28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 Melek KIRMACI TUSAM Avrupa Araştırmaları Masası kirmaci@tusam.net TürkiyeAB ilişkileri pamuk ipliğine bağlandı… C S TRATEJİ AB’nin BM zemininde üretil(emey)en çözümü müdahil taraf olmadan kabul etmesi gerektiği de bir gerçek. Bu nedenle Komisyon, Kıbrıs sorununu AB zeminine çekmek için her yolu deneyen GKRY’ye bu gerçeği kesin bir dille anlatabilmeli. Zira Türkiye’yi güvenli sulara zincirlemesi beklenen bir "çıpa" olarak nitelendirilen AB, Ankara giderek uzaklaşırken "pamuk ipliği"nden öte bir işlev gösteremiyor. F ırtına öncesi sessizliğe inanmıştık… AB Komisyonu’nun yayımladığı İlerleme Raporu, düşüncesi dahi tüyler ürperten ancak dile getirmekten kendimizi alamadığımız "tren kazası"nın gerçekleşmediğini gösterdi. Türkiye’nin Gümrük Birliği Ek Protokolü’nü Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni (GKRY) kapsayacak şekilde genişletmemesi halinde tüm müzakere sürecinin bundan etkileneceğini açıkça dile getiren Komisyon, "kriz" olmadan da ilişkilerin devam ettirile(meye)ceğini gösterdi. Aslında kararın ertelenmesinde, Kıbrıs Rum tarafına "evet" dedikleri andan itibaren ne olduğunu tam olarak kavrayamadıkları ancak saplandıkları Kıbrıs sorunu karşısında Komisyon’un ne yapacağını bilememesinin büyük bir payı var. Finlandiya Dışişleri Bakanı Erkki Tuomioja’nın Kıbrıs sorununa ilişkin olarak "Finlandiya dönem başkanlığı süresince mevcut koşulların bir anlaşmaya izin vermediği" yönündeki açıklaması kimseyi şaşırtmadı. Fiilen durmuş müzakerelerde Kuzey Kıbrıs’taki izolasyonlar kalkmadan Türkiye’nin daha fazla tavizde bulun(a)mayacağı belliydi. Bu açıdan bakıldığında ilişkilerde "sürpriz" yok. Giderek daha da değersizleş(tiril)en süreçte artık kimse "samimiyet" sözcüğünün ne anlama geldiğini hatırlamıyor. AB’nin bir zamanlar çiçeği burnunda ancak bugünün "çoktan yıkılmış" adayı Türkiye’de bugün gelinen durum, AB destekçisi ve karşıtlarını yakınlaştırmış durumda. Asimetrik ilişkilere dayalı müzakere sürecinde Türkiye’den talep edilenlerin giderek daha fazla kişi tarafından "dayatma" olarak algılanması, AB ile Türkiye arasındaki köprülerin kurulmadan atıldığını gösteriyor belki de. 6 Aralık’ta kararını açıklaması beklenen Komisyon, erken davrandı. Müzakerelerin "kısmen askıya alınması" yönündeki tavsiye, hiç kimseyi şaşırtmadı. Genişlemeden sorumlu Komisyon üyesi Olli Rehn, "tren kazasının olmayacağını, ancak trenin yavaşlayacağını" ve bu durumdan tüm üyelik sürecinin etkileneceğini belirtti. Böylece "ahde vefa ilkesi" gereğince hiçbir yaptırımla karşılaşılmayacağının olanaksız olduğunu göstermiş oldu. Bazı başlıkların açılmayacağı yönünde alınan kararda olağanüstü bir taraf yok; bu çoğunluğun beklediği bir sonuçtu. Türkiye’nin birçok konuda eleştirildiği İlerleme Raporu neredeyse hiç tartışılmamış iken müzakere başlıklarından sekizinin askıya alınması kararıyla AB üyeliğinin Kıbrıs meselesine bağlanması, herkesi ayağa kaldırdı. Evet, Ek Protokol’e ilişkin askıya alınması öngörülen müzakere başlıklarının sayısı çok; Komisyon, diğer müzakere başlıklarının "geçiçi olarak kapatılması" yolunu da tıkayarak Türkiye’ye haksızlık yapıyor. Finlandiya Dışişleri Bakanı Tuomioja’nın, Komisyon’un tavsiye kararının Türkiye lehine değişebileceği yönündeki açıklamasına ek olarak Olli Rehn’in sıkça yaptığı üzere futbol terimi kullanarak Türkiye’nin hâla "altın bir gol" atabileceğini söylemesi, Komisyon’un "kapıyı açık" bıraktığını gösteriyor. Yine de bu durum, Türkiye’nin AB sürecinin anlaşılabilirliğine ve inandırıcılığına gölge düşürüyor. Müzakereler anlamsızlaştı İÇİ BOŞ ‘KAZANIMLAR’ Türkiye ile AB ilişkilerindeki olumsuzluk, ‘tren kazası’ ile anlatılmaya çalışılıyor. Durmuş bir trenin kaza yapma olasılığı ise gözden kaçıyor. AB’nin GKRY’yi tam üye yapan kararı, kurumsal çıkmazın esas adresi… AB’NİN ŞEYTAN TIRNAĞI Kıbrıs Rum tarafının "Kıbrıs Cumhuriyeti" adıyla birliğe kabul edildiği günden itibaren GKRY, AB’nin vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Buna rağmen Kıbrıs sorunu, birliğin kurtulmaya çalıştığı ama giderek canını yakan bir şeytantırnağı oldu. Avrupa projesinin uygulamaya geçirildiği günden bu yana AB, "liberal toplum