18 Haziran 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Fındıkta ne oldu? İbrahim YETKİN Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı T ürkiye, toplam Dünya üretiminin yüzde 75'ini, ihracatının ise yüzde 7075'ini gerçekleştiriyor. Türkiye'de 550600 bin hektar alan üzerinde üretimi yapılan fındık dolaylı olarak 4 milyon insanı ilgilendiriyor. Ayrıca Türk fındığı lezzet ve kalite açısından da büyük bir üstünlük taşıyor. Türkiye’de kaliteli fındığın yetiştirildiği iller Ordu, Giresun, Rize, Trabzon ve Artvin. Bir de İkinci Standart Bölge dediğimiz, Karadeniz’in orta ve batı bölgelerinde yer alan Samsun’dan Kocaeli’ye kadar uzanan bir bölgede fındık yetiştiriliyor. *** Fındık, bir tarım ürünü olmanın yanı sıra, son derece kısıtlı ekonomik imkanlara sahip Doğu Karadeniz bölgemizde tarımsal sanayinin gelişmesi açısından da büyük bir önm taşıyor. Son yıllara gelinceye kadar fındık genellikle kabuklu olarak ihraç edilirdi. Günümüzde işlenmiş fındık ihracatı toplam ihracatımız içinde yüzde 30’un üzerine çıktı. Bu işleme faaliyeti fındık kırma tesisleri ve fındığı değişik biçimde işleyen tesisler aracılığıyla yapılıyor; ki bunlar genellikle bölgenin koşullarına uygun tüçük ve orta ölçekli işletmeler. Yıllardır bu ürün üzerine oynanan oyunlar bir noktada tüm bölge halkının sabrını taşırdı ve bir toplumsal patlama ortaya çıktı. Bu gerçekten toplumsal bir patlamaydı, çünkü Doğu Karadeniz yöremizde fındık yalnızca belirli bir üretici kesimi ilgilendiren bir ürün değildir. Bu bölgede, başka mesleklerle uğraşan insanların da bir şekilde küçük de olsa bir fındık bahçesi vardır. Zamanı gelince hep birlikte o bahçelere girer fındık toplarlar ve oradan gelecek küçük kazançla geçimlerini sağlar ya da bütçelerine ek bir gelir yaratırlar. Fındık konusunun önem kazanmasının bir diğer yanı ise bu ürünün ihraç ürünü olmasıdır. Türkiye dünyanın en büyük fındık üreticisi ve bu üründen bir yılda yaklaşık iki milyar dolar ihracat geliri elde ediyor. İhracatçılarımız, genellikle fındık mahsulü toplanmadan ve piyasada fiyat tam olarak oluşmadan önce uluslar arası bağlantılar yapıyor, bir anlamda fındığı önceden satıyorlar. Buna alivre satış yöntemi deniliyor. Tabii, fiyat ürün piyasaya çıkmadan belirlenince tüccarın, ihracatçının tüm çabası, fındığın fiyatının kendilerinin belirledikleri ya da tahmin ettikleri düzeyin mümkün olduğu kadar altında kalması. Aksi takdirde kendilerinin kar marjı azalıyor, üreticinin kazancı artıyor. Yani üretici ile tüccar ve ihracatçı arasında bir çıkar çatışması var. *** Bu noktada, şu soru akla gelebilir! Üretici ile tüccarihracatçı arazındaki çelişki, yeni bir olay değildir. Yıllardan beri, aynı şeyler yaşanıyor. Peki o zaman ne oldu da, fındık gibi, geçtiğimiz yıllarda üreticisine iyi para kazandıran bir ürünü üretenler bu dönemde patlama noktasına geldi? Geçtiğimiz yıllarda, tarım ile siyaset arasında şöyle bir bağ vardı. İktidarlar, genellikle iktidara geldiklerinin ilk yılında ve seçime gidecekleri yıl tarımsal ürünlere destekleme alımları çerçevesinde nispeten iyi fiyat verirler, böyle çiftçi iki yıl kayıp yaşarsa, iki yıl da bunu telafi edecek bir kazanç sağlardı. Tabii, bunun sağlıklı bir destekleme yöntemi olmadığı açıktır. Ancak, burada sorun, çiftçinin sahip olduğu oy potansiyeli de göz önüne alındığında hiçbir iktidarın karşısına almak istemediği bir güç olmasıydı. Fakat, son yıllarda bu durumu önemli ölçüde değiştiren iki gelişme yaşandı. Birincisi, Türk ekonomisi üzerinde iktidarların söz ve karar verme yetkileri gerek IMF programları, gerekse tarım dışı kesimlerin örneğin finans kesiminin baskılarıyla kısıtlandı. Tabii, burada söz konusu olan geçmişte çiftçiye destek olarak verilen fonların borç ödemelerinde kullanılması veya başka ekonomik kesimlere aktarılmasıydı. Bir diğer nokta da bu sözünü ettiğimiz kesimlerin siyaset ve medya üzerindeki etkinliklerinin artmasıydı. Artık siyasi iktidarların çiftçi oylarıyla değil de dış odaklardan alınan onaylar sonucu oluştuğu inancı siyaset dünyamızda da yerleşti. Ayrıca siyaset çok pahalı bir iş haline geldi ve bir anlamda siyaseti finanse edebilecek güçlerin ağırlığı büyük ölçüde arttı. Tabii bunun sonucu, çiftçiye bakışın değişmesi oldu. Çiftçi artık, sırtı sıvazlanıp oyları alınacak bir güç olarak görülmekten çok adeta asalak bir güç gibi değerlendirilmeye, hakaret görmeye başladı. Bu noktada, ortaya çıkan değişimi bu Hükümetin yetkililerinin söylemlerinde de açıkça gördük. Artık ürününe hakça fiyat isteyen, emeğinin karşılığını isteyen çiftçilere "Gözünüzü toprak doyursun", "Ananı al da git", türü sözlerle cevap verilir oldu. Fındık olayında da bu iki etkeni açıkça görüyoruz. Birincisi, Doğu Karadeniz bölgesinden gelen bir Başbakan, bölgenin en önemli ürününü üreten üreticileri açıkça karşısına almaktan çekinmedi. İkincisi, bu tavrı takınırken, en yakın danışmanı olan bir fındık ihracatçısının tavsiyelerine on binlerce üretici ailesinin istek ve taleplerinden daha fazla değer verdiğini gösterdi. *** Fındık üzerinde oynanan oyunlar, esasında ikiüç yıl önce başladı. Doğal afetler sonucu rekoltede aşırı düşüşler ortaya çıkınca fındık fiyatları bir yıl içinde 295$/100 Kg’dan 680 $/100 Kg’a yükseldi. Bu durumda, alivre satış yapan tüccarlar, fiyatı düşürmek için çareler aramaya başladılar. İlk yaptıkları da siyasi baskılarla geçen yıllardan depolanmış fındıkların tam yeni mahsulün alınacağı günlerde düşük fiyatla sattırılması oldu. O dönemde Ziraat Odaları ve çiftçiler bu girişime karşı mücadele ettiler ve kampanyalar düzenleyerek fındığı pazara aşama aşama çıkardılar. Bu durum ihracatçı ile üretici arasındaki çelişkiyi şiddetlendirdi ve o dönemde hem Sayın Başbakan’ın danışmanlığını yapan hem de büyük bir fındık tüccarı olan Cüneyt Zapsu’nun adını bölgedeki çocuklar bile ezberledi. Bu arada başka bir şey daha oldu. Genellikle örgütsüz bir kesim olan üreticiler bölgede örgütlenmelerini ve dayanışmalarını güçlendirdiler. Ziraat Odaları ile Fiskobirlik arasında ve bu kuruluşlarla diğer sivil toplum kuruluşları arasında güçlü ve canlı bir ittifk kuruldu. Bunun sonucu olarak iki yıl önce, 200’e yakın üretici ve sivil toplum kuruluşu TBMM’de siyasi iktidarın yetkilileriyle bir araya gelerek sorunlarını anlattı ve bu sorunların bir kısmını çözmeyi başardı. *** Ancak bu durum, "fındık lobisi" diyebileceğimiz uluslararası bir gücü harekete geçirdi. Türkiye en büyük fındık üreticisi olduğundan, Türkiye'deki fiyatlar bir anlamda fındığın uluslararası fiyatını da belirliyordu. Fiyat düşük olursa uluslararası lobi, yüksek olursa yalnız Türkiye'deki üreticiler değil, tüm dünyadaki fındık üreticileri kârlı çıkıyordu. Nitekim, geçtiğimiz günlerde tespit edilen fındık alım fiyatını İspanyol fındık üreticileri yürüyüş yaparak protesto ettiler. Temmuz ayında Fındık Çalışma Grubu’nun maliyet hesapları yayınlandı. Buna göre, 2006 ürünü bir kilo fındığın maliyeti 3.54 YTL olarak belirlendi. Eylül ayı itibariyle bu maliyet 4 YTL civarındadır. TMO da alım fiyatını 4 YTL olarak açıkladı. Fiyat açıklandığı dönemde, bölgede serbest piyasa fiyatları bölgelere göre 2 ile 2.5 YTL arasında değişiyordu. Fındığın önemli bir bölümü de üreticinin elinden çıkmıştı. Sonuçta, verilen fiyat gerçek üretici için aşağı yukarı maliyet fiyatı iken, fiyatların olağanüstü düşürüldüğü dönemde fındığı 2 2.5 YTL'den kapatan tüccar için yeni bir vurgun kapısı açıldı. Tüccar 2 liradan aldığı fındığı en fazla ikiüç ay elinde tuttuktan sonra 4 YTL'den sattı. Fındıkta olup bitenin özeti budur! 18
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear