Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Refik DURBAŞ 70. YUNUS NADİ ÖDÜLLERİ ‘Umut hep var’ Usta şair Refik Durbaş’ın Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü kazanan “Bağışla Ziyanımı” adlı kitabı, bireysel planda daha iyi bir dünya düşünün, otobiyografik ve evrensel bağlamda çocukluğun, gençliğin, aşkın, karasevdanın, toplumsal planda da yakın tarihin kırılma noktalarından hareketle yalnızlığın ve eril sorumsuzluğa isyanın bütünleştiği bir toplam. Durbaş’la kitabı üzerine konuştuk. r Gamze AKDEMİR ağışla Ziyanımı, Çırak Aranıyor ve Hatıram Olsun’dan sonraki toplu şiirlerinizin üçüncü kitabı. Aslında Bağışla Ziyanımı’yı dört kitap olarak düşünmüştüm; “Emanet”, “Sanamer”, “Ünlü Kişiler Sözlüğü” ve “Semerkant’a Nasıl Gidilir?” Fahri Özdemir hepsini bir kitapta toplamayı teklif etti. Bölümler içerik olarak da biçim olarak da farklı. Çok kısa, çok uzun şiirler de var, şarkı sözleri de... Son 67 yılın ürünleri... Bir çeşit şiirimin de bir potpurisi... 2007’den 2011’e kadar Sabah gazetesinde, 2011’den bugüne kadar Birgün’deki köşe yazılarımın altında İnadına Şiir diye yayımlandılar. Yakında Toplu Şiirler ilk iki kitaba (Çırak Aranıyor aynı adla kalacak ama Hatıram Olsun’un adı değişecek) Bağışla Ziyanımı da (kitaba girmemiş bazı şiirlerle birlikte) eklenerek üç cilt olarak basılacak. Emanet’te çocukluğa dair yansımalarla karşılaşıyoruz önce. Tabii, onlar daha güncel şiirler. Filistin’de ve Irak’takiler başta olmak üzere ölen, öldürülen çocuklara adandı. “ÇAĞININ TANIĞI OLMA DUYGUSUYLA YAZIYORUM” Sanamer’de ise dışavurulan daha çok kendi çocukluğunuz. Evet, Sanamer, Erzurum’da doğduğum köyün adı. Ataana yurdum. Benim şiirim biraz da otobiyografik öğeler taşır. Bu bakımdan birçok şiirimde hayatımdan izler bulunur. Bu izler Bağışla Ziyanımı’da başka nasıl yansıyor? Tandır başında otururduk, annem masal anlatırdı. İzmir’i, denizi anlatırdı. Ben denizi hayal edemezdim, en fazla S A Y F A 8 n 7 Refik Durbaş B gördüğüm Aras Nehri’ydi. Üzerindeki köprü Erzurum’u Ağrı’ya bağlayan eski bir köprüydü. Köylüler kiremit atardı köprüden ve isabet ettirdikleri balıkları toplardı. Bir kısmını Köroğlu adlı kitabımda da yazdım. Diğer şiirlerimde de vardır. Sonra bir gün Horasan’dan gece trene bindik, dört gecede İzmir’e geldik. Eskişehir’de aktarma olurdu, o tren yolculuğunu unutmam. İlkokulu beş yerde okudum: Sanamer’de, Ağrı yolu üzerindeki Çobandere Köprüsü’nün yakınında, Yağan Baba köyünde, Hasankaya’da ve İzmir’de okudum. Yağan Baba köyünde özellikle çok zengin bir oyun alanı vardı. Ruslardan kalan cephaneliği kazırdık. Mermiler çıkardı. Ucunu taşa sürter deler, içine gaz yağı koyar, fitil yapardık, mum gibi yanardı. Hareketli bir çocukluktu. Sonra Erzurum’dan İzmir’e geldik. Başımda kasket, uzun pantolon vardı. İzmir’e gelince kasketi attım, kısa pantolon giymeye başladım. Dil de değişti, şive de değişti. On yıldan fazla İzmir’de yaşadım, çocukluğun bir bölümü ve ergenlik orada geçti. Uçurtma uçurmak, telden araba yapmak derken kitap okumaya başladım. Şiirlerimde hepsinin izlerini bulmak mümkün. Tüm şiirlerinizde ifadesini bulan yoldaşlık, alın teri ve emeğin vurgusu da önemli kuşkusuz. Yaşadığı günlerin ve çağının tanığı olma duygusuyla; dünyaya bakışı, hayata bakışı, insana bakışı, dünya görüşüyle sosyalist, hümanist bir dünyayı amaç edinerek ve hayal ederek yazıyorum. Bu noktada gazetecilik bana hem zarar verdi hem de yararlı oldu. Zararlıydı çünkü şiirde kullanabileceğim bir sürü malzemeyi yazılarda kullandım. Yararı dokundu çünkü Türkiye’yi, dünyayı dolaştım, insanları tanıdım, farklı bakış açıları geliştirebildim. Bağışla Ziyanımı, son on yılın bilançosu. Bunun içinde Türkiye de, dünya da, hayatım da var, aşkım da. Açlık grevlerini de yazdım, Cumartesi Anneleri’ni de; Tuzla gibi alın terinin ve gençliğin gömüldüğü kan tezgâhlarını da, Hrantı, Abdullah Cömert, Mehmet M A Y I S 2 0 1 5 Ayvalıtaş, Ethem Sarısülük, Mustafa Sarı, Medeni Yıldırım, Ali İsmail Korkmaz’ı da. Hastalığımdan dolayı Gezi Direnişi’ne gidemedim. Ama oğlum gece gündüz oradaydı. Berkin’i de yazmak isterdim. Bu kitabı yazdığım zaman Berkin hastanede yatıyordu. Gencecik çocuklar, kahroldum, kahroluyorum. Kendi gençliğinizin izini de sürüyorsunuz Gezi’de... Bağışla Ziyanımı da direneni kendine katan, onunla özleşen, kardeşlik kuran bir şiir. 1978’de okulu bıraktım. Edebiyat Fakültesi’nde ancak arka kapıdan çıkabiliyorduk öbür taraflara barikat kurulmuştu faşistler saldıracak diye. Nitekim Türk Dili ve Edebiyatı’nı bitiremedim. Kırk kişi dernek kurduk Halk Edebiyatı kursu diye. Kırkını da mezun etmediler. Deniz’i ve arkadaşlarını görüyorduk, onlarla aynı heyecanı paylaşıyorduk. Cihan Alptekin de arkadaşımızdı. Gezi’de de o heyecanı gördük. “BAĞIŞLA ZİYANIMI” Bağışla Ziyanımı, direnişi ve insanı romantize etmiyor. Hayır, asla. Mesela doğa gözlemlerinde bulunurum. Sadece doğaya değil, doğayı resme, fotoğrafa aktaranlara da bakarım. İkisi arasında bir köprü kurmaya çalışırım. Bende yarattığı etkilerle birleşir şiirde. Keder olur, acı olur, aşk olur. İşte Emanet’teki Dere şiirimde şivan olur. “Mühür” şiirimde yaprakları düşürenleri, ağaçları kesenleri vurgular. O eksilişleri, bizi eksiltenleri yazarken umudu kilitlemiyorsunuz öte yandan. Elbette, Bağışla Ziyanımı bunun da kitabı. Martıya selam da durur. Umut hep var. Ve aşk. “Semarkant’a Nasıl Gidilir”de, aşkı daha çok bir göç hali olarak yazıyorsunuz. Doğru. Hasreti çekilen, hatırasıyla avunulan, sızısı geçmeyen, varlığına şükredilen bir aşk... Sadece “Emanet”de değil “Sanamer”de de yoğundur. Eller buluşur, gözler birbirine değer. Onları önce Dünya gazetesinde düzyazı olarak yazdım. Sonra şiir haline getirdim. Ünlü Kişiler Sözlüğü... Kadehlerde yalnızlık tahsili eden insanları okuyoruz. Ne içiyorlar ama! Öyle. Çoğu içkiden öldü. Hepsi arkadaşım. Aydın Emeç, Cumhuriyet’te Kültür Servisi Şefi olduğu dönemde bu şiirlerimin kitaplaşmasını istiyordu. Mehmet Sönmez de (Asker Memet) karikatürlerini yapacaktı ve elli Türk Büyüğü adıyla çıkacaktı. Zamanla genişletilmiş baskılarını yapacaktık. Ama olmadı. Bir Karıncaezmez Şevki, her akşam meyhaneye gelirdi, Yenikapı’da İsmail’in Meyhanesi vardı. Mermer tezgâhlı, şarap içilir. Gelir, elinde bir tane papatya, herkese papatyanın bir yaprağını dağıtır, konuşmaz. Şarabını içer, giderdi. Ahmet vardı. TaksimAksaray dolmuşu yapardı. İki sefer yapar gelir, rakısı durur orada. İçer, gider iki sefer daha yapar gelir, yine içerdi. Bir makinist vardı, Yenikapı’ya inerken kömür depolarının orada Hilmi Kiremitçi’nin sinemasında makinistti. Makarayı filme takar, başlatır, meyhaneye gelir, rakısını içerdi. Sonra saatine bakar, makara bitti der, giderdi. Eczacı Kemal vardı. Ezcacıbaşı’nın baş eczacılarındandı. Kadehi cebinde dolaşırdı. Kadehlerde yaşamlar... Böyle insan manzaraları... “REMBETİKOLAR İLK KEZ YAYIMLANIYOR” “Yedi Rembetiko” bölümüne gelirsek... İlk kez yayımlananlar var değil mi? Evet, dördü “Yeni Türkü”nün “Külhani Şarkılar” albümündeydi. Üçü ilk kez yayımlanıyor. Bunlara şiir değil de şarkı sözü diyorum. Şarkıların, türkülerin hammaddesi melodi, şiirinse söz. Derya Köroğlu istediği zaman, bana on beş tane rembetiko verdiler bir kasette. İzmir’den giden Rumların Atina’da söylediği 19201930 arası şarkılardı bunlar. Bunları çevirmedik, içinde bazı Türkçe kelimeler de geçiyor ama ben onları dinleyip üzerine söz yazdım. Bunlar yedi taneydi. Üç tanesini Yeni Türkü besteledi. Bir tanesini de Cengiz Onural ile oturup ortaklaşa hazırladık. Onları Külhani Şarkılar başlığında ki rembetikonun Türkçe karşılığıdır topladım. Rembetikolarda aşkın yanı sıra isyan ve hapislik teması da baskın. Adamlar bir kere üçüncü sınıf vatandaş kabul ediliyor. Ötekileştirilmişlik, dışlanmışlık, isyan, keder, hasretlik baskın duygularında. Bizim arabeskimize benziyor biraz. O yılların rembetiko temalarını, o kültürü araştırarak o duyguda yazmaya çalıştım. 1920’den 1930’lara kadar yarısı Türkçe yarısı Rumca yazılıp söylenmiş. Fakat 1930 ve 1940’lardan sonra hiç Türkçe yok. Çocuk şiirlerinizi sorarak bitirelim söyleşimizi. Evet, asıl onu da konuşmak isterim. Can Yayınları yayımlandı. Üç kitap daha yayımlayacak. Hazırda dört kitap daha var. Hayvan masallarını şiirleştirdim; kanguru ve tilki gibi. Kediler ve aslanlar var. Ayrıca ilk çocuk kitabım Denizler Sincabı da yeniden basılacak. n Bağışla Ziyanımı/ Refik Durbaş/ Islık Yayınları/ 240 s. K İ T A P S A Y I 1 3 1 6 ŞİİR Fotoğraf: Kaan SAĞANAK C U M H U R İ Y E T