22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

çıkıyor karşımıza. Neyzen’in can dostu bir Akif. Kahire’de Neyzen’i doğru bildiği bir yola sürüklemeye çalışan bir Akif. Kitapta onun Derviş Ahmet başlıklı bir şiiri var ki çok çarpıcı. Akif ona içkiyi yasak etmeye kalkıyor, nafile. İki zıt görüşün çarpışması. Ama birbirinden hiç vazgeçmiyorlar. Son haftalarda uzun uzun düşündüm, Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’nun da babası o dönemde Kahire’deymiş ve Akif’in büyük hayranıymış. Neyzen mutlaka Sayın İhsanoğlu’nun babasıyla da beraber olmuştur. Kim bilir ne anıları vardı, hiç duymadık. “SON YILLARINDA KALP KIRIK, KADEHLER KIRIK, HAYALLER KIRIK!” Sırdaş, dost çok kimseye... Ama kendi hep yapayalnız değilse de yalnız. Bu haline dair bir değerlendirmesini paylaşır mısınız? Evet, yalnızlık. Hele hele yaşamının son yıllarında Beşiktaş’ta depodan bozma evde. Kapının ipini çeken yok. Bereket kırk yılda bir sevgili gazeteci dostlarım İhsan Ada, Recep Bilginer ya da Nedret Selçuker röportaj bahanesiyle iki laf ediyor. Eski dostlar teker teker kayıplara karışmış. Ne Münir Ağabey (Çapanoğlu) kalmış ne Cahit Irgat ne Mîna Urgan ne de Abidin Dino. Bereket çarşıda, meyhanelerde can dostu çapulcular var. Neyzen onlarla sohbet ediyor. Ama nerede o eski Bektaşiler, feylesoflar, şairler, yazarlar, sazendeler, hepsi yok olmuş. Neyzen de tevekkül içinde sırasını bekliyor. Yalnızlığın dramını yaşıyor. Ney duvara asılmış, boş şişeler yerde, kalp kırık, kadehler kırık, hayaller kırık, Neyzen perişan. O mutsuz Neyzen beni ölesiye duygulandırdı. Aşkları. Sonu hep hüsran. Nasıl bir âşık Neyzen? Tutkulu bir âşık ama. Aşkı ciddiye alıyor almasına ama sonra unutmayı başarıyor da... Neyzen önce Kahire’de âşık oluyor. Sonu hüsranla biten bir aşk. Kız ses sanatçısı. Neyzen için bu büyük bir çılgınlık, büyük bir düş kırıklığı. Sonra, Neyzen’in karısına olan aşkı var, buna da kayınpederi olan hocaefendi karşı koyuyor. Sonu yine hüsran. Sonra, İstanbul’da hedefine ulaşamayan tutkular, Neyzen’in kendine olan güvensizliği ve kompleksleri. Geçen hafta bana röportaja gelen genç bir meslektaşım anlattı, Beşiktaş’taki aile büyüklerinden duymuş, Neyzen onlara sık sık gelir gidermiş ve evdeki yeşil gözlü bir kıza tutkunmuş. Bu da elbette umutsuz bir aşk. Kız 1415 yaşlarındaymış, Neyzen ise 5560. Neye varır bunun sonu. İşte umutsuz bir aşk daha. Kim bilir bunun gibi neler vardı Neyzen’in yaşamında. n gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Çılgın ve Özgür: Neyzen Tevfik’in Romanı/ Hıfzı Topuz/ Remzi Kitabevi/ 272 s. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I KİTAPTAN... N eyzen, İzmir’de 25 gün geçirdikten sonra İstanbul’a dönmeye karar verdi. Yakınlarını özlemişti. Vapur Ege Denizi’nde yol alırken Neyzen derin düşüncelere daldı. Acaba Eşref’in dediği gibi özlemini çektiği hürriyeti şimdi bu sicili bozuk insanlar mı sağlayacaklardı? Her şey bir gösterişten mi ibaretti? Peki ya kendisini özgürlüğe adamış insanlar neredeydi? Neyzen kendisini bir özgürlük fedaisi olarak görüyordu. Özel yaşamında davranışlarına hiçbir sınır tanımıyor, toplumsal yaşamda da asla boyunduruk altına girmek istemiyordu. Onu sansür etmeye, sözlerini kısıtlamaya, içkisine burnunu sokmaya kimsenin hakkı olamazdı. O, başkalarına zarar vermeden, baskısız, zincirsiz, boyunduruksuz bir özgürlükten yanaydı. Bu özgürlük uğruna yaşamının belki de en değerli altı yılını Mısır’da geçirmişti. Acaba Mısır’da özgürlüğe mi kavuşmuştu? Yooo, ne gezer! Mısır çöllerinin sıcak rüzgârları onu oradan oraya sürüklemiş, başına gelmedik bela kalmamıştı. O başıboş yaşamdan gönlünde sadece bir avuç kül kalmıştı. Ya ruhunu tutuşturan yangınlardan ne kalmıştı? Vatan ve özgürlük aşkı, bunlardan asla taviz vermeyecekti? (...) eyzen’in ünlü ittihatçılar arasında dostları da vardı. Zaman zaman onlarla da görüşüyordu. Örneğin Sadrazam Talat Paşa kendisini çok seviyor ve her fırsatta ona övgüler yağdırıyordu. Yine böyle bir günde Talat Paşa ona devlette bir görev vermek istedi. Neyzen özgürlüğünü yitirecek bir işi kabul eder miydi? “Paşa hazretleri, memurluk bana göre bir iş değil,” dedi. “Yapamam! Hem memur olacağım da ne olacak?” Talat Paşa; “Ne diyorsun?” dedi. “Önce ufak bir aylıkla işe başlayacaksın. Sonra yükseleceksin. Ne bileyim, müdür olursun, belki de genel müdür... Bu yol müsteşarlığa kadar gider.” “Eee daha sonra?” “Daha sonra, hiç!” “Paşam, işte ben bir hiçim.” n N 1281 4 E Y L Ü L 2 0 1 4 n S A Y F A 1 3
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear