Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
hedef alanındaki kuzey bölgelerinin ülke ekonomisinin kalbi olan sanayi şehirleri olması hükümeti düşündürüyor. Nitekim "savaş" ilan edilmesi durumunda, söz konusu sanayi bölgelerinin de resmen "savaş alanı" olarak kabul edilmesi ve bu bölgelerde alınacak olağan üstü önlemler kapsamında üretimin durdurulması gerekiyor. Böyle bir durum ise bir süredir kan kaybetmekte olduğu söylenen İsrail ekonomisinin kalbinin durması, başka bir ifade ile felç olması anlamına geliyor. İsrail’de 500’e yakın fabrikanın hali hazırda kepenklerini kapatmış olması, ülkenin toplam üretiminin yüzde Lübnan’a ateş açan İsrail topu 70’inin durmuş olması İsrail ekonomisinin karşı karşıya olduğu tehlikeyi göstermeye yetiyor. Olayın bir diğer boyutu da güvenlik harcamalarının her daim her şeyin üstünde tutulduğu İsrail’de adı henüz tam olarak konulmasa da olanca hızı ve şiddeti ile yaşanan savaşın İsrail ekonomisine büyük oranda yansıyor olması. Her gün milyarlarca dolarlık yüzlerce füzenin fırlatıldığı, hatta bir gecede 23 ton bombanın kullanıldığı düşünüldüğünde, savaşa alışkın bir ekonomi için bile fazlasıyla büyük oranlarda harcama yapıldığı kolayca İsrail de bu çığlıkları duymamaya devam ediyor. görülebiliyor. Doğrudan ekonomik kayıpların yanı sıra savaşın askeri maliyetinin de İsrail ekonomisini SKİ OYUN SAHNELENİYOR zora sokacağı, her gün harcanan milyarlarca doların İsrail’de kavram kargaşası ve ekonomik kaygılar faturasının kime kesileceği kapalı kapılar ardında derinleşirken bir yandan Hizbullah’ı yok etmek ya konuşulsa da İsrail’de söz konusu "güvenlik" olduğu da en azından örgütün direncini kırıp zaman kan kusup, kızılcık şerbeti içildiği için bu zayıflatabilmek için kullanılacak alternatif konudaki eleştirel sesler de diğerleri gibi yöntemler de tartışmaya açılıyor. Bu kalabalığın arasında kayboluyor. alternatiflerden en ilgi çekici olanı kuşkusuz Hizbullah’ı "içerden bitirme" senaryoları. Yani, ARIŞ ÇAĞRILARI BUHARLAŞIYOR Hizbullah ile konvansiyonel olarak mücadele etmek İsrail halkının toplumsal ruhunda da derin yerine, Lübnan merkezi hükümetini güçlendirmek yaralar açmaya başlayan adı konulmamış savaşa önyargıların aksine İsrail halkı topyekün destek vermiyor. İsrail’in pek fazla bilinmeyen öteki yüzünü oluşturan barış yanlıları İsrail Devleti’nin ve ordusunun izlediği politikalara ancak sesleri güçlükle duyuluyor. Bomba seslerinin bastırdığı barış çığlıkları her zaman olduğu gibi barışa tıkalı kulaklar tarafından inatla duyulmuyor, duyulsa da dikkate alınmıyor. Bu bağlamda, İsrail’in en önemli iki barış hareketi olan Gush Shalom (Barış Hareketi) ve Shalom Achshav (Barış Şimdi Hareketi) dökülen kanın durması için İsrail hükümetine çağrıda bulunuyor, dünyanın birçok yerinde protesto gösterileri düzenliyor ama böylesine bir ortamda hele ki üzerlerine füzeler yağarken ne halkın büyük çoğunluğu ne hükümet ne de ordu ateşkesten bile söz etmezken barış çağrıları buharlaşıveriyor. Böylece, barış hareketleri sessiz çığlıklarını atmaya, Meşal ve Nasrallah C S TRATEJİ 11 ve Lübnan’da ciddi bir muhalefet bloğu oluşturarak Hizbullah’a karşı örgütlemek. Türkçesi, Lübnan’da ikinci bir iç savaşın fitilini ateşlemek, bir anlamda "suya sabuna dokunmadan" Hizbullah’ın yok oluşunu seyretmek. Bu alternatif yol için güçlendirilerek örgütlendirilmesi düşünülen grupların başında ise, Lübnan’da uzun bir süredir Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını savunan Dürzîler ve Hıristiyanlar ve hatta belki de Sünni Araplar geliyor. Bir yerlerden tanıdık gelen bu "iç savaş" senaryosu bundan yıllar önce denenmiş ancak savaşta çıkarı olan kim varsa hiç biri istediğini tam olarak elde edememişti. Olan yine sadece ne için savaştığını bilmeden ölen insanlara, yerle bir olan şehirlere olmuştu. Şimdi de durum bundan çok değişik olmayacak. Ancak, bu defa durum emsalinden çok farklı. İsrail eğer ciddi anlamda böylesine bir "tali yol"a başvurmaya kalkarsa, Hizbullah’a karşı örgütlemeye çalışacağı grupların, ideolojik olarak olmasa da "direniş" bağlamında Hizbullah’ın saflarına katılacağını ve silahlarını Hizbullah’a değil de İsrail’in kendisine doğrultacağını görebilir. ‘Güvenlik’ İsrail için ‘her şey…’ Bunun yerini kaygıya bırakması durumunda neler yapabileceğini tüm dünyaya gösteren İsrail, tamamen kontrolden çıkabilir. Hizbullah’ı iç çatışma ile zayıflatma teorisine ise günümüzde pek değer verilmiyor. E HASRET ORTADOĞU BARIŞA B İsrail’in uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayarak giriştiği bu savaşta kendisine nihai hedef olarak koyduğu "Hizbullah’ı yok etme" gayesine kısa sürede ve kolay bir şekilde ulaşamayacağı son derece açık. Hatta askeri olarak Hizbullah’ı yok ettiğini varsaysak bile, sadece Lübnan’da değil neredeyse tüm Ortadoğu’da, iddia edildiği gibi SünniŞii ayrımı gözetmeden halkın nazarında artık bir ideoloji haline gelen "Hizbullah" düşüncesini yok etmek söz konusu bile olmayacaktır. Duruma Tel Aviv’den, Kudüs’ten, Hayfa’dan sıradan İsraillerin gözünden baktığımızda ise daha zor bir denklem çıkıyor karşımıza. Eğer İsrail Hizbullah’ın karşısında ikinci kez "kesin zafer" ilan edemezse ne hükümet ne de ordu bu durumu kamuoyuna açıklayamaz. Deyim yerinde ise böylesine bir hezimetin faturası oldukça ağır olur. Kaçınılmaz olarak, İsrail halkının yarım asırdır süren güvenlik psikozu daha da derinleşir ve Lübnan’a yönelik saldırıları ve özellikle de sınırsız güç kullanımı ile düşman portföyünü her geçen gün genişleten İsrail, daha büyük bir güvenlik çıkmazına sürüklenir. Kendisini güvende hissetmeyen bir İsrail’in ise hiçbir konuda sınırının olmadığı, şiddette ve güç kullanımında sınır tanımadığı göz önüne alındığında, Ortadoğu daha uzunca bir süre barışa hasret kalacak gibi görünüyor.