Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
18 Dr. Sıddık ARSLAN Siyaset Bilimci drsiddikarslan@hotmail.com ABD’nin Ortadoğu stratejisinin dayanakları sağlam değil… C S TRATEJİ sahip oldukları gerçeği bölgemiz için çok ciddi tehdit oluşturmaktadır. Aşağıda belirtmekte olduğumuz diğer koşulların "haksız bir şekilde" Mihver ülkelerinin lehine işlemesi ise, soruna daha karmaşık ve vahşi bir görüntü kazandırmaktadır. BD, neoconsarvative (neocon, yeni muhafazakâr) siyasal ideoloji ve neoliberal ekonomi anlayışı çerçevesinde şekillendirmeye çalıştığı postmodern küresel sistemin kendi hâkimiyetinde sevk ve idare edilebilmesi için, "radikal İslâm, küresel terör ve medeniyetler çatışması" faktörlerini ciddi bir propaganda aracı olarak kullanmaya çalışıyor. Bu amaçla, ABD önderliğindeki koalisyon güçleri, 11 Eylül süreciyle birlikte, Genişletilmiş Ortadoğu Coğrafyası sınırlarının bütününü kapsayan hâkimiyet mücadelesi ya da neoemperyalizm hareketini Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) şemsiyesi altında gerçekleştirecek şekilde planlamışlardır. Kuzey Afrika, klasik Ortadoğu, Türkiye, Kafkaslar, Orta Asya, Çin’den Rusya’nın iç kısımlarına kadar uzanan geniş coğrafyanın tamamını kapsayan Genişletilmiş Ortadoğu Coğrafyası içerisindeki 40 kadar devletin toprakları üzerinde yüzlerce "piyon" devletçik ya da kent devleti kurmayı amaçlayan BOP, değişik koalisyon üyesi devletlerin desteğine rağmen, temelde ABDİsrailAvrupa Birliği (AB) mihveri tarafından yürütülmektedir. Dolayısıyla, New York kentindeki İkiz Kulelerin saldırıya uğramasının arkasındaki destekçi güç olarak kabul edilen Afganistan’daki Taliban Yönetimi ve o ülkede yerleşik olduğu varsayılan El Kaide örgütü üzerinden başlatılan operasyonlar, Afganistan’ın işgalinden sonra Irak’ın teslimine ve arkasından da Lübnan, Suriye, İran, Sudan, Yemen ve hatta Türkiye’yi de içine alacak şekilde bütün bir bölgeyi tehdit eder bir noktaya gelmiştir. A Türkiye, İran ve Pakistan üzerine oyun GÜÇ DENGESİZLİĞİ Ortadoğu’da yeni emperyal hedeflerine ulaşmak için her yola başvuran Batılı mihver, bölgedeki kukla yönetimleri, etnik ve mezhepsel her türlü yapıyı lehine kullanmaya çalışıyor. Batılı mihverin finansmanı ise uluslararası sermaye tarafından karşılanıyor. doğrultusunda kullanılabilir konuma getirilmeleri de işgalcilere ayrı bir destek ve moral kapısı olarak değerlendirilebilir. Pek tabii olarak, Mihver ülkelerinin sahip oldukları son model silahların ürkütücü yapısı ve Irak’ta karşılaşılan şok saldırıları korku psikolojisinin bölge halkları üzerinde oluşturduğu ürkeklik de işgalcilerin hanesine yazılabilecek başka bir üstünlük unsuru olarak kabul edilebilir. O nedenle, bölge ülkelerindeki bağımsızlık yanlısı onlarca farklı ırk mensubu potansiyel "piyon" grupların varlığı, işgalci ülkelerin imha gücü yüksek silahları bölge halklarına karşı kullanma eğilimi ve bölgede AfganistanIrak kukla yönetimleri benzeri yapıların oluşturulma ihtimali bağlamında baktığımızda; orta ve uzun vadede şansları sıfır olsa da, kısa vadede Mihver ülkelerinin ciddi potansiyele BÖLGEDEKİ İŞBİRLİKÇİLER Gerçi, Mihver ülkelerinin Irak ve Afganistan’da içine saplanmış oldukları bataklık ve bütün bölge halklarında oluşan "tepki ve kenetlenme odaklı" ciddi bilinçlenmeler dikkate alındığında, "NeoCon" çetenin hegemonya arayışında başarı Lübnan’da yaşanan şanslarının sıfır İsrail yıkımı... denecek derecede olduğu rahatlıkla ileri sürülebilir. Ancak ne yazık ki, bölgedeki değişik ülkelerdeki Kürt unsurların kullanılmasına yönelik projelerin Barzani, Talabani ve PKK unsurları tarafından içtenlikle kabullenilmesi, Mihver ülkelerine önemli bir fırsat kapısının açılmasına neden olmaktadır. Öte yandan, Afganistan ve Irak’taki işgalciler tarafından tayin edilen kukla yönetimlerin kontrolündeki güçlerin Mihver ülkelerinin menfaat ve yönlendirmeleri Osmanlı coğrafyası ve etki alanının "Büyük Ortadoğu Coğrafyası" ismiyle yeniden dizayn edilmeye çalışıldığı 21. yüzyıl koşullarının tek "küresel aktörü" ABD, doğrudan saldırı tehdidine maruz kalma endişesi taşımamasının verdiği güvenle, "bilişim çağının son teknoloji ürünü silahlar marifetiyle" İslâm dünyasını "şok operasyonlar" vasıtasıyla terbiye(!) etmeye çalışıyor. Batılı ülkeler ile İslam ülkeleri arasındaki bu dengesizlik o derece yüksek boyutlara varmıştır ki, normal koşullar altında aradaki açıklığın giderilmesi neredeyse hiçbir zaman mümkün olamayacaktır. Bu bariz dengesizliğe rağmen, Irak’ın işgali "kitle imha silahlarının varlığı"na dayandırıldığı gibi, İran’ı işgal etme planları da olmayan "nükleer silahlar"a dayandırılmaya çalışılmaktadır. Dolayısıyla, Batı Bloğu’nun "hayali, zoraki, afaki, sunî ve abartılı rakibi" konumundaki İslâm dünyasının zayıflığı, Mihver ülkelerinin taarruza geçmelerinin "perde arkasındaki en büyük tehdit algılama gerekçesi" olarak ileri sürülmektedir. Öte yandan İslam dünyasının başsız, başarısız, karmaşık, karışık, kavgalı, korkak ve geri kalmış ülkelerinin çaresizlik edasıyla hareket etmelerinin yaydığı çaresizlik görüntüleri ise, ABD önderliğindeki mihver ülkelerini daha da kontrolsüz, acımasız, hesapsız, denetimsiz ve sınırsız yıkım hareketlerine girişmeye teşvik etmektedir. Öyle ki, "insan hakları, hukukun üstünlüğü, özgürlükler, hakkaniyet ilkeleri ve sınırların ihlal edilemezliği" ilkelerinin neredeyse kutsanmakta olduğu modern ötesi bir çağda (günümüzde), "savunduğu erdemli değerlerin ve uluslararası kuralların aksine davranışları kutsallaştırarak" işgalci bir anlayışla dünyayı sevk ve idare eden ABD’nin insanlık dışı davranışları karşısında insaf sahibi tek bir ciddi direnç oluşturulamamaktadır. Dolayısıyla korkaklık, çaresizlik ve başarısızlığı "imha, işgal ve işkence politikası" için fırsat addeden bir küresel diktatörlük karşısında "tek bir direnç noktasının oluşturulamaması" asimetrik ilişkilerin yeni tiksindirici yüzü olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer yandan; ne yazık ki Birleşmiş Milletler, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve Uluslararası Adalet Divanı gibi uluslararası kurum ve kuruluşların tavırları da, üçlü mihverin neoemperyal politikalarına çanak tutacak şekilde belirginleştirildiği için, haksızlığa uğramakta olan