Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
ki ülke arasında Tibet’in sahipliği konusundaki anlaşmazlık hala sürse de, hızla gelişen teknoloji hem Çin’i hem de Hindistan’ı enerji ithali konusunda ortak hareket etmeye itiyor. Doğunun devleri, Sudan, Nijerya, Suudi Arabistan, İran, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve Rusya gibi enerji zengini devletlerden daha ucuza enerji alabilmek için işbirliği yapıyor. İ Şam’ın şekeri, Arab’ın yüzü H. Miray Vurmay C S TRATEJİ 15 ları ABD etkinliğini kırma noktasında birleşmektedir. Amerika’ın şiddetli muhalefetine rağmen her iki ülke İran’la milyarlarca Dolarlık doğalgaz ve petrol anlaşmaları imzalamışlardır. Hindistan’ın İranPakistanHindistan doğalgazından vazgeçme niyetinde olduğu iddia edilse de Hindistanlı yetkililer henüz bunu doğrulamamışlardır. Her iki ülke için enerji kaynakları kadar enerji güzergahları da önemlidir. Özellikle Orta Doğu ve Kuzey Afrika enerjisini Asya’ya taşıyan Basra Körfezi ve Hint Okyanusu Çin ve Hindistan için mücadele alanına dönüşmüştür. Her iki ülke enerji güzergahlarının güvenliğini sağlamak için Hint Okyanusu’nda deniz kuvvetlerini güçlendirme çabasına girmiştir. Çin, Pakistan’ın Basra Körfezine çıkışı olan Guadar Limanı’nın yapımına katkıda bulunmaktadır. Çin, Andaman Denizi’nde ve Bengal Körfezi’nde liman yapmak isteyen Burma’ya destek vermekte ve bu şekilde Hint Okyanusu’nda askeri üs edinmeyi hedeflemektedir. Hindistan’ın Hint Okyanusu’na coğrafi yakınlığından dolayı bir avantajının bulunması Çin’i Hint Okyanusu’na sınırı olan daha küçük devletlerle askeri ve ekonomik işbirliğine yöneltmektedir. Çin’in bu çalışmalarına karşı Hindistan da Hint Okyanusu’nda çalışmalarını devam ettirmekte ve Malezya, Endonezya, Singapur gibi Hint Okyanusu devletleri ile okyanusta tatbikatlar yapmaktadır. Çin güven vermeye çalışıyor er iki devlet de tarihsel toprak sorunundan kurtulup ekonomik ilişkiler üzerinden işbirliğine gitmek istemektedir. Bu konuda Çin’in daha istekli olduğu dikkatleri çekmektedir. Hala Çin’e yeterince güvenmeyen Hindistan, Çin’e yönelik dış politikasını denge stratejisi üzerine kurarken Çin, Hindistan’ın güvenini kazanmaya çalışmaktadır. Hindistanlı uzmanlara göre Çin, küresel denge için savunduğu eşitlik ilkesini Asya için savunmamakta ve Hindistan’ın Asyalı güç olması için sürekli engeller yaratmaya çalışmaktadır. Hindistanlı devlet yetkilileri Çin’i dengelemek için kendi imkanlarının yeterli olmadığının farkındalar. Bunun için de ABD ile askeri ve ekonomik ilişkileri geliştirerek Çin’in bölgesel üstünlüğünü kırmayı hedeflemektedirler. Öte yandan, HindistanABD ilişkilerinin gelişmesi Çin kadar Pakistan’ı da rahatsız etmektedir. Hindistan’ın Amerika’dan aldığı destek sonucu Hint Okyanusu’nda kuvvetlenmesi Pakistan’ın Arap Denizi’ndeki pozisyonunu da zayıflatacaktır. Kısacası Hindistan’ın Hint Okyanusu’nda ve Güney Asya bölgesinde kuvvetlenmesi hem Çin hem de Pakistan için tehlike olmaktadır. TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Araştırmaları Masası mvurmay@tusam.net az mevsiminin en kavurucu günlerinde yolarına düştüğüm Suriye’de Halep’ten sonra ikinci durağım olan Şam’a doğru yola çıkıyorum. Halep’ten ayrılırken garip bir hüzün kaplıyor içimi. Kızgınlıkla, kırgınlık arası bir hüzün. İnsanların ilgisizliği, bilgisizliği ve içinde yaşadıkları coğrafyanın gerginliğine inat bu denli rahat olabilmelerine çok kızıyorum nedense. Bir yanımda da o nedenini hala anlayamadığım hüzün; dilimde Aşık Ömer’in "İşte geldim gidiyorum, şen olasın Halep şehri" dizesi ile dönüş yolunda tekrar uğramak üzere Şam’a doğru çıkıyorum yola. 967’den beri üçte ikisi İsrail 1 işgali altında bulunan Golan Tepeleri yıllardır süren savaşın nedenini oluşturuyor. BM tarafından silahsızlandırılan bölgenin İsrail ise 30 bin Suriyeli mahsur kalmış durumda. Bu kişiler Suriye’ye geçemedikleri gibi pasaport da alamıyorlar. karanlık sayfa daha açıyorum Suriye defterime ve devam ediyorum yola. Tarih kokan başkent "Dimeşk" kşam saatlerinde varıyor otobüs Şam’a ya da Arapların deyimi ile "Dimeşk"e. Işıl ışıl bir şehir Şam. Bir Arap başkentine yakışır bir abartıda