çok küçük bir kısmı hakkında bilgi edinebildiklerini söylüyor. Merzenich bu konuda şu örneği veriyor: “Psikopatların beyninde empati bölgesinde hiçbir faaliyetin olma Muhsin Salman: “Rumlar, Fethullah, Barzani, ABD seçmenleri arasında yapılacak ankette AKP’nin yüzde 100 numara olacağı kesin! Ankete katılanlar bir de oy kullansa; kırkayaktan paça çorbası!” Kuduz Mustafa Yılmaz: “Daha fazla kudurmaması için aşılarını geciktirmeyelim!” Gidici Mustafa Gürmeriç: “İçeride gerici, dışarıda verici, 22 Temmuz’da gidici!” Dr. Hasan Reşat Bey’in mühim keşfi rengiyi tamamen tedavi edecek bir keşifte bulunan Hasan Reşat Bey, tecrübelerini Avrupa’da yapacak. Tıp Fakültesi Emrazı Cildiye ve Efrenciyye (cilt hastalıkları ve frengi) müderrisi Hasan Reşat Bey’in, öteden beri frengi hakkında yaptığı tetkiklerin müspet bir netice verdiği evvelce yazılmıştı. Dün bir muharririmiz müderris Hasan Reşat Bey ile görüşmüş ve yeni frengi ilacı hakkında kendisinden izahat almıştır.Hasan Reşat Bey, sekiz sene devam eden tetebbuat (araştırma) ve tetkikleri (incelemeleri) neticesinde elde ettiği yeni keşfi hakkında muharririmize demiştir ki; “......Şimdiye kadar frengi tedavisinde kullanılan emlahı zibakiye (civa tuzları), bizmut ve iyot gibi ilaçlarla hastalık ancak tedavi ediliyordu. Ve istatistiklerin gösterdiği neticelere göre bu da ancak zamanla olmaktaydı. Bulunan civa mülhi (tuzu) ise hastalığın F Ay Venüs'ü Örttü 18 Haziran 2007 tarihindeki Venüs'ün Ay tarafından örtülmesi olayı KSU Gözlemevi'ndeki (Riyat) 15cm açıklıklı Coude tipi teleskop ile gözlemlendi ve resimleri çekildi. Bu iş için Nikon Coolpix 5400 fotoğraf makinası kullanıldı. Resimler sabit pozlarla 19:3220:20 saatleri arasında alındı. Gözlem süresince toplam 66 fotoğraf çekildi ve resimde gösterildi. KSU Gözlemevi'nin bulunduğu konum örtülmenin sadece bitişini gözlemeye izin verdi ve bu an da yakalanabildi. Resim, örtülmenin bitişini saat 19:50 olarak verdi. Dr. Hasan Esenoğlu Dr. Hasan Reşat (Sığındım). doğrudan doğruya şifasını temin içindir. Emrazı efrenciyyenin geçmesi ile hastalık tedavi edilmiştir ama tasfiye olmamıştır. Tamamen şifâyab olduğunu (iyileştiğini) anlayabilmek, tecrübe hayvanının bir ikinci defa daha frengi aşısına cevap vermesi, yani frengiye yakalanması ile mümkündür.” Tetkikleriniz hakkında Maarif Vekâleti’ne müracaat edildi mi? “Geçen haftadan beri Ankara’da bulunmaktaydım. Evvelki gün Ankara’dan döndüm. Fakülte müderrislerinden olmaklığım itibariyle tetkiklerimi Maarif Vekâleti’ne bildirdim. Mustafa Necati Beyefendi bu hususta Avrupa’da tecrübe yapmamı muvafık (uygun) gördü. Temmuz sonlarında Avrupa’ya hareket ederek tetkikat ve tecrübelerimi tamamlayacağım. Mümkün olduğu takdirde yeni frengi ilacı hakkında İkinci Tıp Kongresi’nde de izahat vereceğim.” 26 Haziran 1927 Pazar
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear