Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Gözde KILIÇ YAŞIN TUSAM Balkan Araştırmaları Masası gyasin@tusam.net Adayı ‘Türklerden temizleme’nin adı çözüm olarak dayatılıyor… C S TRATEJİ 11 bağımsızlığın ekonomik desteğini sağlayan bir girişim olacaktır. İzolasyonların kalkması, KKTC önüne konulan bütün engellerin ve yasakların buharlaşması ve zamanında alınmış BM Güvenlik Konseyi kararının ortadan kalkması anlamına gelir. Hâlbuki böylesi bir gelişme Ada’nın tamamını birlik içerisinde görmek isteyen AB açısından da mevcut durumu en iyi ikinci çözüm olarak kabul eden ABD, İngiltere ve hatta Rusya açısından da kabul edilebilir değil. Seçimler öncesinde Türklere dönük gerçek bir açılımın beklentisi içerisine girmek bu nedenle mantıklı görünmüyor. Aynı sebeple de Batı’nın bir açılım yapacağı hesabıyla Ankara’da buluşulacak bir toplantıda Türkiye veya Kıbrıslı Türkler adına "yeni bir adım atma" planlarına girişilmesi hüsranla sonuçlanacak yeni bir kayıp anlamına gelebilir. Kaldı ki Papadopulos’un yerine başka bir ismin yönetimi devralmasının sorunun çözümünde bir değişikliğe yol açma ihtimali taşıyıp taşımadığının da tartışılması gerekir. En güçlü görünen diğer aday Hristofyas zaten AKEL’in ve kendisinin ENOSİS taraftarı olduğunu net bir dille açıklamıştı. Papadopulos ile tek farkı, AKRİTAS Planı’nı bizzat Papadopulos’un kaleme almış olması ise bir aya kadar sonuçlanacak Rum başkanlık seçimleri üzerinden Kıbrıslı Türklerin geleceğini kurtarmaya çalışmanın bir netice doğurmayacağı açık. Hristofyas’ın tavrı o kadar net ki; şaşırılması gereken AKEL ’in referandum sürecinde Annan Planı’na "hayır" demiş olması değil bunun KKTC’de bazı kesimlerde hayal kırıklığı yaratmasıdır. Hristofyas açıkça Annan Planı’nı bir bölünme ihtimalini canlı tuttuğuna inandıkları için reddettiklerini de söylüyor. Hâlbuki Annan Planı’nın kritiği yapıldığında, bölünme ihtimalini getirmekten çok Türkleri Rum çoğunluk içerisinde eritecek bir düzenleme olduğu görülecektir. Planın Rum bakışına uymayan en önemli yanı da herhalde Türk askerinin uzun bir süre olmasa dahi zamana yayılarak çekilecek ve aynı şekilde Türkiye’nin "Garantörlük Hakkı"nın kâğıt üzerinde de olsa devam edecek olmasıydı. Hâlbuki Rum’u Rum yapan hayallerde Türk askerinin pişman edilerek, "süklüm püklüm" çekildiğini görmek yatıyor her şeyden önce. Aynı şekilde Plan’ın Türklere tanıdığı haklar da rahatsızlık yaratıyordu. Çünkü Rum yıllardır Türklerin azınlık olduğunu, eritilmesi gereken bir unsur olduğunu öğrenmekteydi, hem de 1960’tan bu yana. Rumların Türklere bakışı değişmedikçe güneydeki topraklardan doğacak bir çözüm planı mutlaka yok edici bir anlayışa sahip olacaktır. Hâlbuki Ada’daki şartlar değişeli çok oldu. Bugün artık Kıbrıs’ın kaderinin efendisi en az Rumlar kadar Türklerdir de. Herhalde bunu hatırlaması ve hatırlatması gerekenler de en çok Türkiye ile KKTC’deki yetkililerdir. Hak, verilmesi için beklenen değil alınan, alınması için politika üretilendir. Sayın Talat yanılıyor, "Çözüm Güney Kıbrıs’taki seçimlere kilitlenmiş" değil; çözüm eşitlik, özgürlük ve adaleti isteyebilmekte olduğuna göre çözüm kendi ellerindedir. B ir ülkede yapılacak seçimlerin başta komşu devletler olmak üzere diğer ülkelerde de yakından izlenmesi, yeni dönemdeki ikili ilişkilerin seyrinin ve dahası sorunların çözüm potansiyelinin seçimlerin sonuçlarına bağlanması çok sık rastlanan bir olgu. Ne var ki çoğu zaman gerek basının kaleminden gerekse siyasilerin beyninden yaratılmış beklentiler sonuçsuz kalıyor. Eğer ki kemikleşmiş sorunlar varsa ve özellikle konjonktür gereği ikili ilişkiler bazında bir alternatif ihtimali yoksa, bir de bunun üzerine seçilecek adaylar politik açıdan farklılaşamıyorsa seçim sonuçlarını tahmin etmeye ve uygun tavrı belirlemeye çalışmanın hiç bir mantığı bulunmuyor. Nitekim Kosova’nın seçim sonuçları da aynı tabloyu göstermişti. Seçimleri kim kazanırsa kazansın "bağımsızlık" ilanını gündeme getirecekti; ancak her halükarda uygun konjonktürü de beklemek zorunda kalacaktı. Aynısı Sırbistan’da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri için de geçerli. Kim gelirse gelsin Kosova’nın bağımsızlığını kabul etmeyecek; ancak bu reddediş mutlaka dizginlenmek zorunda kalacak. Çünkü iki tarafta da kemikleşmiş sorun milliyetçi duyguları canlandırıyor, iki taraf da kendileri dışındaki güçlerin vereceği politik kararı beklemek zorunda ve bunların doğal sonucu olarak seçim yarışına girenlerin alternatif politika üretmesi mümkün değil. Kuşkusuz ki aynı durum, Kıbrıs’ta yarım asırdır süren sorunu kemikleştirenin aslında yok edici milliyetçilik anlayışı olması ve geleceği esasen bölge harici politika üreten güçlerin belirleyecek olması dolayısıyla Kıbrıs Rum Yönetimi’nde gerçekleştirilecek başkanlık seçimleri için de geçerli. İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nın Kıbrıs’a ilişkin 30 yıllık gizlilik süresi dolan belgelerini açıklaması üzerine dönemin İngiliz diplomatlarının "Kıbrıs’ın kaderinin efendisinin Kıbrıslı Türkler değil Kıbrıslı Rumlar" olduğu yönündeki iddialarını öğrenmek aslında bugünü anlamak için de önemli. "Rumlar ne ister" başlığının altını dolduracak olan maddeler gücünü bu anlayıştan alıyor. Rumlar, kendilerinin belirleyeceği bir kaderin yaşanmasını istiyorlar. Dün Ada’nın Türklerden temizlenmesi olan kader anlayışı bugün açık ki aynı hedefe hizmet etmek üzere "çözüm" adı altında şunları arıyor: Türk Barış Gücü’nün çekilmesi, Türkiye’nin siyasi müdahale ihtimalinin yok edilmesi, garantörlük hakkının iptal edilmesi, 1974’ten sonra gelen Türklerin Ada’yı terk etmesi, KKTC’nin lağvedilmesi ve merkezi Rum hükümetinin Kıbrıs’ta nakarat değişmedi Kıbrıs sorununda Rum tarafının yok edici yaklaşımı değişmediği sürece çözüm arayışına girmek, sonucu önceden bilmek anlamına geliyor. Güneyde yapılacak seçimin yeni bir açılım getirmesi beklenmiyor. Ada’nın tamamına egemen olması, elbetteki bir de Rum göçmenlerin kuzeydeki mülklerine geri dönmesi. İşte bu nedenle başkanlık seçiminin yarışmacıları, isimlerinin Papadopulos, Hirstofyas ya da Kasulidis olması gerçeği değiştirmeksizin, aslında hep aynı kaderin hayalini görüyorlar. Oylarını istediği insanların hayallerinin aksine politika üretmesi de Rum kökenli bir siyasetçi için söz konusu dahi olamaz. İşte, tam olarak da bu nedenle Kıbrıs Türkleri için üretilecek politikaların ve gelecek tasarımının Rum Yönetimi’ndeki seçim sonuçlarına endekslenmesi hiçbir çözüm ihtimali vaat etmiyor. Nitekim statükocu olmakla suçlanan Rauf Denktaş’ın görevden uzaklaştırılması ve yerine Rumlarla işbirliği yapma ve iki kesimliliği Rum perspektifiyle sona erdirme potansiyeli taşıyan bir ismin getirilmesi dahi çözüme yönelik herhangi bir değişiklik sağlamamıştı. Şüphesiz ki Türk Barış Gücü’nün varlığının ve yetkilerinin tartışılır kılınması ya da Lokmacı Barikatı’nın yıkılması gerçekleştirilmiş ancak Rum Yönetimi’nde en az 50 yıl daha hâkim kalacağı kesin olan yok edici milliyetçilik anlayışı nedeniyle "bir arpa boyu" yol kat edilememişti. İngiltere ve ABD başta olmak üzere bölge harici güçlerin iki kesimliliği sona erdirmenin zamanlaması ve yöntemi hakkında kesin kararı vermemiş olması da Kıbrıs Türkleri adına atılan adımları yavaş tuttu. Herhalde böylesi bir nedenle olacak, AKEL ’ciler Mehmet Ali Talat’ın "Kıbrıslı" olmaktan "Kıbrıslı Türk" kimliğine ve nihayetinde de "Türk" olmaya dönüş yaşadığı endişesini basınla paylaştılar. Hâlbuki dengeler dışarıdan belirleniyor. PAPADOPULOS ZİHNİYETİ Bugünden yarını kestirmeye çalışanlar, Batı’nın uzlaşma özürlü Papadopulos’un önünü kesmek için seçimler öncesinde ona bir son dakika golü atacağını varsayıyorlar. Kıbrıslı Türklerin durumunu iyileştirecek bir açılımın Papadopuos’a oy kaybettireceği açık. Rum toplumu da, tıpkı Türkler gibi, verilen vaatlerin herhangi bir şey ifade etmediğini öğrenmiş olduğundan, Papadopulos’a seçimleri kaybettirecek olan ancak "doğrudan ticaretin" gerçek anlamda başlatılması olacaktır. Bu da bölünmüşlüğü resmiyete döken, tanınmış bir Papadopulos Hristofyas