hipotezi" üzerine kurulu Avrupalı kolektif bir kimliğin altını ısrarla çiziyor. Bireysel özgürlükler, sivil hürriyet, siyasal haklara dayanan temel inanç ve uygulamalara verilen önem, resmi dokümanlarda açıkça görülüyor. Yalnızca demokratik devletlerden oluşan bir birliğin Avrupa devletleri arasında sürekli barışı sağlayacağına dayanan retorik taahhüt, Avrupa bütünleşmesinin itici gücü olarak yorumlanıyor. AB Anlaşması’nın 49. maddesine göre birliğe üyelik demokratik bir sistemle yönetilen bütün "Avrupalı" ülkelere açık… Üyelik başvurusunda bulunan ülkenin bu kolektif kimliği ve Avrupa ideallerini paylaşması bekleniyor. Ayrıca İlerleme Raporları aracılığıyla aday ülkeden yerine getirmesi istenen koşulların da aday ülkeyi, AB ile uyumlaştırmaya hizmet Kendini Kıbrıs sorunu ile bir şekilde ilişkilendiren AB, etmesi gerekiyor. Ne var ki birliğin genişleme politikası özünde hiçbir tarafı memnun etmeyen yine de kendi hepimizin bildiği üzere hükümetlerarası bir yapıya üyesini kollayan bir dizi çözümsüzlük üretti. Birliğin bir sahip. Yani bir ülkenin aday ilan edilmesi, müzakerelere üyesi olarak karar mekanizmalarında ele geçirdiği başlayabilmesi ve müzakereleri tamamlayabilmesi, temsil hakkı ile birlikte asimetrik müzakere sürecinde mevcut üyelerin onayına bağlı. Bu yüzden ulusal aday ülke Türkiye’ye "yapacaklarını bildirmedayatma" çıkarlarını temel alarak politika oluşturan üyelerin kendi hakkına da sahip oldu. Böylece kendinden talep edilen hedeflerini ortak değer ve ideallere dayandırarak koşulları yerine getirmekle yükümlü Türkiye için AB, meşrulaştırma çabaları AB’nin genişleme sürecinde üye verdiği sözleri tutmayan, samimiyetinden şüphe ülkenin teknik uyum(suzluğ)una kıyasla daha etkili duyulan bir taraf, güvenilmez bir "çıpa" haline geldi. oluyor. Türkiye’nin üyeliğine şiddetle karşı çıkan Olli Rehn’in tanımladığı gibi AB ve Türkiye Avusturya’nın Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine arasındaki "şizofrenik" ilişkilerin düzeltilmesi pek getirmediği gerekçesiyle müzakerelere "soluk alma" mümkün görünmüyor. Üstelik Kıbrıs, AB’de Türkiye zamanı tanınması yönündeki çağrısı da, bu mantığın karşıtlarının elindeki güçlü bir kart olarak dururken… yakın zamandaki en belirgin örneği. Ortak idealler ve Türkiye’nin Gümrük Birliği Protokolü’nü tüm yeni değerlere verilen önemin altını çizen Komisyon’un aday üyeleri kapsayacak şekilde genişletmesi gereği, ülkelere verilen üyelik perspektifini sık sık yineleme Türkiye’nin de kabul ettiği bir yükümlülük. Ancak ihtiyacı duyması da bu yüzden. Son gelişmeler ışığında 14–15 Aralık’ta Vanhananen ve Erdoğan... gerçekleştirilecek AB Konseyi Zirvesi’ne kilitlenmek çok da anlamlı görünmüyor. Türkiye’den beklenen "altın gol" gelmeyeceğine göre sonucu hükümetlerarası pazarlıklar belirleyecek. Pazarlıkların konusu ise kaç müzakere başlığının bu son durumdan etkileneceği. Asıl sorun, askıya alınması öngörülmeyen ancak geçici olarak kapatılması da bundan böyle söz konusu olmayan müzakere başlıkları… AB Dışişleri Bakanları Komitesi toplantısında askıya alınmayacak müzakere başlıklarının dahi geçici olarak kapatılmasının mümkün olmayacağı yönündeki tavsiye kararından vazgeçilse bile bu durum uzun soluklu bir başarı getirmeyecek. Mevcut kurumsal düzenlemeler gereğince hiçbir başlığın, müzakere başlıklarının tamamı kapanmadan kapanmış sayılamayacağını bu noktada vurgulamak gerekiyor. Ek Protokol tüm üye devletleri içermediği sürece serbest dolaşım ve tek pazar ile ilgili müzakere başlıkları açılamayacağından, açılsa bile kapatılamayacağından dolayı üç, sekiz ya da daha fazla müzakere başlığının askıya alınması çok da önemli değil. AB üyeliğinin Kıbrıs sorununa kilitlendiği noktada hem haksızlığa uğratılan hem de pazarlık sürecinde ter dökecek olan taraf yine Türkiye olacağından fiilen durmuş müzakerelere ivme kazandırmak isteyen AKP hükümetinin atacağı adım çok önemli. Eğer AB Konseyi’nden Türkiye "lehine" bir karar çıkarsa bu durum, birilerinin hesabına "başarı" olarak kaydedilecek. Ancak Türkiye’ye içi boşaltılmış "kazanımlar" bir kere daha "başarı" olarak sunulursa bu kez kimse gereksiz bir sevince boğulmamalı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear