Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Orhan Kemal 100 yaşında... 2 014 edebiyatımız açısından önemli bir yıldı. Çağdaş şiirimizin büyük ustaları Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday ile roman ve öykümüzün büyük ustası Orhan Kemal’in 100’üncü doğum yıllarıydı. Dört yazarımız yıl içinde çeşitli etkinliklerle anıldı. Kitap fuarları onlarla ilgili etkinliklerle doluydu. Yapıtları yeniden ve yeniden değerlendirildi, değerlendirilecek… Orhan Kemal ise her yıl olduğu gibi bir başka etkinliğin de merkezindeydi: Orhan Kemal Roman Ödülü. Işık Öğütçü, ödül törenlerini bir anmaya dönüştürmek için büyük çaba gösterir. Bunu başarır da. Törende konuşanlar Orhan Kemal edebiyatını çeşitli yönleriyle değerlendirir. Bu yılın ödülünü Hamdi Koç “Çıplak ve Yalnız” romanıyla kazanmıştı. Koç ve romanı üzerine değerlendirmelerin ardından yapılan Orhan Kemal konuşmalarından ikisini sunuyoruz sizlere. Handan İnci ve Bengisu Rona’ya konuşmalarını yazı haline getirip dergimize verdikleri için teşekkür ederiz. Işık Öğütçü’yle farklı zamanlarda yapılan söyleşilerden de bir Orhan Kemal portresi çıkarmaya çalıştık. Orhan Kemal 15 Eylül 1914’te doğdu. Ustayı doğum gününde anıyor ve “hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz.” Orhan Kemal külliyatı, bir memleket manzarası... Orhan Kemal, yıllara sığdırdığı ciltler dolusu kitapla edebiyatımızı bereketli damarlarla beslemiş, bir yazı işçisi gibi hayatı edebiyata, edebiyatı hayata bağlayan tüneller kazmış, toplumun en geniş kesimini temsil edenlerin, yoksulların dili olmuştur. r Handan İNCİ debiyat neye hizmet eder diye sorulduğunda “insana” cevabı veririz hepimiz. Yeryüzünü daha yaşanılır kılmak, hayatla baş edebilme gücü kazandırmak değilse sanatın, edebiyatın gayesi başka ne olabilir. Orhan Kemal edebiyatının ana damarında hiç tükenmeyecek olan bu iki kaynak var işte: İnsan ve hayat. Onurlu ve insanca yaşayabilmenin direncini geliştirmek için Orhan Kemal’in öykülerine ve romanlarına bugün her şeyden daha çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Özellikle yetişmekte olan gençlere programlı bir şekilde Orhan Kemal okutulması taraftarıyım. Tüketim çağının benmerkezci bireylerine bir panzehir gibidir onun öyküleri. Çocukluk yıllarımda tanıştığım Orhan Kemal edebiyatından çoğu okuru gibi ben de çok etkilendim. Şimdi de üniversitede öğrencilere her yıl birkaç Orhan Kemal öyküsü ve romanı mutlaka okuturum: “Bereketli Topraklar Üzerinde”, “Murtaza”, “Uyku”, “Çikolata”, “Harika Çocuk”, “Dünyada Harp Varmış” sarsıcıdırlar gerçekten. Evde on üç yaşındaki bir bireyi hayata hazırlarken kazandırmaya çalıştığım farkındalığı da ancak Orhan Kemal’in o unutulmaz “Uyku” öyküsüyle başarabilmiştim. Orhan Kemal edebiyatı her şeyden önce budur benim için: Dolaşamadığımız sokakları, girip çıkamadığımız evleri, tanıklık edemediğimiz yaşantıları deneyimletmesidir. Oğuz Demiralp, Balzac’ın 19. yy. Fransası’nın “İnsanlık Komedyası”nı yazması gibi Orhan Kemal’in de Türkiye’nin İnsanlık Komedyası’nı yazdığını söylüyor. Doğrudur. Fakat bir fark var arada. Orhan Kemal’in kaleme aldığı komedya, aslında buna komedya değil trajedisi diyelim biz, ne yazık ki sahneden hiç kalkmıyor. İşte bu yıl yaşadığımız Soma faciası… Madencilerin hangi şartlarda yaşadığını ve çalıştığını anlatan o çarpıcı röportajları E okuduğumda edebiyatımızın Orhan Kemal’lere ne kadar da çok ihtiyacı olduğunu düşünmüştüm. Bir şeylerin bu hayatlara ışık tutması, görünür kılması, daha iyi şartlara geçebilmeleri, insanca yaşayabilmeleri için toplumun öteki kesimlerinde bir farkındalık geliştirmesi gerekir. Bu “bir şeyler”in içinde edebiyatın yeri çok büyüktür. Orhan Kemal yaşamak için bile değil, sadece hayatta kalabilmek adına çalışıp çabalayan bu insanların edebiyatını yapmıştır. Onun romanları, öyküleri yoksulun, derdini anlatamayacak olanın, kendini gösteremeyenin sesi olmuştur. Bu yoldaki çabasının karşılığını da en anlamlı şekilde almıştır bence. Cenaze töreninde taşınan pankart her halde bir yazara verilebilecek en büyük ödüllerden biridir: “Biz işçiler senin hatıran önünde saygıyla eğiliriz.” Orhan Kemal, dünyaya sadece bu sessiz yoksul çoğunluğun sesi olmak için gelmiştir aslında. Dedesi, doğumunu askerdeki oğluna müjdelerken onun ağzından bir telgraf göndermiş: “Ben de dehr’in sitemin çekmeye geldim dehr’e.” Öngörüsü şaşırtıcı bir telgraf bu, ama eksiği var. Sadece çekmeye değil, asıl yazmaya gelmiştir Orhan Kemal; dünya dertlerinin başında gelen yoksulluğu, haksızlıkları yazmak için doğmuştur sanki. GÖRÜRGEZER YAZAR Orhan Kemal, yıllara sığdırdığı ciltler dolusu kitapla edebiyatımızı bereketli damarlarla beslemiş, bir yazı işçisi gibi hayatı edebiyata, edebiyatı hayata bağlayan tüneller kazmış, toplumun en geniş kesimini temsil edenlerin, yoksulların dili olmuştur. “Aydınlık gerçekçilik” dediği kendine has bir edebiyat yöntemiyle bir yandan sistemin aksayan yanlarını, insanları kötücülleştiren şartları gösterirken, bir yandan da sevecenliği, insancıllığı ile o karanlıklardan bir gün aydınlık çıkacağına dair umut yeşertmeye çalışmıştır. Bu yönüyle bir “acı gülümseyiş” Orhan Kemal edebiyatımızda, hatta “şefkatli bir tokat” da denebilir onun için. Suçlamaz, kinlen mez, öfkelenmez ama sergilediği hayat parçalarıyla acısını hiç unutmayacağınız bir darbe indirir . Orhan Kemal’in eserleri Türkiye’nin son yüz yılda yaşadığı büyük toplumsal altüst oluşun izlerini sürebileceğimiz verimli kaynaklardan biridir. Işık Öğütçü bir söyleşisinde “Orhan Kemal Türkiye’dir,” diyor, katılıyorum. Bu topraklardaki insan dramını yakalayan bütün yazarlarımız Türkiye’dir elbette ama yoksulluk bir gerçek olarak yaşamayı sürdürdükçe Orhan Kemal külliyatı da Türkiye gerçeğinin ta kendisi olarak kalacaktır. En azından “Uyku”nun çocuk işçileri uykusuna doyamadığı sürece Orhan Kemal edebiyatı yaşamaya devam edecek. Orhan Kemal “öteki İstanbul”un yazarıdır. Bugün Orhan Kemal’in gezmeyi çok sevdiği İstanbul semtlerinde dolaşırsak, anlattığı bazı insanları hâlâ orada bulabiliriz. Orhan Kemal romanlarının en çok ıskalanan ya da gereği gibi değerlendirilmemiş bir yönü budur bence. İstanbul yazarı deyince aklımıza Hisar, Tanpınar, Pamuk gibi yazarlar geliyor hemen, oysa İstanbul sadece onların anlattığından ibaret değil. İstanbul’un kimliğini oluşturan çok renklilik içinde Anadolu’dan çalışmaya gelmiş, bekâr odalarında yatıp kalkmış, biraz kazanınca ailesini getirmiş, gecekondular yapıp şehrin kenarlarından hayata tutunmaya çalışmışlar da var. Bunların yaşama savaşı, İstanbul sokaklarında her an sahnelenen insanlık dramlarıdır. Orhan Kemal’in gezdiği, gördüğü İstanbul bu insanların İstanbul’udur. Ara Güler’in 1950’ler İstanbulu’nun yoksul yüzünü görüntüleyen siyahbeyaz fotoğraflarına her baktığımda aklıma Orhan Kemal romanlarından bir sahne gelmesini yadırgamam bu yüzden. Yukarıda andığım yazarlar için “flaneur”, yani düşünürgezer yazarlar denir ya, yazmadığı sürelerde İstanbul sokaklarında saatlerce dolaşan Orhan Kemal de şehrin “görürgezer”idir; malzemesini doğrudan doğruya arka sokaklarda yaşanan hayatları gözlemleyerek toplar. Bu gezilerini anlatan çok değerli bir kitabı var Orhan Kemal’in. Resimleri Ferit Öngören’in fırçasından çıkan, İstanbul’dan Çizgiler adlı bu kitap 196570 arasının İstanbulu’nu çok çarpıcı sahnelerle görüntüler. Bugün bu kitaptaki semtleri tek tek belirleyip aynı rota üzerinden yeniden geçmek, Orhan Kemal’in derin bir gözlem gücüyle yakaladığı insan manzaralarının günümüzdeki halini saptamak çok ilginç bir çalışma olabilir. Bu kitapta İstanbul’un kendisi de Orhan Kemal’in yoksul, itilmiş, kimsesiz insanları gibidir adeta. Hem bugün de çok farklı mı sanki… Bugün sadece hırpalanan İstanbul’un değil, ülkenin bütün yoksullarının kendisini edebiyatın diliyle görecek ve gösterecek yazarlara ihtiyacı var. Bilindiği gibi, Nâzım Hikmet kendisine derin bir hayranlık duyan Orhan Kemal’i şiir yazmaktan vazgeçirip düzyazıya yönlendirmiş. Belki türler farklı ama sonuçta ulaştıkları nokta aynıdır ikisinin de. Nâzım Hikmet’in şiirleriyle çizdiği memleket manzarasını Orhan Kemal başka bir teknikle resmetmiştir. Orhan Kemal külliyatı, bir memleket manzarasıdır. Doğumunun 100. yılında saygıyla anıyorum. n K İ T A P S A Y I 1282 S A Y F A 1 6 n 1 1 E Y L Ü L 2 0 1 4 C U M H U R İ Y E T