23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Cumhuriyet Strateji 11 Ağustos 2008 / 215 TÜRKİYEAB İLİŞKİLERİ Rice ve Babacan... C S TRATEJİ 9 nedeniyle de tehdit unsuru olarak görülmelidir. Çünkü Türkiye’nin özellikle PKK terör örgütüne karşı mücadelede komşu ülkelerle işbirliğine ihtiyacı vardır. Bu konuda, ABD’nin son zamanlardaki PKK’ya karşı görünürde Türkiye ile işbirliğine girdiği izlenimi veren yaklaşımlarının çok da samimi olmadığını bazı komutanlarımız bizzat dile getirmişlerdir. Genelkurmay Başkanımızın "Geçmişte PKK’ya katır sırtında giden yardımların bugün kamyonlarla taşındığı" söylemi bir gerçeği ifade etmektedir. Kaldı ki ABD’nin askeri işbirliği tam olsaydı Türkiye bugün kara harekatı sayesinde PKK’ya daha kalıcı bir darbe vurabilirdi. Bu hususlar göz önüne alındığında şimdilik güneydoğu komşumuz olan ABD’nin bir gün bu bölgeden gideceği varsayımından hareketle Suriye ve İran gibi komşularımız ile iyi geçinip, ortak bir tehdit olan PKK’ya karşı mücadelede onların desteğini almaya çalışmak daha gerçekçi ve hatta konjonktürel olarak elzem bir yaklaşım olacaktır. Bölgesel ilişkilerde söz konusu ülkelerle oluşabilecek gerginliklerde sözde müttefiklerimizin bizi nasıl yalnız bırakabileceklerinin örneğini 1991 Irak Savaşı’nda gördük. O dönemde Türkiye NATO’dan Irak’ın olası füze saldırılarına karşı füzesavar ve benzeri askeri destek istediğinde, sözde müttefiklerimizin gerçek yüzünü gösterip uzun süre Türkiye’yi oyaladıklarını unutmamak gerekir. Türkiye’nin bir zamanlar dilinden düşürmediği ve iktidarın işine geldiğince ele aldığı AB üyeliği konusunda hiç şüphesiz en önemli kilit unsur Kıbrıs ve Yunanistan ilişkileridir. Bu günlerde Yunanistan’ın her ne pahasına olursa olsun dış politika açısından rahatsız edilmemesi hususu AB ile ilişkilerimizin önemli bir unsurudur. Çünkü AB’nin iki şımarık üyesi Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan, yüzde yüz haklı olduğumuz konularda bile şantajla AB’yi baskı altına alarak istediklerini alıyorlar. AB ile ilişkilerimizin belirsizliği ve geleceksizliği birliğin kendi içerisindeki çelişkilerin ve sorunların giderek artması ile daha da önem kazanmaktadır. Ayakta tutulması gittikçe zorlaşan çok üyeli bir örgüt olan AB, artık önemli hiçbir konuda karar alabilme olanağına sahip olmadığından AB ile ilişkilerimizin acilen gözden geçirilmesi ve uğradığımız haksızlıkların giderilmesi gerekir. Üçüncü ülkelerle ticari ilişkilerimizde ayağımıza takılmış bir pranga misali engel teşkil eden AB’ye olan bağımlılığımız, vize konusunda Türk insanının çektiği çile, tarım politikamızda AB’nin çıkarlarımızın tam aksine yaptığı yönlendirici baskılar, Davutoğlu yasalarımıza ve iç işlerimize müdahaleler artık hiçbir beklentimiz olmayan ve boş bir kutu haline gelmiş olan AB’ye üyelik hedefi bağlamında kabul etmememiz gereken hususlardır. Yine AB’nin Ermenistan’a karşı yaklaşımı ve AB ülkelerinin sözde soykırım iddiaları konusundaki tutumları Türkiye’nin bu örgüt ve üyesi ülkelere karşı daha aktif bir dış politika izlemesi gereğini ortaya açıkça koyar. AB ile olan ilişkilerimizde Türkiye’nin elinde bir NATO kozu olduğunun Türk dış politikasınca unutulmaması gereği de elimizdeki sayısı kimilerine göre çok, kimilerine göre azkartlardan biridir. Türkiye bugüne kadar, AB’nin "Avrupa Ordusu ve Soğuk Savaş sonrasında Türkiye’nin bazı gerçekleri görmesi ve ABD ile ilişkilerinde her iki tarafın da zorunluluklardan kurtulmuş olması, bir süre gerçekçi değerlendirmeleri gündeme getirdi. Ancak mevcut yönetimin ABD ile birlikteliği, tükenmiş AB sürecini zorlaması Türkiye’yi kilitliyor. Güvenlik" gibi konularda oynamak istediği rolün karşısına çıkmamakla birlikte NATO’nun da rolünün azalmamasına özen göstermiştir. Çünkü özellikle Yunanistan’ın Avrupa bölgesindeki savunma konusunda etken olabilecek girişimlerine ve hatta bu ülkenin NATO üzerinden kriz dönemlerinde AB’ye aktarılabilecek askeri yardımlardan Türkiye’yi rahatsız edebilecek şekilde yararlanmasına bu şekilde engel olunması sağlanabilecektir. Yine AB’nin önemli üyesi Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına dönmesinde Türkiye’nin elinde kullanabileceği önemli bir dış politika kozu olduğu unutulmamalıdır. GÜNDELİK DIŞ POLİTİKA Dünyadaki en sorunlu bölgenin tam ortasında, birçoğu açık ya da örtülü tehdit oluşturan komşular ile çevrili ülkemizin dış politikasını yürütmenin zorluğu bellidir. Böylesine bir konum ve durumda olan bir ülkenin gündelik veya dış etkenlerle yön alan reflektif bir dış politika izleme lüksü kesinlikle yoktur. Komşularımıza olan enerji bağımlılığımız ve komşularımızın hemen tamamının zaman zaman veya halen PKK terörünü destekleme gerçeği de hesaba katılması gereken gerçeklerdir. Türkiye kırılgan ve tehditlerle dolu çevresi, bağlı bulunduğu NATO gibi örgütler ve sözde müttefikleriyle ilişkilerinde, geçmişten bu yana halen süregelen sorunlarında, gereğinde nasıl yalnız bırakıldığını her daim hatırında tutmalı ve bu yanılgılardan ders almalıdır. Kıbrıs ile ilgili Johnson mektubu veya ABD’nin bize Sovyet tehdidine rağmen ambargo uygulamasından ders almış olmamız gerekir(di). Siyasilerimizin zaman zaman ortaya çıkıp ABD ve İngiltere’ye stratejik ortak gibi yakıştırmalar yapmaları ise biz Türkler gibi dünya imparatorlukları kurmuş bir millete yakışmaz. Bu olsa olsa ancak sömürge idaresinden yeni kurtulmuş Afrika ya da manda idaresinden henüz çıkmış Ortadoğu ülkelerinin dış politikası olabilir. ABD İLE İLİŞKİLER Pragmatik bir yaklaşım ile düşünürsek TürkiyeABD ilişkilerinde, artık Sovyetler gibi bir tehdidin ortada kalkmış olması, nasıl ABD açısından geçerli ise bizim açımızdan da geçerlidir. Yani Türkiye artık bu noktada ABD’ye muhtaç değildir. Hatta ABD’nin bölgedeki proje ve hevesleri Türkiye için olumsuz ilişkileri ve durumları yaratacak, Türkiye’nin geleneksel bölge ilişkilerini bozacak olması
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear