Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Cumhuriyet Strateji 10 Kasım 2008/228 ST R A T E J İ c 5 geriye döndüğümüzde ABD’nin, kurulur kurulmaz Vatikan’la dirsek temasına geçmek istenildiği gerçeği görmezden gelinemez. Yukarıda sözünü ettiğimiz kitabın sunu yazısını yazan inançlı Katolik Giulio Andreotti ki kırk yıl boyunca İtalyan siyasal yaşamında ya başbakan ya da dışişleri bakanı olarak söz sahibi olmuş ve “Temiz Eller” operasyonu kapsamında uzun süre sorgulandıktan sonra yaşam boyu senatörlük göreviyle ödüllendirilmiş ve şu anda senatör olarak görev yapmaktadır. Daha 1788’de George Washington’un, Papa VI Pio’ya, Benjamin Franklin aracılığıyla ABD’de Vatikan’ı temsil edecek bir piskopos görevlendirmesi için hiçbir izne gerek olmadığını bildirdiğini, yazar. Vatikan, bir Cizvit papazı olan John Carroll’u Amerika’da ilk Katolik piskopos olarak görevlendirmiştir. Böyle olmuştur ama Vatikan, kendi topraklarında görev yapan bir Amerikalı büyükelçiyi ancak iki yüz yıl sonra görebilmiştir. Çok zaman beklenilmiş ama iyi ve köklü bir ilişki kurulmuştur. İlk Amerika Büyükelçisi William A. Wilson 1984’de güven mektubunu Papa II. Paolo’ya sunduğu zaman yaptığı konuşmada “Cumhuriyetimizin üzerinde kurulduğu ve ulusal siyasamıza rehberlik eden ilkeler Vatikan’ın ilkelerine koşut ilkelerdir”(3) demiş. 1848’lerde ABD’nin ilişkiler konusunda ayak sürümesi Vatikan’ın yeni yeni öneriler getirmesine neden olur. Bunlar arasında tecim ilişkisi düşüncesinin de adı geçer. Ne ki Amerika Senatosu o denli kararlıdır ki kimseyi göndermemekte, ticaret ataşeliğine ödenek bağlamaz. Senator Andrew Butler’in konuşması ilginçtir: “Bizim hükümetimiz öyle bir hükümettir ki dine ilişkin hiçbir yasa çıkarmaya izin vermez. Ben dolaylı yoldan dinsel nedenlerle yapılacak olan bir misyona destek vermek istemem”.(4) Bu karşı duruşa rağmen yasa 1848’de onaylanır ve başkan Polk, Jacop L. Martin’i “ticaret ataşesi” olarak Vatikan’a yollar. 1849’da ilk kez bir Papa Amerikan topraklarına ayak basar. İki Sicilya Krallığı’nın kralı II. Ferdinando ve kraliçesi Amerikan gemisinde ağırlanır. O zamanki Amerikalı ataşe Papa’yı da bu davete çağırır. İlginç bir buluşmadır. İtalyan Birliği’nin ayak seslerinin duyulduğu bir dönemde iki hükümdarın da aynı kaygıları taşıdığı söylenebilir. Ne ki Amerikan’ın bu konuya bulaşmamak için gösterdiği gayret yönünde ataşe Gwin uyarılmış olmasına karşın bu iki konuğu gemide ağırlayınca divanı harpte yargılanır, infaz aşamasına gelmeden ataşe Gwin beyin kanamasından ölür. Dipnotlar: 1 Jim Nicholson, “30 Giorni”,mensile internazionale, 29.07.2008, s. 23 2 Aynı yer, s. 19 3 Aynı yer,s.32 4 Aynı yer,s.5 yetkeye sahip olması gereği Vatikan’da bir ayin... konusundaki inancıdır. John Kennedy’in başkanlık yaptığı dönemde başkanlıktan Roma ABD Büyükelçiliği’ne gönderilen tüm kriptolarda Vatikan’ın sadece ve sadece dinsel imgesi öne çıkarılmıştır. Vatikan bir siyasal yetke olarak görülmek istenmemiştir. Bu tavır ABD’nin başından beri Vatikan’a büyükelçi göndermemekle ortaya koymuş olduğu ve Machiavelli’nin deyimiyle “ruhban hükümdarlıkları”na sıcak bakmadığının göstergesidir. Tarih boyunca bilinen o dur ki Papalar kendilerine özgü dinsel (uhrevi) liderlikleriyle yetinmemiş ve siyasal ihtiraslarını (dünyevi) doyurmak için gözleri ve elleri sürekli Vatikan’ın sınırları dışında olmuştur. En somut örnekleri de VI. Alessandro ve II. Giulio’dur. Bu açıdan bakıldığında ABD’nin Vatikan nezdinde büyükelçi düzeyinde temsil edilmemek gibi bir tavrının çağrılarına karşın, ABD’nin müdahalede, altında Vatikan’ın özellikle Hıristiyan Vatikan’ın siyasal beklentilerine yardım cemaatler üzerinde siyasal etki olarak algılanabileceği olasılığından sağlamasını önlemek ve kendisine kalkarak, çekinceli davranmış olmasıdır. dünyayı yönetmek bağlamında bir rakip Ne ki Vatikan, ta başından beri, yaratmamak içindir. Vatikan’ı tanımakta görünüşte insanlığı açlıktan, ikircikli davranmasının temel yoksulluktan, şiddetten, baskı ve nedenlerden biri budur. Dile kolay ABD zulümden kurtarmak ama gerçekte dünya kuruluşundan tam iki yüz yıl sonra 1984’de Vatikan’a büyükelçi yollamış ve üzerindeki siyasal etkisini sağlama almak adına ABD gibi güçlü bir müttefiki büyükelçi düzeyinde temsil edilmiştir. yanına çekmek için her türlü becerisini kullanarak bu devlete ve halkına hoş ‘FİKİR KOVANI’ görünmeye çalışmıştır. 10 Ağustos 2001’de ABD’nin 6. Avrupa devletlerinin zayıflığı büyükelçisi olarak Vatikan’a Jim karşısında, Vatikan kendilerince, Nicholson atanır. Nicholson daha sonra yazdığı “ABD ve Vatikan/Uzun Yol” adlı Avrupa’yı saran iki tehlikeden söz eder olmuştur: Biri nazizm, öteki komünizm. kitabında ABD ve Vatikan ilişkilerini ilk Gerçekte komünizm, gene kendilerince, günden günümüze dek getirir. İnişli ve Hitler’in iktidara gelmesinden önce de çıkışlı bir yol serüveni olan bu öykünün Vatikan için bir tehlike oluşturmuştur. özünde bir başka gerçeklik de ABD’nin Arşivek Tardini’nin bu konudaki sözleri yaşadığı ikircikliği aşmakta gösterdiği ilginçtir: “Şu anda sürmekte olan savaş çabadır. Bir yandan Vatikan’ın siyasal bu iki tehlikenin de sonu anlamına gelirse iktidarına bulaşmamak gayreti içine eğer Avrupa rahat bir soluk alacaktır. girmek isterken öte yandan Vatikan’la Ama bunlardan biri, örneğin komünizm, ilişki kurmanın Avrupa’yı denetim etkinliğini sürdürürse Avrupa kısa bir altında tutmak için gerekli olduğunu zaman dilimi içinde bugünkü durumuna bilmesidir. Vatikan, Amerika’ya göre “fikir kovanı”dır. Ayrıca bu küçük devlet yeniden döner. Komünizm bir kere kendisine yeşerecek ortam buldu mu bilgi kaynağı, ayak oyunları yeri, Avrupa’da hiçbir dirençle karşılaşmaz… işbirliklerinin bağlandığı ve dünya Ardından kısa bir sürede bir komünist düzeyinde diplomatik etkinliklerin blok oluşur ki İngiltere ve Amerika’yı yapıldığı bir küçük devlettir. Bir başka deyişle önemlidir. Amerika’nın düşüncesi savaşa girmeye zorlar. Ve şunu unutmamak gerekir, komünizm dine, bu küçük devlet nezdinde kuracakları bir Hıristiyan uygarlığına karşı açtığı büyükelçilik kanalıyla ticaret yapmak, savaştan hiç vazgeçmez. Çünkü onun vize işlemleri görmek değil, dünyanın temel ilkesi proletaryayı oyalayan dini ve büyük sorunlarına çözüm aramaktır. Doğal olarak söylediklerine zaman içinde kapitalizmi ortadan kaldırmaktır”.(2) Bu bağlamda Vatikan, Avrupa’daki kendileri de inanmaz olmuşlardır çünkü komünist partilerinin gönenmesini ve güç dünya, günümüzde, belki bir dünya savaşı yaşamadı ama yerel savaşlarla kan kazanmasını engellemek için elinden geleni yapmıştır. Daha önceki gölüne döndü; özdeksel kayıpların yazılarımızda da belirttiğimiz gibi yanında on binlerce insan öldü. Bu iki özellikle bağrında barındığı İtalya’da devlet arasındaki işbirliğinin ne denli serpilen, gelişen komünist partisinin içtenlikle yapılmış olduğunu da tüm 1948, 1953, 1958 yıllarındaki seçimlerde dünya kamuoyu gördü. İşin ilginç yanı başarılı olmasını engellemek için Avrupa’nın nazifaşistler tarafından işgal Amerika ile yapmış olduğu işbirliği edildiği ve Avrupa’nın yıkıma uğradığı dönemde bile Vatikan’ın amansız yardım henüz belleklerde tazedir. Amerika, ABD’nin yüzde 25’i Hıristiyan Katolik inancına sahip. Siyasiekonomik süper güç ile dinsel süper güç ABD arasındaki ilişkiler 1984 yılına kadar diplomatik olarak alt düzeyde tutuldu. ‘Dinle devlet işlerini birbirine karıştırmama’ yaklaşımı 1984 yılında büyükelçi atamasıyla terk edildi. İtalya’da komünist partisinin yüzde 33 gibi bir oy potansiyeline ulaştığı zamanlarda dışişleri bakanı Kissinger aracılığıyla ağırlığını koyup söz konusu partinin iktidara gelemeyeceğini söylemiştir. Başbakan Aldo Moro’nun, Kızıl Tugaylar tarafından öldürülmesi bir rastlantı olabilir mi? Moro Komünist Partisi ile Hıristiyan Demokrat Partisi’nin bir ittifakını benimsemişti. ORTAK DÜŞMAN Vatikan ve ABD ortak düşman olarak gördükleri komünizme karşı birbirlerini büyükelçi düzeyinde o zamana dek tanımamış olmalarına karşın bir araya gelmeyi ve ortak savaşım vermeyi bilmişlerdir. Aynı savaşım laik cepheye karşı da olmuştur. Bu savaşım ilk zamanlarda dişe dokunur bir savaşım değildir ve olamazdı da… Ama zaman içinde ve özellikle daha sonra, göreceğimiz gibi, açık ve net olarak önümüze serilmiştir. Bugün dünyanın dine ve dinci eğilimlere, dahası, şeriata kaymasının özünde Vatikan’ın bu bitmez tükenmez siyasal ihtirası vardır. Ardından, başlarda din ve din işleri konusunda tarafsızlığını korumaya çalışan ve bu nedenle Vatikan’la ilişkilerinde ikircikli olan ABD’nin daha sonraları bu savaşımında Vatikan’a destek olması yatar. Daha sonra ayrıntılı olarak incelemeye çalışacağımız Papa’nın, Amerika’ya; Bush’un Avrupa’ya bu son gezileri bu konuda ortaya koymuş oldukları işbirliğinin göstergesidir. Gerçekte komünizme karşı vermek istedikleri savaşım, aynı zamanda, bir kez daha yinelemekte yarar var, dünyanın laik anlayışına ve laikliği savunan kuramcı kişilerine ve kitlelerine karşı vermek istedikleri bir savaştır. İtalya’da Vatikan’ı frenleyen tek engel komünist partisiydi ki onu da Vatikan, Berlusconi ile birlikte bu son seçimde meclise sokmamayı başardı. Komünist partisinin tarihinde bir ilktir. ABDVatikan ilişkilerinde şöyle bir