26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

devletlerin kıskacından kurtulamıyor. C S TRATEJİ 23 iki ülke arasında oluşabilecek uzun dönemli etki daha iyi anlaşılabilir. Bunun yanında Hindistan’da orta gelirli nüfusun ve aile şirketlerinin artması, büyüme dinamiğinin dünya ekonomisinin ihtiyaçlarına göre şekillenmesine neden oluyor. Türkiye’de ise devlet teşvikleriyle kurulan şirketler bile kapanıyor, özelleştirmeler sonucu artan işsizlerin oluşturduğu ordu gitgide genişliyor. Hindistan işsizliği, kurduğu aile şirketleri kanalıyla çözmeye çalışırken, Türkiye’nin işsizlik ya da enflasyonla uzun dönemli mücadele gibi bir programı bulunmuyor. Geçmişten bu yana farklı sistemleri benimseyen iki ülkenin 1997’deki Asya Krizi’nden etkilenme oranları da farklılık gösteriyor. Öyle ki kendi bölgesinde oluşan krizden alnının akı ile çıkmayı başaran Hindistan’a karşın Türkiye, bu krizden daha çok etkilendi. Çünkü Asya Krizi’nden etkilenen ülkelerle Türkiye’nin ticareti daha fazla. İhracatın azalmasının yarattığı olumsuzluk kısa zamanda dış ticaret verilerine yansıdı. Buna karşın Asya ülkeleri arasında iki devlet krizin olumsuz etkisini en aza indirmeyi başararak, gelecekte büyük ekonomilere rakip olabileceklerini daha o günden gösterdiler. Bunun yanında Türkiye’nin dış ticaret açığı Hindistan’ınkinden daha fazla. İhracat rakamları birbirine yakın olan iki ülkenin ithalat rakamlarında farklılıklar bulunuyor. Bunlar göz önüne alındığında Türkiye ile Hindistan arasında benzerlik kurmaya çalışmak ve Hindistan’da yaşanan büyümenin Türkiye’ye de uyarlanabileceğini düşünmek hata olur. KÜRESEL SAVAŞIN HEDEFİ Hindistan’ı dünya piyasasında avantajlı hale getiren ucuz ama nitelikli işgücü, büyümenin dinamiğini oluşturuyor. Bugün ABD ve pek çok gelişmiş Avrupa ülkesinin, iletişim alanındaki malzeme ve donanımı Hindistan gibi pazarlardan karşılanıyor. Hindistan’ın bu sektördeki kararlılığı, bu ülkelerin ihtiyacını karşıladığı kadar önünü de kesiyor. Kalabalık nüfusunu avantaja çeviren Hindistan ve Çin için artık bu durum Dünya ülkelerin dış politikalarının şekillenmesini Bankası de sağlıyor. Pek çok gelişmiş ülkeyi Başkanı korkutan bu büyümenin komşu ülkelere Wolfowitz’in sıçraması ihtimali ise uluslararası Hindistan platformların oluşturulmasındaki ana ziyareti... sebeplerden biridir. (Kaynak: DB Arşivi) Her ne kadar dışa açılma taraftarı değilse de, son Dünya Ekonomik ekonomisinin Türkiye’ye Forumu’nda yabancı yatırımlar için gerekli model oluşturup düzenlemeleri yapacağını duyuran Hindistanlı oluşturamayacağı konusu, yetkililer, pek çok ülkenin sermayesini bu ülkeye ülkemiz için olduğu kadar yatırmasına sebep olacak. Şu anda tek bir markanın pek çok gelişmiş ülke için satışını gerçekleştiren büyük firmaların girişine izin de önem taşıyor. İki ülke verilirken, pazar üzerindeki koruma kalkanının arasındaki farklılıklar göz kaldırılmasını öngören düzenlemelerin önüne alındığında gerçekleştirileceğine dair işaretler veriliyor. Bu Hindistan’daki gibi bir gerçekleştiği takdirde Hindistan’da yabancı şirketler büyümenin –her ikisi de tüketim pazarın yarısından fazlasına sahip olabilecek. kaynaklı olmasına rağmen Türkiye’de Hindistan’ı korkutan bu durumun ülkeyi büyük bir gerçekleşmesi mümkün değil. Türkiye’de kamu düşüşe götürebileceği yönündeki yorumlar gündemi kuruluşlarının satılması suretiyle elde edilen kısa meşgul eden sorunlar arasında bulunuyor. vadeli getiriler önemsenirken, Hindistan’da yatırım teşvik ediliyor. Türkiye’de zaten var olan bir piyasaya ÜRKİYE’YE ÖRNEK OLAMAZ! girmeye çalışan yabancıların Hindistan’da ilk pazara Hindistan ile ilgili endişeler bir yana, ülke girmek suretiyle yarattıkları istihdam dikkate alınırsa T S T R A T E J İ K İ T A P L I Ğ I Küresel Diplomasi Yazar: Hüner Tuncer Ümit Yayınları, Ocak 2006, 205 sf. luslararası ilişkiler konusu, hakkında hemen herkesin bir şeyler söylediği, konuların özünün ise hemen hiç bilinmediği alanların başında gelir. Aslında, medyanın bir bölümünün ve pek çok siyasetçinin, hükümetlerin dış politikaları ve dünyada olup bitenler hakkında toplumu maruz bıraktıkları bilgi kirliliğini düşününce, buna fazla şaşırmamak gerekiyor. Sözgelimi, bazen Türkiye’nin dış politikasının temel direklerini oluşturan bir konuda kapalı kapılar ardında ödünler verilirken ülkeyi yönetenler, "kazankazan" siyasetinin uygulandığını, yani, müzakerelerde kaybeden tarafın olmadığını iddia ediyorlar. Ya da 11 Eylül sonrasında ABD, Afganistan ve Irak’ı işgalini "önleyici savaş" kavramıyla açıklarken, ABD yönetimiyle yakın ilişki içindeki belli "uzmanlar" da, ABD’nin bu işgal politikasının meşru olduğunu söyleyerek, ABD’nin menfaatlerini, uluslararası ilişkilerin mutlak gerçeklikleri olarak sunup toplumu buna inandırmaya çalışıyorlar. Aynı şekilde, belli çevreler, istedikleri türdeki dış politika seçeneğini topluma "ulusal öncelik" olarak sunup bu konuların tartışılmasının bile önüne geçmekte, toplumdan tepki göreceklerini U düşündükleri zamansa, aslında pekala açıklanabilir bir dille anlatılabilecek konuları, mümkün olan en anlaşılmaz şekilde anlatarak, belli konuların, halkın değil, ancak yönetenlerin ve uzmanların anlayabileceği konular olduğu izlenimini yaratmaya çalışıyorlar. İşte, bu konuların, meslekten uluslararası ilişkiler uzmanı olmayanlar için hiç de anlaşılmaz konular olmadığını anlamak için, Doç. Dr. Hüner Tuncer’in son kitabına bakmak yeterli. Uluslararası ilişkiler tarihi ve diplomasi kurumuyla ilgili çalışmalarıyla tanıdığımız Hüner Tuncer’in son kitabının adı, "Küresel Diplomasi." Tuncer’in Eski Yunan’dan yakın zamanlara kadar diplomasi kurumunun tarihsel gelişimini anlattığı "Eski ve Yeni Diplomasi" adlı kitabın devamı niteliğinde olan bu kitabında, adından da anlaşılacağı üzere, küreselleşme çağında uluslararası ilişkiler sahnesine dahil olan yeni aktörlerin eşliğinde diplomasinin aldığı yeni biçim, anlatılmakta. Giriş bölümünde eski ve yeni diplomasinin özellikleri, son derece renkli örneklerle anlatılmış. (Sözgelimi, kalıcı temsilciliklerin ilk kez görüldüğü İtalyan kent devletlerinde büyükelçilerin yabancı ülkelere, kocasından öğrendiklerini diğer diplomat eşleriyle dedikoduya malzeme yapabilecekleri gerekçesiyle eşlerini götüremediklerini, buradan öğreniyoruz) Giriş bölümünde, diplomasinin evriminin toplumların evrimiyle ve özellikle demokratik toplumların oluşumuyla nasıl paralel gittiği ve Birinci Dünya Savaşı’na kadar sadece devletler arası ilişkiler olarak anılan uluslararası ilişkilerin, yani "eski diplomasi"nin, savaş sonrasında uluslararası örgütlerin devreye girmesiyle yerini yeni diplomasiye bırakılışı anlatılıyor. Kitabın birinci bölümü, küreselleşme sürecinin genel özellikleri ve uluslararası ilişkilere yansımasını anlatırken, ilerleyen bölümlerde, bu genel küreselleşme sürecinin diplomasi kurumuna etkileri, ortaya konuyor. Bu bağlamda, küreselleşme sürecinde sivil toplum örgütlerinin yeri, Birleşmiş Milletler’in tek kutuplu yeni dünya düzenindeki rolü, Avrupa Birliği’nin yapısı, arabuluculuk yapmanın ne demek olduğu gibi, aslında hepimizi yakından ilgilendiren konular ayrıntılı, ama aynı zamanda da rahat okunup anlaşılabilir bir üslupla okuyucuya sunuluyor. Başka bir deyişle, bu kitabı, her kesime hitap edebilme becerisinden ötürü, hem konunun uzmanlarına, hem de meslekten uluslararası ilişkiler uzmanı olmayanlar rahatlıkla okuyabilir. STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear