Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Y ezi Direnişi günleriydi. Her gün sokaklarda birkaç kez yinelenen polis saldırılarından birinde, iki genç kız benim eve sığınmıştı. Kocaeli Üniversitesi’nden fişek gibi iki genç kız. Ellerindeki cep telefonlarıyla öteki eylemcilere mesajlar atıyorlar, onlardan mesajlar alıyorlardı. Tam da o sıralar, Lu Hsun’un 1960’ların sonlarındaki ilk okuyuşumdan bu yana hep yakınımda duran “Bir Delinin Güncesi” adlı öyküsünü çeviriyordum. “Hâlâ insan eti yememiş çocuklar var mı? Çocukları kurtarın…” diye biten bu öyküyü kısa bir süre sonra o genç kızlara adayarak Notos dergisinde yayımlamıştım. eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celaluster@cumhuriyet.com.tr Lu Hsun’un öykülerinden bir seçki ‘Bir Delinin Güncesi’ adıyla Aylak Adamdan çıktı ‘Geçmişin hayaletleri’ne karşı yan ama bu düş kırıklıkları ve karamsarlıkların üstesinden alaycılığa, mizaha ve gerçeküstücülüğe sığınarak gelen bir yazardır bence Lu Hsun. Onu Çin Komünist Partisi’ne dolaysızca bağlı yazarlardan ayıran da dönemin toplumsal gerçekçi edebiyatını benimsemekten uzak durması, edebiyatın kendine özgü işleyişine bağlı kalması, yarattığı düşsel ve gerçeküstü olay örgüleri ve karakterlerle gerçek dünyayı okurlarına daha derinliğine kavratmaya çalışmasıydı. 47 YIL SONRA YENİ ÇEVİRİ Lu Hsun’un ilk öykü kitabı “Çığlık”, Türkiye’de ilk kez 1968’de Erdoğan Tokatlı’nın çevirisiyle Gün Yayınları’ndan çıkmıştı. Bu yılın Ocak ayında da Aylak Adam Yayınları’ndan Lu Hsun’un 18 öyküsünü bir araya getiren yeni bir çeviri yayımlandı “Bir Delinin Güncesi” adıyla. Anladığım kadarıyla bu öykü seçkisine yazarın en ünlü öyküsünün adını yakıştırmayı yeğlemiş yayınevi ya da çevirmen Emre Murat Bozer. Oysa Lu Hsun’un bu adda bir kitabı yok. Türkçe seçkiye alınan öyküler, yazarın 1923’te yayımlanan “Çığlık” (ya da “Feryat”, “Haykırı”, “Protesto”), 1926’da basılan “Duraksama” ve 1936’da çıkan “Yeniden Anlatılan Eski Öyküler” adlı üç öykü kitabından derlenmiş. Kitabın başına yerleştirilen önsöz ise Lu Hsun’un “Çığlık” adlı öykü kitabı için kaleme aldığı önsöz. Bu bilgilerin Türkçe basımın bir yerinde verilmiş olmasını beklerdim. Dilimizde 1960’lardan bu yana hak ettiği değeri bulamamış olan Lu Hsun’un bu kapsamlı seçkide ayrıntılı bir biçimde tanıtılması da yerinde olurdu doğrusu. Örneğin, yazarın yıl yıl hazırlanmış bir yaşamöyküsü, Çin’deki toplumsal, kültürel ve siyasal gelişmelerle koşutluk içinde sunulsa, Lu Hsun’un dönemin kimi olaylarına göndermeler içeren öyküleri Türkiyeli okuyucunun gözünde daha bir anlam kazanabilirdi. KALIPLARA SIĞMAYAN Mo Yan’ın 2012’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülmesiyle birlikte gözler çağdaş Çin edebiyatına çevrilmişti. Çeşitli dillere çevrilen Çinli yazarların sayısında azımsanmayacak bir artış görüldü. Yine de kimse çağdaş Çin edebiyatının babası sayılabilecek Lu Hsun’a el atmıyor diye düşünüyordum ki, Aylak Adam sözünü ettiğim bu seçkiyi yayımladı. Şimdi düşünüyorum da “çağdaş Çin edebiyatının babası” gibi basmakalıp sözler Lu Hsun gibi tümüyle kendine özgü, kalıplara sığmayan bir yazarı tanımlamakta ne kadar da yetersiz kalıyor. Aylak Adam’dan çıkan “Bir Delinin Güncesi”ni mutlaka okuyun. Öykülerindeki karakterlerle “akrabalıklar” da kurabileceğiniz bu has edebiyatçıyla tanışma fırsatını kaçırmayın. Yaşamının sonlarına doğru, alaycı mizahı ile keskin yergilerini öykülerinden aşağı kalmayan bir ustalıkla taşıdığı denemelerinin de çevrilmesi dileğiyle… n K İ T A P S A Y I 1 3 1 6 G BİR DÖNÜM NOKTASI 1910’ların sonlarına doğru yeni oluşmakta olan ilerici edebiyat hareketine katılan Lu Hsun’un 1918’de yayımladığı “Bir Delinin Güncesi” adlı öykü, yalnızca onun edebiyat uğraşında değil, modern Çin edebiyatında da neredeyse bir dönüm noktası olmuştu. Lu Hsun, Çin’in Devrim öncesi döneminin en seçkin aydınlarından biriydi. İmparatorluğun giderek çöktüğü, pek çok bölgenin savaşağalarının yönetimine girdiği, Japon ordusunun ülkeyi acımasızca ele geçirmeye kalkıştığı, emperyalizme karşı başkaldırının yükseldiği, komünistlerin amansızca kıyıma uğradığı bir dönemin yazarıydı. “RUH”U DEĞİŞTİRMEK Tıp öğrenimi görmesine karşın edebiyatı, yazarlığı seçmişti. Denilebilir ki toplumun, insanların fiziksel sağlığından çok zihinsel sağlığına kafa yormayı yeğlemişti. İlk iş, Çin toplumunu egemenliği altında tutan “ruh”u değiştirmek olmalıydı. Sanat ve edebiyat da böylesi bir uğraş için biçilmiş kaftandı. Kültürel değişim, Çin için büyük önem taşıyordu. Feodal yapının olanca koyuluğuyla hüküm sürdüğü Çin’de, “geçmişin hayaletleri”yle çarpışan bir Don Kişot’tu Lu Hsun. “Geçmişin hayaletleri” ise geleneksel Çin’in dehşetleriydi: İkiyüzlülük, edilginlik, yapmacıklık, Konfüçyüs gibi klasiklere tapınmacılık, öykünmecilik, savaşçılık, tembellik… Lu Hsun, yeni bir toplumun, içten, ilerici, etkin, özgür, eşitlikçi, güzellik ve iyilikten yana, barışçı, çalışkan bir toplumun düşleriyle yaşıyor, eşitlik ve insan haklarından yana yeni bir inanışı savunuyordu. S A Y F A 2 0 n 7 Lu Hsun, Devrim’in ayak seslerinin duyulduğu yıllarda Çin Komünist Partisi’ne destek vermiş, pek çok yazarın Parti’ye yönelmesine katkıda bulunmuş ama hiçbir zaman üye olmamıştı. KÖKTENCİ BİR BAŞKALDIRI Gerek öykülerinde gerek denemelerinde, yeni toplum uğruna “geçmişin hayaletleri”yle dövüşecek; 1936 yılında Şanghay’da henüz elli beş yaşındayken yaşamını yitirinceye kadar bu uğurda derin acılar ve düş kırıklıkları yaşayacaktı. Gogol’ün aynı adlı yapıtından esinlenerek kaleme aldığı “Bir Delinin Güncesi” adlı öykü, böyle bakıldığında, geleneksel Çin’e karşı köktenci bir başkaldırıydı. Öyküdeki güncenin yazarı müthiş bir keşifte bulunuyor, Çinlilerin yüzyıllardır “insan yediklerini” anlıyordu! Bu yüzden, çevresindekilerden “deli” damgası yiyor, ailesi tarafından eve kapatılıyordu… Ne ki bu öyküde, Lu Hsun’a sonradan yakıştırılan “toplumsal gerçekçi” nitelemesine hiç de uymayan bir özellik vardı. Sığlıktan uzak, derin bir mizah duyarlığı içeren karmaşık yapısı, “Bir Delinin Güncesi”ni sıradan bir propaganda yapıtı olmanın çok ötesine taşıyordu. Lu Hsun, Çin edebiyatı uzmanı Julia Lovell’ın deyişiyle kurduğu öykünün yapısındaki “klostrofobik gerçeküstücülük” aracılığıyla, düşsel anlatıcısına “deli gömleği” giydirerek Çin toplumunun geçmişine ve yaşadığı döneme derinden sarsıcı bir suçlama getiriyordu. Kendi bunalımına tanı koyamayan bir uygarlığa karşı bir umarsızlık çığlığıydı bu öykü. KALIPLARIN KIRILIŞI Yerleşik sanat kalıplarını yerle bir eden “Bir Delinin Güncesi”, Yeni Gençlik dergisinde yayımlandıktan M A Y I S 2 0 1 5 sonra, Yeni Kültür Hareketi’nin önde gelen asi yazarlarından biri kılacaktı Lu Hsun’u. Bu öyküyü, Çin’de yayımlanışından yüz yıla yakın bir süre sonra çevirip Gezi Direnişi’ne katılan iki genç kıza adamamın nedeni de bu olsa gerekti. Gezi Direnişi de görünürdeki nedenleri ne olursa olsun, genç kuşağın, toplumda yüzyıllardır kök salmış “yamyamlığa”, “insan etiyle beslenen” bir toplumsal düzene, düşünsel ve cinsel özgürlükleri baskı altında tutan tutuculuklara, hatta alışılagelmiş başkaldırı biçimlerine karşı en sonunda eyleme dönüşen isyanı değil miydi? Lu Hsun’un ilk kez 1921’de yayımlanan ünlü öyküsü “Ah Q’nun Gerçek Hikâyesi” de duygusal ve mizahî öğeleri ustalıkla örerek eski toplum düzenine yergi okları fırlatır. Bu öyküsüyle, Çin düşüncesinde yenilgiyi “ruhsal bir zafer” olarak meşru kılma eğilimini simgeleyen “Ah Q’culuk” kavramını çağdaş Çin diline kazandırmıştır Lu Hsun. Bu öykü, Lu Hsun’un, otorite karşısında yalakalaşan, güçsüzler karşısında ise acımasızlaşan, güçlü kuvvetli ama dangalak “erkekliğe” yönelttiği en kapsamlı taşlamalardan biridir. “MODERN ÇİN’İN AZİZİ” Lu Hsun, Devrim’in ayak seslerinin duyulduğu yıllarda Çin Komünist Partisi’ne destek vermiş, pek çok yazarın Parti’ye yönelmesine katkıda bulunmuş ama hiçbir zaman üye olmamıştı. Yine de Mao Zedong, sonradan onu “modern Çin’in azizi” ilan edecek; 1937’deki bir konuşmasında da “Son yıllarında proletarya ve ulusal kurtuluşun bakış açısından hakikat ve özgürlük uğrunda savaştı… Lu Hsun, hiç ödün vermeyen, her zaman kararlı, mutlak bir gerçekçi… olağanüstü bir yazar… ve devrim saflarının güçlü, eşsiz bir öncüsüydü” diyecekti. Bir devrim önderinin, aydınları kendi saflarına kazanmaya yönelik bu övgüsündeki “mutlakçı idealleştirme”ye kuşkuyla yaklaşmalı kanımca. Çünkü modern Çin edebiyatının kurucuları arasında sayılması gereken Lu Hsun’u, böylesi bir yaklaşımdan yola çıkarak anlamak olanaksız. Düş kırıklıkları, karamsarlıklar yaşa C U M H U R İ Y E T