26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

18 Latin Amerika’daki sol yükselişin Orta Amerika’ya yayılması bekleniyor… C S TRATEJİ Toplumsal koalisyon iktidarları Prof. Dr. Yakup KEPENEK S on yıllarda, dünyada ilginç gelişmeler oluyor. Göreli istikrarın yarattığı ekonomik büyüme ortamı, umutların yeşermesine yetmiyor. Çin yükseliyor; AB birleşme sancıları çekiyor; ABD, tek başına kalan süper güç olmanın sıkıntılarını taşıyor; Ortadoğu ise her zamankinden daha çok bir barut fıçısı özelliği gösteriyor. Bu bölge, esas olarak enerji ve din kavgaları fırtınalarının çekirdeği niteliğiyle dünyadaki tüm rüzgarların yönünü etkiliyor. Bu sırada Latin Amerika, önemli değişikliklere tanıklık ediyor. ‘Çelişkiler diyarı’ Latin Amerika’da sol iktidarların yükselişinin birinci nedeni olarak neoliberalizmin iflas etmesi gösterilebilir. Latin Amerika’daki sol, bir işçi sınıfı hareketi olmaktan çok, bir sınıflar koalisonu görünümü veriyor. kalmıyor, bu yıl ve 2007’de yapılacak seçimlerde de başarılı sonuçlar alınacağına kesin gözüyle bakılıyor. Kolumbiya, Peru ve Paraguay’a ek olarak, Meksika ve kimi Orta Amerika ülkelerinin de yapılacak ilk seçimlerde sol rüzgara kapılacağı anlaşılıyor. bulacaktı. Latin Amerika halkları, 1990’lı yıllara gelindiğinde, yeni liberal uygulamaların olumsuz ve ağır sonuçlarını yaşıyordu. IMF, her hastalığa aynı ilaçları veriyor, ancak, hasta bir türlü iyileşmiyordu. Gerçekten de 19601980 döneminde yirmi yılda ekonomik büyüme bölge toplamı olarak yüzde 80’i aşıyordu; 1980 sonrasının yirmi yılında ise yalnızca yüzde 9 büyüme gerçekleşmiş; yapısal reform düşlerinin hiçbiri gerçekleşmemişti. Ağır ekonomik bunalımlar, mal ve hizmet üretinde düşüşler, işsizlik, artan dış borç, ekonomik büyümeyi tıkıyor; aslında bozuk olan gelir dağılımı daha da eşitisiz bir duruma geliyor; yoksulluk yaygınlaşıyordu. Latin Amerika halklarını solda arayışlara taşıyan IMF’nin dayattığı yeni liberal denilen ekonomi politikalarının iflasıdır. FARKLILIKLARIN BÜTÜNLÜĞÜ Latin Amerika, çelişkiler diyarıdır. Siyasette,askeri darbelerle demokratik yönetimlerin biri birini izlediği; ekonomide, açlıkla tokluğun yan yana bulunduğu; toplumda eski ile yeninin birlikte yaşandığı ve değişimde dış (ABD) etkenlerle iç etkenlerin iç içe geçtiği bir dünyadır. Bu dünya, dünyanın ekonomik ve askeri güç merkezlerine uzaklığın sağladığı olanaklarla kurumlaşamamanın yarattığı başıbozuklukları bir arada yaşıyor. Latin Amerika hiçbir biçimde türdeş değil, en aşırı farklılıkları birlikte barındırır. Toplumsal, ekonomik, kültürel, siyasal ve giderek etnik açılardan her ülke kendine özgü karmaşık yapılara sahiptir. Örneğin, Uruguay’da nüfus yılda yüzde 0,6 oranında artıyor; Paraguay’da bu artış yüzde 2,6’dır. Kişi başına gelir, Bolivya’da, Arjantin’in kişi başına gelirinin neredeyse beşte biri kadardır. Son yıllarda Latin Amerika ülkelerinde ard arda sol eğilimli başkanlar işbaşına geliyor. O kadar ki, kendilerini merkez soldan başlayan ve solun en uçtaki söylemine uzanan bir yelpazede gören yönetimler, Brezilya, Arjantin, Venezuela, Şili, Bolivya ve Uruguay’da işbaşında bulunuyor. Bu ülkelerin nüfus toplamı, yarı kıta nüfusunun beşte dördüne yaklaşıyor. Solun yayılması bunlarla da LİBERALİZMİN İFLASI Son yıllarda solun Latin Amerikadaki yükselişinin nedenleri iki ana alanda bulunabilir; bunlardan biri, 1980 sonrasında uygulanan serbest piyasaya dayalı ekonomi politikalarının başarısızlığı; diğeri de bölgenin siyasal birikimidir. Bölge ülkeleri 1980’lere kadar, dışalım yerine yerli üretim politikası izledi. Bu süreçte, özel sermayenin yetersiz kaldığı durumlarda kamu ekonomik girişimleri önem kazandı. Ekonomik büyüme ve kişi başına gelir artışında önemli gelişmeler sağlandıysa da, o yıllarda, bütçe açığı, döviz yetersizliği, dış ödemeler güçlüğü ve süreklilik kazanan enflasyon önemli sorunlar olarak süregeldi. Yaşanan ekonomik bunalımlar, 1980’lere ABD destekli IMF önerileriyle yeni liberal ya da yapısal reformlar denilen politikaların uygulamaya konulmasına yol açtı. Washington Uzalaşması olarak da bilinen yeni liberal politikalar, iç pazarların yabancı mallarına açılmasını; devletin ekonomideki etkisinin azaltılmasını; özelleştirmeyi; sosyal güvenlik, eğitim, sağlık gibi sosyal harcamalar başta olmak üzere kamu harcamalarının kısılmasını öngörüyordu. Sonuçta serbest piyasa egemen olacak, yabancı sermaye daha çok gelecek; işsizlik azalacak, böylelikle ekonomi istikrar içinde büyüme olanağı TARİHSEL, SİYASAL BİRİKİM Latin Amerika ülkelerinin siyasal yapılanması, ABD örneği başkanlık sistemine dayanır. Ancak, üretim yapısının geri kalmışlığı ve özellikle de demokratik kurumların yetersizliği, siyaset ortamını kolayca, askeri ya da sivil yönetimler, büyük toprak sahipleri, iç ve dış ticaret sermayesi üçgeninde baskıcı rejimlere dönüştürür. Kimi zaman "halkçı" başkanların söylemleriyle renklense de, siyasal yapı, çoğu kez, en acımasız askeri diktatörlükler ile bunlara karşı çıkan halk kareketlerinin çatışmalarının niteliksel ürünüdür. Esas olarak ABD destekli olan askeri diktatörlükler, yalnız geniş kitlelerin siyasal ve sosyal haklarını ellerinden almakla kalmaz, devlet terörünü de tüm şiddetiyle sonuna kadar uygular; bu nedenle de karşılarında neredeyse süreklilik kazanan halk hareketlerini bulur. Halk ayaklanmaları, artırılan içme suyu ya da elektrik fiyatlarından, bizde haşhaş örneğinde olduğu gibi koka üretiminin yok edilmesine uzanan çok değişik konularda olabilir; çoğu kez, sivil toplum kuruluşları ve kiliseyi yanında bulur. Şili Devlet Başkanı Bachelet... SOL DÜŞÜNCE Tarihsel olarak, baskıcı rejimler karşıtlarını yarattı. Halk ayaklanmaları, iletişim kolaylıklarının da yardımıyla, çoğu kez hızla yayıldı. Kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlar, koka, toprak ya da su savaşı verdiler. Ancak tarihsel birikim yalnızca kitlesel eylemlerle sınırlı kalmadı. Latin Amerika, sol düşüncenin gelişmesi yönünden Avrupa dışında dünyanın en gelişmiş bölgesidir. Yalnız büyüklerde değil, Peru ve Uruguay gibi orta ve küçük ülkelerde de sol çözümlemeler ve sosyal adalet anlayışının yükselişi, bugünkü solun tarihsel kökenlerini ve birikimini oluşturur. Tüm bu gelişmeler, Küba örneğiyle yeni düzlemler kazandı. Küba, Sovyetlerin dağılmasından sonra tek başına kalmasına karşın, ABD’ye boyun eğmiyor; ezilen Latin halkları için, ulusal onurun ve bağımsızlığın simgesi oluyordu. Ancak Küba bununla da kalmıyor, özellikle sağlık ve eğitim alanında büyük uluslararası başarılara imza atıyor; Latin Amerika ülkelerine bu alanlarda destek programları uyguluyordu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear