Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Tehlikeli dönemeç: G Aşk cinsellik... Kadınerkek arasında yaşanan çelişkiçatışkı, ölümle de burun buruna getirebilir insanı. İşte aşkölüm koşutluğunda okunabilecek üç kitap: “Tehlikeli Sevişmeler”, “Uçuşan Etekler”, “Aşk ve Ölüm.” nasıl ölüme evrilebildiği, evrilebileceği konusu. erek olgusal, sanal bağlamda gerekse kavramsal ya da sorunsal boyutta, “aşk”a dönük yeni söylemlerle, aykırı görünen sorularla bizi düşünmeye çağıran farklı yapıtlarla karşılaşıyoruz son yıllarda… Bunun, gündelik yaşamın hayhuyu içinde süreğenlik sergilediği, yaşamın bütün alanlarına yayıldığı, televizyon dizileri aracılığıyla toplumsal bellekte giderek kendine kalıcı yerler edindiği apaçık gözleniyor. Kadınerkek ilişkisi, özlenen düzeye ulaşamamış toplumumuzda, cinsellik de kültür içi kılınamadığından hep bir gevişleme yaşanıyor bu konuda… Sonuçta aşk sözcüğünden kadınla erkeği, kadınla erkekten cinselliği, cinsellikten ahlakdışılığı algılayıp öncüllerini tabularla kuran milyonlar, bunları insan ilişkilerinin birbiri içinde harmanlanabilecek doğal katmanları biçiminde olağanlaştıran sayıca az ama nitelikli insanın boğazını sıkarak bu anlamda da toplumu ayrıştırmaya koyuluyor enikonu. İşte Nedim Gürsel’in Tehlikeli Sevişmeler (Doğan, 2015) başlıklı öyküler demetini okurken bunları, bir kez daha düşünmekten kendimi alamadım diyebilirim… Gürsel, verimleniş tarihlerindeki toplucalıkla, öykülerde örtüşen imgelemeyle, anlatıdaki yinelemelerle düzayak kaleme alınmış izlenimi bırakan öykülerde cinselliğe geniş yer açarken, yeğlediği “sert” anlatımıyla da şöyle bir irkiltiyor okuru. Yazarın bizi yeniden düşünmeye çağıran bu öyküleri üzerinde, bütünsellik içinde durmakta yarar var kanımca. AŞKCİNSELLİK KOLANINDAKİ İNSANIN ÖYKÜSÜ… Aşk kadar kadınerkek ilişkilerindeki kopuş, kaçış, aldatma, ihanet, kıskanma vb. oluntular, sanatın olmazsa olmaz izlekleri arasında. Bu bağlamda Tehlikeli Sevişmeler’e çok daha geniş açıdan bakılmalı. Yapıt, okuma edimi sırasında, gereksindiği bu zorunlu bakışı giyindikçe farklılaşıyor çünkü. Bu çerçevede yazar, öykülerinde bizi aşkla tutku, cinsellikle tükeniş arasındaki diyalektik bağ temelinde ölümle yüzleştiriyor bir bakıma. O halde kadınla erkeğin doğasına bakış, cinslerin genetiği üzerine öne sürüş, sonuçta aşka, ölüme dönük bir yaklaşım denemesi biçiminde de özetlenebilir herhalde. Kaldı ki “tek tutku(su) yazmak” olan biri anlatıcı. “Terk etmiş, terk edilmişti(r). Herkes gibi. Bir tek yazı terk etmemişti(r onu)” (116). Zaten kadınla ölüm arasında kurduğu özdeşlik de açıktır anlatıcının: “Kadınlar… hemen hepsi teker teker, kendi ölümlerini öldüler. Ve ölmeden önce geldikleri gibi çekip gittiler.” Sonra o kilit tümce: “…[K]adınları, yani ölümü düşünmekteyim.” Ardı sıra “hem kurban, hem cellat” olarak algılar onları… (119, 120, 121/65) “Sonu hep kötü biten bir oyun(dur) aşk,” (67) buna göre. Bir müzmin şikâyetçidir de anlatıcı. Yaş almışlığını, kadınlarca anlaşılmadığını, hak ettiği tutumu, davranışı görmediğini düşünerek sızlanır hep. “Yalnızlıktan, yaşlanmaktan korkarcasına” sürdürse de (46), “kadınların koruyucu şefkatinde geçen bir öm(ü)r”dür (16) yine de onunki. Ama “şikâyetname” değişmez: “Bir kadının yokluğu aslında gövdenin yokluğudur.” (22). “Aşkın değil, arzunun nesnesi olarak gördüğü, boşlukta bulutlar gibi dağılan, ne kadar onun olsalar da kendilerini tümüyle ele vermeyen kadınlar”dır bunlar (27). Nedim Gürsel konu ediyor. Bu açıdan kitaptaki öyküler, “bağlamlı” olduğu kadar, belki daha çok “nehir öykü”nün dolambaçları olduğu kanısı bırakıyor insanda. Nitekim anlatıcı erkek kadar öykü kadınları da pek çok çeşitliliğe karşın aynı kadın karakterle özdeşleşip, ötesinde birörnekleşiyor adeta. Farklı coğrafyalarla kültürlerden, yaştan, dilden bilimci, sanatçı, öğrenci, eş, fahişe, ev kadını vb. öykü kişileri “tek kadın”a dönüşürken yazar, anlatıcının kızını da bunlara ekliyor. Kimileri, öykülerde ayrıntılardan kalkarak yazarın kendisini bulmaya girişebilir. Ne var ki biz, bir yazınsal yapıtta, evreninde, karakterlerde, olaylar dizisi içinde yazarından izler sürmek, buna değgin ipuçları aramak yerine üretilen, aktarılan, yayılan vb. yazınsal değere odaklanmak zorunda değil miyiz? Nedim Gürsel, kendisiyle içlidışlıymış havası yaydığı, adeta yaşamöyküsel anlatıymış izlenimi bıraktığı öykülerinde bizi aslında bambaşka bir gerçeklikle yüzleştiriyor kanımca. Nedir bu? İnsanın yaşamını kuşatan, cinselliğini ateşleyerek onu üretken kılan yanının, kadınerkek arasında yol açtığı önlenemez çelişki, çatışkı sonrasında aşk dediğimiz olgunun Süskind’den Aşk ve Ölüm (Çev. Şeyda Öztürk, Can, 2014) başlıklı “deneme”. Süskind, üç somut örnekten kalkarak kurduğu bu ballandırılmış denemede KleistVogel intiharına da getiriyor sözü. (Gürsel’de de var bu. [29]) Bundan önce Standhal’in “aşk genel olarak ölümle doğal bir ilişki içindedir” (35) görüşüne yer açan yazar, “Fransızcada, orgazmla eş anlamlı la petite mort (küçük ölüm) tabiri(nin) icat edil(diğini)”, “19. yüzyılda ölüm aşkı ve aşk ölümü(nün) esriklikte doruğuna ulaşt(tığını)” (36) vurguluyor. Şunları da ekliyor: “Aşkın bedeli her zaman akıl kaybı, teslimiyet ve bunun sonucunda meydana gelen ergin olamama haliyle ödenir” (30); “Aşk, hiçbir ölümlünün yakasını kurtaramayacağı bir güçtür…” (53) Gönlü, Orpheus’tan yanadır Süskind’in: “Orpheus bir sanatçıdır ve bütün sanatçılar gibi kibirden muaf değildir; daha hoş bir ifadeyle: Sanatıyla gurur duymaktadır. Birçok sanatçı gibi o da… bir seyirciye muhtaçtır” (55). Çünkü “sanatçı kendini üretmek zorundadır, ruhunun yansımasını görebilmek için seyircisine dönmek zorundadır” (56). Demek ki söz konusu sanat olduğunda, sanatçı, aşkın, cinselliğin öznesi olarak değil yalnız, yanı sıra kendisine duyulmasını istediği hayranlığın aynası olarak da algılayıp görmek istiyor karşı cinsi. Berger’lar ise aşkın ağıta evrilişinde enikonu kadın erkiyle yüzleştirir okuru, en azından sorgulayış, bunu esinler insanda. İlginçtir, anneeşin ölümü, “yokluğun yerini al(an)” “muvcudiyet”tir bir bakıma (12). Zaten bu kadın, bir dişi varlık olarak “arkada selede oturur” ama sürücü erkek, motoru, “aslında (onun) sürdüğü hissine kapılır”… (21). “[E] şek yelesini andıran gür saçlarından ötürü” “Uçuşan Etekler lakabı tak(ılmıştır)” ona (25). Bütün yazarlar, sanatçılar bu tür dönemeçle karşılaşıyor yaşamda… Nedim Gürsel’in öyküleri de böylesi düşüncelerle buluşturuyor işte bizi. Kadın ya da erkek, genç ya da erişkin dönemecimiz bizi bekliyor o halde. n ALTYAZI. 29 Ekim 2015’teki “Cumhuriyet, Telgrafhane, Korkuluk” başlıklı yazıma gelen iletiyi okurla paylaşmak gereği duyuyorum: “Sayın Aslankara, Yedi Sekiz Hasan Paşa’dan söz edip, Geçmişten Günümüze Denizli dergisinde, paşanın Nikferli olduğuna dair yazıdan söz ediyorsunuz. Bu konu delinin kör kuyuya taş atması gibi bir şey. Ben de Denizli/Tavas/ Aydoğdu köyündenim, oldukça yaşlıyım (34 doğumlu). Köyümle birlikte kısmen de olsa yörenin tarihini yazdım. O makaleyi ben de gördüm. Nikferli Tahir Hatipoğlu dostumla konuşurken söz ettim, zira makalede onun adı da geçiyor. Haberi yokmuş, öyle bir şey söylemediğinden söz etti. Sonunda dergiye bir yazı gönderildi, makaledeki bilginin yanlış olduğu konusunda. Sanırım yayımlanacak.” “Yedi Sekiz Hasan Paşa 1831’de Çorum’un Kuşsaray köyünde doğmuş. Ölümü 1902. Bazı kaynaklarda 1905 yazıyor.” “Gazetelerin kitap eklerinde yerel yayınların da tanıtılmasında yarar var. Saygılarımla. / Dr. Mehmet Ali Işıksoluğu” BAĞLAMLI ÖYKÜDEN NEHİR ÖYKÜYE Nursel Duruel’in yazınımıza kazandırdığı “bağlamlı öykü” terimi, dilsel, biçemsel örtüşürlük veya farklılık gösterse de geçenekler, eşikler aracılığıyla zaman, uzam, kişi, olaylar dizisi ya da konu, izlek temelinde bütünlenip bir araya gelen öyküler için kullanılıyor. Gürsel’in Tehlikeli Sevişmeler’deki öykülerinde anlatıcı, bir iki küçük değişkeyle aynı karakter. Orta yaşla yaşlılık eşiğindeki anlatıcı, geçmişten öykü zamanına dek ilişkilendiği kadınlarla yaşadığı aşkları, cinsellikleri AŞKLA CİNSELLİĞİN ÖLÜMDE GÖZLENEN PAYDAŞLIĞI Nedim Gürsel’in söz konusu yapıtı yanında çevirileri kadar, yayınevi katkısıyla da parlayan iki sıkı, nefis metne değineyim istiyorum. YvesJohn Berger ikilisinin imzasıyla Uçuşan Etekler (Çev. Beril Eyüboğlu, Metis, 2014) adlı “ağıt” ile Patrick 34 12 Kasım 2015 KItap