24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Aybike KOCA TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Araştırmaları Masası Türkiye 168 yıl öncesine, Balta Limanı Anlaşması noktasına geldi… C S TRATEJİ 5 bırakmış görünüyor. Yurt dışındaki yerleşiklerin Türkiye’deki finansal araçlardan elde ettikleri kazançlara uygulanan stopajın kaldırılması kararıyla yabancı yatırımcı ülkeye çekilmeye çalışılırken, yerli yatırımcı unutuluyor ve ülke geçmişte Osmanlı İmparatorluğu’nun yaşadığı gibi Hazine gelirlerinden mahrum kalıyor. Yaşam standartlarının iyileştirilmesinin ve istihdamın artırılmasının önkoşulu olan rekabet gücü yerli üretici aleyhine işliyor. Yerli sanayicinin koşullarını zorlaştıran, maliyetlerin yüksekliğine bir de rekabet gücü zayıf yapı eklenince 2006 yılında olduğu gibi Türkiye, Dünya Rekabet Gücü sıralamasında sürekli geriliyor. Ülkelerin rekabet edebilirliğini araştıran iki kuruluştan biri olan Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü’nün (International Institute for Management DevelopmentIMD) yaptığı araştırmaya göre, rekabet gücü sıralamasında listenin en başında ABD bulunuyor. 61 ülke arasında 51. sırada bulunan Türkiye’nin ise, cari işlemler hesabından saydamlığa, hükümet kararlarından vergi kaçağına kadar pek çok alanda kötüye gittiği vurgulanıyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun (World Economic ForumWEF) her yıl yayımladığı Küresel Rekabet Raporu (Global Competitiveness Report) ise Türkiye’nin önümüzdeki 5–10 yıl içerisindeki büyüme potansiyelini inceleyerek, uluslararası rekabet açısından küresel sistemdeki yerini öngörüyor. Türkiye’yi 69. sırada gösteren raporda da ilk sırayı, diğer raporlarda olduğu gibi, ABD alıyor. Görülüyor ki Türkiye’nin uluslararası arenadaki rekabet gücü gitgide azalırken, bunu artırmaya çalışmak bir yana vergi eşitsizliği yoluyla ABDTürkiye arasındaki fark daha da açılıyor. Hal böyle olunca küçük balık büyük balığa yem olmaktan kurtulamıyor. Küresel sistemdeki tüm oyuncuların eşit koşullarda yer almasını engellemek, geçmişte yapılan hataları tekrarlamak ve yasal yollarla eşitsizliğe davetiye çıkarmak Türk yatırımcının faaliyetlerini baltalamaktan başka bir şey değildir. akoca@tusam.net ış piyasalarda başlayan ve kısa sürede Türkiye ekonomisini önemli ölçüde etkileyen ekonomik dalganın atlatıldığının sanıldığı şu günlerde, AB ve IMF sistemine ayak uydurabilme çabasının arttığı görülüyor. Piyasaların hareketlendiği aylarda ortadan kaybolan, ekonomi sakinleşmeye başladığında ise ortaya çıkıp maliye ve para politikalarının nasıl olması gerektiği konusunda brifing veren IMF yetkililerinin talimatları ve AB’nin hedeflerine uyum bağlamında, verilen kararlardan en önemlisi belki de yabancıların tasarruflarının vergilendirilmemesiydi. "Ülkemizdeki yatırımların teşvik edilmesi amacıyla yatırımcıların yatırım fon ve ortaklık aracılığıyla yatırım yapmalarını özendirici düzenleme yapılması suretiyle mali piyasalarda derinliğin artırılmasının amaçlanması"(1) tasarrufların vergilendirilmemesi kararının gerekçesi olarak belirtiliyor. 22 Haziran 2006 tarihli taslakta bu kararın "Türkiye’de yerleşik olmayan dar mükellef, gerçek kişi ve kurumlar" için uygulanabileceğinin belirtilmesi ise hükümet cephesinden yapılan "yabancı yatırımcı hiçbir yere gitmiyor" açıklamalarını yalanlar nitelikte. Bu durum da yabancıların piyasayı terk etmesi gündemde değilse bile böyle bir endişenin olduğunu gösteriyor. Ancak sağlanan bu ayrıcalık yabancıyı, daha temkinli durmaya itti. Ekonominin yabancı sermayeye endeksli olmasının yarattığı şaibeli durumlara karşı tecrübeli olan Türkiye, bu kararla, 168 yıl önce imzalanan Balta Limanı Anlaşması’ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun düştüğü pozisyona düştü. D Yabancılara yeniden ayrıcalık Geçtiğimiz aylarda yaşanan ekonomik kriz, hükümeti panik içinde yakaladı. Yabancı yatırımcılardan alınan verginin kaldırılması, beklentilerin tersi etki yaratırken, 1838 yılındaki Balta Limanı Anlaşması’yla gelen ayrıcalıklar (kapitülasyonlar) yeniden gündeme taşındı. EKONOMİK FELÇ İngiltere’nin bir anlamda Osmanlı’yı sömürmesini engelleyen yedi vahid(2) düzenini sona erdiren ve iç ticareti yabancı tüccarlara bırakan 1838 tarihli Balta Limanı Anlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun hazine gelirlerini önemli ölçüde azalttı. Nitekim sadece İngiltere ile değil zamanla tüm Avrupa ülkeleri ile aynı hükümleri içeren anlaşmalar imzalandı ve ticaret Osmanlı aleyhine işlemeye başladı. Bu anlaşmalar yerli esnafın yaşama şansını azaltmanın yanında devleti de büyük bir borç batağına sürükledi. Sonunda Avrupa’nın da asıl isteği olan borçlanmalar gerçekleşti ve imparatorluk can çekişmeye başladı. Kısacası dönemin Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) Mustafa Reşid Paşa’nın, İngilizlerin himayesini kazanma karşılığında imzaladığı bu "ticaret" anlaşması, imparatorluğun çöküşünü hızlandıran en büyük etkenlerden biri oldu. Balta Limanı "Faciası"ndan 157 yıl sonra, 1995 yılında girilen Gümrük Birliği (GB) de Türkiye Cumhuriyeti’ni ticari olarak zayıflatmış, ekonomiyi dışa bağımlı hale getirmiş ve izinsiz ticareti engelleyerek bağımsız ekonomi politikasından uzaklaşılmasına neden olmuştu. Bugüne kadar Türkiye ekonomisini 100 milyar doların üzerinde zarara uğrattığı düşünülen GB’nin Balta Limanı’ndan "Sıfır stopaj" uygulamasının matematiksel zararı bir yana vergi muafiyetinin sadece yabancılara getirilmesi aynı zamanda anayasal eşitliğe de sığmıyor. Oluşan adaletsiz durumu düzeltmeye çalışan hükümet ise gelen tepkilerden sonra yerli yatırımcıdan alınan stopaj vergisini Unakıtan yüzde 5’e çekmeyi planladığını açıklıyor. Ancak eşitsizliği ortadan bir farkı olmadığı gibi, var olan konjonktür ve küresel kaldırma amacı taşımadığı açıkça görülebilen bu sistemin sac ayaklarından birinde olunması kararın sadece kamuoyunu yumuşatmak için alındığı bakımından, daha kötü sonuçlar doğurduğu görülüyor. Bu doğrultuda geçmişten ders alınması ve unutulmamalı. Dış piyasalarda oldukça güçlü bundan hareketle, Mehmet Akif’in dizelerinin bir kez konumda bulunan pek çok Türk sanayi kuruluşu, daha okunması gerekiyor: Balta Limanı gibi "görünürdeki ticaret" anlaşmalarıyla yok olmuştur. Bunlar bir yana Türkiye, Geçmişten adam hisse kaparmış. Ne masal şey! GB’den sonra, öncesinde ihracatçısı olduğu şeker, Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? iplik ve çelik gibi birçok malın da ithalatçısı Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar. durumuna geldi. Hiç, ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi? REKABET GÜCÜ ZAYIFLIYOR Yerli tüccarın yabancı tüccar karşısında rekabet şansının azaldığı 19. yüzyıldan sonra yerli sanayiciyi (üreticiyi/tüccarı) korumayı öngören ve Atatürk’ün dış politika araçlarından birini oluşturan anlayış, günümüzde yerini, AB hedefleri çerçevesinde benimsenen "yabancı yatırımcıyı teşvik" politikasına Mehmet Akif Ersoy / Safahat Dipnotlar: (1) 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifi (2)Bazı malların üretim ve dağıtımının bütünüyle devlete veya yerli tüccara ait olması
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear