Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
12 Küresel güçler Karadenizde çarpışıyor Karadeniz’in jeopolitik önemi büyük oranda geçiş güzergahı olmasından kaynaklanıyor. Enerji geçiş güzergahlarının Karadeniz’deki yönü bölge ülkelerini, Rusya’yı, AB’yi ve ABD’yi yakından ilgilendiriyor. Ülkeler kendi çıkarlarını korumaya çalışıyor. tının gerçekleşmemesinin en önemli sebebi, ABD’nin bu boru hattına sadece sözde destek göstermesidir. 1990’lı yıllarda BaküTiflisCeyhan’ın bir türlü gerçekleşememesinin sebebi de tamamen aynıydı. Türkiye’nin hem Batı için hem de Rusya için "güvenli enerji koridoru" olma iddiası, bilinçli ve tutarlı bir politikadan çok, karşı taraftan gelen önerilere gelişigüzel tepki verilmesi şeklinde gerçekleşiyordu. Hâlbuki karşı tarafın (ABD, AB veya Rusya olsun) derdinin kendi çıkarları olduğu açıktır. Bu çıkarlar Türk çıkarlarıyla uyuşabilir de uyuşmayabilir de. Bazı durumlarda Rusya, ABD veya AB Türkiye’ye "güvenli enerji koridoru" şeklinde bakabilir. Ancak arz eden açısından da (Rusya, İran, Kazakistan vs.) talep eden açısından da (AB, ABD) enerji güvenliğinin gerçekleşebilmesi için bu tip "güvenli koridorların" mümkün olduğunca çoğaltılması şarttır. Dolayısıyla enerji güvenliği sorununda Türkiye de, tek bir tarafın projesine bağımlı kalamaz, kalmamalıdır. Dünya güçlerinin enerji için kıyasıya rekabet içerisinde bulundukları bu ortamda Türkiye’nin kendisini sadece "enerji koridoru" rolüne layık görmesi eksik/yanlış bir politikadır. Açıktır ki eski dönem politikaların günü geçmiştir. Artık Rusya karşısında Batı’ya, Batı karşısında Rusya’ya dayanma zamanı değildir. ABD’nin çabalarına rağmen hızla çok kutuplu dünyaya doğru ilerleyen dünyamızda Türkiye’nin kendisi başlı başına bir kutup olma potansiyeline sahiptir. Rusya ve Batı ile başarılı ve dengeli ilişkilerin anahtarı, sadece kendi milli çıkarlarına uygun olarak hareket eden bir dış politikadır. Bu bağlamda Karadeniz bölgesindeki dış politika hedefimiz başkalarının projelerinin taşeronu olmak değil, kendi projelerimizin takipçisi olmak olmalıdır. Anar SOMUNCUOĞLU aziran ayının sonunda İstanbul’da yapılan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın (KEİ) 15. kuruluş yıldönümü zirvesine enerji tartışmaları damgasını vurdu. Aslında bu hiç de şaşırtıcı değil. Zira Karadeniz bölgesinin jeopolitik öneminin büyük bir kısmı ulaştırma potansiyelinden kaynaklanıyor. Bu sene içerisinde Karadeniz ülkelerinin ulaştırma potansiyelinin geliştirilmesi için önemli adımlar atılmaya başlandı. Zirvede KEİ ülkelerini birleştirecek Karadeniz Çevre Yolu Anlaşması’nın mutabakat belgesi imzalandı. Son dönemde ulaştırma konusunda özellikle enerji kaynaklarının ulaştırılması öne çıktı. Bu bağlamda KEİ zirvesi başlamadan birkaç gün önce Rus doğal gaz tekeli Gazprom ve İtalyan şirketi Eni arasında imzalanan memorandum ile Güney Akım doğal gaz boru hattı projesi için ilk adım atılmış oldu. Karadeniz’in altından Rusya’dan Türkiye’ye uzanabilecek Mavi Akım 2 boru hattı projesinin yerine ele alınan Güney Akım, Rusya’dan Bulgaristan’a, arkasından Yunanistan ve genel olarak Güney Avrupa ülkelerine Rus doğal gazını ulaştırabilecektir. Dolayısıyla zirvede Putin enerji ulaştırılması konusunda işbirliği önerdiyse de, Batı’nın projelerine Putin’in vurduğu darbeler daha çok gündeme geldi. C strateji KAVŞAK ÖZGEN ACAR 13 TEMMUZ 2007 CUMA Bizans’ın Müslüman Türklere Etkileri H sunCeyhan’a alternatif olan BurgazDedeağaç petrol boru hattının kontrol paketini Rusya’ya teslim ettiler. Hâlbuki Türkiye’nin buna benzer bir durumu kabul etmek istemediği son derece açık. BATI’NIN ROLÜ Türkiye’deki enformasyon alanı üzerinde Batı’nın büyük etkisinin bulunmasından dolayı, yani medyanın büyük bir çoğunluğunun yüzü Batı’ya dönük olduğu için, Türkiye’nin enerji dağıtım merkezi olma planlarını engelleyen tek ülkenin Rusya olduğu fikri pompalanıyor. Soğuk Savaş zihniyetini Türkiye’de tekrar yerleştirmeye çalışan kimi kesimler, Rusya ile dost olamayacağımızı, ABD ve AB’nin Türkiye’nin her zaman dayanması gereken güç odakları olduklarını göstermeye çalışıyorlar. Açıkçası bu zihniyetin zamanı çoktan geçti. Türkiye artık sadece AB ve ABD ile değil, Rusya ile de, diğer ülkelerle de yakın ilişkiler geliştirebilir ve hatta geliştirmelidir de. Enerji konusu ele alınırsa, burada bile Batı ülkelerinin çıkarlarının artık Türkiye’nin çıkarlarıyla yüzde yüz uyuşmadığı kavranmalıdır. Örneğin SamsunCeyhan boru hattı için halen doldurma garantisinin alınmamış olmasının arkasında sadece Rusya değil, başta AB olmak üzere Batı ülkeleri bulunuyor. Rusya’nın desteklediği BurgazDedeağaç boru hattının SamsunCeyhan’ın alternatifi olduğundan bahsediliyor ancak aynı şekilde AB’nin desteklediği OdessaBrodı boru hattının da SamsunCeyhan’ın alternatifi olduğundan bahsedilmiyor. Üstelik genel kabulün aksine BurgazDedeağaç tek başına SamsunCeyhan’ı bitirmiyor, ancak Rus ve AB projelerinin bir arada gerçekleşmesi SamsunCeyhan’ın dolmamasına yol açabilir. Eğer AB, bugüne kadar OdessaBrodı’yı doldurmak için sarf ettiği çaba riliği şemasının bulunması gerektiği kuşkusuzdur. İşte bu durumda KEİ bu ihtiyaçları gidererek dış güçlerin doldurmaya çalıştıkları sözümona "boşluğu" doldurabilirdi. Son bir yıl içerisinde KEİ’nin canlandırılması ile ilgili olarak verilen çabaların yeterli olmadığı söylenebilir. Zira KEİ’deki sorun sadece KEİ’nin çalışma alanıyla ilgili değil, üye ülkelerinin dış politikalarında bulunan bazı yapısal sorunlardır. KEİ içindeki üye ülkeler arasındaki çıkar uyuşmazlığı ve sorunları bu zirvede de dışa vuruldu. Azerbaycan ve Ermenistan, Ukrayna ve Rusya arasındaki sorunlar gibi. Bu yeni bir şey değildir ve gerçekten de uzun yıllardır teşkilatın çalışmasını engelleyen sorunlardır. Ancak bize göre sorunun bu şekilde ele alınması yetersiz bir analiz olurdu. Her bir faal bölgesel uluslararası teşkilatın içerisinde lokomotif bir veya birkaç güç bulunur. Karadeniz bölgesinin bugünkü jeopolitiği değerlendirildiğinde sözkonusu bölgede ve teşkilatta bu rolü üstlenecek iki gücün bulunduğu kabul edilmelidir: Türkiye ve Rusya. Dolaysıyla bölgede etkin bir bölgesel işbirliğinin başlatılması için bu iki gücün arasındaki güvene dayalı işbirliği şarttır. ÇIKAR BİRLİĞİ Karadeniz bölgesinde çevre sorunundan başlayarak güvenlik sorununa kadar Rusya ve Türkiye arasında önemli bir çıkar birliği bulunuyor. Belki de tarihte ilk defa olarak yaşanan bu durum, iki ülkenin vizyon eksikliğinden dolayı etkin bir bölgesel işbirliğinin itici gücüne dönüşemiyor. On beş yıldan fazla bir süre içerisinde gelişen işbirliğine rağmen, iki ülke arasındaki güven eksikliğinin tam anlamıyla giderilemediği seziliyor. Buna rağmen geçen süre içerisinde Rusya ve Türkiye arasındaki ilişkiler hem içsel, yani coğrafik yakınlık, ekonomik yapılar, enerji gibi faktörlerden dolayı, hem de ABD’nin Avrasya kıtasına yönelik müdahaleci politikası gibi dışsal sebeplerden dolayı gelişme göstermişti. Özellikle ABD’nin Karadeniz bölgesine yönelik olan planları konusunda Rusya ve Türkiye’nin ortaklaşa gösterdikleri mukavemet ABD’de tehlike olarak algılanmıştı. Akdeniz’deki Aktif Çabalar harekatının Karadeniz’i de kapsamasını isteyen ABD’ye karşı çıkan iki komşu ülke, kendi güçleriyle Karadeniz’de güvenliği sağlayabileceklerine vurgu yapıyorlar. Bu bağlamda Türkiye’nin Karadeniz Uyumu inisiyatifine destek veren Rusya, kendi gemileriyle Karadeniz’de devriye çalışmalarına katıldı. 2006’dan başlayarak ABD, Karadeniz’in en önemli iki askeri gücün birbirine daha da yaklaşmasını engellemek amacıyla Karadeniz stratejisinde Türkiye’ye öncelikli rol verdiğini göstermeye çalıştı. Ne var ki, ABD’nin Karadeniz stratejisinin özü değişime uğramadığı gibi, bu stratejinin özellikle Ermenistan ile ilgili kısmı Türkiye’nin aleyhine işlemeye devam ediyor. Karadeniz bölgesi, büyük güçlerin çarpışma alanı olmaya devam ediyor. Bu durumun bölgede bulunan bütün devletleri olumsuz olarak etkilediği, barış ve istikrarı zedelediği açıktır. Bugüne kadar bölgede meydana gelen birçok çarpışmada da bu jeopolitik rekabetin izlerini görmek mümkündür. Bölge ülkeleri bu bölgede kendi sorumluluklarını anlamadıkları ve kendi bölgesel stratejilerini gerçekleştirmedikleri sürece bu durum devam edecektir. Karadeniz bölgesinin kendi projesinin bulunması ve dış güçlere meydan vermeyecek bölgesel işbirliğinin tesis edilmesi bölgesel güçlere bağlıdır. Bu bağlamda bölgenin en güçlü devletleri olan Türkiye ve Rusya’ya önemli bir görev düşüyor. Özellikle Türkiye’nin, kendisini zayıflatan kimlik sorgulamalarını bitirmesi ve bir an önce Türk milli çıkarlarına uygun kapsamlı bir strateji üzerinde çalışmaya başlaması gerekiyor. Bu anlamda Türkiye’nin KEİ dönem başkanlığının büyük bir fırsat olduğu kaydedilmelidir. Ancak Türkiye’de milli çıkar konusundaki kafa bulanıklığı devam ettiği sürece bu tip fırsatların boşa gideceği açıktır. Enerji konusunda olduğu gibi Karadeniz bölgesi konusunda da kendi çıkarlarından önce Batı’nın çıkarlarını gözetmesi Türkiye’yi kaybetmeye mahkum bir duruma sokacaktır. ENERJİ GÜVENSİZLİĞİ Avrasya kıtasında paylaşım rekabeti hızlanırken Rusya, elinde bulundurduğu enerji kozunu tam anlamıyla bir dış politika aracı olarak kullanma yolunda hızla ilerliyor. Rusya’nın bu stratejisinin sonucunda enerji ithalatçısı olan Türkiye’de Rusya’ya karşı bir güvensizliğin oluşmaması mümkün değildi. Dolayısıyla 2006’ya gelindiğinde Türkiye’de Rusya ile enerji ilişkilerinin daha fazla gelişmesi konusunda ciddi şüpheler oluştu. Dolayısıyla Rusya’nın önerdiği Mavi Akım 2 projesi, Rusya’ya bağımlılık bağlamında değerlendirilmeye başlandı. Zaten Mavi Akım projesi çeşitli yolsuzluk iddialarıyla gündeme gelmişti. Üstelik RusyaUkrayna doğal gaz krizi sırasında Türkiye’nin zannedildiği gibi ucuz fiyattan değil, Batı Avrupa ülkelerine uygulanan fiyatlardan Rusya’dan doğal gaz aldığı ortaya çıkmıştı. Buna ek olarak Rusya’nın eski Sovyet alanındaki baskıcı tutumu ve enerjiyi dış politikasının bir aracı olarak kullanma girişimleri, Türkiye’yi bir kat daha tedirgin etti. Ayrıca enerji pazarlıklarında olsun, sözde Ermeni iddiaları olsun, Kıbrıs sorunu olsun Rusya’nın Türkiye’ye yönelik takındığı tutum Batı devletlerinin tutumundan farklı değildi ve aynı şekilde emperyalizmin izlerini taşıyordu. AB ve Rusya arasında enerji güvenliği meselesi alevlendikten sonra Türkiye, genel olarak AB’nin karar verme organlarının politikaları doğrultusunda bir tutum izledi. Hâlbuki aynı dönemde AB üyesi Almanya, Yunanistan, İtalya gibi ülkeler AB’nin ortak enerji politikasına darbe vuran Rusya ile enerji işbirliğini devam ettirdiler veya başlattılar. Türkiye ise enerji ve ekonomik işbirliğini sürdürmek isteyip istememesi konusunda Rusya’ya çelişkili sinyaller gönderdi. Nedeni ne olursa olsun, bazı Rus şirketlerin kazandıkları ihalelerin iptal edilmesi, Rusya’nın rafineri teklifinin kabul edilmemesi, Mavi Akım 2’nin Türkiye’nin çeşitli kesimlerinde Türk çıkarlarına uygun olmayan bir girişim olarak ele alınması, Rusya’da negatif bir şekilde algılandı. Oluşan bu algılama sonucunda Rusya, Güney Avrupa yönünde akıttığı doğal gazın iletim hatlarında bir çeşitlendirme daha yapmaya ve Güney Akım boru hattını uzatmaya karar verdi. ABD’nin Büyük Orta Doğu projesi çerçevesinde Türkiye’nin bulunduğu jeopolitik konumun giderek belirsizleşmesi ve büyük riskler taşıması da bu karara etki etmiş olabilir. Bundan belki daha da önemlisi Rus enerji politikasının zaten iletim hatlarının çeşitlendirilmesi üzerine kurgulanmış olmasıdır. Üstelik bu enerji politikasının ikinci ayağı, kullanılan ana iletim hatlarının kontrolüdür. Durum bu açıdan değerlendirildiğinde Bulgaristan ve Yunanistan’ın daha kolay ikna edilir partnerler oldukları söylenebilir. Zira Sam Liderler Boğazda anı fotoğrafı çektirdi. yı SamsunCeyhan için sarf etseydi, bu boru hattının dolma garantisi çoktan alınmış olabilirdi. Bunun yerine Ukrayna cumhurbaşkanı İstanbul’da gelip OdessaBrodı boru hattının lobiciliğini yapabiliyor, ancak hiç kimse bu boru hattının Türkiye’ye olan zararından dahi bahsetmiyor. Avrupa’ya Hazar doğal gazını taşıması planlanan NABUCCO doğal gaz boru hattının bir türlü gerçekleşmemesinin tek sebebi olarak Rusya’nın gösterilmesi de yanlıştır. Bu anlamda Rusya’nın ortaya attığı Güney Akım doğal gaz boru hattı projesinin NABUCCO’yu baltalayabileceği düşüncesi de sorgulanmalıdır. Rus gazı Avrupa’ya hangi rotayla varırsa varsın, NABUCCO geçerliğini korumaya devam edebilir. NABUCCO’nun sorunu Avrupa piyasasının Rus gazıyla dolması değil, bu boru hattını dolduracak doğal gazın bulunmamasıdır. Bu sorunun en önemli sebebi ise Rusya’nın Türkistan bölgesindeki başarılı politikası değil, AB’nin enerji oyunundaki etkinsizliği ve başarısızlığıdır. Unutulmamalıdır ki NABUCCO sadece Azerbaycan ve Türkmenistan gazını değil, aynı zamanda Irak ve İran doğal gazını da taşıyabileceği için AB nezdinde geniş kabul görmüştü. Ancak bu doğal gazın temin edilmesi konusunda AB’nin gücü Rusya ve ABD’nin politikalarını aşabilecek güçte değildir. İran gazına ulaşmak isteyen AB, Ortadoğu bölgesinde tamamen ABD politikalarının rehinesi haline gelmiştir. Bunun gibi Türkmen doğal gazının Rusya dışına bir tarafa akamaması Rusya’nın başarılı politikasının ürünü olmaktan çok, ABD’nin çelişkili politikasının bir ürünüdür. Bir taraftan DoğuBatı enerji koridoruna desteğini sürdürdüğünü belirten ABD, diğer taraftan Türkmen gazının Batı yönünde değil, Güney yönünde akması için uğraşıyor (Transafgan projesi). Pek bahsedilmiyor, ancak Hazar geçişli boru hat ARADENİZ’İN KENDİ PROJESİ OLMALI Aslında Soğuk Savaş’ın hemen bitiminde kurulan KEİ, kurulduğu döndemde ABD’nin yeni dünyaya şekil verme çabalarından birisiydi. Özal’ın fikri olarak sunulan KEİ, Rusya dahil bazı eski Doğu Bloku ülkelerinin Batı ile ilişkilerini düzenleme şemalarından birisi olarak düşünülmüştü. Bu şemanın işlemediği kısa sürede anlaşılınca Karadeniz bölgesinde NATO ve AB gibi kurumların kullanılması gündeme geldi. Bunlar aracılığıyla bölgenin hızla Batı’nın etki dairesi içerisine girmesi sağlanmaya başlanmıştı. Bugün artık sadece Karadeniz ülkelerinin NATO ve AB üyeliği değil, bu ülkelerde ABD askeri varlığı da tesis edildi. Sürekli olarak güç boşluğuna ve güvenlik sorununa vurgu yapan ABD, Karadeniz’deki askeri etkinliğini yaymaya çalışıyor. Bölgede güvenlik ve istikrarı zedeleyen bu girişimler bugün Güney Kafkasya ve Ukrayna’ya yönelik olarak sürdürülüyor. Bu çabaların özellikle Ermenistan ile ilgili kısmı açıkçası Türk karşıtıdır. Zira ABD ve AB, Ermenistan’ı Batı etki dairesine katmak ve Rusya’dan koparabilmek için Ermenistan’dan ziyade Türkiye’ye baskı yapma politikasını seçti (sınır kapıları meselesi, sözde soykırım vs.) Aynı enerji konusunda olduğu gibi Türkiye’nin Büyük Karadeniz projesi konusundaki tutumu da ikirciklidir. Bir taraftan Türkiye, Karadeniz bölgesinin Batı’ya eklemlenmesi konusunu desteklerken, diğer taraftan ABD ve AB’nin bu yöndeki bazı politikaları açıkça Türk çıkarlarına aykırıdır. Dolayısıyla Türkiye, hem bağımsız bölgesel projeleri destekliyor hem de Batı projesinin içinde yer almaya devam ediyor. Bugün bulunduğumuz noktada Karadeniz bölgesinde mutlaka bir bölgesel işb K Liderler toplantı halinde... Bizans sanatı uzmanları, “12ünyada bazı kentler 13. Yüzyıllarda Bizans Dünyaimparatorluklara başsında Değişim”i tartıştılar. Akılkentlik yapmışlardır. lıca seçilen bu dönem Batı’dan Hiçbir kent, iki ayrı imparatorluKatolik Latin haçlıların Ortoğa başkentlik yapmamıştır. Budoks Bizans’a saldırılarını, yağna karşılık İstanbul üç ayrı (Romalarını; Doğu’dan da başta ma, Bizans, Osmanlı) imparaMüslüman, Şaman, Budist torluğa başkentlik yapmıştır. Türklerin Anadolu’ya egemen Bugün İstanbul’da iki imparaolmaya başlamalarının yoğuntorluk müzesi var. Biri, Roma laştığı iki yüzyılı kapsıyordu. Aydahil olmak üzere Anadolu’da nı anda iki salonda sunulan 90 çeşitli uygarlıkların yapıtlarının bildiriden çoğunu izledik. Bu iki sergilendiği Arkeoloji Müzeleri, yüzyıla yönelik tarih ve sanata ötekisi ise Osmanlı’nın tarihsel fotoğrafçıların deyimiyle, “zomirasını barındıran Topkapı Saom”lanan bildirilerden katılımrayı’dır. Bugüne değin devekucılar çok şey öğrendiler. şu gibi kafamızı toprağa gömeToplantıyı vakıf rek, Bizans imparaadına onursal baştorluk müzesini kan Ömer Koç ile açamadık. AtaKültür ve Turizm Batürk’ün müze yapkanı Atilla Koç açtıtığı Bizans’ın görlar. Milliyet’e demeç kemli yapıtı, Osveren Bakan Koç’un manlıların camisi şu sözleri ilginçti: Ayasofya “yapı” “Söyleyeceğim sözü olarak müzedir. Anyadırgayanlar belki cak Bizans İmparaolacak, ama bu toptorluğu’nun dağınık raklarda Bizanslılar tarihsel, kültürel mida yaşamıştır. Fatih rası öteki iki müzeSultan Mehmet’in deki gibi topluca camiye çevirdiği, busergilenmiyor. Sevgi Gönül. gün müze olarak kulDünyada ilk “Bilanılan Ayasofya da zans Kongresi” Bizans eseridir. Biz Bükreş’te 1929’da yıkmamışız ve kullanmışız. Bidüzenlendi. Sonraları düzensiz zans bizim değildir, diyemezsiaralıklarla çeşitli ülkelerde Biniz.” zans araştırma toplantıları yaKoç’un bu sözleri AKP dünpıldı. Sonuncusunu 2001’de, yasında nasıl yorumlandı bilmikendisi BizansOsmanlı döneyoruz. Ama, bildirilerde vurgumi hayranı olan Fransa Cumlanan birkaç önemli noktaya yer hurbaşkanı Jacques Chirac, vermek istiyoruz. Paris’te açtı. “Bizans” sözcüğü, Birincisi, özellikle çoktanrılı Batı tarihçilerinin biriki yüzyıl “pagan” sanatına karşı “ikonakönce Doğu Roma İmparatorlulast (put kırıcılar)” yoğunlaşmağu’na taktıkları bir addır. Bisından sonra 9. yy’dan itibaren zanslılar kendilerine “Romalı” Bizans’ta “kadın” ikinci sınıf saderlerdi, dilimizdeki “Rum” sözyıldı. Kadınlar, Batı Hıristiyanlacüğü de bundan türemiştir. Barından farklı olarak örtünmeye tı’ya göre, “Yunan” ve “Rum” zorlandılar. Bu olgu Bizans saarasındaki farkı gözetmeden natına da yansıdı. Türkler Ana“Grek” deyip geçerler. Oysa dolu’ya geldiğinde kadınlarınRumlar Yunan değil, Romalıdır. da örtünme, kaçgöç yoktu. Türkiye’de ilk bilimsel Bizans Örtünmeyi Bizans’tan öğrenditoplantısı Adnan Menderes ler. Bir başka deyimle Münevdöneminde 1955’te İstanbul’da ver Arınç, Emine Erdoğan, düzenlendi. Bizans’a başkentHayrünnisa Gül bugün örtünülik yapmış İstanbul’da bir daha böyle bir toplantı düzenlenemedi. Dışlanan Bizans, sanki Anadolu topraklarında kök salmayıp Avrupa’ya, Kuzey Afrika’ya, Boğazın kıyılarından yayılmamıştı. Hatta, 12 Eylül döneminde İstanbul Üniversitesi’ndeki Bizans kürsüsü bir süre askıya bile alındı. 1992’de İstanbul’da Cumhuriyet’te görev yaptığım için çok iyi anımsıyorum. Türkiye’nin en önemli tarihsel, kültürel, dinsel miras koruyucularından Sevgi Gönül bu boşluğu görerek Bizans araştırmaları çalıştayı için kolları sıvamış, “Bilimsel Danışma” ve “Yürütme” kurullarını belirlemiş, tarih olarak 1994 Haziran’ını öngörmüşBir Ortodoks ikonası. tü. Ünlü sanatçı Mengü Ertel takvim ve Ayasofyorlarsa, bunu Türk gelenekleya mozaiklerinden esinlenilen rine göre değil, Bizans gelenekafiş bile hazırlamıştı. lerine uyarak yapıyorlar. Bu çalışmalara dinci basın İkincisi, başta Ayasofya olşiddetli tepki gösterdi. Tepkiler mak üzere büyük kiliselerde Bio tarihlerde Belediye Başkanı zans kadınlarına “üst katta” ayseçilen Recep Tayyip Erdorı bir bölümde “gynekaion (kağan ve yandaşlarınca beslendi. dınların yeri)” ayrılır oldu. Böy“Koç kızları” yılmadılar, Suna lece Bizans kadınına dinsel töKıraç, Sadberk Hanım Müzerenlerde de ikinci sınıf insan uysi’nin Müdürü Çetin Anlağan’ı gulaması yapıldı. Bu uygulama, yanına alarak Dışişleri Bakanı sonraları Müslüman Türklerce Hikmet Çetin’i ziyaret etti. Çade benimsenerek camilerde lıştayın Türkiye’nin tanıtımı açı“fevkani’de (üst kat)” yer ayrılsından Dışişleri şemsiyesi altındı, buraya da “kadınların mahda yapılmasını önerdi. Çetin, fili (yeri)” denildi. Dolayısıyla konuyu inceleteceğini söyledi. Anadolu’da Türkler, kadına yöBir süre sonra bakanlıktan genelik yobazlığı Bizans’tan öğlen sözlü yanıtta “sağcıların rendiler. Patrikhane’nin ekümeniklik kavÇalıştayda Hacettepe Ünigasını tırmandıracağı gerekçeversitesi’nin sanat tarihçileri siyle bakanlığın karşı olduğu” öne çıkarken bugüne değin ihbildirildi. Koç Holding çalıştaymal edilen Bizans sanatı ve tadan vazgeçince Gönül kırıldı, rihi alanında yetişen Türk gençgözü açık rahmetli oldu. Ancak, lerinin başarılarını yabancı uzFransız Anadolu Araştırmaları manlar hayranlıkla izlediler. ÇaEnstitüsü, Boğaziçi Üniversitelıştay için Vehbi Koç Vakfı iki si ile işbirliği yapıp 710 Nisan özel sergi düzenledi. Birincisi 1999’da “Bizans İstanbul Ça“Bizans’tan Kalanlar”, ötekisi de lıştayı’nı” düzenledi. “Marmaray” kazıları buluntulaVehbi Koç Vakfı, Sevgi Görından oluşan “İstanbul’un nül’ün anısına çalıştayı canlan8000 Yılı Gün Işığında” sergiledırma kararı aldı, 2528 Haziri idi. Her iki serginin kataloğuran’da İstanbul Arkeoloji Müzenu, aynı günlerde piyasaya çıleri’nde “1. Uluslararası Sevgi kan Radi Dikici’nin “Şu Bizim Gönül Bizans Araştırmaları ÇaBizans” ve Kitap Yayınevi’nin lıştayı” başarıyla gerçekleşti. BiJohn Haldon’dan dilimize kazans sanat tarihinin iki anıtı Sezandırdığı “Bizans Tarihi Atlamavi Eyice ve Cyrill Mango’ya sı”nı tüm okurlarımıza öneririz. verilen ödüller kuşkusuz Gönül’ün ruhunu yüceltmiştir. oacar?superonline.com Türk ve yabancı tarihçiler ile D