Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
12 C S TRATEJİ Arafat’ın ardından Hamas ile ElFetih arasında Bağımsız Filistin H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası mvurmay@tusam.net ir ülke hayal edin, ne toprağı var ne bağımsızlığı ne de devleti… Yıllarca işgal üstüne işgal, savaş üstüne savaş, gözyaşı üstüne gözyaşı… Şiddet ile beslenen, şiddeti besleyen bu kısır döngüden ellerinde kalan tek şey ise tüm olumsuzluklara inat bir düş, bir umuttu özgürlüğe, birliğe, dirliğe dair. Ama artık o da yok! Oysaki Filistinli ünlü şair Mahmut Derviş 1986’da yani ilk İntifada’dan bir yıl önce kaleme aldığı ünlü şiirinde, "Tasbahun ala Vatan" diye haykırıyordu Filistin’e. Yani; elbet bir gün bir devletin, özgür bir bayrağın altında uyanacaksın ey Filistinli diyordu. Aynı zamanda Ortadoğu’nun buğulu seslerinden Marsel Halife’nin sesinde hayat bulan Derviş’in bu dizeleri yazıldığı, söylendiği günün üzerinden 21 yıl geçtikten sonra, yani bugün, sadece tozlu bir kitap sayfasında ya da bir radyo frekansında yaşamaya mahkum edildi. Filistin davası, Bağımsız Filistin Devleti düşü en basit ifade ile pespaye bir iktidar mücadelesine, bireysel çıkarlara, küresel ve bölgesel hakimiyet planlarına, Ortadoğu’nun kronikleşen hastalıklı oyunlarına kurban gitti. 2005 yılının Kasım ayında, Filistin’in merhum lideri Yaser Arafat’ın, namı diğer Ebu Ammar’ın, ölümü ile resmen başlayan sonun başlangıcından bu yana Filistin, adım adım yok oluşunu hazırladı; birileri tarafından yok oluşuna hazırlandı. B Ortadoğu’daki anlaşmazlıkların kökeni Filistinİsrail sorununa dayanıyor. Arafat’ın ölümü Filistin’de bölünmeyi hızlandırdı. Bağımsız devlet fikri giderek yerini bölünmüş Filistin’e bırakıyor. Hamas ve ElFetih arasındaki kavga nedeniyle bağımsızlık hayal oldu. Mazen) yüzde 70 oy oranı ile Arafat’tan boşalan koltuğa getirdi. Sıra meclis seçimlerine gelmişti ve takvimler 2006 Ocak’ını gösterdiğinde Filistin’de Ortadoğu’nun alışılagelmiş zorunlu seçmeli, sonu belli seçimlerinden çok farklı olarak, ideale çok yakın bir seçim süreci yaşandı. Sandıktan ise bir anlamda sürpriz bir sonuç çıktı ve Filistin halkının yüzde 50’sinden fazlası Hamas diyerek, Filistin ile özdeşleşmiş olan yılların El Fetih’ini iktidardan etti ve böylece Hamas Filistin’in yeni vitrini oldu. Seçim sonuçları ilk bakışta Hamas’ın zaferi gibi görünse de aslında Filistin halkının El Fetih’in her anlamda yıpranmışlığına, köhneleşmişliğine, kirlenmişliğine kestiği son derece acı ve ağır bir fatura oldu. El Fetih, yenilgiyi önceleri olgunlukla karşılıyormuş gibi bir izlenim verdiyse de konjonktürün ve Batı’nın ve tabii ki İsrail’in de Hamas’ı hazmedememesinden cesaret alarak adım adım intikam senaryolarını uygulamaya koymaya başladı. Nitekim Hamas’ın siyaset sahnesindeki acemiliği, şiddeti bir yöntem olarak benimsemiş olması ve üzerine yapışan bu etiketi silememesi belki de silmek istememesi ve son olarak da ABD ve AB’den gelen "şiddeti bırak, İsrail’i tanı" telkinlerini kulak ardı etmesi Batı ile Hamas arasında zaten pamuk ipliğine bağlı olan ilişkileri bir anda koparıverdi. Her ne kadar "hudna" olarak adlandırdıkları şartlı bir ateşkes ilan etmiş olsalar da kesin bir şekilde şiddeti bırakmamakta daha doğrusu silahsızlanmamakta ısrar eden, İsrail’i tanımayan Hamas ve dolayısı ile Hamas’ı iktidara getiren Filistinliler cezalandırılmalıydı. Bu ceza da karşı tarafı en derinden yaralayacak olan, kim bilir belki de bu sayede "aklını başına getirecek" olan ekonomik silahlarla verilmeliydi. İşte tam da böyle oldu. ABD ve AB Filistin’e giden tüm yardım fonlarını bir bıçak gibi keserek, İsrail de oldukça büyük bir meblağ tutan ve Filistin’in hayat damarlarından biri olarak nitelendirilen vergi gelirlerini bloke ederek Hamas’ı ve dolayısı ile Filistin’i açlık ve sefaletle "terbiye etme" yoluna gitti. Para kaynakları bir anda adeta kuruyan Filistin’de ise zaten işgal altında oldukça zor koşullarda yaşayan halk, Hamas’ı iktidara taşımanın bedelini açlık ile ödemeye başladı. Özellikle siyasi anlamda olduğu kadar coğrafi anlamda da tecrit edilmiş olan Gazze Şeridi bu durumdan en fazla etkilenen bölge oldu. Hatta öyle ki birçoğu 60 metre karelik barakalardan oluşan mülteci kamplarında yaşayan yaklaşık 1,5 milyon Filistinlinin yaşadığı Gazze’de ambargonun üzerinden henüz bir hafta bile geçmeden insanlık dramı yaşanmaya başladı. Çok geçmeden de Gazze, BM’nin de resmen belirttiği üzere, her yönden dev bir açık cezaevine dönüştü. Bu noktada Gazze’nin siyasi anlamda Hamas’ın kalesi olarak bilindiğini de belirtmeden geçmeyelim. ARAFAT’IN ARDINDAN... Arafat sonrası geçiş dönemini görece hafif sarsıntılarla atlatan Filistin, Batı’nın, Arap ülkelerinin büyük bir çoğunluğunun ve İsrail’in, Filistin Özerk Yönetimi’nin (FÖY) başında görmek istediği Mahmut Abbas’ı (Ebu SİLAHLAR KONUŞUYOR Filistin’de, ABD ve AB’nin ekonomik ambargosu ile ayan beyan yaşanmaya başlanan açlık ve sefalet ülkeyi kısa bir süre içerisinde deyim yerinde ise Somali’ye dönüştürünce, büyük bir çoğunluğu El Fetih üyesi olan memurların maaşları aylar geçmesine rağmen ödenmemeye başlandı ve Filistin’de kaçınılmaz olarak huzursuzluklar başladı. Zaten El Fetih kaybettiği iktidarı geri almanın peşine düşmüşken, ideolojik olarak mevcut farklılıklar gün geçtikçe keskinleşirken Filistindeki çatışmalar fiili bölünme ile sonuçlandı.