Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
18 Japon bakış açısından Türkiye ve AB Fransız Başbakan Güney Kıbrıs’ın tanınması gerektiğini dile getirdi? İngiliz Başbakan söylese daha mantıklı olabilirdi. Çünkü Kıbrıs’da üsleri var. Garantörlük durumları var.Ama bilakis İngiltere şimdi Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasını istiyor. Dolayısıyla öyle saçma sapan şeyler konuşmuyor. Fransız Başbakanın bunu söylemesi ise tamamen iç politikasından dolayı. İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy eskiden beri Türkiye’nin AB’ye katılmasını istemediğini söylüyordu. Devlet başkanı Chirac da yeniden seçilebilmek için Villepin’i kullanarak görüşlerini ifade ediyor. Bu kesinlikle rasyonel değil, tamamen popülizm yapıyorlar, iç politika ve oy kaygısıyla hareket ediyorlar. Yine bu bağlamda, 18 Eylül’de Almanya’da genel seçimler gerçekleşecek. Tabi şimdilik görüldüğü kadarıyla Angela Merkel’in CDU ve Edmund Stoiber’in CSU koalisyonunun iktidara gelme olasılığı büyüktür. Büyük ihtimalle de iktidar olacaklar. Merkel’in ki imtiyazlı ortaklık kavramını öne sürerek daha yumuşak konuşuyor ve Stoiber’in "Türkiye AB’ye katılırsa Avrupa, Hıristiyanlık değerini kaybeder" yönünde açıklamaları var. Yani Türkiye’yi bir malzeme olarak kullanarak bir şekilde İslamfobiası yaratmaya çalışıyorlar. Son zamanlardaki durumlarına bakılınca, Avrupa ülkeleri ve AB’nin demokrasi, birlik ya da insan hakları konularında Türkiye’ye ders verecek pozisyonda olmadıkları görülüyor. Bugüne kadar yaptığı çifte standartlı tutumuyla gösterdi. Türkiye aday ülke olduğu için sınava giren bir öğrenci gibi muamele görüyor. Ancak Türkiye’nin kendisini öğrenci gibi görmesine gerek yok. Çünkü bir devlet olarak AB’ye adaydır ve 3 Ekim’de bu müzakere edilecektir, edilmelidir. Avrupa’nın gelişmiş bölge ya da öğretmen olmadığı da ortaya çıktı. Fransa’nın davranışı tamamen popülizme bağlıdır. Hatta Merkel ve Stoiber’in söylemleri de... 11 Eylül sonrasında batılı liderler "biz medeniyetler arası çatışmaya giremeyiz, bunu istemiyoruz" dediler. Ama şimdi söylediklerinin tersini yapıyorlar. Türkiye’yi medeniyetler arası çatışmaya mı götürmek istiyorlar. Bu çok ters ve tehlikeli. Şimdi AB’nin merkezi ülkeleri geri dönmeye başlamış durumda. Yani demokrasi, laiklik, insan hakları ya da barış tarafına değil ters tarafa gidiyorlar. O yüzden Türkiye’nin Avrupa’yı takip etmesine gerek kalmadı. Türkiye’nin aday olarak tabi ki Avrupa’nın içine girmesine ihtiyaç vardır ama ne olursa olsun mesafeli durmak gerekir. Bu durumda soğukkanlı olarak Avrupa’yı görmenizde yarar var. Artık onlar hoca değil. Türkiye AB ile olan ilişkilerini dondurabilir mi? Geri adım atabilir mi? Türkiye’nin elinde böyle bir takım imkanlar, güçlü kartlar var mı? Dr. Naito: Türkiye zaten bu yolda devam etmek zorunda. Yani 3 Ekim’de müzakereler başlayacak. Türkiye’deki uzmanlar ve hükümet yetkilileri, müzakerelerin 10 sene sürebileceğini söylüyorlar. 10 sene içerisinde Türkiye, yasal düzenlemeler, toplumsal yapı, insan hakları ve ifade özgürlüğü yani demokratikleşme konularında yapacağı reformlarla daha iyiye gidecektir. Bu süreç Türkiye için çok önemli olduğundan bu yolda gitmenizi tavsiye ederiz. Ama aslında bunun çok önemli olmadığını görüyorum. 1996’da Gümrük Birliği’ne girdiğinizde, Tansu Çiller ile Murat Karayalçın uçaktan sanki kahraman gibi indiler. Bu bir başlangıçtı. Şimdi sayın Başbakanın ya da Dışişleri Bakanının "biz geri çekilebiliriz" şeklindeki açıklamaları siyasal açıdan normal ve stratejik olarak karşılanabilir. "Girmeyi geri çekeriz" anlayışı ve ifadesi de bence yanlış. Nereye kadar geri çekeceksin ? Nereye çekileceksin? Yani model olarak bir dini rejime mi geriye çekeceksin? Esasen Türkiye’de bir radikal dinci tehlike var. Zina tartışması bazı tedirginlikleri ortaya çıkardı. Zina bütün toplumlarda ahlaken ve medeni kanun açısından bir suçtur. Ama buna ceza uygulanırsa bu şeriata girer. Ancak Türk insanının her konuda soğukkanlı olması gerekiyor. Tekrar AB’ye dönersek, artık Avrupa bir hoca olmadığına göre AB’ye ancak eşit olarak girilirse girilir. Kaldı ki Avrupa Türkiye’yi bugünkü durumuyla ele alıyor ama Türkiye her geçen sene kendini her bakımdan geliştiriyor. Dolayısıyla bugünkü Türkiye ile 3 sene, 5 sene, 10 sene sonraki Türkiye aynı olmayacak.Avrupa bunu görmek istemiyor. Biz onlara gerek sanayi alanında gerekse insan hakları alanında yetişiyoruz hatta bir çok alanda onları geçtik. Öğretici pozisyonda olmadıkları da belli. Bu konu çok ilginç aslında. Dr. Naito: Artık Avrupa büyük bir potansiyele sahip değil. Dolayısıyla sizin için bir faydası olursa eşit bir şekilde katılabilirsiniz. Hatta siz AB’ye örnek olabilirsiniz. Ben Türkiye’nin nasıl değiştiğini fark ettim. Her sektörde gelişme mutlaka var. Ekonomik, siyasi ve toplumsal olarak bu kadar hızla gelişen bir ülke Avrupa’ya başdanışman olur. Dediğim gibi Avrupa geriye gidiyor artık. Geriye dönen bir ülke ileriye giden bir ülkeyi daima kıskanır. "Biz sizi istemiyoruz, AB’ye giremezsiniz" söylemlerini artık dinlememek gerekir. Hatta tam tersine sen beni "dinle" demeniz gerekiyor. Türkiye artık geri kalmış bir ülke değil, şimdi AB’ye aday ülke olarak kalkınma konusunda çok ileridesiniz. Fransa, Almanya şu an ilerleme hızında çok geride kaldılar. Ne bakımdan geride kaldılar? Dr. Naito: Gelişme hızı ve toplumsal kalkınma anlayışı bakımından Türkiye ilerlerken onlar geride kaldı. Çağdışı kaldılar demiyorum ama Avrupa ulus devlet kavramına dönmeye başladı. Avrupa, ulus devlet felsefesinden ötürü binlerce yıl kendi içinde savaştı. Bu Avrupa’nın çelişkisidir. 20. yüzyılda I. ve II. Dünya Savaşları’ndan sonra "parçalanıyoruz" diye AB’yi kurmaya başladılar. O zaman ulus devlet kavramını geride bırakmak, yerine Avrupa vatandaşlığı kavramını oluşturmak gerekiyordu. O mekanizma çalıştı. Esasen, birliği oluşturmak için bu yönde çalışma yaptılar. Onun için AB böyle bir çizgiye geldi ama son dönemde büyük bir hata yaptı. Özellikle Soğuk Savaş bittikten sonra eski Doğu Blok’u ülkelerini alelacele içine aldı, Aslında sıra Türkiye’deydi. Ama önce Doğu Blok’undaki ülkeleri aldı. Türkiye, çok daha gelişmiş olmasına rağmen adaylar arasında geride kaldı. Bu felsefe AB’ye zarar veriyor, verecek. Yani bu Doğu Blok’u ülkeleri aslında AB’ye büyük yük oldular. Avrupa vatandaşlığı ve ulus devlet konusuyla da büyük bir çelişki var burada. Dr. Naito: Evet. Kesinlikle büyük yük oldular ve kolay kolay da uyum sağlayamayacaklar. 2004 yılında tam üye olan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Avrupa vatandaşı olarak uyum sağlayabilir mi? Sağlayamaz. Bence çok içine kapanık bir toplum. Zaten Anan Planı’nı reddeden bir toplum Avrupa’ya nasıl uyum sağlayabilir ki? C S TRATEJİ Ali KÜLEBİ TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanvekili akulebi@tusam.net ürkiye’nin komşuları ve AB ile ilişkileri ve sorunları konusunda uzman olan Hitotsubashi Üniversitesi (JAPONYA) öğretim üyelerinden Prof. Dr. Masanori Naito, Fransa’nın Kıbrıs sorununa ilişkin tutumunun tamamen içpolitikaya dönük olduğunu söyledi. Dr. Naito, en son geçtiğimiz Mayıs ayında sizinle beraberdik. O zaman Türkiye’nin sorunları, çevresi ve AB ile ilişkileri konusunda görüşmüştük. Aradan 4 ay geçti. Neler değişti? Neler değişmedi? Türkiye’nin uluslararası alanda bir çok önemli sorunu var. En önemlileri; AB ve güney komşumuz ABD ile olan ilişkilerimiz. Öncelikle izin verirseniz AB konusundan başlayalım. Mayıs ayındaki söyleşimizde çok değerli görüşlerinizi belirtmiştiniz ve hepsi de doğru çıktı. Türkiye için pek iyi sonuçlar doğurmasa da çok gerçekçi ve yerinde olan öngörüleriniz o günden bu yana büyük ölçüde gerçekleşti. O zamandan bu zamana neler değişti? Öncelikle Türkiye ile AB ilişkileri önümüzdeki dönem nasıl seyredecek? Dr. Naito: Sizin de belirttiğiniz gibi dediklerim çıktı. Özellikle son dönemde oldukça rahatsız edici bir açıklama Fransa Başbakanı Dominique de Villepin’nden geldi. Başbakan 2 Ağustos’ta yaptığı açıklamada, Türkiye’nin AB’ye üye olabilmesi için Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni resmen tanıması gerektiğini ifade etti. Ama bunun tamamen mantık dışı olduğunu düşünüyorum. Çünkü Fransa’nın Kıbrıs ile ne alakası var? Zaten tarihte Kıbrıs ile hiç ilgilenmedi. Peki birden bire neden T üney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Yunanistan’ın baskıG sı üzerine AB’ye girdiğini vurgulayan Naito, ada halkının AB’ye girmekten yana olmadığını vurguladı. Naito, "Yunanistan, yanında kendisi gibi biri olsun istedi. Yunanistan’ın yanına oturmaktan başka ne hedefi vardı ki GKRY’nin" dedi. AB, Türkiye’den pek çok bakımından çekiniyor. Türkiye’nin nüfusu artıyor, sanayisi gelişiyor, pek çok konuda po ?