Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
düşüncelerini ve inançlarını tespit etmek olduğu ulaşılacak bir sonuç da sağlıksız olacaktır. Bununla anlaşılıyor. Avrupa’nın pek çok ülkesinde birlikte Alman Anayasası’nın Kuran ile homoseksüel çiftler yasal güvence altına alındı, örtüşmediğini söylemek, Alman Anayasası’nı devletin yasal ve mali destek ve avantajlarından tanımamak ya da itaat etmemek anlamına da gelmez. faydalanabilmelerinin yolu da açıldı. Ancak bu durum Vicdan testine kaynaklık ettiği ileri sürülen ikinci toplumsal ve kısmen de yasal bir hoşgörü konusudur araştırma, Essen’de bulunan Türkiye Araştırmaları ve uzunsancılı bir sürecin ardından sağlanabildi. Merkezi’nin 2001’deki bir araştırmasında Türk Alman Nazizmi döneminde Yahudilerin yanı sıra en göçmenlerin yüzde 47’sinin "biz Türkler Alman çok hedef olan ve "toplumdan ayıklanması" istenilen olmamaya dikkat etmeliyiz" şeklinde verdikleri grupların başında da homoseksüellerin geldiği yanıtlar olarak gösteriliyor. Alman politikacılar, unutulmamalı. Burada ilginç olan, söz konusu testi eyaletlerinde vatandaşlığa geçenlerin yüzde 60’ının hazırlayanların büyük bölümünün Katoliklerden Müslüman ülkelerden olduğunu ve ‘ülkelerinde, oluşan Hıristiyan Demokrat partililerden gelmesidir. kendi değer sistemlerine göre yaşayan paralel Başta mevcut Papa Ratzinger olmak üzere Vatikan ve toplumların yaşamasına engel olmak’ istediklerini Katolik Kilisesi, homoseksüelliğin bu ölçüde dile getiriyorlar. Burada da son derece önemli bir normalleştirilmesine ısrarla karşı çıkarken ve hala konuyu dile getirmek gerekiyor: Almanlar, bunu büyük bir günah, affedilmeyecek, hoş vatandaşlığa aldıkları kişiye verdikleri siyasihukuki görülemeyecek abes bir durum olarak nitelerken, statünün vicdani bir yönünün de olması gerektiğine Alman Hıristiyan Demokratların Müslüman inanıyorlar. Doğaldır ki vatandaşlık, vatandaş olunan vatandaşlık adaylarının homoseksüellikle ilgili ülkenin bir bireyi olmanın hakları kadar yükümlülüklerinin de yerine getirilmesini Almanya kapılarındaki Türk işçiler gerektirir. Ancak eğer vatandaşlıktan beklenen "Mehmet"in Alman olması ise, bu kolay gerçekleşecek bir şey değildir. Hatta –günümüzde çok sık yaşandığı gibi bir Türk asıllı vatandaş kendini "Alman" olarak tanımladığında, ilk itirazı kendini "gerçek Alman" olarak gören Almanlardan almaktadır. Bir Türkün "Alman Vatandaşlığına" geçmesi ile "Alman"lığa geçmesi farklıdır ve ikincisi ne talep edilebilir, ne beklenebilir. C S TRATEJİ 17 duygusallıklarından dolayı Türkler çok daha fazla hoşgörülü ve paylaşımcı çıkabilirler. Bu test bu çerçevede uygulamaya sokulan ne ilk ve ne de son çalışmadır. Ancak daha da vahim olan, İslam adına sansasyonel terör eylemleri yapan grupların, bütün dünyadaki insan hakları, demokrasi, özgürlük ve inanç hürriyetine yönelik ne kadar değer varsa, hepsini kolayca alt üst etmeyi başarabilmesidir. Batının, oluşması için yüzyıllar ve kanlar verdiği kendi değerlerinden bu kadar kolay vazgeçmesi hem trajik bir durumdur hem de terör ile bir yere varmak isteyenlere verilen açık bir çektir. 11 Eylül, başını Huntington’un "Medeniyetler Çatışması" tezinin çektiği pek çok karanlık senaryo için gerçek bir milat oldu ve ayrımcı uygulamaların gerekçesi olarak dayatıldı. Daha da ilerisi Müslümanlar bir nevi potansiyel suçlu ilan edildiler. Temel ilkesi "çeşitlilik içinde birlik" olan AB’ye karşın Almanya’nın, vicdan testiyle yaptığı bu "tekçilik" zorlaması, Türkiye’nin Almanya Büyükelçisi Mehmet Ali İrtemçelik’in de ifade ettiği gibi, başta Almanya olmak üzere bütün AB için "uyarıcı bir stratejik sapma" olarak nitelenmelidir. Ki bu tür uygulamalar, orta ve uzun vadede bütün Batılı toplumların en önemli sosyopolitik sorunlarına kaynaklık etmeye adaydır. TEHLİKELİ FANTEZİ Müslüman göçmenlerin ("Türklerin" diye okumak mümkündür) Alman vatandaşı olma ile ilgili "vicdan testi" uygulaması, insanları "Alman vatandaşı" değil de "Alman" yapmak gibi boş bir hevesle ilişkilidir. Testi hazırlayanlar sanki gerçeğe ve doğruya egemenlermiş ve bunu herkese benimsetme hakları varmış gibi bir yaklaşım içindedirler. "Vicdan testi", mutlak olarak reddedilmesi gereken ve entegrasyonu sağlamak bir yana toplumda gerçek anlamda paralel yapılanmalara yol açabilecek tehlikeli bir fantezidir. Belirli bir dinsel grubu daha başından şüpheli olarak görmek, onları aşağılamak, onlara ayrımcı davranmaktan daha ırkçı ne olabilir? Bu testle ortaya konulan, asimilasyonu bile aşan, 1930’lu yılları anımsatan vahim bir kültürel ırkçılıktır. Vatandaşlığa alınma konusunda sakınca sadece adli bir temele sahip olabilir ki bunu tespit etmenin yolu bu tür bir testten geçmez. Bugün Almanya’da yaklaşık 500 bini Alman vatandaşlığına geçmiş olan 2,5 milyon civarında Türk yaşıyor. Türkler artık Almanya’nın bir gerçekliğidir ve eskiden olduğu gibi sadece işçi değil en üst düzeyde politikacı, akademisyen, bürokrat, işadamı ve hatta sanatçıdırlar. Alman üniversitelerinde on binlerle ifade edilen sayıda Türk öğrenciler okumaktadır. Aslında Almanya gibi Türkler için çok zor bir toplumda gelinen nokta, kesinlikle küçümsenmeyecek bir entegrasyonun gerçekleştiğini göstermektedir. Sorunlar olabilir. Ancak bu sorunları aşmak bütün tarafların ortak ödevidir. Bu konuda başarılı olmanın yolu ise samimi olmak, dışlamamak, aşağılamamak, ayrımcılığa tabi tutmamak ve farklılıkların uyum içinde bir arada yaşatılabileceği bir entegrasyonun gerçekleştirilmesi için çaba göstermektir. Fakat nedense bu tür testlerle aksi yapılmaktadır. Almanya tarihi, ikinci bir nazizm uygulaması ile lekelendirilecek bir tarih değildir! Bütün bu uygulama ve politikalar zorunlu olarak akla, "acaba Batı kendi düşmanlarını kendisi mi yaratıyor" sorusunu getiriyor!!! "Kral çıplak"… TEST SORULARI Sorulara bakıldığında son derece çarpıcı çelişkiler, yanlışlıklar ve zaman zaman da trajikomik "merakların" varlığı görülüyor. Anlaşılan soruları hazırlayanların ve bunların uygulanmasına onay verenlerin başka düşünce, inanç ve kültürlere saygı konusunda neredeyse hiçbir kaygıları bulunmuyor. Tek kaygı, düşünce, inanç ve eylemleri ile standart bir "Alman" vatandaşının dünya görüşünü ortaya koyup, "yabancıların" buna mutlak itaatinin istenmesidir. Abartmadan denilebilir ki, bu test şu an saf(!) Alman ırkından gelenlerin birçoğunu bile şüpheli konumuna sokabilir. Hatta C. Roth’un da dediği gibi, bu test uygulansa Almanya’nın gururu yeni Papa XVI. Benedikt bile, homoseksüellik konusundaki tavrı nedeni ile vatandaşlığa alınamazdı. Testte ölçülmeye çalışılan demokratiközgürlükçü bir toplumun ilkelerine olan saygı değil, birilerince doğru kabul edilen uygulama ya da düşüncelerin herkes tarafından itirazsız kabullenilmesinin sağlanmasıdır. Bu durum özellikle homoseksüellik konusunda net olarak ortaya çıkmaktadır. Söz konusu testin 29 ve 30. soruları aynen şöyle düzenlenmiştir: 29) Reşit oğlunuz size eşcinsel olduğunu ve bir erkek ile yaşamak istediğini söyler ise, buna tepkiniz ne olur? 30) Almanya’da bazı siyasetçilerin eşcinsel olduğu bilinmekte. Almanya’da eşcinsellerin kamusal kurumlarda çalışmaları konusunda ne düşünüyorsunuz? Bu sorulardan muhtemel kastın, Müslüman kimlikli göçmenlerin artık Batı dünyasında geniş bir kabul gören homoseksüel yaşam biçimine yönelik tahammüllerini ölçme çabasına girmeleri tam trajikomik bir vakadır. Burada sanki bir insanın homoseksüelliğe tahammül etmesi, hoşgörü göstermesi değil, neredeyse benimsemesi, oğlu böyle bir tercihte bulunursa asla itiraz etmemesi, gerekirse desteklemesi gibi bir koşul ortaya konuluyor. Her insanın kendi oğlu için homoseksüelliği kabul etmesi kadar, onu reddetmesi de bir haktır. Ya da birisi, "kamuda homoseksüellerin çalışmaları beni mutlu etmez" derse, amiyane tabirle, medeniyetvatandaşlık sınavından çakacak mıdır? Testin 28. sorusu da son derece dikkat çekici ve düşündürücü: 28) Kızınız Almanya’da bir iş için başvuruda bulunuyor. Ancak başvurusu reddediliyor. Daha sonra aynı işi Somali’den gelen zenci bir Afrikalı’nın aldığını öğreniyorsunuz. Bu durum karşısında nasıl davranırsınız? Burada da herhalde "ırkçılık" düzeyi ölçülmeye çalışılıyor. Ama sorunun yapılandırılması, kullanılan "zenci", "Afrikalı" vb kavramlar, bu sorunun muhatabı olan Müslüman göçmenlerin ırkçılığını ölçmekten çok, testi hazırlayanların bu yöndeki eğilimini yansıtır gibidir. Aynı sorunun Alman ırkından gelen insanlara da sorulması halinde ortaya çıkacak tablonun çok iyi çağrışımlar yapmayacağını söylemek kehanet sayılmaz. Hatta denebilir ki,