Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
32 Cumhuriyet Bayramı Atatürk Orman Çiftliği Merkez Lokantası 29 Ekim 2012 Pazartesi Bozkırda toplumsal vaha 9 Ekim 1923 Cumhuriyeti’nin 89. yılında geldiğimiz nokta itibarıyla her ne kadar hüzün dolu olsam da, Cumhuriyet Bayramımızı yürekten kutluyorum. Ve bugün saat 11.00’de Ankara’daki, tüm okuyucularımızı 1. Meclis’in önünde yapılacak seferberlik yürüyüşüne davet ediyorum. Öncelikle, Atatürk Orman Çiftliği’nin (AOÇ) bugünkü hâli pür melâlinden kısaca bahsetmek yerinde olur. AOÇ, 2012 sonbaharında, 87 yıllık tarihindeki en büyük hüznü yaşıyor. “Başkanlık Sarayı inşaatı” tüm hızı ile sürüyor. Devasa kamyonlar, iş makineleri kuyruk halinde tahribatı sürdürüyor. Yaşananlara, nerede ise an be an sadece gazetemiz Cumhuriyet ve Ankara eki yer veriyor. 2 SERDAR ŞAHİNKAYA İleri üçlü okantanın ileri üçlüsünde hiç değişmeyen, eskimeyen lezzetler var. İlki, lokantada her gün çıkan tereyağlı suböreği. Merkez Lokantası’na rakı sofrası için gelenler bile çoğu zaman açılışı su böreği ile yapıyor. İkincisi, kıvamında lif lif olmuş kuzu tandır. Bence Ankara’daki tandırlar içinde ilk üçe kesin girer. Üçüncüsü de, Gazi Paşa’nın temel değişmez sofra dostu, Erzurum’un İspir ilçesinden getirilen fasulye ile bakır kaplarda pişirilen etli kurufasulye. Bir de tüm bunların yanında günün zeytinyağlısı hele de enginar denk geldi ise yemede yanında yat gerçekten. Başkentin adını taşıyan Ankara tavayı tadabilmek için ise perşembe günü restoranda olmak lazım. Pilav ve kuzu eti ile hazırlanan Ankara tava, adına yakışır şekilde gerçekten lezzetli. Pazar günleri ise lokantada bambaşka bir lezzet olan ve günümüz de usta işi yapılanın da azaldığı talaş böreği çıkıyor. Merkez Lokantası, Atatürk’ten sonra da uzun yıllar başkentin kalbinin attığı mekânlar arasında yer almıştır. Bakanların, milletvekillerinin ve Ankara bürokrasisinin geçmişte daha çok uğrak yeri ve 89 yıllık Cumhuriyetimizin tanığı mekân, bugün de 250 kişilik ana salonunun yanı sıra, 80 misafirin ağırlandığı Ata Salonu ve devasa bahçesiyle, hâlâ başkentin vazgeçilmezleri arasındaki yerini korumaktadır. L Suböreği Önce barakaydı umhuriyet, 13 milyon nüfuslu bir köylü toplumunda kuruldu. Bu kuruluşun ana payandalarından biri olan, “köylüyü gerçek üretici çiftçi yapma” politikasının hareket noktası AOÇ’dir. Ve tüm araziyi kişisel geliriyle satın alan Gazi’nin talimatı şudur: “Yeşili görmeyen gözler renk zevkinden mahrumdur. Burasını öyle ağaçlandırınız ki kör bir insan dahi yeşillikler arasında olduğunu fark etsin.” Merkez Lokantası’nın ilk nüvesi, 1925 yılında çiftliğin kurulacağı bataklığı, sık sık yerinde inceleyerek ve zaman zaman da bizâtihi işin başında bulunan Gazi Mustafa Kemal için öğle yemeğini yiyebilsin, kahvesini içebilsin diye yapılan sundurma/mutfak ile başlar. Sundurma, barakaya; baraka da müştemilata dönüşür. Ve Gazi Paşa, devrimin bazı kritik dönemeçlerini bu mekânda akşam kurduğu bilgin dost sofralarında biçimlendirilir. 1930’lu yıllarda lokanta haline getirilip Tarım Bakanlığı’nın işletmesine verilen ve 1956 yılında bugünkü şekline Alman mimarlar vasıtasıyla getirilen mekân, 1962 yılında özelleştirilerek hizmet vermeye başlamıştır. Lokanta, 80 yıla yakın tarihi ile nerede ise Ankara’nın en eski lokantasıdır. 2008’den bu yana yeni bir şirket tarafından yönetilmektedir. Mutfak ve servis elemanlarının çoğu 30 yıla yakın süredir burada aynı letafet ve nezaketi sürdürdüğünün altı çizilmelidir. olup, o da kullanılmamıştır. Ben bu logoyu çok sevdiğim için sizinle paylaşmak istedim. Efendim, bürokrat da denir de ama aslı homomemuruslardır. Yukarıda da değinmiş idim; öğlen yemeklerinde bir dönem çok gidilirdi. Mehmed Kemal sitili öğlen rakı C Kuzu tandır Kurufasulye 14 Temmuz 1929 tarihli bu fotoğrafta Gazi’nin hüzünlü hali belki de AOÇ’nin bugününü öngörmesindendir. Bu konuda, en yürekli ve cesaretli tutumu, Mimarlar Odası Ankara Şubesi önderliğinde bazı demokratik kitle örgütleri alıyor. Çeşitli protesto eylemleri yanında, 8 Ekim 2012’de tam gün, 6 oturum ve 1 panelden oluşan AOÇ ve Ankara’nın Geleceği başlıklı çok başarılı bir sempozyum gerçekleştirildi. Konu ile ilgili olarak, imzaya açılmış bir bildiri de var. Ama buraya dikkat isterim: Elektronik ortamda yer alan bildirinin okunma sayısı bu yazının yazıldığı tarihte 617 bin iken, imzalayanların sayısı ise sadece 33 bin 706’da kalmış. Cumhuriyet yurttaşlığı açısından ne kadar hazin bir durum. Konu ile ilgili olarak; http://www.baskentdayanismasi.org/ ve http://www.mimarlarodasiankara.org/index.php sayfalarını ziyaret etmenizi öneririm. Ha bu arada yeri gelmişken 2011 yılında AOÇ Müdürlüğü tarafından açılan logo yarışmasından da kısaca bahsetmekte yarar vardır. Yarışmaya katılan 1100 eserden sadece Atatürk’ün traktör üzerindeki fotoğrafının çizildiği, Atatürk’ün elyazı karakteriyle “Atatürk Orman Çiftliği” yazısının ve AOÇ’nin kurulduğu yıl olan 1925 ibaresinin yer aldığı D. Erhan Yalvaç’ın eserine mansiyon ödülü verilmiş Merkez Lokantası’nın bahçesi Ve sarı votka larından imtina edenler ya da mesaide içki kokusu çakılmasın diyenler için lokantanın sarı votkası birebirdir. Limon kabuğu ve karanfille hem hal olmuş ve uzun süreler dinlendirilmiş votkanın tadı, gerçekten mükemmeldir. Mekân, sarı votka geleneğini günümüzde de sürdürmektedir. Bir uğradığınızda yemeğin sonunda isteyin. Beğeneceksiniz. AOÇ üzerindeki hüzünlü kara bulutları fark ediyor musunuz? Muhtemelen, böyle giderse çok yakın bir dönemde ne AOÇ kalacak, ne de Merkez Lokantası!.. Başkanlık Sarayı inşaatı bittiğinde, zaten toplam arazinin 22 dekarının halkın kul lanıma açık olduğu AOÇ, güvenlik gerekçesiyle halka kapatılabilir. Bu konuda çokça düşünmek ve emek sarf etmek lazımdır. Gazi Paşa’nın mirası yok ediliyor. Cumhuriyetin yurttaşları, sizler, sosyetik AVM’lerdeki plastik servis kaplarında bize ait olmayan tatlarla daha ne kadar dostluk kuracaksınız? Ve daha önemlisi, böyle bir kent suçu işlenirken daha ne kadar susacaksınız!.. Hadi gelin, Nâzım Hikmet’in birkaç dizesine birlikte göz gezdirelim: (..) kabahat senin, demeğe de dilim varmıyor amakabahatın çoğu senin, canım kardeşim! Fotoğraflar: Engin Bural