01 Ocak 2025 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

"masum ve mağdur" ülkeler söz konusu evrensel resmi kurumların kapısını çalmaktan kaçınırlarken; işgalci politikalarında ısrarcı davranmayı marifet zanneden "mağrur ve gaddar" mihver ülkeleri ise, ilgili uluslararası resmi kurumları kullanabilme yeteneklerini "demoklesin kılıcı gibi" gelişmemiş toplumların üzerinde sallandırarak "kendi istismar ve keyfiliklerine" meşruiyet zemini oluşturmaya çalışmaktadırlar. Mesela, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni (BMGK) her türlü keyfiliklerde kullanma hakkına sahip olan Batılı ülkeler, işgal etmeyi arzu ettikleri ülkeleri bile BMGK vasıtasıyla rahatlıkla "uluslar arası toplum denen ucubenin ambargosu"na maruz bırakarak işgale hazır hale getirebilmektedirler. Açıkçası, dünya sistemini "zalimin, mazluma eziyetine hizmet eder noktaya taşıyan" bir Batı Bloğu karşısında, tamamen bağımlı bir yapıya sahip olan "gelişmemiş yapıya sahip olan İslam dünyasının karşılaştığı tehdidin boyutları"nı net bir şekilde ortaya koymak neredeyse imkânsızdır. Ayrıca Mihver ülkeleri ile İslâm ülkeleri arasında yaşanmakta olan bu "asimetrik, apolitik ve sistem dışı" hesaplaşma sürecinde, "uluslararası toplum" denen, ABDİsrailAB mihverin güdümündeki yapmacık mekanizma da "mihver ülkelerinin, işgal politikalarına meşruiyet arayışlarında" önemli bir araç olarak kullanılmaya çalışılmaktadır. Gerçekten, ABD liderliğindeki tek kutuplu küresel sistemin arkasındaki asıl güç konumundaki Çok Uluslu Şirketler (ÇUŞ) ile Uluslararası Fon Yönetimleri (UFY) tarafından mihver ülkelere sağlanan destek ve İslâm ülkelerini hareketsiz hale getiren kıskaç, mihver ülkeleri ile İslâm ülkeleri arasındaki söz konusu dengesiz mücadelenin daha da dengesiz hale getirilmesi sürecinin cabası olagelmektedir. Dolayısıyla, sürece hangi yönden bakarsak bakalım; maalesef, karşılaşılan durumun rengine bakılmaksızın "sürekli olarak Mihver ülkelerini haklı ve güçlü kılan bir haksız düzen" dünya sisteminin işleyişine egemen kılınmıştır. İşte, bu çivisi çıkmış durum ve koşullardan istifade eden ABD önderliğindeki koalisyon güçleri, Ortadoğu coğrafyasından başlayarak, dünyanın geri kalanına "kendi menfaatlerine uygun olacak şekilde" yeni bir düzen vermeye çalışıyorlar. C S TRATEJİ Afganistan’daki ABD’li askerler... 19 önündeki diğer engel konumundaki Pakistan’ın durumu ise oldukça farklı bir yapı arz etmektedir. Zira, hem Pakistan’dan özel beklentileri var ve hem de zamanı geldiğinde bu ülkeyi parçalara ayırmaya yarayacak dinamikler "söz konusu bu ülkenin kendi içerisinde" bulunmaktadır. O halde, Mihver ülkelerinin şok saldırıları ve sürpriz oyunları devreye sokulmadan önce, İranTürkiyePakistanSuriyeMısır gibi ülkelerin derhal bir araya gelerek mihver ülkeleriyle yapıcı müzakerelere girişmeleri her iki tarafın da menfaatine olacaktır. Kaldı ki, İran ve Türkiye’nin güçten düşürülmesini hedef alan bir oyunun devreye sokulması halinde, İsrail’in geleceği de gerçek anlamda tartışma konusu olacaktır. Pek tabii olarak, Ortadoğu halkları arasındaki kargaşayı kullanma hesapları güden mihver ülkeleri kısa vadede başarılı sonuçlar elde etseler de, orta ve uzun vadede gerçek anlamda bir yenilgi alacakları için, ÇinRusyaHindistanJaponyaKazakistan gibi yeni aktörlerin sivrilmesinin yolu açılmış olacaktır. Son dönemde büyütülen hedefe Türkiye, İran ve Pakistan da sokuldu. Türkiye terör olaylarıyla çatışma ortamına çekilmek isteniyor. İran üzerindeki çalışmalar uzun süredir bilinirken, Pakistan’a da aynı yöntemlerin uygulanması gündemde... saldırısının tezgâhlanmasının arkasına saklanarak, Afganistan ve arkasından da Irak işgalleriyle zirve SONUN BAŞLANGICI yapan İslâm Dünyasını tahakküm altına alma hayaline kapılan mihver ülkeleri, özellikle Arap ülkelerinin çoğunun başına getirmiş oldukları "korkak ve asimile" yöneticileri de kullanarak, "21. yüzyıl paylaşım ve parçalama planlarını" rahatlıkla gerçekleştirebileceklerini zannetmektedirler. Bu yolda rahat hareket edebilmeleri için, özellikle Osmanlı hâkimiyet ve etki alanı içerisinde bulunmuş olan Genişletilmiş Ortadoğu Coğrafyası üzerindeki işgal, parçalama, güdümlü hale getirme, "mezhep ve etnik" temelde cepheleştirme ve "Büyük İsrail" idealini hedefleyen Siyonizm Projesini gerçekleştirme hesaplarının önündeki en önemli engel konumundaki İranTürkiyePakistan Mihverini tamamen ortadan kaldırmaya kilitlenmiş bulunuyorlar. Söz konusu üç ülkenin saf dışı edilmesi amacıyla çok sayıda yöntem kullanılıyor. Bu amaçla, son aylarda sürekli olarak dozajı artırılan terör olayları aracılığıyla ayağa kaldırılan Türk kamuoyunun yoğun baskılarına maruz bırakılan Türk hükümetinin, ABDİsrailAB mihverinin son teknoloji ürünü silahlarla donatmış oldukları orduların kamufle edildiği "Peşmerge kuvvetleri"ne karşı savaşa sokulmasına çalışılıyor. Teröre karşı Türkiye’nin yanında oldukları izlenimi vermelerine rağmen, ABD güdümündeki Irak Hükümeti ile Bölgesel Kürt Yönetimini Türkiye’ye karşı anlaşılmaz noktaya çekip, Türkiye’nin sabrını taşırarak Irak topraklarını işgale teşvik eden üçlü mihver, bu yıpratma savaşında Türkiye ile İran’ı tamamen güçten düşürerek her türlü pazarlığa rıza gösterir konuma getirme hesabı içerisindedirler. Söz konusu iki ülkenin güçten düşürülmesinden sonra bölgede, İsrail Devleti’nin arzu ettiği doğrultuda, yüzlerce devletçik (kent devleti) ortaya çıkarılma hesapları güdülmektedir. O nedenle, ABDİsrailAB mihveri tarafından devreye sokulan taarruz stratejisi çerçevesinde, Pakistan, Türkiye ve İran gibi ülkelere yöneltilmiş olan şantaj, tehdit ve tehlikelere karşı oldukça dikkatli davranılması gerekmektedir. Bu süreçte, Mihver ülkelerinin neoemperyal planlarının TAARRUZ STRATEJİSİ Soğuk savaş sonrası dönemde, ABD önderliğindeki Mihver Ülkelerinin yeni "günah keçisi" konumuna sürüklenen İslâm dünyası, mihver ülkelerinin güdümündeki değişik çok uluslu evrensel güç odaklarının dışlayıcı tutum ve davranışlarının yaydığı negatif atmosferin de etkisiyle, mihver ülkelerinin "şok taarruzları" karşısında tamamen şaşkına dönmüş gibi bir izlenim vermektedirler. 11 Eylül 2001 yılında New York’taki "İkiz Kuleler" Pax Americana’nın (Amerikan Barışı) zirve noktaya ulaştığı 2001 yılı, her ne kadar ABD’nin alternatifsiz tek "küresel aktör" olduğu zirve noktayı işaret ediyorsa da; bu yıl, aynı zamanda ABD’nin yükselişinin en son noktasına ve dolayısıyla duraklama ya da gerileme sürecinin başladığı noktaya da bir başlangıç oluşturmaktadır. Açıkçası, ABD’nin duraklama dönemine mi yoksa gerileme dönemine mi girdiği hususu ile 11 Eylül 2001 tarihinde başlatılmış olan yeni sürecin nasıl işletileceği hususu çok yakından ilişkilidir. Örneğin; nasıl ki Osmanlı Devleti, 1683 yılında gerçekleştirdiği İkinci Viyana Kuşatması’nı kötü yönettiği için, kesintisiz süren savaşlar silsilesinin neticesinde kabul ettiği 1699 tarihli Karloftça Antlaşması’yla kesin bir şekilde gerileme sürecine girmişse; benzer biçimde, ABD de, 2001 yılında gerçekleştirdiği Afganistan işgaliyle başlayan kesintisiz savaşlar silsilesini nasıl idare edeceğine bağlı olarak kendi geleceği hakkında belli bir kanaatin oluşmasına kapı aralayacaktır. Burada özellikle belirtmek gerekir ki, şayet ABD de "Afganistan ve Irak’ın işgaliyle yaygınlaştırmaya çalıştığı işgal politikasında" Osmanlı Devleti gibi yaparak başarısızlığa uğrayacak olursa; nasıl ki 17. yüzyılın tarım toplumunun hızı ile 21. yüzyılın sanayi ötesi toplumlarının hızları arasında aklın ve hayalin alamayacağı derecede bir fark varsa, Osmanlı Devleti’nin yıkılış hızı ile ABD’nin yıkılış hızı arasında da aynı derecede büyük fark olacaktır. Hakikaten, soğuk savaş döneminin (19461991) iki süper gücünden birisi konumundaki Sovyetler Birliği’nin 19851991 yılları arsındaki yedi (7) yıl gibi kısa sürede dağıldığı göz önünde bulundurulacak olursa; hâlihazırdaki hatalarını sürdürmekte ve Türkiye gibi stratejik konumdaki müttefiklerini karşısına almakta ısrar edecek olursa, şu anda Ortadoğu coğrafyasına kan kusturmakla övünen ABD’nin de "benzer bir biçimde" yakın bir gelecekte tam bir yenilgi, iflas ve yıkılma tehdidiyle yüzleşmesi fazlaca bir sürpriz olmayacaktır. Bizden uyarması.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear