Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
18 Cumhuriyet Bayramı 29 Ekim 2012 Pazartesi Ekonomi, devlet mülkiyetiyle y 1920’lerdeöğrenerekinsanlarınbilincineyerleşmeyebaşlayanyatırımsimgesidemiryolculuktur;buaynızamandailkadımdır.1930’da birdönümnoktasınaerişilmişti.Bu,yenitaşıyıcıkolonlarinşaetmek,devletçilikleberraklıkkazanandüşüncedir.Sanayihareketiböylecekurgulandıveyürütüldü.Örgütlenmevecihazlanma,1932’denbaşlayarak,1938’deİktisadiDevletTeşekkülleriilekurumlaştı. 923, bir ekonomi yılı değil, siyasal devrim yılıdır. Özel bir yıldır. Hedef, Lozan’dan geçerek cumhuriyete erişmektir. Lozan’ın kilidi ekonomiktir: Kapitülasyonlardır. Lozan, kapitülasyonsuz bir ülke kurmak demektir. Dünya kapitalizminin tanımladığı ve istediği (ve aksini kabul etmediği) tâbiyeti (yani, mutlak ve tekyönlü bağımlılığı) kabul etmemektir. Lozan’ın özü budur. Bu, yeni Türkiye’nin var olabilmesinin ilk “olmazsa olmazı”dır. 1923’ün Temmuz’undan itibaren yeni Türkiye kendi göbeğini kesmeye mahkumdur. Dünya kapitalizmi yeni ülkeye “Ne halin varsa gör!” politikasını başlatmıştır. 29 Ekim 1923, dünya kapitalizminin bu restine “Gördüm!” demiştir. 1920’ler sona ererken, yeni ülke için önemli bir şey elde edilmişti: Dünya kapitalizminden bağımsız bir yeni ekonomi tasarımı ve stratejisini yapabilme ve bunu gerçekleştirme kapasitesi. Bu sayede, 1930’larda ekonomide yeni yapılar kuruldu; yeni ve doğru şeyler öğrenildi. Yeni ülke için yeni inşa somutluk kazandı. Cumhuriyet kadrolarının ciddi ve büyük bir hedefi vardı: Birinci Sanayi Devrimi’nin bilgi düzeyine erişmek, ürünlerini yapabilmek ve sonra daha ileri gidebilmek... Çünkü, İsmet Paşa’nın 1933’teki deyişiyle; “Sanayii geri kalmış bir memlekette, sanayi kurmaya giriştikleri zaman, sanayii ileri memleketler onlara gülerler. (Bu iş) Heves edildiği kadar kolay değildir... Milletler ailesi içinde lâyık olduğu yüksek mevkii tutmak için sanayii ne olursa olsun kurmak gerekir.” 1930’lar bu hamlenin yıllarıdır. Ama çerçeve ve hamleleri iyi tanımlanmıştır. 1932’de, geri dönülmez şekilde başlatılan sanayi hareketi cumhuriyetin ekonomide taşıyıcı kolonudur. Yoksulluk ve bitkinlikten çıkmaya girişen bir köylüler ülkesinde, kaynaklar harekete geçirildikçe daha fazlasını yapma zorunluluğu doğar. Talep ve iş hızla artar. Ekonomide daha üstün nitelikli, daha büyük kapasiteli çözüm ihtiyacı doğar. Bu, yeni bir sermeye birikimi ihtiyacı demektir ve çözümün adresi sanayi hareketidir. Bu hareketin, 1920’lerin seyri içinde ortaya çıkmayan bir yeni yatarım ajanı ve kurumları olacaktır. 1 PROF. DR. BİLSAY KURUÇ Bütün bunlar için ekonomide yeni bir mülkiyet yaratılmalıdır: Devlet mülkiyeti. Bu, devlet bütçesinden ayrı bir düzen içinde, ortak ilkelerle örgütlenmeli ve kendi kendini geliştirebilmelidir. Sanayi hareketi yaygınlaştıkça, ona vücut veren devletçilik örgüsü de, sanayii işletecek her parçayı birbiriyle uyumlu kılmalı, yeniliklerle güçlenmeli, zayiatsız ve verimli çalışmalıdır. 1930’lar bunu gerçekleştirmiştir. Sanayi hareketinin ve devletçiliğin iç içe gelişebilme özelliği daha sonra şunu berraklaştıracaktır: 1930’ların bu yeni sermaye birikimi (fabrikalar, tesisler, yollar, su işleri, yeni demiryolları, vs) gerçekleşmemiş olsa, 1923’ün neleri hedeflediği anlaşılamazdı. 1930’da bir dönüm noktasına erişilmişti. Artık yeni politikalar lazımdı. Bu, bilinç ve sezgiyle kavranabilirdi ve Lozan delegasyonu Yeni ekonomi tasarımı İlk adım demiryolculuk 923’le başlayan yıllar, önce siya1 sette ve onunla birlikte ekonomide büyük bir öğrenme sürecidir. Yeni bir ülkenin ayağı yere basan bir ana davası olmalıdır. 1923 Türkiyesi gibi bir köylüler ülkesinde bu, geri kalmışlığı aşabilme davasıdır. Bu, yeni bir ülke kurmanın temeli yapılınca öğrenilecektir ki, bir defalık bir dava değildir. Yeni ülke önce yeni inşa demektir. Yeni inşa, sürekli mücadeleler ister. Yatırımcılıkla ortaya çıkar. 1920’lerde öğrenerek insanların bilincine yerleşmeye başlayan yatırım simgesi demiryolculuktur. Demiryolculuk ilk adımdır. Yoksul ve bitkin bir köylüler ülkesinde ekonominin en önemli manivelası köylünün kendisidir. Mustafa Kemal’in “hakiki müstahsil (üreten) köylü milletin efendisidir” özdeyişi bir yeni politakanın işaretidir. Hedef zar zor geçinen köylüyü çiftçi (gerçek üretici) yapabilmektir. Çünkü, böyle bir ülkede ekonomininin ilk lokomotifi tarım olacaktır. (Başka sürükleyici bir sektör yoktur!) Demiryolculuk, tarımın bu görevini (köylünün çiftçi olabilmesini) kolaylaştıracaktır. O koşullarda var olabilmenin ilk adımı budur ve doğrudur (Tarım, 1920’lerde, yıllık ortalama yüzde 10’u aşan hızlarla büyür). Kendi göbeğini kesebilmek, önce ekonomide ve mali işlerde düzgün yönetim kurmak ve buna hâkim olabilmek ister. 1920’ler, Osmanlı’yı yıkan ekonomik ve mali hastalıklara son verme mücadelesinin yıllarıdır. Önemli yıllardır. 1924’ten itibaren tüm mali işlerin TBMM denetimine alınması, denk bütçe ilkesinin yerleştirilmesi, dış açıklar yüzünden varını yoğunu başkalarına satmak zorunda kalan Osmanlı çizgisinden uzaklaşma adımlarının hazırlanması, yeni para çıkaracak kaynaktan (altın, döviz veya eşdeğer varlıklardan) yoksun iken kendi merkez bankasını kurma becerisi gösterilmesi hep 1920’lerdeki mücadelenin sonuçlarıdır.