18 Nisan 2025 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

yerim unutmaz bütün bunları/ Çınlasın “Enternasyonal’/ “Uzun yıllar her gece” oturup elinde “koca bir Rusça YEVTUŞENKO İÇİN ‘ŞİİR’ sözlük, alfabe sırasıyla” her sözcükle kullanılmamış yeni yeryüzündeki/ son Yahudi düşmanı gömüldüğü zaman/ Yevtuşenko için “şiir”: “Şiir/ bir barış sığınağı değildir/ kafiyeler yaratmaya çalışır. Sonunda defterinde “belki on Kanımda Yahudi kanı yok,/ ama öyleymişim gibi beni/ Şiir/ yaratıcı gücü savaşın.” Şiiri sakin, yumuşak, içtendir. bin yeni kafiye”si olur. Sonraları buna “Yevtuşenko Yönte- Toplumsal yaşamın sorunlarını işler. Uzun solukludur ve hor görüyor, aşağılıyor Yahudi düşmanları./ Gerçek bir mi” denir. Rus folklorunun bazı “ilkelerinden” yararlanır. yer yer söyleve yaslanır. Şiirlerinin çoğunda bir konuyu ele Rus’um bu yüzden.” O, daha iyi şiir yazmaya çalışırken okuldaki dersleri de alır, öyküleştirir. Polemiğe de yakın durur. Uzun öyküsü Pearl Harbor’da İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan kötüler. Annesi şiir defterini yırtarken “Bunlarla ne para Rusçada “şair” sözcüğü “savaşçı” sözcüğüyle aynı dehşeti şair yüreğiyle gözler önüne seriyor; emperyalizmin kazanırsın ne de sakin bir hayat yaşarsın” der. yolu güder. Rus şairleri, hep “ülkelerinin geleceği ve hak acımasızlığı, savaşın insanlar üzerindeki acı mı acı etkisi, Ama o, sakin bir hayat istemez ki. Paradan da “nefret” eder. yolunda” savaşmaktan geri durmamışlardır. “insanlık” tablosu oluşturmaya çalışan ressam olmak isteyen Futbol oynar, oyuncu olmayı da düşler. Sovyet Sporu gazete- Şairler yazdıklarıyla Rus halkının düşünmesini sağlama- ama ressam olamayan birinin yaşamıyla ele alınıyor. sinde çıkar ilk şiiri. On beş yaşındadır, ilk telifi 350 rubledir. ya çalışmışlardır. Yine şairler despotlara karşı durmuşlardır. YEVTUŞENKO’DAN ‘NÂZIM’IN KALBİ’ Kendini yutarcasına kitap okumaya, altyapısını zengin- Stalin’in ölümünden sonra “gözleri görmeyen bir halk, Nâzım Hikmet’in yaşamında ve şiirinde nasıl derin izler leştirmeye çalışır. Keyifle, heyecanla yazar da yazar. Henüz yeniden görmeye” başlar. Olayı henüz kavrayamayanlarca bırakan bir yeri olduğunu “Nâzım’ın Kalbi” şiirinde açıkça, “sözü edilmeye değer” düşünceleri yoktur ama “kafiyeler- çok eleştirilen “Stalin’in Varisleri” şiiri oysa yeni dönemin gurur duyarak dünya âleme şöyle duyuruyor: le, mecazlarla lobut çevirir gibi oynayıp” durur. ilk işaretlerinden biridir. “Usandığım zaman gerçeklerin yalanından/ kaygan Dönem, Stalin’i övme dönemi olduğu için o da şiirlerinde Zima Kavşağı, doğum büyüdüğü yerlere şair gözüyle yeni- küstah baskıdan/ tunç Nâzım’ı hatırlarım/ ve sesini/ övmesi gerektiğini düşünür (Daha sonra Stalin’i çok eleşti- den, anılarla da beslenerek bakışın unutulmaz bir örneğidir. biraz hançeri:/ “Merhaba kardeşim...Ne o neden suratın rir, çok eleştirilir). “Geriye bakışlarla geçti yıllarım,/ bazı özel duygularla, asık öyle?/ Boş ver!/ Yoksa şiir takıldı mı bir yerde?/ 1952’de ilk şiir kitabı Geleceğin Madencileri’ni yayım- düşünceler, isteklerle;/ yaşamımın düzgün dönemeçlerinde/ Gel beraber bitirelim./ Para mı yok?/ Çaresine bakarız lar. Kitabının ardından yazdıklarının kimseye bir yararı ola- çeşitli davranışlar; ama bitmiş bir şey yok./ Yine de yeni dert değil./ Sevgili mi yok?/ Aldırma buluruz...”/ Oysa mayacağını görür. “Güzel kafiyelerim, çarpıcı benzetmele- yollar açar bunlar insana./ yeni bir güç kazandırır./.../ İşte asıl kendisinde bir şey var/ içini yaralayan/ yüzünün rim, hep, boşlukta süsler gibiydiler. Biçim arama çabama ben de buna güveniyorum zaten,/ beni beklerken doğduğum buruşuklarından dehşetle akan:/ “Hepsi iyi ya/ şu kalp öyle dalmıştım ki yolun sonuyla, yolu birbirine karıştırmış- şehir/ Baykal Gölü’nün kıyısında.” ağrısı.../ Adam sen de/ ağrıyadursun yaşıyoruz ya...” tım. Öyle iyi yazıyordum ki hiç iyi değildi.” Babi Yâr, “Yahudiler kadar yaşlıyım şimdi” diyerek İkin- (Nâzım’ın Kalbi, Çeviren: Lel Starostov) Kazandığı ilk telifini Moskova Nehri’ne atar, kabullene- ci Dünya Savaşı yıllarında Almanların Yahudileri öldürme- Yaşantısını açık yüreklice gözler önüne seren Yevtuşen- mez. Bir süre şiir yazamaz ama sonra değişerek yazmaya lerinin acı tablosunu ele alır. “Şimdi bir Yahudi gibi görü- ko, 1985 yılında TÜYAP tarafından onur konuğu olarak başlar, şaşırtır etrafındakileri, okurları. yorum kendimi” der. Çarmıha gerildiğini, öldüğünü düşler. Rusya’da “Şairler fabrika fabrika, şantiye şantiye “Kendilerine, hiç titremeden,/ ‘Rus Birliği’ adını takan İstanbul’a davet edilmişti. Varlık dergisinin kasım sayısında onunla ilgili bir dosya hazırlamış, üç şiirini çevirmiştim. gezip dolaşıyorlar, lakin makineleri işleten insanları Yahudi, Ey Ruslar, vatandaşlarım, bilirim hepinizi./ Kötü eller kirletiyor temiz adınızı sizin./ Ülkem nasıl güzeldir, Ve yeniden, kaç gündür Yevtuşenko’yla birlikte oldum. değil, makinelerin şiirini yazıyorlar”dır. “Makineler şiir okusaydı, o şiirleri herhalde ilginç bulurlardı. İnsanlar hiç hep bilirim,/ nasıl korkunçtur kendilerine, hiç titremeden,/ Ondan yeniden, ne çok şey öğrendim. Ona göre şiir, yaşa- de ilginç” bulmazlar bu şiirleri. ‘Rus Birliği’ adını takan Yahudi düşmanları./ Hiçbir mın yoğunlaşmış halidir! Haklı değil mi? n Hep Eksik / Edebiyat ve Sinemada Kayıp Yas ve Melankoli (Mask Yayınları), SEMİRAMİS YAĞCIOĞLU’NDAN eleştirel söylem çözümlemesi alanındaki çalışmalarıyla tanınan dilbilimci yazar Prof. Dr. Semiramis Yağcıoğlu’nun dergilerde yayımlanan 19 makalesini içeriyor. Yazar, kurgusal karakterlerin yaralarını, örselenmelerini, kayıplarını yas ve melankoli düzlemlerinde incelerken birçok düşünürün felsefi yaklaşımlarıyla da buluşturuyor. ‘Hep Eksik’ ‘EDEBİYATTAN SİNEMAYA’... MEHMET ATİLLA Kitabın son bölümü ise “Edebiyattan Sine- maya” başlığını taşıyor. Bu bölümde ilk olarak leştirel söylem çözümlemesi alanındaki çalışmalarıy- Japon asıllı İngiliz yazar Kazuo Ishiguro’nun la, akademik ortama katkılarının ve eğitimciliğinin Beni Asla Bırakma adıyla dilimize çevrilen ro- E yanı sıra edebiyat, sinema, resim gibi farklı sanat dal- manından yönetmen Mark Romanek’in uyarla- larına yönelik inceleme ve eleştirileriyle de tanınan dilbilim- dığı filmi çözümleyen yazar, filmin “son kerte- ci yazar Prof. Dr. Semiramis Yağcıoğlu, Roman Kahramanı de kendimize öteki olarak karşıdan bakmamı- ve Öznellik’in (Öteki Yayınları / 2021) ardından Hep Eksik / zı sağlayarak hem siyasi hem etik bir işlev ye- Edebiyat ve Sinemada Kayıp Yas ve Melankoli (Mask Yayın- rine getirdiğini ve bizi etik öznelere dönüştür- ları) adlı incelemesiyle buluşturdu okuyucuları. düğü” sonucuna varıyor. Özenli bir baskıyla yayımlanan kitap, kültür atmosferimiz- Daha sonra Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli de neredeyse hiç yorumlanmayan izlekleri ele alması yönüy- romanından aynı adla sinemaya aktarılan Ömer le de dikkate değer. Kitap, Yağcıoğlu’nun çeşitli dergilerde Kavur filminin antikahramanı Zebercet’in takıntılı yayımlanan deneme tadında kaleme aldığı, ele aldığı metnin dünyasını irdeleyerek bir kez daha ayna imgesine derinlerinde yatan tarihsel, siyasal koşullarla metnin öznesini dönüyor ve aynaya her bakışın roman kahramanının oluşturan bireylerin duygusal tepkilerini psikanalitik yorum- ayna imgesinin söylenler, masallarla günümüze taşınması ve ben olma savaşında önemli bir yer tuttuğunu öne sürüyor. larla yalın dille irdelediği 19 makalesinden oluşuyor. Ardından Marcel Camus’nün tartışmalı filmi Siyah edebiyata aktarılması oluşturuyor. GİRİŞ! Orfe’nin çözümlemesi geliyor. Yağcıoğlu bazı eleştirmenle- Böylelikle roman kahramanlarının içindeki eksiklik duygu- Üç bölümden oluşan Hep Eksik’in “Giriş” bölümü, “yaşa- rin aksine filmde değerli bir altmetin bulunduğunu ve filmin sunu çözümlemeye ve “Ben kimim?” sorusuna verdikleri varo- toplumsal eşitsizliği geçici olarak askıya alan Rio vb. karna- mımızın başkalarıyla kurduğumuz bağlar ve ayrılıklar ile şe- luşsal yanıtları sorgulayan görüşleri okumaya hazırlanıyoruz. val eğlencelerinin sınıfsal çelişkileri iç içe geçiren bir aldat- killendiği” gerçeğinden yola çıkarak kayıpların benliğimizde Yağcıoğlu’na göre “Öykülerin merkezinde insan vardır ve maca işlevi gördüğünü savlıyor. oluşturduğu “eksiklik” duygusuna yöneliyor öncelikle. anlatılan öykü onun ayna karşısında kendisini sevebileceği Son olarak da Hasan Özkılıç’ın Zahit adlı romanını “Ge- Konuyu Sigmund Freud, Jacques Derrida ve Jacques bir benliğe, yani bütünlüğe kavuşmak için verdiği savaşımı ce” adıyla perdeye aktaran yönetmen Erden Kıral’ın roma- Lacan’ın yaklaşımları üzerinden ele aldıktan sonra kurgusal anlatır. (...) Ben olmak, Simgesel alanda varoluşumuz nın toplumsal ve politik niteliğini önemli ölçüde göz ardı et- alana geçiş yaparken şöyle bir köprü kuruyor: üzerinde ötekiyle karşılaşmamızı mümkün kılan her tiğini, bunun yerine filmi karakterlerin aşk ve nefret ilişkisi “İşte, sevgili ölülerimizin kaybıyla gelip hayatımızın merkezine bağlamda, yeniden inşa edilir” çünkü. (s. 47) üzerine kurguladığını, ama bu tavrın metinlerarasılık kavra- yerleşen o tarifsiz yeisi, dilin simgesel evreninde ete kemiğe İşte bu yeniden inşa etmenin söylemsel düzenini etkileyici mı çerçevesinde tartışılmasını öneriyor. büründüren biricik alan edebiyattır. Her roman, öykü, film ve biçimde sergileyen bazı edebiyat yapıtlarını çözümlemeye Böylelikle gerek edebiyattan gerekse sinemadan seçtiği şiir, okuru öznenin kişisel ve toplumsal arasında konumlanmış geçiyor daha sonra Yağcıoğlu. örnekler aracılığıyla kurgusal evrenlerin içerdiği örtük an- varoluş sancısına taşırken, aslında insanın adını koyamadığı Söz konusu yapıtların yazarları sırasıyla şöyle: Suat lamları ve duygusal yoğunluğu sergilemeyi amaçlarken Ro- bir eksiklik duygusundan yola çıkar.” (s. 30) Derviş, Nursel Duruel, Murathan Mungan, Aslı Erdoğan, land Barthes’ın kimi kitaplar için kullandığı “yazarlaştırıcı” Füruzan, Herkül Millas, Yusuf Atılgan, Hasan Özkılıç, J.M. ‘EDEBİYATTAN’... nitelemesini sık sık kullanması epeyce uyarıcı. Coetzee, Cemil Kavukçu ve Ş. Didem Keremoğlu. Kitabın ikinci bölümü ise “Edebiyattan” başlığını taşıyor. Bu açıdan bakıldığında Hep Eksik de edebiyata ve sine- Semiramis Yağcıoğlu’nun tüm bu incelemelerdeki Bu bölümün ilk sayfalarında, Lacan’ın ayna evresi kuramı maya ilgi duyanlar için yazarlaştırıcı bir çalışma. Barthes’ın görüşlerini çok sayıda düşünürün katkısıyla paylaşırken çerçevesinde, anne bakışının bebek üzerindeki kurucu sözleriyle “okuru anlamların tüketicisi olmaktan anlamların etkisiyle başlayan benlik algısının “ayna imgesi”ne dönüşme herhangi bir savrulmaya düşmemesi ve bağlam dışına üreticisi olmak konumuna taşıyan bir okuma deneyimi yaşa- sürecini inceliyor yazar. Dolayısıyla bölümün ana eksenini çıkmaması gözden uzak tutulması gereken bir nitelik. tıyor” çünkü. Umarım hak ettiği ilgiyi görür. n 3 Nisan 2025 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear