Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
ST R A T E J İ c BATI’NIN YENi TÜRKiYE POLiTiKASI Erol MANiSALI seçim sonrasına kalması ve seçim yatırımlarının rahat rahat yapılmasıdır. Bu doğrultuda Başbakan’ın işe rest çekerek başlaması zaman kazanma çabasından başka bir şey değildir. İlk toplantıyı yerel seçimlerden sonraya bırakacak bir tarih, ki Aralık sonu uygun gözükmektedir, geldiğinde büyük bir zevkle anlaşma imzalanacaktır. Bunun dışında söylenen her şey gövde gösterisinden ibarettir. K Orhan PEHLİVANLI TUSAM Avrupa Araştırmaları Masası opehlivanli@tusam.net hükümet işi ağırdan ‘Ümük sıktırmamaktan’ IMF ile anlaşmaya… yapılacağından alıyor. İstenilen ilk gözden geçirmenin üresel krizin etkilerinin iyiden iyiye hissedilmeye başlandığı bu günlerde TürkiyeIMF standby anlaşması da şekillenmeye başladı. 25 milyar dolar olarak öngörülen anlaşma için IMF doğal olarak bazı şartlar sunuyor. Bu şartlardan en önemlileri; KDV’si yüzde 8 olan ürünlerin KDV’lerinin yüzde 18’e çıkarılması, yerel yönetimlere aktarılan kaynaklarda ciddi kesintiler getirilmesi, maaş artışına neden olacak personel reformunun ertelenmesi ve kamu harcamalarında kısıtlamalara gidilmesi olarak görülüyor. Başbakanın önceleri “rest çektiği” IMF anlaşmasını bugünlerde gündeminin ilk sırasına taşıması mecburi bir değişim olmuştur. Krizi toptan inkar ederek başlayıp, Türkiye’nin etkilenmeyeceği ve krizin “teğet” geçeceği söylemiyle devam eden Başbakan, krizin etkilerini gördükçe düşüncelerini de revize etmeye devam ediyor. Ancak bu kadar kısa aralıklarla birbirine taban tabana zıt fikirleri savunarak ekonomide en önemli unsur olan “güven” kavramını aşındırıyor ve kamu kurumlarının da kredibilitesini düşürüyor. Türkiye gerçeklerinden kopuk gibi gözüken bu açıklamalar hükümeti kamuoyunun gözünden düşürmekle kalmıyor, ayrıca derin bir çıkmaza sokuyor. Nitekim Başbakanın “hamdolsun kriz yok” ve “kriz bizi teğet geçecek” sözlerinden hemen önce sanayi üretiminin yüzde 8,5 azaldığının açıklanmasıyla bu sözlerin ne kadar gereksiz ve yanlış olduğu anlaşıldı. Bankacılık sisteminde ve finansal sistemde büyük sıkıntı yaşanmayacağını öngörerek söylenenler reel sektörün de krize dâhil olmasıyla bütün anlamlarını yitirmiştir. Olayları derinlemesine analiz etmeden yapılan anlık açıklamalar özellikle devlet adamları için büyük tehlikeler içermektedir. IMF anlaşmasında da aynı yol izlenmektedir. Ancak bunun kimse için herhangi bir faydası yoktur, olamaz da. Krizin asıl etkilerinin önümüzdeki yıl Krizden çıkış için ABD ve diğer batılı içerisinde görüleceğini herkes kabul ederken yine acil bir açıklamayla krizin ülkeler ekonomik canlanmayı başladığını yeni kabul eden Başbakanın bu kez “kriz bitti gitti” babında sözler özendirici paketler hazırlıyor. Türkiye söylemesi sadece güven bunalımını tetiklemekle piyasa ise IMF önerisiyle, İngiltere’nin tersine elemanlarındakalmamış derin şüpheler IMF görüşmelerinde de KDV’yi yükseltmeye, harcamaları uyandırmıştır. belirtilen 2009 için “0” büyüme bile iyimser bir tahmindir. Sadece durgunluk kısmaya hazırlanıyor. 2009’da ile kurtulmanın pek mümkün olmadığı eksi büyümenin yaşanabileceği ve buna Türkiye’yi var olma savaşı bekliyor. bağlı olarak ortaya çıkacak artan işsizlik olacağına kesin gözüyle bakılıyor. 1929’daki Büyük Buhran’dan Keynezyen teorilerle çıkan ABD’nin Obama yönetiminde yine bu yola gireceği gözüküyor. Bu politikalardan çıkan sonuç; yeni dönemde sadece şirket kurtarma çabaları değil devlet eliyle geniş kitlelerin satın alma güçlerinin destekleneceği gözüküyor. Yani devlet ekonomik sahneye yeniden çıkmaya hazırlanıyor çünkü doğrudan istihdam yaratma yoluna girmek ekonomik aktör olmak demektir. Bu politikaları göz önüne aldığımızda Türkiye’ye IMF kanalıyla dayatılan KDV artırımı ve kamu yatırımlarını kısma tavsiyelerinin büyük soru işaretleri Erdoğan Krizin acısı 2009’da ASIL KRİZ 2009’DA yarattığını görebiliriz. Aynı krize maruz kalan ülkelere yapılan bu birbirinin tamamen zıttı olan öneriler arasında en iyimser tahminle bir “yanlışlık” var. Vergi ve faiz indirimlerinin dünya genelinde ilk tedbir hamlesi olarak yapıldığını düşündüğümüzde hakikaten bir “ümük sıkma” durumu olacak gibi gözüküyor. Çünkü hükümet 25 milyar dolarlık paketi şartları ne olursa olsun reddedecek durumda değil. Müzakere olarak yapılan her şey sadece zamanlamayı tutturmak için göstermelik hareketlerdir. Açacak olursak yerel seçimler öncesi hükümetin kullanmak istediği bu finansmanın ilk gözden geçirme toplantısı 4 ay sonra Khan KİM DOĞRU SÖYLÜYOR Krizin başladığı yer olan ABD’de de seçilmiş başkan Obama’yı bekleyiş devam ediyor. Obama görevi devralana kadar da herhangi ciddi bir adım atılması beklenmiyor. Obama resmi görevine başlamadan ekonomi ekibini kurarak şimdiden krizden çıkış için çalışmalara başladı. Ulusal Ekonomik Araştırmalar Bürosu ve Hazine eski bakanları ile öğretim üyelerinden oluşan ekip ön çalışma yaparak ilk atılacak adımları belirledi. Bu adımlar; orta sınıfın vergilerini indirerek nihai tüketicilerin azalan harcama ve kısıtlamalarının önüne geçmek, devlet harcamalarını emek yoğun sektörlere kaydırarak istihdam yaratmak. İstihdam yaratmak için de önerileri; köprü, yol, baraj vs yapımına ağırlık vermek. Obama göreve başladığında ekonomik politikalar bağlamında ilk atacağı adımların bunlar ile ilgili alınmış hiç bir tedbir göremiyoruz. Dünya genelinde henüz tam olarak reel sektörde yaşanmayan kriz, üretimi tam olarak vurmaya başlayınca buz dağının büyük kısmı görünecektir. Cari açığı yüzde 7,4 ile dünyanın en yükseği olan Türkiye’de seneye 50 milyar dolar olarak beklenen cari açığın nasıl finanse edileceği tam anlamıyla muammadır. Mali ve finansal piyasalardaki çöküşün derinleşeceği 2009 senesinde sıcak para girişlerinde de büyük sıkıntı yaşanacaktır. Sıcak paranın da kaçmasıyla nasıl bir yol izleneceği ve alınabilecek tedbirlerden hiç bahsedilmemesi büyük aymazlıktır. Tedbir ve kriz kelimelerini kullanan herkesi azarlayarak bir yere varabilmenin mümkün olmadığını herkesin görmesi gereklidir. Sonuç olarak 1929’da yaşanan Büyük Buhran’la karşılaştırılan ve daha büyük çöküşlere neden olacağı söylenen krizi IMF tavsiyeleriyle, ezberden konuşmayla, azar ve paylamayla savuşturabilmek mümkün değildir. Bu krizi sadece ekonomik kriz olarak adlandırmamak gerekir. Çünkü karşılaştırıldığı 29 krizi totaliter rejimlere, faşizme ve sonuç olarak 2. Dünya Savaşı’na neden olmuştu. Bu krizden de benzer sonuçların çıkabileceğini unutmadan, herkes yetki ve sorumluluklarına uygun davranmalı ve ciddi bir şekilde neler yapılabileceğini tartışmalıdır. Bankacılık sisteminde “şimdilik” sorun çıkmamasından cesaret alarak gevşenmemeli dünya düzeninin ve sınırların değişebileceği böyle derin bir krizin olası etkileri ve alınabilecek tedbirler bir an önce masaya yatırılmalıdır. Borsanın en büyük şirketlerinin borsa değerleri öz varlıklarının altına düşmüşken, özel sektörün 190 milyar doları bulan dış borcu varken ve üretim seviyeleri hızla düşerken Türkiye toplu olarak bir uyku haline geçmiştir. Bir an önce silkinip uyanamazsa bir daha uyanma fırsatını bulamayacaktır.