süslenmiş, aydınlatılmış binalar, yollar, hükümet binaları her yer göz kamaştırıcı bir aydınlık içerisinde. Efsanelere konu olan ünlü Kasiyon Dağı’nın eteklerine adeta bir nakış gibi işlenmiş bir şehir Şam. Halep gibi Şam da binlerce yıllık bir köklü bir tarihe sahip. Hani derler ya "tarih kokan şehirler" diye işte onlardan biri Şam. Bir çok peygambere ev sahipliği yapmış ayrıca Şiiliğin de merkezlerin biri. Camii Acem adı verilen tarihi mekan içerisinde Makam’el Resul’ü Hüseyn olarak anılan ve Hz. Hüseyin’in kesik başının bulunduğu iddia edilen bir türbe mevcut1. Bu türbe Şiiler’in kutsal mekanlarında biri olup aynı camii içerisinde Hz. Ali’nin kızlarından biri olan Hz. Rukiye’nin de mezarı bulunuyor. Mahşeri bir kalabalık içerisinden geçerek girdiğim camide yüzlerce Şii, Kerbela ağıdı yakıyordu. İçerideki kalabalığın bir kısmı İranlı, bir kısmı da Iraklı Şiilerden oluşuyordu. Her birinin elinde "Kerbela Taşı" adı verilen ve üzerinde "Ali" yazan taşlar vardı. "Vah Huseyn, Vah Huseyn" ağıtları ile kendilerini zincirlere vuran Şiiler ile değil konuşmak, yanlarına yaklaşmaya bile cesaret edemedim. Ancak, cami çıkışında bir grup Iraklı Şii ile görüşme fırsatı buldum ve Irak’taki son durum hakkında sorular sordum. Hepsi ağız birliği içerisinde Irak’ın bölüneceğini ve pastadan en büyük payı Kürtlerin alacağını ifade ettiler. Teşekkür edip vedalaştıktan sonra içlerinden biri arkamdan "Çok zamanımız kalmadı" diye bağırarak uzaklaştı ve çok geçmeden kalabalığın arasında gözden kayboldu. Y A Şam’ın şekeri, Arab’ın yüzü aklaşık beş saat süren Şam yolculuğunda yine ilginç izlenimler ediniyorum. Öncelikle kilometrelerce süren tarlalar çekiyor dikkatimi. Yolun bir tarafında yemyeşil zeytin ağaçları; diğer tarafında ise fıstık ağaçları. Ve tahmin bile edemeyeceğim derecede modern bir tarım teknolojisi. Etrafımdakilere soruyorum hemen "Tarlaları devlet mi işliyor?" ilginç cevaplar geliyor ardı sıra. Öğreniyorum ki, Suriye uzun yıllardır ICARDA (Uluslararası Kurak Alanlarda Tarımsal Araştırma Merkezi) ile ortaklaşa tarım projeleri üretiyormuş. Zaten çok geçmeden her tarlanın, her zeytin bahçesinin girişinde görüyorum ICARDA tabelalarını. ICARDA’nın uyguladığı modern tarım teknolojileri ile çorak topraklarda kelimenin tam anlamıyla mucizeler yaratmış Suriye. Yine aynı konuşmalar esnasında öğreniyorum ki ICARDA sayesinde Suriye, zeytin, fıstık (Antep Fıstığı) ve şeker pancarı üretiminde son yıllarda Türkiye’yi geçmiş. Hatta Türkiye’ye kaçak zeytin yağı ve şeker sokulduğuna da dönüş yolunda bizzat şahit oldum. Yemyeşil ve oldukça bereketli tarlalar, zeytinlikler arasında geçen iki buçuk saatlik yolculuktan sonra Halep ile Şam’ın tam ortasında bulunan Humus’a varıyorum. Şehrin tam ortasından tüm ihtişamı ile geçen Asi Nehri’nin üzerinden geçerken ister istemez nehrin yine tam ortasından geçtiği ama oldukça cılız bir dereyi anımsattığı Antakya geliyor aklıma. Yıllardır çamurlu, cılız bir dere olarak belleğime kazınan Asi fotoğrafı değişiveriyor birden. Gerçekten de nehirmiş diyorum içimden. Bu düşünceler ile şehir merkezine doğru ilerliyorum. Hama, Humus ile birlikte Hafız Esad zulmünden en fazla nasibini alan şehirlerden biri. 1982 yılında bir gecede binlerce Sünni’nin katliamına tanıklık etmiş olan şehirde aradan geçen 23 yıla rağmen katliamın izleri hala silinmemiş. Harabeye dönmüş, yıkılmış, yakılmış evler; duvarda, ağaçlarda kurşun izleri… Sınırlı bir zaman diliminde de olsa sohbet etme fırsatı bulabildiğim Hamalılar’dan öğreniyorum ki Baas’ın gücünün sembolü olarak katliamdan sonra şehrin bazı yerleri "ibreti alem" böylece bırakılmış. Hama’da gördüklerim ve duyduklarımla bir Y H Golan, Golan, Golan… uma günü bir çok Arap ülkesinde olduğu üzere Suriye’de de resmi tatil günü. Gündüzleri sokaklar o kadar sakin ki, şehir akşam saatlerine kadar adeta hayalet şehir gibi sessiz. Halep gibi oldukça kalabalık bir şehir olan Şam’ın bu sakinliğini fırsat bilip düşüyorum yine yollara. Yanımda ise ülkenin en prestijli üniversitelerinden biri olan Şam Üniversitesi’nden bir grup genç akademisyen de var. Bu sefer hedef 1967 yılından beri üçte ikisi İsrail işgali altında bulunan Golan C ?