24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 Aydın İDİL Emekli Büyükelçi üreselleşme süreci ile teröre karşı yapılan askeri harekat ve işgal süreçleri unutulmaya yüz tutan Sömürgecilik dönemini anımsatıyor. Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren güncel gelişmelerin yorumlanmasına ve ulusumuzun kendi tarihini daha iyi değerlendirmesine katkı sağlamak bakımından sömürgeciliği irdelemekte yarar var. Sömürgeci devletler, günümüzde Batı Devletleri olarak tanımlanan, ahalisinin çoğunluğu Hıristiyan–Katolik olan devletlerdir. Geçmişte, Katolik Kilise, askeri işgal eylemi ile eş zamanlı olarak sömürgeleştirilen ülkede öncü faaliyeti düzenleyen bir kurum olarak belirgin bir özellik taşır. Papalık ile Hıristiyan–Katolik askeri güç ortaklığı sömürgecilik sisteminin doğrudan uygulayıcısı olmuştur. Sömürgeci niteliklerinden artık söz edilmeyen, tarihteki belli başlı sömürgeci devletleri şunlardır: İngiltere, Hollanda, Belçika, Fransa, Avusturya, İspanya, Portekiz, İtalya, Rusya, ABD ve 19. yüzyılda tosunlaşan ve sömürgecilik pastasından gecikme ile pay koparmış olan Almanya’dır. Hıristiyan dünyasının odaklandığı gezinin ardından… C S TRATEJİ 1204–1261 döneminde, İstanbul’u elinde tutan işgalci gücün "Latin İmparatorluğu" olarak anıldığını hatırlayalım. "Latin İmparatorluğu" Papalığın ve RomaKatolik Kilisesi’nin haçlı ordularının eseridir. Papa’nın egemen olduğu Hıristiyan devletlerin hafızasında söz konusu haçlı seferlerinin getirisi hiç silinmedi .Ancak yeni bir yağmaya fırsat bulamadılar. Çünkü 13. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Anadolu’da Türk egemenliği gelişti. Osmanlı Devleti 13. yüzyıl sonlarında Katolik çapulcuların yağmalama özlemi çektiği ve hedef aldığı çoğunlukla Ortodoks ahalinin yaşadığı topraklarda egemen olmaya başladı. Bilime ve teknolojiyle dayalı üstün bir Osmanlı uygarlığı Papa’nın haçlı orduları için kolay bir hedef olmaktan çıktı. Latinlerin geçmişine bir bakarsak gene Fransız haçlıları ön planda görürüz. Tarihte Fransa Kralı 14. Louis’nin "Latin İmparatorluğu" tahtına oturmayı ciddi şekilde düşünmüş olduğu kaydedilmektedir. 17. yüzyılda Türklere karşı savaş açma girişimi, Avrupa‘da üstünlük ve nüfuz sağlama ölçütü haline gelmişti. Birinci François’dan sonraki dönemlerde Osmanlı Devleti ile işbirliği Avrupa’daki güçler arasındaki denge politikalarının bir ölçütü gibiydi. Avrupa’nın Hıristiyan–Katolik güçleri "Türk Tehlikesine" karşı birleşmek, işbirliği ve ittifak yapmak kaygısında idi. Öteden beri Avrupa’yı temsil eden Papalık ve İmparatorluk olası bir kutsal savaşta Avrupa’nın önderliği savını geliştirdi. K SÖMÜRGECİ FRANSA Papa Türklerin kalbini götürdü derebeylerinin istila sürecini yaşamış olduğunu belirtelim. Katolik çapulcu alaylarının saldırı, işgal ve talan sürecinde, Doğu Roma İmparatorluğu’nun mülkü yağmalanmış ve Anadolu, Katolik kral ve derebeylerinin ordularının istilasına uğramıştır. Gözü dönmüş haçlı alayları dinle hiç ilgisi olmayan vahşi kitleler halinde Bizans’ı yağmalamış ve 1203’te başlayan Katolik istilası İstanbul’da taş üstünde taş bırakmamıştır. Son zamanlarda Fransa dışındaki diğer eski sömürgeci devletler, söylemlerinde sömürgecilik kavramını terk etmiş görünüyorlar. Fransa ise aksine sömürgecilik kavramından hayli ilginç bir geri dönüşle söz etmeye başladı. Fransa Hükümeti 2005 yılında Millet Meclisine "Sömürgeciliğin faydalarının okullarda öğretilmesi" hakkında bir yasa önerisi sundu fakat bir süre sonra geri çekti. Fransa Hükümeti neden bu yasa önerisini sonradan geri çekti bilinmez, bu Fransa’nın bir iç işidir. Ne var ki meydanı boş bulsa sömürgecilik arenasına fırlamaya hazır tosunların günümüzdeki Fransa Hükümeti içinde halen mevcut olduğu gerçeği de böyle bir yasa tasarısı hazırlanmasıyla kanıtlandı. Bilindiği gibi, sömürgeciliğin ilk hedefi diğer ülkeleri askeri ve stratejik bakımdan ele geçirmekti. Sömürgeciliğin genel amacının, sömürgeleştirilen ülkelerdeki halkların uluslaşmasını önlemek, bir ulus mevcutsa o ulusun zaman içinde ulusal ve bu arada olası manevi değerlerini yıpratmak ve yok etmek ve bu halkları, sömürgeci devletin kültürüne ve siyasetine uygun şekle sokmak, sonra onlara sömürgeci devletin ikinci sınıf vatandaşlığı verilmek suretiyle, bir yandan bedava veya ucuz iş gücü ve bedava doğal kaynak elde etmekti diyebiliriz. Sömürgecilikte 1878 de İngiltere’nin Kıbrıs’a yerleşmesi gibi, askeri ve stratejik nedenler de rol oynar. Sömürgecilik söylemini terk etmeyen sadece Fransa kaldı. Bu tutumunu TÜRKLERİN AVRUPA’DAN Ermeni iddialarını savunmasıyla, ÇIKARILMASI dönemde geliştirilen bütün siyaset hedefinin Kafkaslar olduğunu göstererek O planlarında Türklerin Avrupa’dan çıkarılması amaçlanıyordu. Bu amacın yaygınlaşmasındaki ortaya koyuyor. Katolik Fransa’nın başlıca etken Papa Innocentius’un Avrupa’daki varlığının yok edilmesi gibi bir "Papalık Papa’dan esinlenmediği söylenemez… Türk Tutkusu" olduğunu söylemek yanlış olmaz. TARİHİ SÜREÇ VE AVRUPA Günümüzdeki Türkiye coğrafyasının 13. yüzyılın başında, Kudüs’ü yeniden fethetmek amacı ile Papa Üçüncü İnnocentius tarafından düzenlenen Dördüncü dalga Haçlı Seferlerine çıkan, Papa’nın askerleri olan Katolik Papa’nın temaslarından... Viyana bozgunu ve ardından yapılan savaşlarda Osmanlı Devletinin askeri zafiyeti görüldükten sonra, Hıristiyan devletleri, zengin Osmanlı Devleti’nin topraklarını paylaşma arayışına yöneldiler. 1686 yılında" Bouclier de l’Europe, la Guerre Sainte" adlı bir kitap yayınladı ve bu kitapta eski haçlı seferi düşüncelerini tekrarladı. Papa Yedinci Aleaxandre’e takdim edilen bu kitapta, Osmanlı’nın Mısır’daki durumu Osmanlı Devleti aleyhine inceleniyordu. 17. yüzyıl sonuna doğru insan hakları ve barış ve demokrasi savunucusu olarak ortaya çıkan William Penn’in planında, barışçı bir yaklaşımla oluşturulacak "Avrupa Diyet Devletleri Parlamentosu"na Türkiye’nin alınması öngörülmüştü. Sömürgeci ülkelerin Penn’e kadar öngördükleri saldırı, katliam ve yok etme yaklaşımlarından sonra Türkiye’yi de içine alabilecek bir Avrupa sistemiyle Türk tehlikesinden kurtulmak amaçlanıyordu... (Günümüzdeki Fransa ve AB devletlerinin Katolik tutkusu ağır basan yöneticileri sakın William Penn’den esinlenmiş olmasınlar?...) 18. ve 19. yüzyıllarda sanayileşen ve nüfus ve ham madde ihtiyacı giderek artan kapitalist Avrupa’nın, Balkanları nüfuz alanı olarak görmesi ve Balkanlarda Avrupa çıkarlarına bağlı olan "bağımsız devletler" meydana getirmeye
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear