Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
36 Cumhuriyet Bayramı Tiyatro sanatçısı Işık Yenersu’dan iktidar sahiplerine: 29 Ekim 2012 Pazartesi ‘Taç giyen baş huzursuz yatar’ ‘Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki devrimler de, en az o kadar inanılmaz geliyor insana. Düşünsenize ümmetken ulus olduk. Bağnaz İslam dünyasının aydınlanma çağıdır bu. Kulduk, birey olduk. Bağnazlıktan bilime, özgür düşünceye geçmek devrim değilse, nedir?’ rerken bunu bilmiyordum henüz. On beş yaşında, kırgın, tarifsiz kederler içinde, kızgın bir kız çocuğuydum. Annemler İstaniyatronun ışıklı, umutlu yo bul’a taşınıyor, beni de bu “parasız yatılundan gelmiş Işık Yenersu. lı” okula terk edip, gidiyor. Başlarından atıKaranlık geçitlere sürüklenişi yorlar işte. Zaten bu okulu ben seçmedim izliyor, yaşıyor. Küskünlük ki. Onlar, annemle teyzem, seçti. Tanrım! gibi görünse de bir isyan as İyi ki öyle yapmışlar! “Hayatımın en gülında geride duruşu. Yitip gidene, yok zel yılları”, en güzel, kardeşlik, arkadaşedilişe karşı bir iç monologda sanki. Se lık “ve sonra da dostlukların oluştuğu” yircisi göremese de onu; düşündüklerini, yıllar. Nitelikli, sevecen, birbirinden değerli yargılarını, direnişini ve isyanını duyabi ustalarımız: Hocalarımız. Üstün yetenekliyor, hissedebiliyor. li dönem arkadaşlarım. Gürer Aykal, Işık Yenersu ile dünü ve bugünü ko Ruşen Güneş, Meriç Sümen, Rengin Taş. nuştuk. Biz sorduk, o anlattı: Hayır, saymamalıyım. Çünkü hem çok uzun bir listem var, hem de bir tekini unuI Siz, Cumhuriyetin kuruluşunda tursam, çok üzülürüm. “Birbirimizi kıAtatürk’ün de özenle üzerinde durduğu yasıya da eleştirirdik; sonra da göklere sanat eğitimi veren okulların, belki de en çıkarırdık” okul gösterilerimizde. Bizim, biriciğinden, konservatuvardan me yani konservatuvarlıların kardeşliğinin bir zunsunuz. Konservatuvarın kapısından benzeri var mıdır? Hiç sanmıyorum. Elli yıl içeri ilk defa hangi duygularla girdiniz? sonra bile hocalarınızı, kardeşlerinizi, koNe güzel söylediniz öyle Eren. Sanat eği mik ve hüzünlü anlarınızı asla unutamaztimi veren okulların biriciğidir bizim kon sınız. Beş yıl sonra arkamda hayatımın en servatuvarımız! O gün, “taş okul”un de güzel yıllarını bırakıp o kapıdan çıkarken, mirparmaklıklı kocaman kapısından giülkemin aydınlık geleceğine giden çetin, upuzun bir yol vardı önümde. Ama ışıklı, umutlu bir yoldu bu. Yurt sevgisi, Atatürk aşkı, tiyatro ateşiyle yanan bir yürek taşıyordum. O okuldan çıkıp da, “Atatürk olmasaydı, ne bu okul, ne de biz olurduk” demeyen bir tek kişi görmedim. Tanımadım. Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki devrimler de, en az o kadar inanılmaz geliyor insana. Düşünsenize “ümmet”ken “millet”, yani “ulus” olduk. Bağnaz İslam dünyasının “aydınlanma çağı”dır bu. “Kul”duk, “birey” olduk. Bağnazlıktan bilime, özgür düşünceye geçmek devrim değilse, nedir? Konservatuvarda arkadaşlarıyla T EREN AYSAN I Siz, bir oyuncu olarak hep bilimsel düşünce ve toplumcu yaklaşımın izini sürdünüz. Bu süreçte İlhan Selçuk’un hayatınızda özel bir yeri var sanırım. Dedem Hamdi Namık Gör, Atatürk’ün silah arIşık Yenersu kadaşı ve ilk milletvekillerinden. Anneannem, annem ve teyzem ilk Cumhuriyet kızları. Bu ortamda büyüdüm. Hayatımın kilometre taşI Sizi uzun zamandır sahnede göreları annem Neriman, teyzem Handan Sel miyoruz. Tiyatro seyircisi sizi özledi. Siçuk. İlhan ağabeyimi on iki, on üç yaşla zi ne zaman sahnede görebileceğiz? rında tanıdım. Teyzem Handan’la evlendi Hiçbir zaman Eren’ciğim. “Gidiyorum/ sonra. Babam yoktu; babam oldu benim. bu şehri bu yağmuru / bu düşleri / bu aşYol gösterenim, ağlama duvarım, her za kı bu kavgayı bu kederi / size bırakarak.” man her şeyi sorabildiğim. Her kararımda, kendi kendime “O, ne der?” diye sorduI Bu yılki Altın Portakal Film Festiğum için sağlama ölçütüm. Aydınlanma vali’nde, Yıldırım Önal Onur Ödülü’ne nın ışıklı penceresi, sevgi, güven, daya değer bulundunuz. Ödül haberini ilk alnışma, direnme gücüdür benim için. “Top dığınızda ne hissettiniz? lumsal sorumluluğumun bilincine varTelefonda değerli dostum, unutulmaz rol madan özgür bir birey olamayacağımı” arkadaşım Rutkay Aziz verdi haberi. ondan öğrendim. “Bu ödül sana çok yakıştı” dediğinde içimden, “Bu ödüle benim kadar çok seI Başbakan’ın tiyatroya ve tiyatro sa vinecek biri var mı acaba?” demek natı emekçilerine dair söylediği sözleri geçti. Söyleyemedim. Yarım yüzyıldan nasıl değerlendiriyorsunuz? fazla bir zaman önce, konservatuvar sahYaşça büyük bir abla olarak kendisine nesinde sınıf geçme sınavına hazırlanırken, öğütler vereyim: Bir: “Araziyi iyi tanı! Bir “Sezar ile Kleopatra”yı çalışırken, Yılsahnedir bütün dünya.” İki: “Unutma! dırım Önal gelmiş, bizi izlemiş. ArkaTaç giyen baş huzursuz yatar!” Üç: daşlar çok beğendiğini söylediklerinde “İhanete hazır ol. Her insan rol değişti inanmadım. Beş yıl sonra, Yıldırım Önal, rir yettikçe süresi.” “İktidar makamın Devlet Tiyatrosu’ndan ayrılıp, İstanbul’da da soyludur, dilenciler bir ata bindi özel bir tiyatroda “Sezar ile Kleopatra”yı mi, onu öldürene kadar koşturur.” Son benim oynamamı istiyor! İşte o zaman öğüt: “Zafer sarhoşluğuyla başı dönen in inandım arkadaşlarımın doğru söylemiş olsan dünyanın kendi etrafında döndü duklarına. O, yaşamının en parlak döneğünü sanır!” minde, dev bir aktör, bense konservatuvardan yeni mezun, ürkek, deneyimsiz bir I Devlet Tiyatroları’na ilişkin siyasi ik oyuncu adayı. Ne cesaret, ondaki de, tidarın yeni düzenleme önerileri konu bendeki de. Bütün enstrümanı, fiziğiyle, şuluyor son zamanlarda... sesiyle ve yorumuyla özgün, benzeri olİktidarla aramızda kan uyuşmazlığı var. mayan bir oyunculuğu vardı. SezgileriyBu da çok doğal. Çünkü iktidar, kendi doğ le yarattığı karakterleri hiçbir teorik bilrularını dayatarak bir “düzen” kurmaya ça gi yadsıyamazdı. Hepimizin büyük haylışıyor. Bizleri dışlamak, denetim altına al ranlığını fazlasıyla hak eden, dev aktör, mak, işlevsizleştirmek, susturmak, kor ödülünü rehin veriyor! Ve ben o ödülü elikutmak; iktidarın “temel içgüdüsü” bu. me alacağım andan ürküyorum. Ama Oysa tiyatro özünde var etmeyi, özgürleş Yıldırım imdadıma yetişir, eminim. Ya tirmeyi, sorgulamayı barındıran insana ve ölümü. Hiçbir oyun yazarı dev bir aktör topluma ayna tutan bir sanat dalı. için böyle trajik bir “final” yazamaz.