28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

16 başarılı oldu. Hamas’ın, silahlı militan gücünün olması, terör yöntemlerini kullanması, İsrail’i tanımaması; Kadima’nın Hamas’ı bahane göstererek, İsrail’in Filistin’e uyguladığı şiddeti ve tecridi meşrulaştırması açısından önemli bir konuma sahiptir. Arapİsrail çatışmaları ve Filistin sorunu 3 C S TRATEJİ BİR ADIM SONRASI Likud, Şaron’u Filistinliler’e ödün vermekle suçladı, eski başbakan Netenyahu (Bibi lakabıyla anılıyor), Şaron’dan sonra, Likud’un genel başkanlık makamına oturdu. Netenyahu, güvenlik kavramını ön plana çıkararak, Filistin’den kaynaklanan, terör saldırılarına karşı daha fazla şiddet kullanılmasını savunuyor. Ayrıca Şaron’un Filistinlilere, Yahudi yerleşimcilerin boşaltılması sürecinde ödün verdiğini savunuyor. Bu çerçevede Yahudi yerleşimciler konusu ön plandadır. Zira, ‘vaat edilmiş topraklar’ın, bir kısmından da olsa çekilmek, dinsel bir günah olarak değerlendiriliyor. Likud’un eleştirel şahin tavrı, bir önceki iktidarın büyük koalisyonu olduğundan ve yeni bir söylem geliştirememesi nedeniyle sönük kaldı, siyasal tablodan konsolide olması sonucunu sağladı. Şas ve Evimiz İsrail partisi gibi, aşırı Sağ’ın değişik unsurlarının Likud’un önüne geçmeleri bir rastlantı değildir. Zira Likud, şahin söylemini, deyim yerindeyse havada kalan ve siyaseten parçalanan bir boyutta ifade etti. Bir başka deyimle Likud’un şiddet yöntemleri, İsrail’de çözüm konusundaki farklı algılamaların hiçbirini tatmin etmedi. Aşırı Sağ siyasetlerin parlamentoda üçüncü ve dördüncü konumda olmaları, Kadima liderliğinde yeni oluşacak koalisyonun başarısızlığı halinde, bir sonraki seçimde oluşacak siyasal tabloyu işaret ediyor. İşçi Partisi, sendikacı ve Fas kökenli yeni lideriyle Sol açısından, daha olumlu bir görünüm kazandı. Amir Peretz, İsrail’in toplumsal sorunlarını seçim kampanyasında daha fazla gündeme getirdi, güvenlikten ibaret seçim kampanyasında, farklı bir ses olarak gözüktü. Ancak İsrail’de gündemi belirleyen ana konu, Filistin’le ilgili, içerikleri zıt da olsa, çözümle ilgili sunulan farklı seçeneklerdir. İşçi Partisi, seçimlerde ikinci sırayı alarak, Kadima’yla olası bir hükümet formülünde ima ediliyor. Ancak Kadimaİşçi Partisi koalisyonu artimetik açıdan mümkün değil. Dolayısıyla, böyle bir hükümet formülünde aşırı Sağ bir ortağın olması, siyasal zorunluluklar gereğidir. Böylece, MerkezSolAşırı Sağ ortaklardan ya da İşçi Partisi dışlanırsa MerkezAşırı Sağ partilerden oluşacak bir koalisyonun, tek taraflı barış süreci çerçevesindeki uygulama farklılıkları, nüans olmaktan öte bir anlam taşıyacak mıdır? Bu yeni dönemin en belirleyici konusu olacak gibi görünüyor. Siyaseten muhalefette kalanlar, çözüm konusundaki açmazlarda mevzi kazanabilir. Sonuçsuz zirveler Em. Büyükelçi Turhan FIRAT 73 sonrasında bölge ile ilgili gelişmelere kısaca değinelim: a) Mısır Sina Yarımadası’nı geri almış, Süveyş Kanalı ulaşıma açılmış, İsrail ile 1979’da barış antlaşması yapmış, siyasi rejiminde sosyalizmden uzaklaşmış, ekonomik ve sosyal kalkınması için batılılara ve dış yatırımlara ülkeyi açmıştır. İşgal altındaki toprakların kurtarılması için İsrail’le savaş gündemden düşmüş, Başkan Sedat ise 1981’de Müslüman Kardeşler Örgütü tarafından bir suikast sonucu öldürülmüştür. b)Ürdün de 1994’te İsrail’le Barış Antlaşması yapmış ve Ortadoğu anlaşmazlığının savaş yoluyla çözümü yaklaşımından uzaklaşmıştır. Esasen Kral Hüseyin İsrail’le yapılan savaşlarda hiçbir zaman Mısır ve Suriye gibi askeri açıdan istekli olmamış, ve diğer Arap ülkeleri Ürdün’ü daha ziyade Amerikan yörüngesinde bir ülke olarak görmüşlerdir. 1970’teki Kara Eylül harekatından sonra da militan Filistinliler Ürdün’den çıkartıldılar. Böylece Filistinli mültecilerin hem sayısı hem dertleri arttı. c) Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, Libya ve Körfez Emirlikleri Ortadoğu sorununun çözümü için askeri değil, maddi destek sağlamışlar ve Arap tezini desteklemişlerdir. d) Görülüyor ki 1967 savaşının sonunda, İsrail’in işgal ettiği topraklardan derhal çekilmesini isteyen Arap talepleri gerçekleşmemiş, İsrail’e karşı bir yaptırım da uygulanamamıştır. e)Suriye de kaybettiği stratejik önemdeki Golan tepelerini geri alamadığı gibi tek başına İsrail’e karşı askeri harekata girişecek durumda değildir. f) Bu genel tablo içinde, toprakları işgal edilmiş, İsrail’in askeri kontrolü altında yaşayan, önemli bir kısmı mülteci durumundaki Filistin halkı, İsrail’e karşı mücadelesinde tek başına kalmıştır. Arap ülkeleri mali ve siyasi destek vermekle birlikte, 19 askeri bakımdan İsrail için tehdit oluşturmadıklarından, İsrail güvenlik güçlerine karşı Filistin halkı "intifada" hareketine ve şiddete başvurmuştur. Görünüşe göre Filistin sorununa barışçı bir çözüm bulunamazsa, Filistinlilerin hem hakları İsrail tarafından giderek yozlaştırılacak, hem de toprakları ellerinden adım adım alınacaktır. Son yıllarda ortaya çıkan gelişmelere değinmeden önce Türkiye’nin bakış açısına kısaca değinelim. 1948’de BM’nin taksim planından sonra Türkiye’nin Ortadoğu ve Filistin sorunu hakkında izlediği tutumda genel olarak şu noktalar dikkatimizi çekiyor: ? Türkiye Filistin topraklarının taksim edilmesine karşı çıkmış ve 1948’de BM’de yapılan oylamada da olumsuz oy vermiştir. ? İsrail devleti kurulduktan sonra İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke Türkiye’dir. Bu tanımada Türkiye’nin NATO’ya üye olma, Sovyet tehdidine karşı ülke bütünlüğünü korumak için Batı ile iyi ilişkiler içinde olma düşüncesi de rol oynamıştır. ? Filistin sorunu sürekli ve adil bir çözüme kavuşturulmadan Ortadoğu sorununun sona erdirilemeyeceğini Türkiye devamlı olarak dile getirmiştir. ? Türkiye’nin NATO ve Bağdat Paktı üyesi olması Batılıların Ortadoğu’daki uzantısı olarak görülmesine yol açmıştır. ? Türkiye izlediği siyasette gerçekçi olmaya özen göstermişse de Arap tarafını memnun edememiştir. Zira Arap ülkeleri Türkiye’nin Arapları desteklemesini, İsrail’e cephe almasını istemişlerdir. Ancak Arap ülkeleri Kıbrıs sorunu için Türkiye’ye destek olmaktan kaçınmışlardır. Örneğin 1960’lı yıllarda Bağlantısızlar Grubunun liderlerinden Mısır, BM’de Kıbrıs konusunda Türkiye’ye karşı çıkanlar arasında daima dikkati çekmiştir. ? Ortadoğu sorununa ABD ve Sovyetlerin doğrudan karışmalarının topyekün savaş olasılığını canlı tuttuğunu gören Türkiye, bölgesindeki bu sıcak çatışmalardan ciddi rahatsızlık duymuştur. ‘ÖTEKİLER’İN DENGESİ İsrail’de Filistin konusu paradoksal bir nitelik taşıyor. Bir gün gerçekten beklenen çözüme kavuşulursa, İsrail’deki iç toplumsal sorunlar tartışılmaya başlanacak. Kadınerkek uzun askerlik hizmetine alınan, militarist toplum yapısı, daha önce söz ettiğimiz zeminde farklılıklar zemininde kendini hissettirebilir. Toplumsal kırılmalar belirginleşerek, iç çöküntü hızlanabilir. Bu zeminde çözüm(süz)lük, İsrail’in varlığını, devlet politikalarını sürdürücü bir temel zemin konumunda bulunuyor. Seçimler de, hükümetlerin sık sık yaşadıkları meşruiyet krizine, insülin etkisini veren, onaylama mekanizmasını ifade ediyor. Bu bağlamda, Hamas gibi siyasal yapılar çözümsüzlüğü besleyerek, İsrail’in siyasalarını güçlendiriyor. El Fetih’in laik demokratik siyasal yaşama uygun anlayışı, İsrail açısından kabul görmüyor. Zıtlaşma, mevcut siyaseti ayakta tutuyor. Dipnotlar: (1)Filistin topraklarındaki Yahudiler’in dünyaya dağılması, tekrar Filistin’e dönmeleri, İsrail’in kurulması, Haremüş Şerif’in yıkılıp Hz.Süleyman tapınağının ortaya çıkarılması ve Fırat’tan Nil’e Büyük İsrail’in kurulması inancı. Camp David’te Barak, Clinton ve Arafat birarada.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear