Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
20 Cumhuriyet Bayramı 29 Ekim 2012 Pazartesi 2. Cumhuriyete… 2. Sevr’e… ilmlerde, başroldeki oyuncunun bakışları bir an donar, renkli görüntüler siyah beyaza dönüşür, anıları izleyiciye sunulur. Bu sahnelere “geridönüşüm” diyorlar… Bir “geridönüşümle” 1918 sonrasına gidelim. “İç” ve “dış” odaklar, koskoca Osmanlı Devleti’ni parçaladılar. 10 Ağustos 1920’de, Fransa’nın başkenti Paris’te, Sevr Seramik Fabrikası’nda Osmanlı’ya “paylaşım anlaşması” imzalatıldı. (Harita 1) Bu haritayı acaba kaçımız anımsıyor? “Anlaşmadan” 15 ay önce, bir komutan Samsun’a çıktı. Savaşın yoksul bıraktığı halkı peşine takıp TBMM’yi kurarak bağımsız, özgür bir Türkiye devletinin ilk adımını Ankara’da attı. Sevr haritası tersyüz edildi. O’nun önderliğinde, Türk ulusunun “Ya ölüm, ya istiklâl” inançlı direnişiyle paylaşımcılar kovuldu. 24 Temmuz 1923’te İsviçre’nin Lozan kentinde bağımsız Türkiye’nin yeni haritası (Harita 2) çizildikten üç ay sonra 29 Ekim’de bağımsız, özgür “Türkiye Cumhuriyeti (TC)” kuruldu. Genç TC, tüm komşularla dostluk köprülerini kurdu. Her ülkeye eşit uzaklıkta bir dış siyasa izlendi. Mustafa Kemal Atatürk, 1931’de TC’nin temel ilkesini “Yurtta sulh, cihanda sulh” olarak açıkladı. “Cihanda sulh” kavramını 1935’te şöyle değerlendirdi: “Dünyada milletler bir apartmanın sakinleri gibi kabul edilir. Eğer bir apartman sakinlerinden bazıları tarafından ateşe verilirse, diğerlerinin yangının etkisinden kurtulmasına imkân yoktur.” Huzur, demokrasi, kalkınma demek olan “yurtta sulh” kavramını Atatürk, 10. Yıl Nutku’nda “Ne mutlu Türküm diyene” sözleri ile de pekiştirdi. Bu kavramın koruyuculuğunu içeren şu sözlerini, ölümünden iki hafta önce Cumhuriyetin 15. yıldönümü törenlerinde Başbakan Celal Bayar’a okuttu: “Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferle beraber uygarlık ışıklarını taşıyan kahraman Türk ordusu! Türk vatanının ve Türklük topluluğunun şan ve şerefini, iç ve dış her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni her an yapmaya hazır olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız vardır!” Atatürk’ün bu inancı, ülke “içinde” huzur varsa, “dışta” da devlet güçlüdür, olarak değerlendirilebilir. Huzuru bozacak içdış tehlikelere karşı orduyu görevlendiriyordu. TC’nin temel ilkelerinden biri olan “laiklik”, ülke “içinde” yalnızca “huzurun” değil “aydınlanmanın” da temel öğesi F ÖZGEN ACAR de “kapitalizm” olan “Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (KAAÖ)” ve “komünizm” bağlantılı “Varşova Paktı” gibi iki “askeri” yapılanma doğdu. 1950’de “çok partili” seçimle “demokrasi” alanında önemli adım atan Türkiye’de “iç barış” gerçekleşirken, KAAÖ’ye de girilince “dışa bağımlı siyasa” izlendi. Vaşington’un güdümünde, bir Türk tugayı Kore Savaşı’na gönderildi. O günlerde Türkiye’de “ekmek” vardı, ama bazı çocuklar da “babasız” kaldılar! ### Harita 1: Sevr haritası olarak öngörüldü. Atatürk ilkeyi şöyle değerlendirmişti: “Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan ibadet ve din özgürlüğü de demektir… Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için gerçek dindarlığın gelişmesi imkânını temin etmiştir.” “İçeride”, “barış” varsa; “dışarıda” izlenecek siyasa da o kadar güçlüdür. Bu iki kavram birbirinden ayrı düşünülemezdi. görevli ordunun sorumluluğunu “her an yapmaya hazır olması” için ekonomik kaynaklar bu alana yönlendirilince içeride güç günler yaşandı. Ünlü öyküdür! Sonraki yıllarda “Bizi ekmeksiz bıraktın!” diyen bir çocuğa “Ama kimseyi babasız bırakmadım!” yanıtıyla “tarafsız” dış siyasasını da somutlaştırmıştır. ### Komşu Yunanistan’da 1944’te başlayan “iç savaş” Türkiye’yi de “soğuk savaşa” itti. Türkiye’ye “İstiklâl Savaşı’ndaki” önemli “ekonomik yardımına” karşılık ### Sovyetler Birliği’nin 1948’deki önderi, Atatürk’ün Gürcü kökenli ölümü ile yeriJosef Stalin’in ne geçen silah Kars, Artarkadaşı İsmet vin, Ardaİnönü de han’ın yanı “Yurtta sulh, sıra Bocihanda sulh” ğazlar’da ilkesini izlemeye üs istekararlıydı. Ne yamesi, karabuzık ki 2. Dünya Savaşı lutları yarattı. sınırlarımıza dayanırken, Harita 3: Bağımsız Türkiye ABD Başkanı yabancılar bir yandan, bazı Harry Truman’ın siyasacılarımız öte yandan şu ya da bu Yunanistan ve Türkiye’yi içeren “doktriyönde savaşa girme yolunda İnönü’yü ni”, Dışişleri Bakanı George Marshall’ın kışkırtıyorlardı. adıyla anılan “yardım planı”, savaşta za“Savaşın ne olduğunu bilen” İnönü, rar gören toplam 16 ülkeye uygulandı. Türk dış siyasasını “tarafsızlık” olarak Sovyetler Birliği de Dışişleri Bakanı Vyabaşarı ile uyguladı. O ortamda “her türlü çeslav Molotov’ın karşı planını Doğu Avdış tehlikelere karşı ülkeyi korumakla” rupa ülkelerine başlattı. Batı’da temelin Harita 2: ABD’li bir düşünce kuruluşunun Ortadoğu için hazırladığı harita. 50’lerin sonuna doğru “demokratiğim” diyenlerin “diktası” ile birlikte ekonomi ve toplumsal adalet bozulunca, 1958’de önemli bir “kur ayarlaması” yaşandı. Bu olaylar “yurtta sulha” gölge düşürmeye başlayınca, ordu 27 Mayıs 1960’da “darbe” yaptı. Amaç, “yurtta sulhu” gerçekleştirmekti. Kurucu Meclis, çağdaş anayasa yapınca ordu siyasetten çekildi. 1950 demokrasisini, tarafsızlığı gerçekleştiren İnönü’ye bu kez başbakan olarak görev verildi. Ekonomiyi keyfilikten kurtarmak amacıyla planlamaya gidildiyse de tulumba kuyudan su çekemiyordu. Batılılar yeni demokratik, çağdaş anayasanın ve İnönü’nün güvencesi altında “Türkiye’ye Yardım Konsorsiyumu” kurdular. Bir zamanlar toprak isteyen Moskova, Parlamento Başkanı Nikolay Podgorni’yi dostluk için Ankara’ya gönderdi. Ağızlara alınamayan “Moskova Geceleri” adlı ünlü Rus şarkısı bu ziyarette Çankaya’da resmen çalındı. Rusların toprak isteklerine karşı notayı kaleme alarak Türk diplomasi tarihine adını yazdıran Feridun Cemal Erkin, bu ziyarette Dışişleri Bakanı olarak da görev yapınca “cihanda sulh” ilkesine yine katkıda bulundu. Bu gelişmeler üzerine yalnızca 6 üyeden oluşan, “Avrupa Ekonomi Topluluğu (AB)” 1963’te ilk kez Türkiye ile 7. aday ülke olarak “Ortaklık Anlaşmasını” Ankara’da imzaladı. İşin ilginç yanı askeri darbenin izleri silinmemişti. Ekonomi dış yardıma muhtaçtı. AET, o koşullar altında bu anlaşmayı imzaladı. Adı sonra “Avrupa Birliği’ne (AB)” dönüştü. Bırakın 7. üyeliği, Türkiye yarım yüzyıldır 27. üye bile yapılmadı. Çünkü demokrasiden, laiklikten, Kemalist ilkelerden uzaklaşılınca Türkiye de dışlandı. Her gün onlarca “şehit” haberinin geldiği ülkede bugün “yurtta sulhtan” söz edilebilir mi? Dışarıda “sıfır sorun” siyasası deyip komşularla kanlı bıçaklı olunca “cihanda sulhtan” söz edilebilir mi? Türkiye’nin sınırları konusunda yeni haritalar çizilmiyor mu? (Harita 3) Atatürk’ün 89 yıl önce söylediği şu sözlerinde görkemli bir ileri görüşlülük yok mu? “Hayali dış siyasetler peşinde dolaşanlar, dayanak noktalarını kendiliğinden kaybederler!”