22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

22 H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası mvurmay@tusam.net İsrailSuriye görüşmelerinde Türkiye’nin rolü… C S TRATEJİ içerisinde "ılımlı Arap" kategorisine girerken, Suriye, Hizbullah önderliğindeki Lübnan muhalefeti ve Filistin’in Hamas tarafı ABD/Batıİsrail karşıtı duruşlarıyla "radikal Arap" kategorisine giriyor. Hatta söz konusu "radikal" kanadın ABD ve İsrail’in en büyük tehdit odağı haline gelen İran ile dirsek temasında olması hatta çoğu zaman direk olarak aynı tarafta saf tutması söz konusu ayrışmayı iyiden iyiye keskinleştiriyor. Böylesine bir Ortadoğu resminde ABD’nin yapmak istediği rötuş ise şüphesiz İran’ı yalnızlaştırmak. Bunun için ABD’nin hedefi Şam’ı Tahran’ın kapsama alanı dışına çıkarmak. İran’dan uzaklaşacak Suriye’nin Hamas ve Hizbullah ile olan bağlantısını da keserek Suriye’yi tamamen zararsız hale getirmek. Şam’ı Tahran ekseninden çıkarmak için en zahmetsiz, en temiz yol ise Suriye ve İsrail’i "barış" adı altında aynı fotoğraf karesine sokup İran’ın Suriye’ye olan güvenini yıkarak ikilinin arasını açmak. Ayrıca böylesine bir fotoğraf karesinde "arabulucu" olan Türkiye’nin de Ortadoğu’daki mevcut kamplaşmada safını belirlemiş olacağını da unutmamak gerek. Yani Türkiye arabuluculuğunda vuku bulacak bir İsrailSuriye barışının yaratacağı manzara şöyle olacak: Suriye İran’dan koparılacak; ABDİran restleşmesinde görece bir denge kurmaya çalışan Türkiye otomatik olarak kesin bir şekilde ABD safına geçmiş olacak; İran yalnızlaşacak ve İran’ı bölgeden izole etmeyi başaran ABD ve İsrail çok önemli bir "iş başarmış" olacak. Daha bitmedi bunların yanı sıra "barış" durumunda Suriye’den Hamas ve Hizbullah’a verilen desteğin kesilmesi istenecek ve Suriye’den yoksun bir Hamas ve Hizbullah güç kaybedecek ve haliyle İsrail biraz daha rahat nefes almaya başlayacak. Kısacası barıştan başka her şeyi amaçlayan Türkiye’nin arabuluculuğundaki bir İsrailSuriye barışının Ortadoğu’daki dinamikleri ABD’nin ve İsrail’in istediği şekilde yeniden konumlandıracak çok boyutlu bir proje olduğu açıkça ortada. Türkçesi, böyle bir durumda Ortadoğu’da tüm dengeler sarsılacak. Görüldüğü üzere yine barış kınında savaş kılıçları bileniyor Ortadoğu’da. Aslında kimsenin amacı barış değil. Barış her zaman olduğu gibi çıkarlara giden yolda bir araç. Böylesine bir ortamda konumuna, izlediği yol ve yordamına en çok dikkat etmesi gereken ülke ise hiç şüphe yok ki Türkiye. Ne var ki, Türkiye dengesini kaybetmek üzere. Ortadoğu’da "aktör" olacağım derken sonuçta "figüran" olmak var. Nitekim Körfez ülkeleri ile son derece sıkı ilişkiler kurmak, Arap sermayesini sorgusuz sualsiz buyur etmek, protokol kurallarını hiçe sayan petrol krallarını saraylarda ağırlamak Ortadoğu’da güç kazanmak anlamına gelmiyor. Başta da değinildiği üzere burası Ortadoğu ve Ortadoğu’da hiçbir şey göründüğü gibi değildir… O rtadoğu’daki ülkelerin birçoğunda kanun yoktur; var olanlarda da ülkeye egemen olan rejimin bekasına hizmet etmekten öteye gitmez. Söz konusu "kanunlar" çoğu zaman devlet başkanı/kral/emir gibi en tepedeki kişilerin iki dudağının arasından çıkan sözcüklerden oluşurlar. Ortadoğu’daki ülkelerin çoğunun resmi adında "Cumhuriyet" ibaresi bulunsa da pratikte bunun içini dolduracak uygulamalara rastlamak imkansızdır. Ancak böylesi bir "demokrasi" sicili olan Ortadoğu’da her ülkenin, her rejimin, devlet dışı aktörün harfiyen uyduğu birtakım kurallar vardır. Düşünsenize birbirine düşman, hatta yıllardır resmen ya da fiilen birbirleri ile savaş halinde olan ülkeler "ortak bir zeminde" buluşuyor, hem de yazılı olmayan bu "ortak kanunlara" uyuyor! Dahası kendi ülkelerinde "kanunsuz" olan bu ülkeler bölgesel anlamda ortak bir kanun düzeninin altına imza atıyorlar. Yazılı olmayan bu kanunlara göre savaş olağan, barış olağandışıdır. Her kanun demokrasi, barış, adalet, hukuk demek değil ya? Bu da Ortadoğu’nun doğasına özgü bir "kanun" biçimi olsa gerek. Çünkü gelenekselleşen düşünceye göre "savaş" normal bir durumdur. Ancak "barış" denildiğinde önce şöyle bir durup düşünmek gerekir. İçinden "barış" geçen cümleler duyulduğunda zihinlerde bin bir türlü soru işareti belirir. Çünkü Ortadoğu kanunlarında "barış" sözcüğünün anlamı ya tek taraflı tavizler, ya ekonomik ve/veya siyasi bir rüşvet, ya da hemen ardından patlak verecek bir savaş akıllara gelir. İlk akla gelen örnekler şüphesiz ki İsrailFilistin meselesinde yaşanmıştır. İsrailFilistin hattında her ne vakit bir "barış" girişimi olmuşsa hemen ardından büyük çatışmalar patlak vermiş ya da barış masasına oturan devlet adamları suikastlara uğramıştır. Her kim "savaş" demişse, savaşa zemin hazırlamışsa, yöntem olarak "şiddet"i seçmişse halk da onu seçmiş, desteklemiştir. Nitekim burada siyasetin ibresi barıştan değil savaştan yanadır… Ortadoğu’da ‘barış’ oyunu görüşmelerinin yapılacağı hat Ankara tarafından tesis edilecek. Nitekim Nisan 2008 itibari ile Suriyeli yetkili ağızlardan açıklanan, Türkiye tarafından da varlığı kabul edilen hatta Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Şam’a gidip Beşşar Esad’la görüşmesi ile tescillenen, İsrail’in ise "susarak" bir anlamda onayladığı ŞamTel Aviv barış hattında Ankara bir anlamda "koridor" görevi görecek. Her ne kadar AKP hükümetine yakın medya organları ve köşe yazarları tarafından abartılarak "AKP hükümetinin Ortadoğu’daki gücünün göstergesi" olarak gösterilmeye çalışılsa da gerçekte "barış görüşmeleri" Türkiye’nin inisiyatifi ile gündeme gelmedi. Türkiye’ye birileri tarafından "kolaylaştırıcı" misyonu yüklendi. Nitekim kağıt üzerinde de olsa halen savaş halinde olan Suriye ve İsrail’in birbirleri ile direk diyalog kurmaları imkansız. Bu nedenle bugüne kadar denenen ve her seferinde tıkanan sayısız barış girişiminde diyalog İsrail ile arası iyi olan iki ılımlı Arap ülkesi Mısır ve Ürdün tarafından sağlanıyordu. Ancak Mısır ve Ürdün’ün son dönemde Suriye ile sıcak ilişkileri yok, hatta iki ülke Mart 2008’de Şam’da yapılan 22. Arap Birliği Zirvesi’ne geleneksel teamüllere aykırı olarak devlet başkanı düzeyinde katılmadılar. Her iki ülke Suriye’yi Lübnan krizini çözümsüzlüğe mahkum etmekle itham ederek Zirve’ye en düşük düzeyde katılıp, Şam yönetimi ile ipleri gerdiler. Velhasıl, dünün arabulucusu Mısır ve Ürdün barış oyunundaki hakemlik görevi Türkiye’ye kaldı. Arap ve İsrail basınında iddia edildiği gibi Türkiye’den bir güç olarak değil sadece "ulak" olarak bahsediliyor. Mısır ve Ürdün’ün masadan kalkmasıyla Türkiye’ye kalan İsrailSuriye barışı ihalesine biraz daha yakından bakıldığında ise işin içinde başka işlerin de olabileceği geliyor akla. İsrailSuriye barışı mercek altına alındığında da son derece anlamlı rastlantılarla karşılaşmak işten bile değil. Her şeyden önce son dönemde Ortadoğu’daki kamplaşmaları özellikle de Arap dünyasındaki keskin ayrışmayı hatırlayalım: Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri, Lübnan’ın hükümet kanadı ve Filistin’in El Fetih tarafı ABD/Batı ve hatta İsrail yanlısı bir tutum ‘BARIŞ’IN ARDINDAKİLER Son "barış" girişiminin merkezinde, 40 yıldır İsrail işgali altında bulunan Suriye’nin "kalp ağrısı" Golan Tepeleri bulunuyor. İsrail Suriye’den Golan karşılığında barış istiyor. Aslına bakılırsa, şimdilerde açıktan dillendirilmeye başlanan ŞamTel Aviv barışı 2007 yılından bu yana gizliden gizliye yürütülüyordu. Hatta Nisan sonunda resmen açıklanan ve artık gizli değil açık bir şekilde yürütüleceği ifade edilen barış Erdoğan’ın Suriye ziyaretinden... Ortadoğu’da bitmeyen barış arayışlarından sonuncusuna Türkiye de katıldı. İsrail ile Suriye’nin arasından Mısır ile Ürdün’ün çekilmesiyle oluşan boşluğu doldurmaya çalışan Türkiye, bölgedeki dengesini de yitiriyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear