24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

çalışması süreci, Hıristiyan Avrupa bakımından başarılı olmuştur. O kadar başarılı olmuştur ki sonuçta Osmanlı Devleti’nin parçalanması ve sömürgeleştirilmesi süreci ivme kazanmıştır. Bu bağlamda 19. yüzyılda Avrupa devlet yapılarında sömürgecilik konuları bir uzmanlık alanı olarak ortaya çıktı. Sömürgeler Bakanlıkları veya benzer devlet örgütleri kuruldu. Bu yönetimlerde yer alan diplomat ve yönetici nesillerinin sömürgecilik felsefesi ve uzmanlığı ile yetişmiş olduklarını söylemek yanlış olmaz. Sonuçta Avrupa diplomasisi, Hıristiyan ülkeler arasında sömürge paylaşımı rekabeti ve diğer ülkeleri kendi çıkarları için ele geçirme gayretleri üzerine oturan bir yapı kazandı. işi azıtıp Türk Papa’nın Haçlı komutanları görüntüsü veren komutanlar yetkilileri nihayet kızdırmayı başardı. Avrupalı liderler Türkiye’ye etnik, cemaat ayrışmasını içeren ‘federatif bir cübbe’ dikiyor. TÜRKLERİN KALBİ Papa kanımızca bu Katolik yobaz Ayrılmadan önce bildiri yayımlayan Papa, takımının akıl yolunda ilerlemesini teşvik eden laiklikten endişe duyulduğu, Avrupa’nın koruyucusu ve rehberidir. Bu de Papa’nın bu yeni Hıristiyan değerlere dayandığı mesajı verdi. nedenle türeyen haçlı komutanlara da seferlerinde olduğu gibi yalan ve ahlaksızlığa, cinayete, soyguna tecavüze izin veren bir davranış biçimine dönüşebilir mi? Papa Regensburg beyanları ile İslamiyeti incitmekle Fransa’da bulunan "haçlı askerlerinin" de Haçlı Seferi ruhunu canlandırmış olmuyor muydu? Bavyeralı Papa’nın "Muhafazakar Çizgisi" Haçlı ruhu ile örtüşürken esasen Papa’nın umursamadığı laik demokratik ilkeler çiğnenmiş kime ne? Sömürgecilikte böyle bir çekince var mıydı? Tarihteki sömürgeci devletler demokratik devletler olarak günümüzde de yaşıyor. Kilise ile işbirliği yapıyorlar. Önce Kilise onlara onay ve nasihat veriyor onlar da "aklın yolunda" hakikate doğru ilerliyor. Bu ilerleyiş sömürgecilik yayılmasını çağrıştırır mı? nasihat vermesi, hangi bölgelerin kimin hesabına sömürgeleştirileceği, Katolik nüfuzu altına girmesi gerektiği hesaplanmadan, Katolikler ve diğer mezhepler arasında uygun bir paylaşım anlaşması yapılmadan "Küresel Boyutta" bir yasal çalışmaya girişmemelerini tavsiye etmesi gerekir. Böyle bir tavsiyeye kalkışmadan önce başvurulması gereken mekanizma ise danışma mekanizmasıdır. Gerçekten bu mekanizma her zaman faydalıdır. Kişiyi acele karar vermekten yanlış karar almaktan korur. Konuları ve başkalarının nasıl düşündüğünü anlamaya yarar. Papa ziyareti sırasında Türk makamları ve diğer Hıristiyan mezhep ve cemaat temsilcileri ile sürdürdüğü temaslardan hayli memnun ayrıldı. Sergilediği olumlu davranışlarını Türk basını göklere çıkardı. Ne de olumlu yararlı verimli bir ziyaret olduğunu vurguladı. Turizm geliri de artacak Türkler mutlu olacak. Herkes çok memnun. Sadece Türkler değil, tüm Müslümanların da memnun olması gerekir. Çünkü Papa Sultan Ahmet Camisi’nde durdu içinden dua etti... Regensburg beyanlarından ötürü yüzüne karşı yapılan eleştirilere yanıt vermedi. Fakat giderken bildiri yayınladı. Patrik Hazretleri ile hazırladıkları ortak bildiride iki temel ilkesini teyid ve ilan etti: laiklikten edişe duyulması; Avrupa’nın dayandığı esasın Hıristiyan değerleri olması. Bu iki husus Katolik ağırlıklı Hıristiyan Avrupa’ya hayırlı olur inşallah. Türkiye’ye ayak bastığı gün, siyasi iktidar kaynağını muhafazakar Hıristiyan kitleden sağlayan, Papanın Bavyeralı hemşehrisi, Bavyera Devlet ve Hükümet Başkanı Edmund Stoiber, kendilerinin "Hıristiyan değerler üzerine oturan bir AB istediklerini", Türkiye’nin AB’ye alınması gibi bir dosyalarının bulunmadığını" söylemişti. Papa daha Türkiye’den ayrılmadan Hıristiyan Avrupalılar yaptırım bildirilerini erkenden açıklayıverdiler. Sonuçta Papa Hazretleri Türklerin kalbini kazandı. Kendi kalbinin yarısını da Türkiye’de bıraktı fakat Türklerin kalbini götürdü. C S TRATEJİ 5 OSMANLI’NIN SÖMÜRGELEŞTİRİLMESİ Tanzimatın ilanından bir yıl önce Mısır Valisinin isyanını bastıramayan ve sömürgeci güçlerden yardım isteyecek duruma düşen Osmanlı Devleti, 1838 yılında İngiltere ile ilk serbest ticaret anlaşmasını imzaladı. Gümrükler kalkıyor ve sonsuza dek yürürlükte kalacak bu anlaşma ile Osmanlı pazarı İngiliz mallarına açılıyordu. Bir ay sonra Fransızlar da Osmanlı Devleti’nden benzer bir anlaşma kopardı. Bunu İspanya, Hollanda, Belçika, İsveç, Norveç, Danimarka ve Portekiz izledi. Osmanlı pazarları batı ürünlerine açıldı. O dönemde anılan ülkeler arasında katı gümrük duvarları vardı. Ancak ayrı ayrı ikili anlaşmalar yapmak suretiyle Osmanlı Devleti’ni sömürmekte birlikte hareket ettiler. Bunun sonucunda Osmanlı Devleti’nin ekonomik gücü zayıfladı ve ekonomi ithalata dayalı bir tüketim ekonomisine dönüştü. Osmanlı Devleti gene aynı sömürgecilerden ödeyemeyeceği miktarlarda borçlanma yoluna gitti. Neticede 1881 yılında meşhur Düyunu Umumiye denilen ekonomik sömürge yönetimi kuruldu ve Osmanlı Yönetimi’nin kendi ülkesindeki mali egemenliği fiilen sona erdi. Devlet borçlarının ödenmesini teminen Düyunu Umumiye, tuz, balıkçılık, tütün ve alkol ve damga pulu vergilerini doğrudan tahsil ediyordu. Hemen belirtelim günümüzde AB ile gümrük birliği içinde bulunan Türkiye böyle bir durumda değildir. Vergilerini Türk Devleti toplamaktadır. Ancak Gümrük Birliğinin Türkiye ekonomisinin aleyhine sonuç verdiği yolunda yorumlar vardır. TÜRKİYE’YE BİÇİLEN CÜBBE Bu ilerleyişin Türkiye ile ilgili bölümü basit çizgilerle şöyle beliriyor: etnik kimliklerin ön plana çıkarılması, din kapsamında hoşgörüyle karşılanagelen ayrılıkçı etnik guruplarla, tarikat, cemaat guruplarına güç kazandırılması , etnik guruplarla beraber, Irak örneğinde göze batar şekilde görüldüğü gibi, dini azınlıkların fikri çatışma, sonra siyasi ve silahlı mücadele ortamına çekilmesi ve bu gurupların her birinin ayrı ayrı değişik yöntemlerle desteklenmesi. Böylece federatif bir yapıya veya bölünmeye doğru yol alınması. Bu süreçte Türkiye’ye biçilen elbise, günümüz Hıristiyan Avrupa terminolojisinde, etnik ve mezhep ve tarikat ayrışımlarına dayanan bir federatif Cübbe Kılıfı gibi görünüyor. Bu kılıfın yaratıcıları da, Batı Avrupa’daki Katolik yobaz kesimden ve etnik azınlıklardan oy alarak şahinleşen, sanki Onuncu İnnocentius’a hizmet edercesine Türk düşmanlığı borusu öttüren, Papa’nın Haçlı Komutanları gibi görüntü veren Katolik liderler oluyor. Bunların en ateşlilerinin Fransa’da bulunduğu artık anlaşıldı. Fransa’daki haçlı YENİDEN SÖMÜRGECİLİK Mİ? Günümüzdeki tehdit, artık sömürgeleştirmek amacını taşıyan silahlı saldırı tehlikesi değil, uluslararası terör tehlikesi olarak kabul ediliyor. Gerçekten devletlerin mevcut savunma düzenlemeleriyle orantısız yeni bir saldırı tipi gelişti. Buna karşı henüz etkin önlemler alınabilmiş ve sihirli bir çözüm bulunabilmiş değil. Etkin savunma tertiplerinin ve çözümlerin yokluğunda Afganistan’da ve Irak’ta askeri işgal ve çeşitli çatışmalar sürdürüyor. Ortadoğu ateş kazanı. Katolik Kilisenin başındaki Papa ise Regensburg’da Hıristiyanlığın akıl dini olduğunu söylerken Müslümanları inciten bütün İslam dünyasını ayağa kaldıran beyanlarda bulunması ister istemez çeşitli sorulara yol açtı. Papa İslamiyeti karalamak suretiyle Batı Avrupa Katolik kamplarına yeşil ışık mı yakıyordu? Fransa Millet Meclisi demokrasi tarihine Fransızların sürdüğü bir utanç lekesi olarak geçen, sözde Ermeni soykırımının olmadığını söylemeyi yasaklayan bir karar alıyor. Fransa Böylece düşünce ve ifade özgürlüğünü hiçe sayıp insanların bilgiye ulaşma haklarına neden tecavüz ediyordu? Eş zamanlı olarak Fransa Devlet Başkanının Ermenistan’a gidip Ermeni iddialarını tanıması ve ardından Fransa Meclisi’nin böyle bir karar alması, geçmişte Fransızların Papa’nın Kudüs seferine hazırlık yapmaları gibi bu defa da sanki Kafkasya seferi hazırlığını çağrıştırıyor olabilir mi? Bu davranış biçimleri yakında, tıpkı Haçlıların Papa, Müslüman din adamları ve bürokratlarla birlikte...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear