22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

gibi insanlar oraya gitmese de onlar bu acıyı yaşıyorlar. Devletin “operasyon” ya da “vahim hata” dediği ama düpedüz bir katliam yaşadılar, onlar çocuklarının bedenlerinin parçalarını topladılar… Nasıl unutabilirler ki? Hatta oradayken çok düşündüm; tüm bu olanları yaşayan insanlar nasıl uyuyabiliyor? Uyuyamıyorlar. Herkesin ruh hali bozulmuş. Ben bir iki evde önce konuyla ilgili hiç konuşmadan birkaç saat oturdum ya da bir evin bahçesinden başka evin bahçesini izledim. Konuşturmadan, onlar anlatmadan nasıl yaşadıklarını gördüm. Konuşmadığım uzaktan izlediğim insanları izleyerek konuşturdum onları. Onlar konuşmadıklarında bile konuşuyorlar, duyabilene… Oraya gittiğinde ya da kitabı ilk tasarladığında ortada bu kadar büyük bir acı ve haksızlık varken nereden ve nasıl başlayacağına karar vermek zor olmadı mı? Sonrasında bu süreçler ve izlekler nasıl netlik kazandı? Çok ama çok zor oldu. Yazar sancısı vardır ya meşhur, ben insan olmanın sancısını çektim orada ve yazım sürecinde. Elimde her şey var; gitmişim, yaşamışım, konuşmuşum ama yazamıyorum. Bu acı nasıl yazılır diye çok düşündüm. Kitabı yazmam, çatısını kurmam epey bir zaman aldı ve sonunda ilk sözü onlara vermenin en iyisi olacağını düşündüm. Ben, medya ve kitaba katkı sunanlar susalım, önce onlar konuşsun istedim. Medya bölümü zaten epey bir zaman önce tasarladığım bir bölümdü onları toparlamak da zamanımı aldı ama tabii en zor bölüm tanıklığımı anlattığım birinci bölümdü. Oradayken yaşadıklarımı, gördüklerimi yazıya dökebilmek çok zordu. Daha önce de dediğim gibi insan olmanın sancısının, insan olmanın imtihanını verdim ve çok kez utanç ve mahcubiyet duydum. duyguyla? Edemedim, çok kez lanet ettim. Mahcubiyet, öfke ve utançtan başka hiçbir şey hissedemedim. Muhtemelen orada olduğun süre boyunca yöneticiler tarafından biliniyordun. Herhangi bir gerginlik ya da baskı hissettin mi üzerinde? Rutin kimlik kontrolleri ve araba aramaları dışında bir şey yaşamadım. Zaten ilk yolculuğumda “Nereye gidiyorsun?” sorusuna yanıtım “Roboskî” idi. Onlar Uludere diyor, Gülyazı diyor, benim ağzımdan Roboskî çıktı. Benim hissettiğim bir korku vardı ki o da benimle ilgilenen, bana ŞırnakRoboskî arası arabayla refakat edenler içindi. Bir yandan da çok üzüldüm. Her kontrolde erlerle diyaloglarım hep çok iyi oldu. Biri kimliğimi uzatırken sevecence gülümseyip “Buyur hanım kardeşim” dedi, orada çok üzüldüm. Evet ya, kardeşiz işte, hepimiz. “MEDYA TÜRKİYELİLERİ APTAL MI SANIYOR?” Kitapta medyanın üç yıldır konuya ilgili manşetlerine köşe yazılarına da yer veriyorsun. Arşivi tararken yıllar içinde değişen eğilimlere, dönemlere süreçlere göre sertleşen yumuşayan söylemlere rastlamak mümkün mü peki sence? Evet, mümkün. Onları özellikle aldım ama yorumda bulunmadım. Anlatmak için illâ göze sokmam gerekmiyor, “işte ortada” diye düşündüm. O dönem iktidarın karşısında duran sözde gazeteci ve yazarların durumlar ve taraflar değişince nasıl çirkinleştiği ortada. O dönem Roboskî’nin hesabını iktidara soranlar arasında şimdi Roboskî bile diyemeyenler var. Neden? Çünkü o artık iktidarın köşe yazarı, bakın gazeteci demiyorum, kiralık kalemler. Güç ve para neredeyse oraya gidiyorlar. Ve o za“HER YERDE DEVLET man “katliam” diyemeyip VAR” iktidarla arası bozulduğu için şimdi “katliam” diyen Yakın çevrenin sana Sibel Oral, suça ortak olmaler var. Ne oluyoruz? Biz bu sık sık “Orası Diyarbakır’a mak adına “Adalet için yazkadar mı unutkanız? Türbenzemez!” dediğinden dem dım” diyor kitabında... kiye medyası Türkiyelileri vuruyorsun bir bölümde. aptal mı sanıyor? Oranın bu denli kendine özgü olan ger “Adalet için yazdım” diyorsun; kitapçekliği neydi sence? ta manşetlerine yazılarına yer verdiğin Diyarbakır’a gittiğinde eski evlerigazeteciler ve gazeteler gibi suça ortak ni, ne bileyim yemeklerini sevebilirsin. olmamak adına... Peki, inanıyor musun Şırnak’ta ve Cizre’de sevebileceğin hiçbir gerçekten adalete? Roboskîliler gerçekten şey yok. Savaşın merkezi orası. Toprak inanmaya devam ediyor mu adalet bekleçorak, toprak kupkuru. Toprağın altındiklerini söylerken? da hesabı sorulmamış ölüler var. Yolda Bu soruyu sormanızdan çok korkuyürüyorsun duvarda kurşun delikleri göyordum. Bir önceki kitabım Zayi’de de rüyorsun. Roboskî bölgesi ise çoraklığın, adaleti bekleyen insanlar vardı ve o zakahverenginin ortası. Doğasına bakıp man da sorulmuştu. Elbette inanıyorum hayran olamıyorsun, kendini iyi hisseve bu yüzden yazdım. O bekleyişe katkı demiyorsun. Evlere baktığında yokluğu, sunmak için, bu süreçte yaşanılanlar unuyoksulluğu görüyorsun. Bakkal rafları tek tulmasın, bu bekleyiş tarihe geçsin diye. tük dolu, yol yok, hiçbir şey yok. Sadece Roboskîliler de inanıyor ve hepsi bunun o yokluğun içinde var olmaya çalışan için çok dik, çok güçlü bir mücadele insanlar ve hatta katırlar var ama var olan içinde. Türkiye’de ele geçirilmiş, çökmüş başka bir şey daha var; savaş ve devlet. ve iktidarın iplerini elinde tuttuğu bir Her yerde “devlet” var. Diyarbakır’da da hukuk sistemi var. Varsın olsun, onlar var devlet evet ama bölgedeki gibi değil. inanıyorlar ve bunun için mücadele ediOrada devlet gözünün içine bakıyor her yorlar hem de çok onurlu bir mücadele gün. Sen hâlâ yaşıyor musun diye bakıyor veriyorlar. n sanki… Hiç bitmek bilmeyen bir mahcubiyet Toprağın Öptüğü Çocuklar Adaleti seziliyor kitapta. Hatta bir yerde ‘”İnsan Beklerken Roboskî/ Sibel Oral/ Can burada şefkat göstermeye çalışırken bile Yayınları/ 248 s. utanıyor,” diyorsun. Nasıl baş ettin bu C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1314 2 3 N İ S A N 2 0 1 5 n S A Y F A 2 5
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear