23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

20 H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası mvurmay@tusam.net İsrailFilistin sorununda iddialı ÇELİŞKİLER Ariel Şaron halen teorik olarak hayatta olsa da projeler çözüm getirmedi… siyaseten yaşamıyor artık (1) Ama ne var ki C S TRATEJİ cak 2006’da geçirdiği beyin kanaması sonrasında derin bir komaya girip bir daha uyanamayan ve halen makinelere bağlı olarak bitkisel hayatta yaşayan; İsrail’in eski Başbakanı Ariel Şaron’un 80 yıllık yaşamı, hem söylemleriyle hem de eylemleriyle oldukça tartışmalıdır. Savunma Bakanlığı görevi yaptığı 1982 yılındaki İsrail’in Lübnan’ı işgali sırasında kendisine "Beyrut Kasabı" unvanını kazandıran Sabra ve Şatilla katliamları ile tarihe geçen Şaron’un daha sonraki dönemlerde yine çeşitli bakanlıklar ve başbakan sıfatı ile altına imza attığı olaylar, İsrailFilistin Sorunu’nun şiddet döngüsü içerisine girmesine ciddi anlamda katkı sağlamıştı. Özellikle de Şaron’un 2000 yılında "seçim yatırımı" olarak gerçekleştirdiği "El Aksa Yürüyüşü" bir seçim propagandasından çok bir provokasyona dönüşmüş ve olayın ardından Filistinliler II. İntifada’yı ya da diğer bir adı ile El Aksa İntifadası’nı ilan etmişlerdi. Bu kısa vadeli seçim yatırımı, siyasi anlamda başarıya ulaşarak Ariel Şaron ve o dönemki partisi Likud’a iktidarın kapılarını açmıştı açmasına ama İsrail, Şaron’un açık tahriki ile tetiklenen II. İntifada ile yarım yüz yıllık tarihinde topyekun bir şekilde Arap ülkelerinden almadığı yarayı II. İntifada’da almıştı. Daha da önemlisi Şaron’un kişisel çabaları ile filizlenen ve daha sonraları kontrolden çıkan II. İntifada, yeniden yükselen nefret dalgası sayesinde deyim yerindeyse efsaneleşen Hamas’ın "Hamas" haline gelmesine neden oldu. Yani başka bir deyişle İsrail, Ariel Şaron’un bilerek ya da bilmeyerek kurguladığı şiddet döngüsünün hakim olduğu zemininde, bugün en çok tehdit algıladığı unsurlardan biri olan Hamas’ı bir anlamda kendi elleri ile besleyip, büyütmüş oldu. Sonuçta ortaya çıkan manzara ise oldukça tanıdıktı, İsrailFilistin hattında her geçen gün büyüyen bir yangın ve yine, yeni bir savaş. Ama bu savaş öncekilerden farklıydı. Zira II. İntifada ile Filistinliler İsrail’i artık İsrail’de vurmaya başladılar. İntihar eylemcileri Kudüs’te, Hayfa’da, Sderot’da, Tel Aviv’de her yerde İsrail’i kendi bedenlerini silah olarak kullanarak vurmaya başladılar. İntifada sertleştikçe, İsrail daha da sertleşti; İsrail sertleştikçe İntifada hırslandı. Ve tüm bunların şüphesiz ki tetikleyicisi Ariel Şaron’un ta kendisiydi. İşte böylesine, şiddet öğeleri ile örülü bir biyografiye sahip olan Ariel Şaron, yaşamının birçok evresinde baskın bir şekilde yer alan bu olguyu iktidarının son dönemlerine doğru keskin bir "udönüşü" ile bir kenara bırakıp o güne değin ağzına bile almadığı "barış"ı dillendirmeye başladı. Öyle ki Şaron’un "dönüşümü", 2004 yılında İsrail’in yıllardır işgal altında tuttuğu Gazze’den çekilmesi ile doruk noktasına ulaştı. Ömrünün son demlerinde Şaron’un birden bire savaşa doymayan şahinden, barışa kanat çırpan güvercin kılığına bürünmesi hatta bu "dönüşümü" nedeni ile yıllarca emek verdiği partisi Likud’dan ayrılıp daha "ılımlı" olarak lanse edilen Kadima’yı kurması doğal olarak Ortadoğu’da şok etkisi yaratmıştı. Ancak Şaron O Bağımsızlık umudu azalıyor Ariel Şaron’un kendi ülkesi İsrail’de olduğu kadar tüm Ortadoğu’da etkisi tartışılmaz. Sert tutumu daha çok sorun çözmek değil, çoğunlukla sorunları zorla tek yanlı çözmeyi gündeme getirdi. Bush’un ‘bağımsız devlet’ sözü vermesi nedeniyle UMUTLAR TÜKENİYOR yolsuzluk soruşturmaları nedeni bölünmeyi dahi göze alan Filistinliler Hakkındaki ile "zorda" olan ve en yakınındaki isimlerden istifa çağrıları alan Başbakan Olmert de ise son dönemde yine Şaron benzeri bile ABD’den umudunu kesip Hamas’a "ulusal için göz kırpmaya başlayan Filistin tavırla karşı karşıya kalmış durumda… birlik" lideri Abbas da hayal kırıklıklarını açıkça dile Şaron’un bu görünürdeki "barışa yöneliş"inin ardında İsrail’in tek taraflı olarak sınırlarını çizmesi için hazırlanan yeni bir zemin etüdünün olduğu çok geçmeden ortaya çıktı. İşte tam da bu sözde "barış" döneminde Ariel Şaron bir basın toplantısı sırasında, tarihe geçen şu sözleri ile Ortadoğu’ya ayna tutuyordu sanki. Kendisine sorulan "udönüşü" sorularından birine aynen şöyle cevap veriyordu Şaron: "Burası Ortadoğu! Burada sözler verilir, kararlar alınır hatta anlaşmalar imzalanır ama Ortadoğu’da tek bir gerçeklik vardır o da söylemler değil sadeceyapılan eylemlerdir." Ortadoğu Şaron’un iki dudağı arasından çıkan bu kısacık tümce ile bir çırpıda özetlenivermişti adeta… söz konusu tümcesi tüm çarpıcılığıyla halen sapasağlam ayakta duruyor. İsimler, olaylar, olgular değişse de tümcenin özü aynen sihrini koruyor. Örneğin Kasım 2007’de Annapolis’te bizzat ABD Başkanı George W. Bush tarafından Filistin’in "ılımlı kanadı" El Fetih’e verilen "Bağımsız Filistin Devleti" sözü. Annapolis’in üzerinden tam 6.5 ay geçti; ilki Ocak’ta, ikincisi Mayıs’ta olmak üzere "devlet" sözünü veren Bush 2 kere bölgeye gelerek taraflarla görüştü. Bu süreçte onlarca kez bir araya gelen OlmertAbbas ikilisi ise peşi sıra Washington’un yolunu tuttular. Direk görüşmeler, dolaylı görüşmeler, mekik diplomasileri başta olmak üzere diplomasinin barışa dair neredeyse tüm yöntemleri uygulandı. Hatta İsrail’e Filistin barışı yetmedi bu süreçte Tel Aviv bir de Şam’la barış yapmak için yeşil ışık yaktı. Bu sırada başta Bush olmak üzere ABD’li tüm "barış elçileri" hep aynı şarkıyı söylediler, "2008’de barış sağlanacak, Filistin Devleti kurulacak." Olmert ve Abbas da çoğu zaman söz konusu şarkıya yüksek tondan "vokal yaptılar". Fakat ne yazık ki söylemler yine eyleme dönüşemedi. Söz yine buhar oldu ve son dönemde bırakın eylemi, afili söylemler bile mumla aranır oldu. getirmeye başladılar. Barış konusundaki umutlar azalırken İsrail’in rutin aralıklarla Batı Şeria ve Kudüs’te yeni yerleşim yerleri inşa etme kararları alması ise umutsuzluğa tuz biber ekiyor. Son olarak da İsrail Parlamentosu Knesset’in Filistinlilerin en hassas oldukları "Kudüs’ün statüsü" gibi bıçak sırtı bir meseleyi yok sayıp, BM kararlarına aykırı olarak Kudüs’ü sadece İsrail’in değil dünyadaki tüm Yahudilerin başkenti ilan etmesi Filistin’i iyiden iyiye umutsuzluk batağına sapladı. Tüm bunlar yetmezmiş gibi Arap’ların gönül bağı kurdukları ve seçilmesi için neredeyse duaya çıktıkları Demokrat Parti’nin Başkan adayı Barack Obama’nın Amerikanİsrail Halkla İlişkiler Komitesi AIPAC'in yıllık konferansında oldukça tutkulu bir şekilde söylediği "Kudüs, bölünmeden İsrail'in başkenti olmaya devam etmeli" sözleri Filistinlileri bir kez daha hüsrana uğrattı. Sözün kısası yine söylem uçtu, eylem kaldı. Bağımsız devlet vaadi ile toplumsal bölünmeyi bile göze alan El Fetih’in elinde ise koca bir sıfır kaldı. Abbas’ın ABD dönüşünde uçakta kendisine uzatılan mikrofonlara yılgın bir ses tonu ile söylediği gibi "Filistin hayal kırıklığı içerisinde…" Pek iyi 6 aydır söylenen barış şarkılarına ne oldu? Şimdi gelin de Şaron’a hak vermeyin… Dipnot: (1) 4 Ocak 2006’da geçirdiği beyin kanaması sonrasında komaya giren Ariel Şaron, Temmuz 2006’da İsrail yasaları gereği, henüz tıbben ölmemesine rağmen siyaseten ölü ilan edildi. Olmert Abbas
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear