23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

18 Doç. Dr. Kemal YEŞİLÇİMEN Kendini hasta etmeye özendirilen toplum… C S TRATEJİ belirlemek. ? Toplumsal beynimizin ipotek altına alınması ve teknolojik bağımlılığın sonuçları ise yaşamsal sorunlar karşısında aptallaşma ve çaresiz kalmadır. Zihinsel işgal altında olan ülkelerde yolsuzluktan çevre felaketine kadar hiçbir yaşamsal konuda bilimsel araştırma yapılmasına ve bilimsel çözümler üretilmesine izin verilmez. Zaten bu konular kimsenin aklına da gelmez, derdi de değildir. Kaçınılmaz kader; caddelerde boy gösteren yabancı isimlerle donatılmış süpermarket ve mağazalarla sergilenen kültürel, ekonomik ve teknolojik işgaldir. ilim alanındaki savaşın amacı; bilimsel anlayışı yok ederek, ülkeleri bilim ve teknoloji üreten değil tüketen sömürgeler haline dönüştürmektir. Zihinsel, bilimsel ve teknolojik işgal sonucu bu sömürgeler cep telefonundan kol saatine, ilaçtan aşıya kadar keşfettiği ile değil tükettiği ile övünen pazar haline getirilir. Sigaradan alkole kıt kaynaklarını kendini hasta etmek için tüketen bu ülkeler, hastalık üreten yaşam tarzının sebeplerini araştırmak ve bunları önlemek yerine, kuyruğu peşinde dolanan kedi gibi arkası bitmez dertlerle uğraşır dururlar. Beyinleri kilitleyen bilim savaşı, ülkeleri aptallaştıran ve sorunlarını çözemez hale getiren böylesine acımasız bir akıl oyunudur. B Bilim savaşı Sömürünün en acımasızı toplumun akıl ve beden sağlığı üzerine oynanıyor. Bilim savaşını kaybetmiş toplumlar, bir bütün olarak yaşam tarzlarıyla kendilerini hasta etmek için eksiksiz her şeyi yapıyorlar. Sonra bu hasta toplumları iyileştirmek için üretilen sağlık hizmetleriyle köleleşiyorlar. maliyetle bilim dünyasına girmeye zorlayan bilimsel anlayışımız devam ediyor. Gelişmiş ülkelerde bilimsel araştırmalara harcanan milyarlarca dolar, trilyonlarca dolar olarak geri döndüğü için toplumun bilime verdiği değer ve yaşam kalitesi artıyor. Geri dönen paraların önemli bir bölümü bu karlı sisteme yeniden harcanıyor. Biz de ise bilime ayrılan kıt kaynaklar, geri dönüşü olmayan dipsiz kuyuya atılmaktadır. Yapılan kopya araştırmaların neye şifa olduğu belli değildir. Ne çözülen hayati bir sorun ve ne de keşfedilen kayda değer bir ilaç ve teknoloji ürünü vardır, bize ve insanlığa yararlı olan… ? Ülkemizin sorunlarını çözen, kötü kaderini değiştiren düşünce, bilgi, araştırma ve projeler üretemiyoruz. Gecekondu üniversiteler diplomalı işiz yaratmaktan başka bir işe yaramıyor. Gösterişli binalar ve kent gibi yerleşmeler ise dünyanın en iyi üniversiteleri arasına girmeye yetmiyor. Böyle bir ortamda başkalarının nasihat ve projeleriyle çağ atlamaya çalışıyoruz. Doçentlik, profesörlük gibi akademik unvanların kazanılması bile yabancı dergi editörlerine bağımlı. Bilim savaşının hedefi, ülkelerin beyni olan bilim ordusunu ele geçirmek ve kendi sahte çözümleriyle kaderimizi BİLİMSEL MANDACILIK ? Bilimsel mandacılık; kendi yaşamsal sorunlarımızın çözümünü dışarıdan beklemektir. Marmara denizi fay hatlarını incelemek üzere sismik araştırma yapacak 40 milyon dolarlık bir gemi için, dünyanın 18. ekonomik gücü olan ülkemizin yabancılara avuç açması, birbiriyle didişen bilim dünyamızın iflas ettiğinin belgesi değil mi? Soykırım yasası çıkaranlar bizi depremden koruyacak(!) Aklımızı mı yitirdik? Deprem silahının konuşulduğu bir dünyada fay hatları dâhil gizli neyimiz kaldı? Zihinsel ve bilimsel işgal işte budur! ? Teknoloji üretemeyen ve bunu ithal etmekle övünen ülkeler, bilim ve teknoloji sömürgesi olduğunu ne zaman idrak edecekler? Gözlükten kol saatine, telefondan bilgisayara teknoloji çöplüğü oluyoruz. Bunları almak için verecek neyimiz kaldı? Teknoloji üretemeyen, yaşamsal sorunlarımızı çözemeyen bilimsel anlayışımız ne işe yarıyor? Başkalarının ekmeğine yağ süren araştırmaların bize ne faydası var? Sadece makale yayınlamakla, atıf almakla sorunlarımız çözülmüyor. Nerede kendi sorunlarımızı çözen araştırmalar? Nerede kendimizin ürettiği teknolojiler? Nerede projeler? Nerede patentler? ABD’de geçtiğimiz yıl 600.000 patent başvurusunun 100.000‘i patent alırken, bizler komik bir şekilde parmaklarımızı sayıyoruz. Zihinsel ve bilimsel işgal işte budur! ? Son zamanlarda, yurt dışında çalışan Türk bilim adamlarının bireysel başarılarını parlatma dönemi başladı. Başarı hasretiyle yanan topluma bu haberler can suyu gibi geliyor. Galibiyet sevinci içimizi kaplarken neden şu soruyu sormuyoruz? Beyin hücrelerimiz tek tek başarı kaydederken neden çözen ve yöneten akıl olamıyoruz? Bu beyin hücrelerini beyin haline kim dönüştürecek? Başka ülkelerde harikalar yaratan bilim adamlarımız, ülkemizde neden üretim yapamıyor? Burada bir eksik yok mu? ? Beyin hücreleri ne kadar yetenekli olursa olsun beyin değildir. Beyin; sorunları idrak eden, araştıran, çözen ve yöneten akıldır. Başka ülkelerde, başkaları adına kazanılan bu başarılar ne sorunlarımızı çözüyor, ne de kötü kaderimizi değiştiriyor. Bilincimize kazınan ‘onlar olmadan yapamayız’ anlayışı, bilimsel işgal ve sömürüyü gizlerken bilimsel mandacılığı teşvik ediyor. Aşağılık kompleksi beynimizi esir alıyor. Zihinsel ve bilimsel işgal işte budur! ? Bilimsel ve teknolojik sömürü altındaki ülkeler, yaşamsal sorunlar karşısında çözüm üretemez, ne yapacağını şaşırır, başkasının ağzına bakarak kopya çekmeye çalışır. Bilimsel ve zihinsel işgalin kafamıza geçirdiği esas çuval, felaketler karşısında bocalama ve çaresiz kalmadır. Zihinsel ve bilimsel işgal işte budur! BİLİMSEL İŞGAL ? Bilim savaşının yol açtığı bilimsel ve kültürel yozlaşma, beyinleri işlemez hale getiriyor. Özgür ve bağımsız düşünmeyi yok eden çoktan seçmeli ezbere dayanan eğitim sistemi ise hastalık üreten yaşam tarzının sorgulanmasını engelliyor. Çünkü şıklar arasında bu seçenek yok. Bu ortamda biten bilim politikaları ise, bilimsel değeri olmayan kendini tatmin odaklı anlamsız kötü kopyalar üretme ile yabancılar tarafından dikte edilen pahalı teknolojileri satın alma üzerine kurulmuş bulunuyor. Örneğin kanserojen çevre kirlenmesini önlemek yerine, erken teşhis ve tedavi cihazlarını ithal etmeyi marifet zannediyoruz. Mahalle aralarına kadar yayılan zincir merkezler, işleyecek hasta ordusu arıyor. Bizim anlamsız harcamalarımız gelişmiş ülkelerin finans kaynağı oluyor. ? Kendi yaşamsal sorunlarımızı çözmeye yönelik bilimsel araştırmalar yapamıyoruz. Bunun yerine dış kaynaklı araştırmaların taşeronu olma tarzında sürdürülen sözde bilimsel araştırmalar ile ülkemizin kıt kaynakları çarçur ediliyor. Çok merkezli araştırmaları yöneten küresel beyinlerin sürüklediği itaatkar ayaklar oluyoruz. ? Bilimsel yayın kalitesi yönünden 1981–1999 yılları arasında en çok atıf alan araştırmacı sayısı: İsrail için 44, İngiltere için 350, ABD için 3572 iken ülkemiz için maalesef sadece bir kişidir. Bilimsel araştırmaların teknolojiye aktarılması ve teknolojik gelişmenin doğrudan ölçüsü olan milyon kişiye düşen patent sayısı ülkemiz için ne yazık ki sıfırdır. Gelişmiş ülkelere göre alınan patent ve proje sayısı ile bilimsel araştırmaların teknolojik üretime dönüşme oranı bile bilim politikamızın ne kadar kısır olduğunu göstermektedir. ? Bilimsel araştırmalara her yıl 550 milyar dolar harcayan bilim dünyası, ülkemizde yapılan bütçesiz sanal araştırmalara gülerek bakıyor. En basit bir doktora tezine bile on binlerce dolarlık fon gerekirken, geleceğin bilim adamlarını sıfır ZİHİNSEL VİRÜS ? Ülkemiz ve çevresi petrol ve maden kaynarken bilim dünyamız ne hikmetse olmadığını ispata çalışıyor. Ne garip ve üzücü! Marmara gibi insandan yoğun bir bölgeye Avrupa’nın en kirli sanayisi kaydırılır ve bir çevre felaketi yaşanırken sessiz ve çaresiz kalıyoruz. Mazot bile olmayacak yanmış yağlar, yemeklerde kullanılır veya denizlerimize dökülürken sesimizi duyan olmuyor. Genetik yapısı değiştirilmiş gıdalar kol gezerken seyrediyoruz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear