Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
larla dayanışma içinde yeniden dönüşü süreçleri özetleniyor. soluklu süreçler olarak sivil darbeler süreçleri içinde katle-
kimlikler olarak sayılmışlar. “Tercüman’ın Tarihinden Baş-
lıklar” başlıklı çalışma Hasan Ünal Sakman’a ait.
Malik Yolaç döneminde Akşam gazetesi gelişmelerini Doç. dilmesi örneklemelerinin (1980-1990) yasaklar, promosyon-
Dr. Nurhan Yel araştırmış. 1964 sonrasının “solcuların akşa- larla var olma süreçleriyle başlangıç yapılarak akışına gir-
DARBELER...
mı” olması süreclerinin altı çizilmiş. Yazarlarına yaşatılan trav- mek yerine, Babıali’den plazalara İstanbul gazeteciliği vur-
Dr. Beste Nigar Erdem’in ise 1960’ların bir diğer örneği
malardan çarpıcı örnekler, haberler eşliğinde, 12 Mart darbe- gusuyla yetinmek daha bir anlamlı sayılabilir.
“Milliyet Gazetesi, Abdi İpekçi” çalışmasında kitlesel gaze-
sinin ardından Akşam’ın yaşamına nokta konulması anlatılmış. Bugün ulusal ile uluslararası meslek örgütlerimizle, insan
te kimliği öne çıkarılmış.
Çoklu araştırmalarla dönemin sağ basınındaki gelişmele- beynine uzanan ahtapot el ile insan haklarının toplamı üze-
1960’lı yıllar Cumhuriyet gazetesini inceleyen Prof. Dr.
re de elbette ayrıntılı yer verilmiş. Basın tarihinin çok kap- rinden gerçeklerin algılanması, hakların savaşımı süreçleri-
Barış Doster’in saptamalarında Cumhuriyet gazetesinin sola
samlı çalışmalarını tanıtıma sığdırmanın elbette olanağı yok. nin engellenmesine karşı savaşım veriliyor. Basının özgür-
yönelimleri öne çıkıyor. 12 Mart’ın ardından öne çıkan aile
içi gerilimle, Nadir Nadi yönetiminin uzaklaştırılması, okur- 12 Eylül sonrası demokrasinin askeri, daha da ağırı uzun lüğü savaşımı, sil baştan yaşamsal değer kazanıyor.
n
Vüs’at O. Bener’in anlattığı bir dünyadan...
Vüs’at O. Bener’i bir dönem öykücüsü olarak anmak ne ölçüde doğru? Zaman zaman bu soruyu kendime sormuşumdur.
Onun öyküde başlama noktası 1940’ların sonunda kaleme aldığı “Dost” öyküsünün bir ödülle öne çıkmasıyladır.
Bulunduğu ortam, yazın çevresi yazmak için elverişli olduğu kadar ona ivme de verir.
ıklıkla yazmayan, ama edebiyat / sanat iklimin- tunamama öyküsüdür. İnsanın kendinde olmama / ola-
den de kopmayan biridir Vüs’at O. Bener. Ken- mama hali. Yani çoğu kez, saçma / absürt görünen. Ken-
S di kıyısından okur / izler / düşünür, notlar alır. dinden kopamama, gidememe sanrısı.
Dostluklarına da kapı aralar. Yazdığını, hayatında hiç- İşte bu içerlek durumdur Bener anlatısının dokusunu
bir zaman öne çıkarmaz. Adeta; “dönüp sesime ba- belirleyen. Yazan, kendini tuttuğu günlüğüne yansıtan
Sahtegi, kendisini burada açarken, karmaşık olanı dil-
kın,” diyenlere inat, suskun kalır. Yazının dışında ko-
nuşmaz. Yazının içinden konuşmayı seçerken de bir lendirir. Saydam bir dil örgüsü olan Bener, anlatısını(ın
söz simyacısı kesilir. Onun bizi, iç coğrafyamızın renk- anlaşılırlığını) bir o kadar kapalı tutar. Bu iki romanı bir-
lerini görmemizi sağlayan anlatılarını öykü / oyun / ro- birine yakınlaştıran yalnızca bu özellikleri değil; anlatı-
man olarak karşımıza çıkarıp koymasını; yani yazının lara konu olan kahramanlarıdır da:
Muannit Sahtegi> inatçı, dikbaşlı, sahte, iğreti biri…
farklı kanallarında az-öz yazabilmiş olması sanırım ya-
şamıyla açıklanabilecek bir olgu. Osman Yaylagülü> sürekli yakınan, uyumsuz biri... Her
Bener’in yazı alanı tektir aslında. Öykü / oyun / roman ikisi de tedirgin, yerini bulamayan kişiliklerdir. Sevgisiz
bir yaşam nasıldır, nerelere evrilir, bizi nerelere taşır.
ifade biçimleridir. İnsanı anlatmak için yola çıkar. Haya-
ta karşı duruşuna, yaşadıklarına, geldiği noktaya, altüst Bir başka kıyıdan bakınca, Bener’in Buzul Çağının Virü-
sü romanı, bir taşra kroniği olan, Erhan Bener’in 1977’de
oluşuna, sığınış-kaçışlarına, acısına bakar. Gülümsetir
yeniden yazıp yayımladığı Yalnızlar romanıyla eş zaman
bazen. Kederlenirsiniz kimi kez de. Karşımızda dile ka-
/ konu / dönem / izlekleri içerdiğini de gözleriz. Bu da
panan bir yazarı bulduğumuz doğrudur. Bakışını yansıt-
kuşkusuz ayrı bir karşılaştırmanın konusudur.
mada atmosfer çizmeden durum gerçeğini göstermeye,
iç dünyanın renklerini anlatmada sözün labirentlerinde
YAŞAMDAN KURGUYA
gezinmeye yeni bir biçim verir. Yani dili yeniden işler.
Bener’in anlatıcılığının son döneminde Siyah-Beyaz
Dış dünya bilgisiyle yetinmez. Bilinçaltının seyrine
(1993), Mızıkalı Yürüyüş (1997), Kara Tren (1998), Ka-
çıkar. Anlamın peşinde bir yazardır. İnsana dair gös-
pan (2001) anlatılarıyla anlatıcılığında bir başka kıyıya
terdiklerinde özlüce anlatımın ustalığını gözleriz. Sıkı-
eriştiğini söyleyebiliriz. Bunu hem özyaşamsal metinler
şıp kalmış bireyin açmazdaki durumu, bastırılmış duy-
bağlamında hem de kurmacadaki yeni biçem yaratma-
zümde. Saflaşan dil, seçilmiş okur onun humourist bakı-
guların savurduğu bir duruş, kimi kez de aldanmanın /
şını tümler adeta. Yolu acıdan geçer. Bağlanma düşün- sındaki özgünlüğü açısından değerlendirmek gerekir.
beyhudeliğin sanrılı hali gelip onun anlatısına siner.
Onun yazı / kurgu yolculuğuna dair söyledikleri sanı-
cesini değil, kopuş ve savrulmayı anlatır çoğunlukla. An-
Bener’in anlatılarını hem izleksel hem de konusal ola-
latısını minimalist kılan yan ise sözcükleri kurma, cüm- rım bu yanını açımlayıcı düzeyde: “Hayır, kurgu sadece
rak tek bir biçime indirgeyemeyiz. Şu yanını belirgince
belleğe dayanıyor. Yazım dönemi başladığı zaman, so-
le yapılarını oluşturma biçimiyle açıklanabilir öncelikle.
çizebiliriz: Yabancılaşan bireyin kapandığı dünyanın hem
nunda sizi rahatsız etmeye başlıyor. Yazım dönemi baş-
ötesi, hem de içinde bulunduğu yer / durum / atmos-
HAYATIMIZI NE KISITLAR?
ladığı zaman. Tuğla-tuğla, üst üste koyarak ortaya çıkı-
fer onun anlatısının nirengi noktasıdır. Bir yanda haya-
Sanat sormayı / sorgulamayı gösterir, hatta öğretir.
yor. Olaya doyulmamışsa yazamıyorum. Öyle bir güçlü-
tın akışı vardır. Bunu hissettirir, yer yer, flu da olsa. Ama
İşte Vüs’at O. Bener de Buzul Çağının Virüsü romanın-
ğüm var. Eğer belleğimde tamamlanmışsa ilerleme baş-
ötesinde, bu akışın dışına sürüklenen, kendine başka bir
da bunu yapıyor. Göstererek yapıyor üstelik. Sığlaşan
lıyor. Sonra yazıya dökülmeye başlanıyor. Öykü, ortala-
dünya kuran, arayışlara giren insan / bireydir anlatılan.
hayatları, bireyin sıkışıp kalmışlığını göstererek yapıyor
rından sonra sona doğru değişime uğruyor…Bitiriş nasıl
Anlatı dünyasının Dost’tan (1952) Bay Muannit Sahtegi’nin
bunu da. İçtendir, içtenliklidir bakışı.
olacak bunun kararını ben kolay kolay veremiyorum.” (*)
Notları’na (1991) kadarki döneminde gözlediğimizdir bu.
Ayrıksı, aykırı bir yazardır Vüs’at Orhan Bener. Hayatın
Bener’in andığım bu dört yapıtının kuruluşu, onun
Siyah-Beyaz’la (1993) başlayan dönem; Mızıkalı Yürüyüş
saçma / absürt yanlarını gören / gösteren bir anlatıcıdan
eleyerek yazma biçimi kadar; yansıttığı duyarlığı de-
(1997), Kara Tren (1998) ve Kapan’da (2001) bambaşka
söz ediyorum elbette. Yaşanan boğuntulu hayatların yan
netleyişini de gösteriyor. Özellikle Kapan, Bener anlatı-
bir seyir izler. Onun Memduh Şevket Esendal-Sait Fa-
ve yönlerini gösterirken, kuşkusuz açık kapı bırakın oku-
cılığının manifest niteliğini içerir. Sözde, düşte, düşün-
ik Abasıyanık çizgisini bileşimci bir bakışla yeni bir bi- runa. Sorar, sordurur da: İnsanı “tuhaf” birine dönüştü-
cede yalınlığını, üslupçu yanını öne çıkarması açısın-
çime dönüştürme çabası bu kez, Haldun Taner-Orhan
ren nedir? Ben’in benlik sanrısı mı; yoksa içine doğdu-
dan uzunca süre belleklerde iz bırakacak anlatılardır.
Kemalvari bir bakışın yeni bir tınıdaki öyküsünü getirir.
ğu toplumun iğretilikleri midir onu bu duruma getiren?
“Anlatabilmeliydim. Şimdi neye yarar. Duyamaya-
Gelenek / süreklilik onun uğrağı ya da uğraşsal yolculu- Bener’i okumak / anlamak, bir olayörgüsünü başlayıp
caksın. Senin adına söyleyebileceğim: ‘Yaz. Kalacak
ğunun sapması değildir. Bener anlatısını kuşağa / döne-
sonlandıran bir okuma uğraşı ile gerçekleşemez. Bireyin
mı sorusunu sorma. Kalmayacak orası kesin’” dese de;
me bağlayan olgu; o süreçte yazması, bunları bilip izle- (birey olma halinin) bireyini var edemeyen bir toplumdaki
iyi yazınca, yazının kalabileceğini de bize gösteriyor
mesi; yaptığı / kurduğu anlatıya kendince yer açmasıdır. sıkışıp kalmışlığını anlatır. Buna uyumsuz yaşama’nın san-
Vüs’at O. Bener.
n
Kavrayış bilinci yüksek bir anlatıcıdır Bener. Her oku- rıları da denebilir. Bener, 1984’te Buzul Çağının Virüsü’nü
yuşta yeniden yeniden metnin tözüne döndüren biridir. yayımlar. Ardından da Bay Muannit Sahtegi’nin Notları (*) Vüs’at O. Bener, Bir Tuhaf Yalvaç, Yay. Haz.
(1991) gelir. Her iki anlatısında dile getirilen, aslında tu- Alpagut Gültekin, Norgunk, 222 s., 2004.
Bu açıdan “kapanan yazar” imgesi anlamlıdır benim gö-
10 14 Mart 2024