22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

16 C S uriye Uluslararası Kural Alanlarda Tarımsal AraşS tırma Merkezi ortaklığı ile gerçekleştirdiği tarım projeleri sayesinde, Antep fıstığı, zeytin ve şeker pancarı üretiminde bölgesindeki öncü ülkeler arasında yer alıyor. Suriye anavatanı Anadolu olan bu ürünlerde, Türkiye’yi de geride bırakmış durumda… TRATEJİ AKP'nin ‘Kürt sorunu’ ile imtihanı KP’nin iç ve dış gelişmelere karşın AB karşısında PKK’yi ikinci plana itmesi, PKK’ye Irak’ın kuzeyine A çekilerek yeniden toparlanma şansı verdi. Çekilişin hemen ardından başlayan Irak savaşı da, örgütün lojistik, teknik ve eğitimsel anlamda güçlenmesine neden oldu. AKP’nin buna karşın çözümü sadece AB’de görmesi ve Başbakan Erdoğan’ın "Kürt sorunu" eksenindeki açıklamaları örgütün yeniden cesaretlenmesine neden oldu. Dr. Nihat Ali ÖZCAN Tepeleri. Birleşmiş Milletler (BM) Barış Gücü kontrolünde olan bölge yine BM tarafından silahsızlandırılmış durumda. Golan Tepeleri halen resmen savaş halinde olan Suriye ve İsrail arasındaki en büyük sorun. Bölgenin işgali ile şimdi İsrail tarafında kalan 30 bin kadar Suriyeli ise tam anlamıyla arada kalmış durumda. İsrail sınırları içerisinde yaşıyorlar ama İsrail vatandaşlığını kabul etmemişler. Bölge halkıyla aramızda dikenli teller ve 50 metrelik mayınlı bölge olduğu için görüşme fırsatı bulamadım. Ancak bölgeyi birlikte gezdiğim akademisyenlerden aldığım bilgiler bana fazlası ile yetti. Hatta içlerinden birinin ailesi savaş sırasında Golan’dan kaçıp Şam’a yerleşen binlerce Golanlıdan biri. Peki diyorum neden 30 bin Suriyeli hala orada? İsrail sizin gibi bir çok aileye Suriye’ye geçiş izni vermiş, neden bu kadar işkenceye katlanıp orda daha doğrusu "arada" kalmayı tercih etmişler?" Biraz mahçup bir şekilde "Evet, benim ailem korkmuş ve Şam’a kaçmış ama Golan’da kalmayı tercih eden binlerce kişi Golan’ın bir gün tekrar Suriye’nin olması için mücadele ediyorlar. Şimdilik pasif bir direnişteler ama elbet tekrar alacağız, gerekirse savaşacağız ve kanımızla alacağız. Golan bizim. Golan Suriye’nin" sözleri ile cevap veriyor. Halep’te, Şam’da ve diğer şehirlerde kiminle konuşursam konuşayım konu ilgisiz de olsa dönüp dolaşıp birden Golan’a geliyordu. Suriye halkının Golan hassasiyetini böylece çok daha iyi anladım. Hele ki nedense görmeden önce her daim bozkır, kel, taş ve topraktan ibaret olarak kafamda canlanmış olan Golan’ın yemyeşil, bereketli topraklarını gördükten sonra her şey netleşti. Hafız Esad’ın Suriyesi aha Suriye sınırlarından girer girmez beni karşılayan Hafız Esad’ın varlığı, başkent Şam’da çok daha fazla hissediliyor. Ülkenin her yerindeki resimlerine yeni yeni alışmışken Şam’ın tam ortasında bulunan devasa Hafız Esad heykelinin yüzünde öyle bir "Suriye benim, ben Suriyeyim" ifadesi var ki, bu satırları yazarken bile gözümde canlanıyor. Hafız Esad her ne kadar 5 yıl önce ölmüş olsa da ruhu hala Suriye’de. Evet Suriye’yi yöneten Beşşar Esad ama halk hala Hafız Esad ile yaşıyor. Rahatlıkla söyleyebilirim ki Beşşar Esad’ı mirasçı hatta kiracı olarak görüyorlar. Şam’daki Suriye Askeri Müzesi’ni gezerken rastladığım bir Suriyeli’nin müzenin girişindeki Hafız Esad heykeli önünde ağlayarak söylediği "Mülkün asıl sahibi Hafız Esad’dır, sonsuza kadar Hafız Esad, onun yerini kimse alamaz" sözleri bunun en açık kanıtı sanırım. D 1 Hz. Hüseyin’in başı nerede olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte Suriyeliler Şam’da Iraklilar Kerbela’da, Mısırlılar da Kahire’de bulunduğunu iddia etmektedir. Dünya kadınları Ortadoğu Barış Yürüyüşünde 18 Eylül günü Suriye’deydiler ve bayan Esad tarafından çiçeklerle karşılandılar. KK’nın yol açtığı şiddet ve terör Türkiye’nin son yirmi yılına damgasını vurdu. Hükümetler; örgütün yol açtığı güvenlik sorununun tetiklediği ekonomik çözülme, iç ve dış politik istikrarsızlık sarmalından değişik derecelerde etkilendiler. Gelişmelere bağlı olarak AKP, iktidarının ilk yıllarında PKK terörü hiç yokmuş gibi davranabildi. İktidar partisince geliştirilen bu tutumun üç nedeni vardı. Birincisi; AKP kendi iktidarından önce devlet politikası haline getirilmiş olan AB üyeliği çabalarına "sadakat"le sarılıp konuyu geri plana itti. İkinci neden; AKP’nin "PKK" ve "Kürt" sorununa ilişkin geliştirdiği ideolojik tutum ve son olarak da, PKK’nın bu süreçte izlediği strateji, sözü edilen tutumda belirleyici oldu. Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesinin ardından kısa süreli olarak yükselen şiddet, 1999 Ağustos’unda örgüt tarafından ilan edilen "sınır dışına çekilme" taktiği ile azalmaya başladı. Bu "taktik"; iki amaca hizmet etti. Birincisi; liderin yakalanmasının ardından örgütte baş gösteren krizlerin denetim altına alınması ve dağılmanın önlenmesi için elemanların el altında tutulması. Bu sayede güvenli bölgelere çekilen örgüt, yok olmaktan kurtarılacak, dağılmayacak ve pazarlık gücünü uzun süre koruyacaktı. Aynı zamanda; AB yolunda ilerlemek isteyen Türk siyasi karar alıcıları/sivil ve askeri bürokratları bu durumu kendi dönemlerinde "belaya" fazlaca bulaşmadan sıralarını savma fırsatı olarak gördüler. Nitekim rantı kullanılan sorun zamanla sahipsiz kaldı ve işe yarar bir politika üretilemedi. İktidarlar; bu süreçte hayatı normalleştirecek, ekonomik, sosyal, psikolojik politikalar üretemedikleri gibi, güvenlik bürokrasini yeniden yapılandıramadılar. İşin en kolay tarafına yüklendiler ve sonuçlarını denetleyemedikleri yasal düzenlemelere odaklandılar. Örgüt; gelecek öngörüsünde ne kadar isabetli karar verdiğini zaman içinde test edebilme fırsatını buldu. Gerek örgütün sınırlar dışına çıkması ile azalan çatışma sayısı, gerekse yeni yasal düzenlemeler PKK ile mücadelenin kurallarını ve zeminini güvenlik güçleri aleyhine değiş P tirdi. Aynı dönemde etkisini gittikçe arttıran AB hedefi diğer sorunların yanı sıra PKK sorununun da çözüm adresi olarak görüldü/gösterildi. Soruna ilişkin tüm stratejiler bu eksende şekillendi. AKP iktidarı PKK ile ilgili ilk ciddi sınavını ABD’nin Irak’ı işgalinin ardından yaşamaya başladı. Nitekim PKK Irak işgali sonrasında yeni açılımlar, lojistik ve fırsatlar yakaladı. Bölgesel kriz ve kaos, İranIrak savaşında olduğu gibi yeni fırsatlar sundu. Öte yandan AB sürecinin geldiği aşamada bu süreci desteledi ve cesaretlendirdi. Sorunu denetim altına alma ve çözme işini kendisinden önce kararlaştırılmış AB eksenli stratejilere bağlayan AKP, bir yıldır gittikçe artan eylemlerle bu yaklaşımın pratikte pekte işe yaramadığını gördü. AKP; geçmiş iktidarlar gibi "yok" saydığı sorunla adım adım yüzleşmeye başladı. Gündeme ani, hızlı, etkili ve çarpıcı bir şekilde yerleşen terör ve şiddet ortamında, okuduğunuz makalenin amacı; AKP’nin kendi tanım ve algılamalarında ki "Kürt sorunu" bağlamında ideolojik konumlanmasından yola çıkarak, "çözüm politikaları üretebilme" yeteneğini ve kendisini bekleyen tehlikeleri analiz etmektir. Nasıl algılamalıyız? KP liderinin açıkladığı "Kürt sorununu" kendi ideolojik perspektifinden nasıl anlamalıyız? AKP, bu sorunda nerede konumlanmıştır ve neyi temsil etmektedir? Bu soruların cevabı konuya açıklık kazandıracaktır. Günümüzde Kürt milliyetçiliğinin iki farklı ekseninden söz edebiliriz. Birincisi; sıkı aşiret bağlarının da desteklediği, medrese geleneğinden beslenen, tarikat kozasında varlığını korumuş, "İslami tonlaması ağırlıklı" Kürt milliyetçiliğidir. Sözü edilen bu eksen dünyadaki/Türkiye’deki siyasal İslam’ın değişim sürecinden de etkilenerek 1960’lar sonrasında bölünmüş, bu bölünme İran İslam devrimi ile çeşitlenmiş ve kendi içinden sayısal taraftarları az, ancak politik etkinliği fazla yan kollar çıkarmıştır. Bu damarın temsilcilerini farklı varyantları ve politik etkinliği ile bugün AKP içinde görmek mümkündür. Kürt milliyetçiliğinin ikinci güç A ?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear