Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 Ali KÜLEBİ TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanvekili akulebi@tusam.net ST R A T E J İ c Cumhuriyet Strateji 15 Aralık 2008/233 Bush dönemindeki yanlış politikaların sonucu… ir yandan Rusya Gürcistan’a saldırıp Amerika’nın Karadeniz’deki en önemli müttefikinin topraklarını işgal etmiş, öte yandan Çinliler uzaya ilk adımı atmışlar. Bütün bunlar olurken tek küresel gücün Başkanı George W. Bush televizyonlarda ekonomik kriz ile ilgili kendince realist cümleler kurarken, ülkesindeki dünya markası sanayi işletmeleri binlerce işçiyi işten çıkarıp, kapanıp kapanmamayı tartışıp, devlet yardımı almaya çalışırken, Erdoğan, “Hamdolsun iyiyiz” tavrıyla “ülkemizin temel iktisadi göstergeleri güçlüdür” diyordu. Aynı günlerde, sonradan yetmeyeceği anlaşılan 700 milyar dolarlık paket, Demokrat Grup Başkanı Nancy Pelosi’nin ayağına kapanan Maliye Bakanı Henry Paulson tarafından sağlanabilmişti. Çünkü dünyanın en büyük finans ve yatırım kuruluşları birbiri ardına iflas etme sürecini yaşıyorlardı. Hiç şüphesiz ABD ekonomisinin içine düştüğü bu durum her türlü kuralı ihmal ederek bu ülkeyi yöneten vahşi kapitalist azınlığın doymak bilmeyen iştahları ile sorumsuzca başıboş bıraktıkları bir iktisadi yönetim anlayışının sonu(cu)ydu. İnsanlar tüketim ekonomisinin empoze ettiği “tüketim çılgınlığı” ile güçlerinin çok üzerinde borçlandırılmış, çeşitli vahşi fonlar, küresel sistemde başta petrol ve gıda tüketim maddelerinin fiyatları üzerinde ortada olmayan parayla spekülatif ve maddi olarak gerçekleşmeyen alımlar yaparak fiyatları küresel düzeyde ölçüsüzce arttırmışlardı. Sonuç ev kredilerinin ödenemez hale gelmesi ve milyarlarca dolarlık zararlarla ortaya çıkarken Amerikan halkı evlerinden de olarak vahşi kapitalizmin gerçek yüzüyle nihayet tanışmaya başlamıştı. Netice Başkan Bush’un destek oranının ABD’de hiç görülmemiş oranlara, yüzde yirmilere düşmesiyle Başkanlık seçimlerini etkileyecekti. Nitekim etkiledi de… Başta Türkiye olmak üzere ABD’nin desteklenme oranı bütün dünyada yüzde yirmilere düşerken tek küresel gücün sürüklendiği batağın kokusu da ağır ağır geliyordu. Batı ülkelerinin halkları için Amerika’nın 43. Başkanı ile İran Devlet Başkanı arasında fazla fark olmadığı da bu ülkelerin kamuoyu tarafından dillendirilmeye başlanır olmuştu. Birçok ülkede ABD’nin saldırgan, keyfi politikaları nedeniyle ElKaide’nin bizzat ABD tarafından desteklendiğine dair yorumlar yapılmaya başlanmıştı. Çöken ekonomik sistem, dış politikada içine girilen ve dünyanın birçok ülkesini karıştırıp onları felakete sürükleyen 8 yıllık Bush yönetimi ne olmuştu da böyle bir duruma düşmüştü? Bunun yanıtını Amerikalılar uzun yıllar aramaya çalışacaklar. Ama unutulmaması gereken bir husus var ki “Toplumlar hak ettikleri yönetimlerce yönetilirler”. B İmparatorluk çöküyor ABD’nin son 8 yıldaki politikaları, yalnızca kendi ekonomisinin değil, dünyada bir anlayışın da çöküşünü getirdi. Bush iktidarı döneminde Irak’taki olumsuzlukların yanı sıra ABD’de sağlık sigortası olmayanların sayısı 8 milyondan 47 milyona yükseldi. güçlendirerek ve PKK Terör Örgütü’nü destekleyerek yarın Türkiye ile ilişkilerini daha da dibe vurduracak yanlış bir siyasal yaklaşıma saplanmıştır. Bütün bu davranışları müttefiklerinde de ABD’nin demokrasi değil de ucuz enerji adına bölgesel egemenlikler peşinde olduğu şüphesini arttırmış ve güvenilir olmayan bir ülke haline getirmiştir. AMERİKAN POLİTİKALARI Bu bağlamda unutulmaması gereken bir diğer önemli husus da Irak saldırısının gerekçelerini sağlamak için Bush yönetiminin yalanlar uydurmasıdır. Irak savaşındaki askeri stratejinin yanlışlığı ortadadır. Saddam ordusunun tamamen devre dışı bırakılarak yeraltına inmesine olanak tanınması, Baas Partisi’nin de aynı şekilde devre dışı bırakılarak ülkenin temel yapısına ve gerçeklerine uygun davranılmaması “Amerikan İmparatorluğu”nun zafiyetlerini ortaya koymuştur. Her ne kadar ABD’nin Guantanamo ve Ebu Garip’teki kabul edilemez davranışları bizzat Amerikan basını ve bazı kurumları tarafından eleştirilmiş olsa da söz konusu eleştiriler ABD’nin dünyanın büyük bir kısmı tarafından ahlak ve insanlık dışı olarak görüldüğü gerçeğinden tek bir parça bile eksiltmiyor. Dış politikada çöküntü içinde olan ABD’nin bir başka sorumsuzca davranışı da Küresel Isınma konusundaki yaklaşımıdır. Dünyanın kirletilmesine, yıllardır sanayisiyle öncülük eden ABD’nin Kyoto Protokolü’ne yanaşmamış olması da ahlaken sorgulanması gereken bir başka husustur. Ayrıca ABD’nin ekonomik, sosyal çöküşünü sergileyen başka sorunlar da vardır. Ülke çapında zenginlerle fakirler arasındaki uçurum bugüne kadar uygulanmış olan vergi politikalarıyla daha da açılmıştır. Devlet borçlanması Bush yönetiminde iki misli artarak 10 trilyon dolara çıkmıştır. Yine aynı dönemde sağlık sigortasından mahrum olanların sayısı da 8 milyondan 47 milyona ulaşmıştır. Küresel güç Amerika dış dünyaya demokrasi ihraç edeyim diye ortalığı karıştırırken, bugüne kadar uygulamasında örnek olduğu düşünülen serbest pazar ekonomisini, göz yumduğu kuralsızlıklar zinciriyle de çöküntüye uğratmıştır. Sonuç ise kendisinin çok karşı olduğu karma ve hatta bir anlamda sosyalist ekonomik modele geçiş yapmak mecburiyetinde kalmış olmasıdır. Amerikan ekonomik modeli bir fiyaskoya dönüşürken dünyanın öteki ekonomilerini de peşinden bir batağa çekmiştir. Sonuç ise dünyanın en büyük ekonomisinin bağlı olduğu politik sistemin çelişkili ve hatta komik bir şekilde bir zamanlar düşmanı olduğu Çin gibi komünist, Avrupa ülkeleri gibi sosyalist yaklaşımlı ülkelerle bugün kendi finansal çöküntüsüne son vermek için işbirliği yapma gereği duyması ve hatta onlardan medet ummasıdır. Bütün bunların özeti ise ABD’nin artık bir dünya imparatorluğu değil bir çöküntü imparatorluğu olduğudur. Bush FİYASKO DÖNEMİ Özellikle 20. asrın ikinci yarısında Amerikan toplumunun büyük çoğunluğu, dünyadan kopuk ve uzak yaşadığı büyük “Ada”da sahip oldukları eğitim sisteminin de sayesinde son derece egoist bir yaşam tarzı ile bütün dünya nimetlerinin her ne pahasına olursa olsun kendilerine ait olduğunu düşünmeye başlamıştır. Bu anlayışı politik arenada gerçekleştirebilecek şablona uyan kişi de şüphesiz George W. Bush olmuştur. Ne var ki Amerikan toplumu hala tam olmasa bile kazın ayağının öyle olmadığını, insan hayatına kast etmek pahasına ucuz enerji bulmayı bile mubah gören pragmatist, sorumsuz tüketim anlayışının bir yerde patlayabileceğini gördü. Sonuçta, ABD halkı geleneksel ölçülerine hiç de uymayacak bir Afrika kökenli Amerikalıyı Başkan seçmek durumunda kaldı. Bu seçim dünyada imaj değiştirme gereğine inanmaya başlayan Amerikan Kurumsal Sistemi (Derin Devlet) tarafından da mecburen kabul gördü. Çünkü kendine Churchill ve Truman’ı örnek alarak tarihe geçmek isteyen Başkan Bush’un ne büyük bir fiyasko olduğu, bizzat görüşleri alınan Amerika’nın 109 önemli tarihçisinden 107’si tarafından “Gelmiş geçmiş en beceriksiz Amerikan Başkanı” olarak nitelendirilmesiyle de teyit ve tespit edildi. George W. Bush sayesinde küresel güç, kan kaybedip baygın düşme aşamasına gelirken Başkanlık makamı da yalnız Amerikalılar tarafından değil, bütün dünyaca bir daha zor toparlanacak bir prestij kaybına uğramıştı. İşte bu prestij kaybının belki de bir ölçüde giderilmesi için soyut değişim vaatleriyle seçilen yeni bir Başkan’a gerek duyuldu. ABD bundan önce de dünyada gizli veya açık askeri veya sivil operasyonlarla çeşitli yerlerde hükümetler devirmiş, kendine uygun kişileri iş başına getirmişti. Ancak artık sınırdaşımız da olan bu ülke Irak’ta oynadığı ve kumar olabilecek son girişimi ile bu ülkede bir milyonun üzerinde insanın ölümüne, milyonlarca insanın sefaletine neden olurken, başlattığı savaş ile de insan hakları hemen her alanda ayaklar altına alınmıştır. Irak halkının maruz kaldığı ve kalmakta olduğu zulmün resimleri hemen her gün karşımızdadır. ABD Irak’ta kendi çıkarları uğruna giriştiği kabul edilemez yöntemlerle müttefiklerinin de saygısını kaybetmiştir. ABD diktatör Saddam’ı saf dışı ederken milyonlarca insanı sefalete sürüklemiştir. Dış politikasının önemli bir hedefi olan İran’ı ise bölgede daha da